Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

31 Temmuz 2013 Çarşamba

NECMETTİN YALÇINKAYA: Bir Gün Mutlaka!






BİR GÜN MUTLAKA!










Bir gece yarısı ansızın çalıverdiler kapılarını acımasızca. Uykularından ettiler. Gözlerine korku saldılar çocukların... Hava yağmurlu, soğuk ve ıslaktı. Kapıyı açıp izinsiz daldılar odalara. Ev halkı şaşkındı... Dillerini yutarcasına suskundu. "Burası benim evim. Defolun gidin evimden!" diyemedi kadın. Evin her yanını ellemeye, her şeyi didiklemeye başladılar. Eşyalar yerlerinden alınıyor, havaya atılıyor, ayaklar altında çiğneniyordu âdeta. Neden sonra vazgeçtiler didiklemekten. İçlerinden biri ev halkına dönerek; "Nerde kocan?" "Nerede babanız?" diye sordu hiddetlenerek.

Cılız bir ses, belki söylediğini kendisi bile duymamıştı. "Bilmiyoruz." diye cevapladı, titrek bedeninin, titrek sesiyle.

Oyuncağı elinden alınmış, geri almak için bangır bangır çığlıklar atan bir çocuğun kudurganlığıyla, ”Babanızın nerede olduğunu bilmiyorsunuz; öyle mi?" diyerek kükredi çocukların üzerine adam. "Neden bilmiyorsunuz?" diye kalın gövdesinin gölgesini düşürerek çocukların üstüne; tekrar daha korkunç bir ses tonuyla yineledi:

“Babanız nerede?”

Cevap yoktu... Odada; adamın sesi duvarlara çarparak şamar gibi iniyordu çocukların korku dolu gözlerinin birer kara zeytin tanesi gibi asılı güzelim mahzun yanaklarına. "Bilseniz de söylemezsiniz. Ben sizi bilmez miyim!" dedi çaresizlik içinde hayıflanarak.

Anne kendini toparlayarak, "Defolun gidin evimden!" diyerek bağırmaya başladı. Ağlıyordu... Hıçkırıklar başlamıştı... Avuçlarının içine aldığı başı ve bütün vücudu hıçkırıktan sarsılıyordu. Çocuklar da ağlamalarıyla annelerine eşlik ediyordu. Odayı ağlamalar, hıçkırıklarla sarsılmalar sarmıştı. Çocukların annelerine sarılarak hıçkırıklar içinde ağlamaları, anneyi çileden çıkarmıştı. Anne:

"Duymadınız mı beni, evimden çıkın!" diye yavrularını koruma içgüdüsüyle hareket eden küçük bir serçenin çırpınışlarıyla kanatlandı adamların üstüne. "Kocamın nerede olduğunu siz benden daha iyi biliyorsunuz!" diyebildi ancak. Aslında daha başka şeyler de söyleyecekti ama çocuklarına bir şeyler yaparlar korkusuyla susmuştu.

Anne susmuştu, fakat apartman sakinleri annenin daha önceki çaresiz çığlıkları karşısında lambalarını bir bir yakmaya başlamıştı. Lambaların yandığını, çevredeki seslerin gürleştiğini duyan yasal kurşunlu maskeli adamlar, harabeye çevirdikleri evi apar topar terk ettiler.

Gözlerinde yaş, vücudu kan ter içinde uyandı anne. Telaşla etrafına bakındı. Kimse yoktu. Çocukları her şeyden habersiz, cennetin en lekesiz melekleri gibi üstlerindeki yorgan kaymış bir hâlde yataklarında yatıyorlardı. Anne, gözyaşlarını parmak uçlarıyla silerek kalktı. Çocuklarının alınlarına birer anne sevgisi yüklü öpücük kondurduktan sonra, üstlerini örtüp, açık pencerenin önüne giderek gökyüzündeki yıldızlara uzun uzun baktı. Aradan on yıl geçmişti, ama o anı hiç unutamamıştı.

Anne çaresizdi, yalnızdı; üstelik kocasızdı. Çocukları babasız kalmıştı. Bir kaç gün önce okuduğu bir gazete kupürü onu derinden yaralamıştı. Yara büyüyerek gözyaşlarına bürünmüş kanıyordu. Yasal kurşunlu adamların binasının beşinci katından atlayıp intihar ettiğini yazıyordu gazete. Yasal kurşunlu adamların şefi, üzgün olduğunu, intiharı önleyemediklerini, yanlış bir yüz ifadesiyle demeç veriyordu muhabirlere.

Hayat anlamsız, her şey bomboş gibi geliyordu anneye. Çocuklar olmasa ne yapardı? Nasıl dayanırdı bunca acıya? Her şey uzun bir zaman dilimine yayılmasına rağmen kocasını unutamıyor, çocuklarının babasız kalmalarına dayanamıyordu.

Yüreğinin derinliklerinde son umudunu da bir gazete kupürüne kaptırmıştı. Her şey sanki bir anda olmuştu. Var ve yok olmak arasındaki o küçük zaman içinde. Çocuklarıyla yalnız başına kalmıştı, kimsesi yoktu. Yalnızlık duygusu ürkütmüştü, içi titredi, ağlamayı bir kat daha artırdı. Kocasının yokluğuna üzülmüştü.

"Yürekli biriydin sen, paylaşmasını bilirdin, yenilmez iraden vardı, seninle gurur duyuyorum. Çocukların da seninle gurur duyacak. Seninle mutluydum ben be adam. Şimdi de gururluyum." Yüreğinden geçenler, dudaklarından odaya yayıldı, oradan açık pencereden dışarıya süzüldü, yıldızlar karşıladı yüreğini.

Anne başını kaldırarak yıldızlara baktı. Yıldızlar da anneye. Anne daha bir güçlüydü kancık yalnızlığa karşı, yıldızlar daha parlak. Yüreği dudağında en dipteki yıldıza bakarak; "Ben bir bahar yeliyim" dedi seslice "kapama pencereni hep derdin bana. Bak pencerem açık. Ama ne esen bir yel kaldı, ne de pencereme gül bırakan bir dost eli."

Sitemim dostlara olsun, tesellim ise... Bir Gün Mutlaka...





NECMETTİN YALÇINKAYA




(Not: Bu yıl İsveç’te birincisi yapılan Tavkirar Şiir ve Hikâye Yarışmasında, "Hikâye" dalında "Bir Gün Mutlaka!" adlı öykü birincilik ödülü almıştır.)




2 yorum:

  1. Kaleminize ve Yüreginize Saglik,okurken cok duygulandim.Bende gecmis bir anima gittim okurken...Tesellimiz Bir Gün Mutlaka....Esen bahar yelimiz uzanan dost elimiz eksik olmasin...En icten selamlarimla...
    Bilge Palaz

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler Emeğin Sanatı Dergisi... Emekle...

    YanıtlaSil