Merhaba,
Emeğin Sanatı, sanatın bir mücadele olduğunu, başka bir deyişle toplumsal mücadelenin bir parçası olduğunu vurgulayarak; bu alanda 5 yılı aşkın süredir yayın yapıyor.
Emeğin Sanatı, sanatın bir mücadele olduğunu, başka bir deyişle toplumsal mücadelenin bir parçası olduğunu vurgulayarak; bu alanda 5 yılı aşkın süredir yayın yapıyor.
Geçen sayımızda da belirttiğimiz gibi, 2012 ile birlikte bu yayın sürecini e-kitap yayınlayarak daha üst katmana ulaştırma çabasındayız. Neden e-kitap derseniz, basılı kitap yayınlama ve dağıtma güçlüğünde söz etmeye gerek duymadan karşı bir soru sorarız: Kitap yayınlamanın amacı nedir? a) Ürünlerimizi alıcıya yani okura sunmak, b)Ürünlerimizi kalıcılaştırmak, c) Kitabımız yoluyla ilgi çekmek, d)Para kazanmak…
Eğer yanıtınız “a” ise, burada e-kitabın önemi ortaya çıkıyor.Ocak ayı başında yayınladığımız ilk iki e-kitap 1500’den fazla okura ulaştı. Diğer yayınladığımız e-kitaplar da bu sayıya yaklaşıyor. Sözgelimi geçen hafta yayınladığımız son iki kitap, 400’e yakın okura ulaşmış durumda.
Giderek yeni e-kitaplarımızı da e-kitaplığımıza kazandıracağız. Ama iş burada bitmiyor. İşin bir başka yanı daha var. O da okuduğumuz e-kitapların (şiir-anlatı-yazı) kapısından eleştiricilik ve araştırıcılık gibi iki silâhla da donanımlı olarak girmemiz gerekiyor. Kısacası artık salt okuyucu bizede, toplumsal sorumluluğumuza da yetmiyor; biz etkin okuyucu arıyoruz. Çünkü amaç ve hedeflerimize etkin okuyucularla yakınlaşabileceğiz.
Bu nedenle, okurlarımızı etkin okuyuculuğa davet etmek için “eleştiri etkinliği”ni başlattık. Geçen sayımızda bu konuya değinmiştik. Eleştiri kavramı kimilerince “netameli” bir kavram kabul edilir. Hem “ eleştiriyi yapan” hem “ eleştiri yapılan açısından önyargı paketleri vardır.
Eleştiri beğenmek midir, beğenmemek mi, övmek midir, yermek midir? Eleştirinin sınırları nerede başlar nerede biter. A. Z. Çamur, bu soruları yanıtlamak için “ Şiir Eleştirisinde Temel İlkeler” yazısını kaleme aldı. Şiir eleştirisi, çünkü ilk eleştiri etkinlikleri şiir üzerinden yürüyecek.
Bu bağlamda eleştiri ya da etkin okuyuculuk; şairin ya da yazarın uzun ve olağanüstü deneyiminin, yükleri, renkleri, yaşamının öz suyu, tüm etki ve önemiyle birlikte şair ya da yazardan okuyucuya geçmesini sağlayacaktır. Gerçek sanat zaten kötü koşullara inat, insanların kaderini değiştirme çabası ise, eleştiri de okuru bilinçlendirme ya da bilinçli okur oluşturma çabasıdır.
Bu etkinliğe katılım, Emeğin Sanatı’nın etki gücünün büyümesine, daha nitelikli bir dergiye uzanmasına araç olacaktır. Dileğimiz şikâyetçi olduğumuz toplumsal suskunluğa karşı bu sanatsal çabamızda yazma suskunluğunu kırmaktır. Her okurumuzun, yazarımızın —birkaç paragrafla da olsa— bu etkinliğe katılmalarını bekliyoruz.
Etkinliğin ilk şairi, aramıza yeni katılan ve gönüllü olarak ilk eleştiri etkinliğinin öznesi olmayı kabul eden Serkan Engin. Serkan Engin’in e-kitaplarımız arasında yer alan “Arsız Akrostiş” şiir e-kitabının kapısında içeri bilinçli bir yolculuk yapacağız. (E-kitaba, http://issuu.com/emeginsanati/docs/arsizakrostis/1 adresinden ulaşılabilir.)
Eleştiriler, ya Facebook’taki grup sayfamıza belge olarak ya da emeginsanati@gmail.com adresine gönderilecektir. Bu eleştiriler, bir sonraki sayıda topluca yayınlanacaktır.
Not: Ürünlerini Emeğin Sanatı e-yayınevi aracılığıyla e-kitaba dönüştürmek isteyenler, yukarıdaki e-posta adresine başvuruda bulunabilir.
EMEĞİN SANATI
BU SAYININ SAVSÖZÜ
Öncü sanat; işlevi gereği olarak geleceği muştular, durağanlığı yadsır. Günün de çağını aşsa da yenilikler, özündeki duruk nitelikler yüzünden kurallaşıp geleceği tutuklamıştır hep. Güzellik anlayışı da buna koşut çizgiyi izler. Devrimci sanat varolanı zamanın akışı içinde, çatışa değişe evrimleşmekteki niteliklerini çelişkileriyle yakalama çabasındadır. Şu karşıdaki bitkileri, suları, gökyüzünü betimlemek, yaratıcı sanatın ereği olamaz. Bir insanı fotoğraf çekercesine görüntülemek; ona geçmişin bir güzellik anlayışı gibi, bir canlının yüz maskesi gibi, sonsuza dek uzak kalmaktan, el kalmaktan öteye varamaz. Doğa; insanların değişen gözlemlerinden kazandığı anlamları yüklenip, giderek derinleşen değerlere uzanır. Doğa’yı canlı bir gözden soyutlamak ya da ona bir delikten tek gözle bakmaya zorlanmak; görsel sanatın işlevi bu olmasa gerek.
Bugüne dek sanatçıların dünyayı yorumlamakla yetindiğini vurgular Marks. Oysa sorun dünyayı değiştirmektir. Gözlerimize yuvalanmış, taşlaşmış sanat ve güzellik anlayışını aşmakla işe başlar devrimci sanat… MAZHAR CANDAN (Korkunun Gözbebekleri, Oluşum Yay.1981)
YAŞAM VE SANATTA
15 GÜNÜN İZDÜŞÜMÜ
15 GÜNÜN İZDÜŞÜMÜ
ANGELOPOULOS: HİÇBİR ŞEY
HAYALLERİNDEN DAHA GERÇEK OLMADI…
HAYALLERİNDEN DAHA GERÇEK OLMADI…
Sinemayı, “çürüyen dünyaya karşı son direniş formu” olarak niteleyen sosyalist yönetmen Theodoros Angelopoulos, geçirdiği kuşkulu bir kaza sonucu 24 Ocak günü yaşamını yitirdi. Angelopoulos’tan geriye, filmleri ve devrimci sinema anlayışı miras kaldı.
Filmleri ile sinema tarihinde özel bir yer edinmiş olan Angelopoulos bir röportajında, zamanın karışıklığından çıkış yollarının bulunabileceği konusunda aynı derecede karamsar ve iyimser olduğunu belirterek, “ … insanların yeniden hayal kurmayı öğrenmelerini yürekten diliyorum. Hiçbir şey hayallerimizden daha gerçek değildir” demişti.
Sinema izleyicisinin her filminde değilse de mutlaka birinde ya da bir kaçında adeta Angelopoulos ile iletişim kurmasının bir tesadüf olmadığı, yönetmenin şu sözleri ile anlaşılıyor: “Her şey seyirciye ve onun benim filmimi izlerken kendi payına düşeni ne derece yerine getirmeye istekli olduğuna bağlıdır. Film ona belirli bir bilgi verir ama filmden zevk alması ancak onun bu bilgiyi kendi verecekleriyle tamamlamasıyla mümkün olur.”
Yalnızca anlattığı hikayelerin değil anlatış şeklinin de kendisi için önemli olduğunu belirten Angelopoulos yaşamının filmlerini nasıl şekillendirdiğini şu sözlerle ifade ediyor: “İkinci Dünya Savaşı’ndan kısa süre önce doğduğum için tarihten –özellikle de ülkemin tarihinden- etkilenmemek elimde değildi. Savaştan önce diktatörlük, sonra savaş ve ondan sonra olanlar; iç savaş ve sonrasında bir diktatörlük daha. Kendi hayatımdan ve deneyimlerimden kaçmam imkânsızdı. Ben, anlama çabasıyla tarihe ya da tarihin yansımalarına dayanan filmler yapıyorum. Bir yerin tarihi içinde kendi hikâyemi belirlerken kendi geçmişime dönmem çok doğaldır.”
Yirminci yüzyılın sonunda gelinen nokta Angelopoulos için üzüntü vericidir: “Epey hazin bir yüzyılın sonuna yaklaştığımızı düşünüyorum. Yüzyıl başladığında o kadar umut ve hayal vardı ki: daha iyi bir dünya, daha fazla adalet, insanlar arasında daha fazla anlayış umudu. Bugün çevrenize baktığınızda her zamankinden çok engeller, sınırlar ve karşılıklı anlayışsızlık görüyorsunuz. Teknik düzeyde iletişim devasa boyutlara ulaştı. Bunun büyük bir farklılık yaratması gerekirdi ama o da korkarım sadece hayal. Gerçek iletişim yok gibi.”
Ama o yine de sinemadan umutludur. Sinemanın bittiğini hiçbir zaman düşünmez çünkü: “Dünyanın şu anda sinemaya her zamandan daha çok ihtiyacı var. Yaşadığımız çürüyen dünyaya belki de en son direniş formudur sinema.”(SOL)
ŞAİR SABAHATTİN BATUR ‘U SONSUZLUĞA UĞURLADIK…
40 kuşağı içinde kendine özgü şairlerden biri olarak bilinen 92 yaşındaki Sabahattin Batur, 27 Ocak’ta, Aydın’da yaşamını yitirdi.
1920 yılında Devrek’te doğan Batur, Kastamonu Lisesi’nden sonra İstanbul Yüksek Öğretmen okulunda felsefe eğitimi gördü. bir süre Paris’te eski kitap ve bakımı üzerine çalışmıştı. Çeşitli önemli kütüphanelerde yöneticilik yaptı. Kültür Bakanlığı danışmanlığından emekli olan Batur, CRR Konser Salonu müdürlüğü de yapmıştı.
1920 yılında Devrek’te doğan Batur, Kastamonu Lisesi’nden sonra İstanbul Yüksek Öğretmen okulunda felsefe eğitimi gördü. bir süre Paris’te eski kitap ve bakımı üzerine çalışmıştı. Çeşitli önemli kütüphanelerde yöneticilik yaptı. Kültür Bakanlığı danışmanlığından emekli olan Batur, CRR Konser Salonu müdürlüğü de yapmıştı.
Şükran Kurdakul, onun şairlik yönünü şöyle belirtiyor: "Yeni şiirimizin ilk gelişme yıllarında, ilgi çeken imzalardan biri olan Batur, Yaratış, Varlık, Fikirler, Gün, Yenilik dergilerinde (1941-1947) yayımladığı şiirlerden sonra uzun süre bir suskunluk sönemine girdi. Dost, Yenitepe ve Türk Dili dergilerinde evren ve kişi sorunlarını işleyen son şiirleri de ilgiyle karşılandı. Şiir kitabı yayımlamadı”
Şair Sabahattin Batur’un tek yayınlanmış kitabı, Varlık Yayınları için hazırladığı “Yeni Şiirimiz” (1960) adlı antolojidir.
BEHÇET AYSAN ŞİİR ÖDÜLÜ TOZAN ALKAN’A VERİLDİ…
TTB’nin düzenlediği Behçet Aysan Şiir Ödülü, bu yıl “Sana Şehir Gelecek” adlı kitabıyla Tozan Alkan’ın oldu.
TTB’nin çağrısıyla bir araya gelen seçici kurul toplantısına Emin Özdemir ve Ahmet Telli katılırken, Doğan Hızlan, Cevat Çapan, Turgay Fişekçi, Ali Cengizkan ve Zeynep Oral görüşlerini mektupla bildirdi.
Yapılan değerlendirme sonucunda TTB Behçet Aysan 2011 yılı ödülü; “şiirlerini yoğun ve dingin söyleyiş ile insancıl bir öz üzerinde temellendirmesi” nedeniyle Tozan Alkan’ın “Sana Şehir Gelecek” adlı kitabına verilmesine karar verildi.
Tozan Alkan'ın Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü kazandığı kitaba ismini veren Sana Şehir Gelecek şiiri:
Sana şehir gelecek uzaklardan
esmer bir aşkı yüklenerek gelecek
Kimsesiz bir ağacın dallarından
acısını dut gibi dökerek gelecek
acısını dut gibi dökerek gelecek
Yıllar sonra buğulu bir sabah vakti
kapına yaralı bir at gibi gelecek
kapına yaralı bir at gibi gelecek
Kâğıdın kalemin tozlu sunağından
beyaz kefenini yırtarak gelecek
beyaz kefenini yırtarak gelecek
Aşkta kaybedilmiş bir eli kazanıp
geçmişini unutmaktan gelecek
geçmişini unutmaktan gelecek
Dilin terkisinden, harflerin hızından
söze küskün kelimelerden gelecek
söze küskün kelimelerden gelecek
Sana şehir gelecek uzaklardan
bir halkın içinden geçerek gelecek.
bir halkın içinden geçerek gelecek.
(SOL)
CEMAL SÜREYA ŞİİR ÖDÜLÜ AHMET ADA’YA VERİLDİ...
9 Ocak 2012 Pazartesi günü Caddebostan Kültür Merkezi’nde 2011 Cemal Süreya Şiir Ödülleri verildi. ‘‘2011 Cemal Süreya Ödülü’’, Ahmet Ada’nın ‘Yoktur Belki Ahmet Ada Diye Birisi’ adlı eserine verlldi. Ümit Manay’ın ‘Gökkuşağı Gece Çıkar’adlı kitabı Başarı Ödülü alırken ‘Aynalar’ adlı dosyasıyla Serap Aslı Araklı, ‘Karaağaaç’ adlı dosyasıyla Naze Nejla Yerlikaya ‘ya da Başarı Ödülü verildi.
Ahmet Ada, ödül konuşmasından notlar: “Cemal Süreya şiiri çağdaş Türk şiirinin önemli bir yapıtaşıdır. Şiir dili sıcaktır. Konuşma diline dadanmış, oradan bize göz kırpan imgeler bırakmıştır. Bu dil şaşırtıcı jestle sunar. Bu jestler içerisinde ‘lirik, erotik, politik’ özler taşır. Kavimler kapısı Anadolu’nun seslerini, uygarlıklarını modern şiirin bütün olanaklarını kullanarak bize yansıtır, ipek gibi, kadife gibi bir sesle. Üvercinka şiirinde ‘Lâleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız’ der. Şiiri de öyledir. Dünya şiiri kadar Anadolu’nun şiirine de yakın durur. Bunu en güzel Ülkü Tamer ifade eder: ‘Atlas okyanusunda Fırat’ın Salı / Zap suyunda Alp Çiçeği’. Kendi ifadesiyle, ‘içinde güneşler, dünyalar, ırmaklar’ olan Türkçesiyle hem Batı şiirinin hem Anadolu şiirinin içindedir.’’ (E.S.)
YENİ BİR ÖYKÜ DERGİSİ ÇIKIYOR: ‘DÜNYANIN ÖYKÜSÜ’
İki aylık öykü ve eleştiri dergisi Dünyanın Öyküsü 1 Şubat’ta okurlarıyla buluşuyor. Usta yazar Füruzan’ın yayın danışmanlığını yaptığı derginin genel yayın yönetmenliğini ise yine usta bir öykücü; Özcan Karabulut yapıyor. İşte diğer ayrıntılar:
Dünyanın Öyküsü dergisini diğer edebiyat dergilerinden ayıran en önemli özelliği, Türkiye sınırlarının dışına da taşan 27 kentte çalışma gruplarının olması. Derginin, Türkiye’deki 25 kentin yanı sıra yurtdışında Lefkoşa ve Moskova’da da çalışma grupları bulunuyor. Öyküye gönül veren insanların oluşturduğu bu çalışma gruplarıyla bir yandan derginin yurt içinde ve dışında geniş kitlelere ulaşması hedeflenirken, diğer yandan öyküyle ilgili hem yerel hem de uluslararası çalışmaların öyküseverlere ulaşması mümkün olacak.
Dünyanın Öyküsü, adına uygun olarak çok sayıda öykücüye yer açıyor. Aralarında öykünün usta isimleri kadar yola yeni çıkan isimler de var. Derginin bu ilk sayısında ikisi yabancı toplam 13 öykü yer alıyor. Öykü seçimindeki tek ölçüt ise “iyi ve kaliteli” edebiyat.
Dünyanın Öyküsü, öykü edebiyatına yeni yazarlar kazandırmak amacıyla 2012 yılından başlayarak her yıl bir öykü ödülü verecek. Daha önce öykü kitabı yayımlanmamış yazarların kitap bütünlüğüne ulaşmış, yayıma hazır dosyalarıyla katılabilecekleri ödülde yaş sınırı olmayacak. Yarışmanın seçici kurulu şu isimlerden oluşuyor: Füruzan, Nursel Duruel, Semih Gümüş, Ömer Türkeş ve Özcan Karabulut.
Derginin genel yayın yönetmeni Özcan Karabulut sunuş yazısında, Dünyanın Öyküsü’nün çıkış amacını ve ilkelerini şöyle ifade ediyor:
“Öykücülüğümüzün ve öykü dergiciliğimizin birikimine dayanarak… Ankara Öykü Günleri’nin, “İnsan öyküsüyle var!” sloganıyla yola çıktığımız 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nün mimarı ve mirasçısı olarak… Telif haklarına saygılı bir anlayışla… Eleştiri ve öykünün ilgi alanına giren yazılarıyla, konuk türleriyle, odağına yapıtı alan soruşturmalarıyla… Bütün dünyadan öykülerle, Dünyanın Öyküsü’yle… Yenisi, genci, ustası, eleştirmeniyle… ‘İyi’ edebiyatla okuru buluşturmak…
“Öykücülüğümüzün ve öykü dergiciliğimizin birikimine dayanarak… Ankara Öykü Günleri’nin, “İnsan öyküsüyle var!” sloganıyla yola çıktığımız 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nün mimarı ve mirasçısı olarak… Telif haklarına saygılı bir anlayışla… Eleştiri ve öykünün ilgi alanına giren yazılarıyla, konuk türleriyle, odağına yapıtı alan soruşturmalarıyla… Bütün dünyadan öykülerle, Dünyanın Öyküsü’yle… Yenisi, genci, ustası, eleştirmeniyle… ‘İyi’ edebiyatla okuru buluşturmak…
Unutulmuş, değeri yeterince bilinmemiş veya edebiyatımızın kilometre taşı olmuş öykülerle / öykücülerle canlı bir öykü belleği oluşturmak… Sözcükleriyle, dilleriyle, sesleriyle, bakış açılarıyla, yazdıklarıyla “ben de varım”, “bir de bu var” diyen öykücülere sayfalarını açmak… İlk öykü dosyalarını ödüllendirmek ve kitaplaştırmak… Kültürler ve diller arasında köprü olmak… Hayatımızdaki dayatmalara karşı öykücüleri eylemli kılmak, yaratma özgürlüğüyle insanların özgürlük taleplerini örtüştürmek… Atölyeleri, öykü’forumları, çalışma gruplarıyla öykücülerin yaşadıkları her yere ulaşmak, edebiyat ortamını canlı tutmak… …muhalif bir tür olan, ele avuca sığmayan öyküyü yükseltmek için çıkıyor!”
Ayrıntılı bilgi ve iletişim için: editor@dunyaninoykusu.com, www.dunyaninoykusu.com (MEDYATAVA)
BENCE KİTAP, II. TURGUT UYAR
ŞİİR YARIŞMASI DÜZENLENİYOR…
Bence Kitap, Turgut Uyar Şiir Yarışmasının bu yıl ikincisini düzenleniyor. Konuyla ilgili açıklama şöyle:
“BenceKitap ve BenceSanat olarak , Turgut Uyar’ın şiir anlayışı ve şiire katkılarının daha da anlaşılabilir hale gelmesi ve gündemde kalmasından yola çıkarak Türk Şiiri’ne katkı vermek ve geliştirmek amacıyla "Turgut Uyar Şiir Ödülü" nün ikincisini gerçekleştiriyoruz. Türk Edebiyatı'ndaki yeri ve önemi yadsınamayacak şairimiz, Turgut Uyar adına verdiğimiz bu ödül, aynı zamanda Ankara edebiyat ortamına da canlılık getirmektedir.
İlki geçtiğimiz yıl yapılan bu yarışmanın tüm Ankara üniversiteleri, edebiyat klupleri tarafından da desteklenmesi bizim için önemli bir kriterdir. Tamamı kapalı oylamayla gerçekleştirilmeye devam edecek yarışmanın en çok oy alan dosyası yayınevimiz tarafından basılacak, sponsorlarımızca da desteklenecektir.
Yine geçen sene gerçekleştirdiğimiz tarzda , birçok önemli yazarımızın destek verdiği armağan kitabımız da bu dönemde hazırlanacak ve raflarda yerini alacaktır. Bugüne kadar edebiyata katkı bağlamında yaptığımız tüm girişimlerimiz yanında bu yarışma bizler için büyük önem taşımakta, okura ulaşma çabamıza ayrı bir değer katmaktadır.”
Yarışmanın başvuru tarihi, 1 Kasım 2011 / 15 Şubat 2012 tarihleri arasındadır. Bu tarihten sonra gelecek eser dosyaları kabul edilmeyecektir. Yarışmaya, kitap bütünlüğü taşıyan dosya ile yurt içi ve yurt dışından herkes katılabilir. Yarışma dosyalarında konu ve uzunluk serbesttir. Her yarışmacının eser dosyası, bilgisayarla 12 punto yazılacak ve A4 kağıda 6 nüsha olarak gönderilecektir. Eserin üzerinde ve/veya herhangi bir sayfasında kimlik bilgileri yer almayacaktır. Bunun yerine, rumuz yazılacaktır. Yarışmacının adı, soyadı, telefonu, adres ve e-mail bilgileri, kapalı bir zarf içinde gönderilecektir. Yarışmanın sonuçları 21 Mart 2012 tarihinde açıklanacaktır.
Yarışmaya katılan eserlerden dereceye giren ilk üç dosya, Bencekitap tarafından basılacaktır. Seçici Kurul’un yayımlanmaya değer bulduğu eserin ilk baskısı için telif ücreti ödenmeyecek (daha sonraki baskılar için yazarla telif anlaşması yapılacaktır), ayrıca yarışmaya gönderilen hiçbir eser dosyası iade edilmeyecektir. Yarışmanın ödülleri (ilk üç) Mayıs ayı içinde düzenlenecek törenle sahiplerine verilecektir.
Yarışmaya eser dosyası ile katılanlar eserin bütünüyle kendilerine ait olduğunu ve bugüne kadar düzenlenen hiçbir yarışmaya göndermediklerini, eser dosyalarına hiçbir şekilde basılması için muvafakat vermediklerini, hiçbir kuruma kayıt ettirmediklerini; Bencekitap tarafından düzenlenen yarışma şartnamesini aynen kabul ettiklerini belirten yazılı ve imzalı belgeyi Bencekitap Genel Merkezi’ne göndermekle/vermekle yükümlüdürler.
Yarışmaya gönderilen eserler, yayınevince bir ön elemeye tabi tutularak, bu şartnamenin herhangi bir maddesine aykırılığının tespit edilmesi durumunda yarışma dışı bırakılır. Yarışmanın seçici kurulunda Abdullah Nefes, Gültekin Emre, Ahmet Özer, Hami Çağdaş, A.Galip yer almaktadır.
Başvuru Adresi: Selanik Caddesi 28/18-19 Kızılay Ankara 0 312 417 88 77,
Web adresi:www.turgutuyarsiiryarismasi.com
Web adresi:www.turgutuyarsiiryarismasi.com
ADNAN SATICI’NIN DİZELERİ
BAM TELLERİMİZİ TİTRETİYOR HÂLÂ...
BAM TELLERİMİZİ TİTRETİYOR HÂLÂ...
Yeni Türkü ve Behçet Aysan şiir ödülleri sahibi şair Adnan Satıcı’yı, 13 Şubat 2007 günü, 45 yitirmiştik.
Diyarbakır'da 1962 yılında doğan Satıcı, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Edebiyat öğretmenliğinin yanı sıra yazarlık da yapan Satıcı'nın şiirleri, Edebiyat ve Eleştiri, Evrensel Kültür, Papirüs, Sanat Rehberi, Yarın, Yaşam İçin Şiir, Yeni Düşün, Yeni Olgu gibi dergilerde yayınlandı. 1983 Yeni Türkü Şiir Ödülü ve 1995 Behçet Aysan Şiir Ödülü sahibi Satıcı'nın 1985'te Ülkesiz Şarkılar, 1994'te Yerçekimine Uyan Portakal Çiçeği, 1996'da Dokuzuncu Blues, 1999'da ise Hep Unutur Uzaklardaki adlı kitapları yayımlandı.
Yazar Aydın Çubukçu, Adnan Satıcı’nın ardından acısını dile getirerek, “En çok isyan kaldı ondan geriye. İsyanı, başeğmemesi, hiçbir aşağılık insanla uyuşmazlığı kaldı. Bol bol toplayalım onları. Sadece kendimize değil diğer insanlara da, emekçilere, yoksullara, çocuklara da dağıtalım. Bir türkü ölürse eğer ancak, ona da ‘öldü’ diyebiliriz” diye konuştu.
Şair Şükrü Erbaş ise Satıcı’nın bugün mazlum halkların, kültürlerin, kimliklerin özgürlüğüne dair bir türkü okuduğunu anlatarak, “Yalancı bir öfkeydi Adnan” diye konuştu. Yazar Hicri İzgören ise ona iyi bakamadığını üzüntüyle ifade ederek, ona sadece Diyarbakır’dan bir avuç toprak getirebildiğini söyledi. Namık Kuyumcu da O’nun çok iyi bir insan, çok iyi bir şair ve devrimci olduğunu dile getirerek, özgür bir dilin özgün şiirlerini yazdığını söyledi.
Adnan Satıcı kendini şu satırlarla anlatıyordu: “ Yazıyorum ya,ha ben ha pişmiş tavuk! Gerçi tüylerin yolunmadan da mutlu bir hayat sürdüğüm söylenemezdi.Belki de aklına her geleni Kılçığını ayıklamadan söyleme cüreti , mutsuz hayatımın aramağınıdır bana.Belki de sırf bu yüzden müthiş bir gevezeyim.Belki de ağaçlarının her biri çatlamış kalın kabuklarla kaplı , güvenliğinin üstüne tir tir titreyen bir mırıltı ormanında yaşamak tad vermiyor bana.Durup durup beklenmedik sesler çıkarışım , ya yanlış anlaşılmam ya da hiç anlaşılmamam bu yüzden."
Tutarlı bir dünya görüşü ve yaşama bakışıyla, lirikliği ve dokunaklılığı kırılma noktalarından yakalayan şiir tarzı, yeni bir soluk olarak 80 li yıllarda başlayan serüveni 2007’de bitiverdi. Satıcı, “...boşluğa asılan Ferhad kandili zamanın fanusunda/balkıyan çığlık ister ki, ölmekle de sönmesin...” dizelerinde dediği gibi, şiirleriyle hiç unutulmayacak, sönmeyecek.
DURUK ÇAĞ
sürpriz yok, özgelik sizlere ömür
alışverişte gram kaçırmıyor dijital teraziler
birebir ölçekli aşk kuramına göre yargılıyorlar
oracıkta asıveriyorlar itiraz edenleri
şaşılası bir incelikle çözülüyor sorunlar
kültür sülünleri salınıyor yapma ormana
avlıyorlar ve fakat şimdilik yemiyorlar
tanımamazlıktan geliyorlar sorulduğunda
yarışılmaz bir şeydir oysa, kanıt gerekmez
o odur, durmadan su verir güzelliğine
bir daha solmaz bir kere yeşeren çiçek
öteki de öteki, ne olmuş yani
gülü sevmek için niye menekşeden nefret etmeli
ADNAN SATICI
Rüzgâr, sayı: 6, 2007
alışverişte gram kaçırmıyor dijital teraziler
birebir ölçekli aşk kuramına göre yargılıyorlar
oracıkta asıveriyorlar itiraz edenleri
şaşılası bir incelikle çözülüyor sorunlar
kültür sülünleri salınıyor yapma ormana
avlıyorlar ve fakat şimdilik yemiyorlar
tanımamazlıktan geliyorlar sorulduğunda
yarışılmaz bir şeydir oysa, kanıt gerekmez
o odur, durmadan su verir güzelliğine
bir daha solmaz bir kere yeşeren çiçek
öteki de öteki, ne olmuş yani
gülü sevmek için niye menekşeden nefret etmeli
ADNAN SATICI
Rüzgâr, sayı: 6, 2007
KIRK KUŞAĞI ŞAİRLERİNDEN AKINCIOĞLU
ŞİİRLERİYLE DİMDİK AYAKTA!
ŞİİRLERİYLE DİMDİK AYAKTA!
1940 kuşağının önemli şairlerinden Niyazı Akıncıoğlu’nu Şubat 1979 yılında yitirmiştik.
İlk şiirlerini "Haykırışlar" adlı kitapta toplayan Akıncıoğlu, daha sonra dönemin önemli dergilerinde İnsan, Ses, Yeni Edebiyat ve Yürüyüş gibi dergilerde şiirleri yayımlandı. 1950 yılında Kırklareli'nde "komünistlik" suçlamasıyla yargılandı, iki yıl tutuklu kaldı ve aklandı. Genç yaşına karşın Kırklı yılların en ünlü şairleri arasına giren, adı Nazım Hikmetlerle, Orhan Şaik Gökyaylarla, Attila İlhanlarla, Faruk Nafiz’lerle birlikte anılan, şiire yeni bir tat, yeni bir hava getirdiği kabul edilen Niyazi Akıncıoğlu birden sustu. Cezaevinden çıktıktan sonra içine kapandı. Münzevi bir yaşama yöneldi. Ölümünden sonra tüm yapıtları “Umut Şiirleri” adıyla yayınlandı.
Niyazi Akıncıoğlu şiirlerinde divan ve halk şiiri motiflerinden ustaca yararlanmasını bildi. Halk şiirinin söyleyiş özelliklerini ve sesini başarılı bir şekilde kullandı. Asım Bezirci onun için, "Akıncıoğlu -Nâzım Hikmet'ten sonra, ama Enver Gökçe ve Ahmet Arif'ten önce- halk şiirinden yararlanan ilk toplumcu şairdir" Kuşaktaşı ve arkadaşı Mehmed Kemal, onun için şunları söylüyordu: “Edebiyat alanına çıkarken büyük şairlerin tavrı ile çıkmıştı. Çıkışında yücelik, şairlik vardı. Birkaç dize yazmış, kendini kabul ettirmişti. Onun la aynı büyük şiir yazanlar anılırken, dergilerde yazılar çıkarken; cezaevi sonrası şiirden uzaklaşır gibi olduğunda unuttular ve unutturdular…. Bir şiir dili kurmayı becermişti. Ama dili geliştirmek, daha çok işlemek direncini gösteremedi, gösterebilme fırsatı vermediler…” Ölümünden sonra tüm yapıtları, Hacan Yayınlarınca “Umut Şiirleri” adıyla yayınlandı.
Akıncıoğlu, karamsarlığa yer vermeyen, gelecekten umutlu şiirler bırakmıştır gelecek kuşaklara. O, kendi şiirini olgunlaştırmasına, demlenmesine fırsat verilmeyen bir kuşağın şairi olarak şiirleriyle belleğimizde yaşayacaktır hep.
İNSANLAR VAR Kİ’den…
İnsanlar var ki adaşım;
Yeşil dut yaprağında,
yürür ormanlar gibi
Ve bir ipek böceği kahramanlığında
Alaysız,
merasimsiz
ve muttasıl;
Sulhun beyaz bayrağını dokumakta.
Yeşil dut yaprağında,
yürür ormanlar gibi
Ve bir ipek böceği kahramanlığında
Alaysız,
merasimsiz
ve muttasıl;
Sulhun beyaz bayrağını dokumakta.
Güneşi bir daha görmemek üzre,
Gecenin derinliğinde saf saf,
güneşe giden yolda,
Kara katran karanlığına karşı gecenin,
Kumral perçemleri rüzgârda,
Yeni şarkılara hazır dudakları,
mahzun ve melül;
Fakat ümitli,
Fakat pervasız durmaktadırlar.
………………
Gecenin derinliğinde saf saf,
güneşe giden yolda,
Kara katran karanlığına karşı gecenin,
Kumral perçemleri rüzgârda,
Yeni şarkılara hazır dudakları,
mahzun ve melül;
Fakat ümitli,
Fakat pervasız durmaktadırlar.
………………
NİYAZİ AKINCIOĞLU
PUŞKİN YAPITLARIYLA KARANLIĞA IŞIK SAÇIYOR!
Rus ve Dünya Edebiyatının en büyük şair-yazarlarından Puşkin’i 10 şubat 1837’de yitirmiştik. 38 yıllık yaşamında verdiği yapıtlarla Dünya Edebiyatında silinmez bir iz bırakan Puşkin, ölümsüz yapıtlar üretmesinin yanında özgürlükçü, korku bilmez ve atılgan kişiliğiyle de şairlere, yazarlara yol göstermeye devam etmektedir
Puşkin, çağdaş Rus Edebiyatı’nın oluşmasına en çok katkıda bulunan yazın ve düşün adamıdır. Puşkin, klasik Batı edebiyatını ve Rus halk ruhunu sentezleyerek, Rus Edebiyatı’nda gerçekçilik akımını başlatan sanatçıdır. Belinski'nin sözleriyle Puşkin'in şiiri; “fantastik, düşsel, yalancı ve hayali denecek kadar ideal olana yabancıdır. Gerçekliğe bütünüyle nüfuz eder; Puşkin, yaşamı toz pembe göstermez, ancak onu doğal, gerçek güzelliğiyle ortaya koyar.'' Şairin sanatsal gelişimindeki bu yeni yönelimi ve bunun niteliğini ilk farkedenlerden biri Gogol’dur. ''Puşkin Üzerine Birkaç Söz''adlı makalesinde: “Puşkin, olağanüstü bir olaydır” der. Dostoyevski ise, “Bana kalırsa aynı zamanda bize gelecekten bir haberdi Puşkin. Evet, biz Rusların arasına tıpkı bir peygamber gibi geldi. Petro’nun devrimleri üzerinden koca bir yüzyıl geçmişti, kendi gerçek benliğimizi yeni yeni kavramaya başlamıştık. Puşkin’in gelişi önümüzdeki karanlık yola yeni bir ışık saçtı, bize yardımcı oldu. Bu anlamda Puşkin bize gelecekten haberler getiren peygamberimizdir” demişti.
Gerçekçilik, Puşkin'in 1830’lu yılları sanatsal yaratıcılının temel bileşenidir. Şair, yaşamının en zor dönemlerinde bile gerçekliği büyük bir dikkatle izlemekten vazgeçmez. Gerçek dünyadan, toplumsal yaşayıştan, insana özgü özlemlerden ve duygulardan sapan her şeyi kararlı bir biçimde reddeder.' Puşkin, her şeyden önce şairdir. Ona asıl ün kazandıran yapıtları, Rus ve Dünya edebiyatına bıraktığı ölümsüz şiir mirasıdır. Ama öykü ve romanlarıyla da dünya ölçüsünde ünlü ve önemlidir.
Rus Edebiyatının öncü şair ve yazarlarından Puşkin’i, 10 şubat 1837’de yitirdik. 38 yıllık yaşamında verdiği yapıtlarla Dünya Edebiyatında silinmez bir iz bırakan Puşkin, ölümsüz yapıtlar üretmesinin yanında özgürlükçü, korku bilmez ve atılgan kişiliğiyle de şairlere, yazarlara yol göstermeye devam etmektedir.
TUTSAK
Zindandayım, nemli bir karanlıkta
Beslediğim genç kartal, avluda,
Altında parmaklıkların çırpıyor kanatlarını
Gagalarken kanlı bir yiyecek parçasını,
Gagalıyor ve fırlatıyor, gözleri pencerede,
Sanki aynı arzuyu taşıyor benimle.
Bakışı ve çığlığıyla diyor ki tutsaklık yoldaşım:
“Vakit geldi artık, uçalım dostum, uçalım!”
Bizler özgür kuşlarız, hadi davran!
O beyaz dağa doğru, daha öteye bulutlardan,
Denizin gökyüzüyle buluştuğu maviliklere,
Sadece rüzgârın ve benim gidebildiğimiz o yerlere...
Zindandayım, nemli bir karanlıkta
Beslediğim genç kartal, avluda,
Altında parmaklıkların çırpıyor kanatlarını
Gagalarken kanlı bir yiyecek parçasını,
Gagalıyor ve fırlatıyor, gözleri pencerede,
Sanki aynı arzuyu taşıyor benimle.
Bakışı ve çığlığıyla diyor ki tutsaklık yoldaşım:
“Vakit geldi artık, uçalım dostum, uçalım!”
Bizler özgür kuşlarız, hadi davran!
O beyaz dağa doğru, daha öteye bulutlardan,
Denizin gökyüzüyle buluştuğu maviliklere,
Sadece rüzgârın ve benim gidebildiğimiz o yerlere...
PUŞKİN
(1822 / Türkçesi: Ataol Behramoğlu)
(1822 / Türkçesi: Ataol Behramoğlu)
NOT: E-Dergimize yapıt göndermek isteyen dostlar, emegin_sanati@mynet.com adresine gönderebilirler. Ayrıca grubumuza üye olarak, grup adresi yoluyla da bizlerle ilişki kurabilirsiniz: http://gruplar.antoloji.com/emegin-sanati Google Grup E-Posta Adresi: emegin_sanati@googlegroups.com Facebook Grup Adresi: http://www.facebook.com/album.php?aid=9847&id=100000398597738&saved#!/group.php?gid=25084311107 Twitter Adresi: http://twitter.com/#!/emeginsanati