Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

31 Ekim 2011 Pazartesi

AHMET TAHSİN:Çıkar Beyaz Tülbendi Ceviz Sandıktan

RESİM: ADNAN DURMAZ

Munzur'un delice aktığı bir yamaçta
Ustamın
Vera'ya aşık olduğu yaştaydım
Hani,
Elleri gümüş şamdanlarda mumlardı ya
He valla.
Al yanaklı,
Saçlarından peri suyu damlayan
İki gülen, bir ağlayan kadına
Şiirler okunan gecenin içinde rastladım
Işıklı, aydınlık ve rahat mısralar
Uzun mu uzun
Ve şahidiydi
Bir anda dağılan uykumuzun
 
Boyu selvi
Eni endam
Gönlü dikenli bir patika, sevgilerle bezenmiş
Ela gözlerinde umut yüklü trenler
Çağırır bulutların özgürlüğünü
Zarif bir güzellik sergiler
Beyaz bilekte gümüş bilezikler
 
Mezopotamya'dan gelmiş, testisi buğday dolu
Sedir ağacından kömbe kardığı tekne
Gülüşü Munzur kokulu
Bir bütünden usul usul kaçar Dicle, Fırat
Tarû Taşı, Sülbüs Dağı ne zor sana ulaşmak
Yükseğine kim varır, nasıl çıkar
Murada beyaz engelimizdir kar
 
Elli yaşında yüz yaş yaşamıştık
Ağrıyan yanımız çoktu
Ve Enver Gökçe öleli hayli olmuştu
Kırsalda eli silahlı adamlar
Arşınlıyorken ölümün uzun boyunu,
Bir kurşun çalımı özlenen hasretle karşılaştık;
Yıllardır ulu sevdalar yaşamışlığımız yoktu.
 
Servide kurt olmuş yanlışlıklar
Acılar içinde
Acılar içinde dağ, taş beşik bebe, ağa, çoban
Bir ateştir deryalardan içre,
Özgürlüğün göğsünde yanan
 
Akşamları boştur şehrin sokakları
Sinema yok,
Tarlalar boş
Tiyatro yok
Meydanlar boş,
Okul var, öğrenci var, öğretmen var
Yazı tahtası boş
Boş yazı tahtaları, dolu silahları hazırlar.
 
Pembe yanaklı, elinde bir kalem
Ay kaşlar, o kürdî endam
Bir silah sesleri yankılanan dağlara bakar
Bir bana
Güneşi doğduracak süzülürken gözünden yaşlar
 
Türkçe konuşur, Kürtçe anlar
Bir söyler iki ağlar.
Gül sevdiğim gülmek sana yaraşır
Çıkar acısını hayatın,
Daldan bir elma kopar kandır beni
Teninden başka yerde tanımayayım cenneti
Salında gel ben boyuna bakayım
Gerdanına bol öpücük takayım.
Başına bir yazma bağla
Gamzene bir gamze daha ekle,
Bir kır çiçeği tak saçına
Gün doğarken geleceğim
Bekle
Gelmezsem eğer
Çıkar beyaz tülbendi ceviz sandıktan
Ağıtlarını yaralarıma bağla;
Şafağa karşı,
Dağlara ağla.
 
Kuşlar gibi güneşin etrafında
Kıştan yaza, geceden gündüze
Dönelim haktan yana halkla beraber
Kah bulutların altında kah bulutların üstünde
Ali Yâr, Ali Yâr
Barışa kullanalım aklı
Sözün ayna olsun halimize
Uyandır çerağı yak aklındaki ateşi
Çağırmazsan gelmez
Bizi aydınlığa çıkaracak Anka
Masal nerede biter
Nerde tortulanır gerçeklerin demi
Yüzlerce yıldır baş koyduğumuz yolun adına.
 
Ana dilinle sev beni
Tarû Taşı gibi tut aklında
Çırığın pınarına koy gönül testini
Kör kurşunlara geldi gölgem
Melhem ol içir bana.
 
Ezan getir,
Çan getir,
Hazzan getir,
Omuz omuza kurtuluştan
Kahraman bir destan getir
Bahçemden alma al
Gelirken bostan getir
Başım gözüm üstünesin
Sen gel, hastan getir.
Halaylar tutalım köprüden geçsin gelin
Köroğlu olalım
Pir sultan, Delidaylak
Şeyh Bedrettin, Torlak Kemal
Tarlama gel sabanıma değsin elin
Külleri yeşil yapraklansın Sivas'ın
Gelmemecesine gitsin zulüm
Bir daha kara gün görmesin Maraş
Eceliyle ölene ağlasın Çorum
 
Şiir tanrısı yoktur ırkımın
Tatlısu ve Tuzlusu dişiliğinde keçe kurdan
Ben de yaratacağım on yedi kat göğü
Ve dokuz yapraklı çamı
Erdolusu Bâade içtik Nin-li şahitliğinde
Günana aydınlığında
Rudra'dan bin yıl ömür istedim sevgiliye,
Yunduk süt gölünde Kaf Dağının
Orada
Öğrendim gümüş türkülerini ırmakların
Durup dinlenmenin, akıp gitmenin ululuğunu
Arınıp beraber zayıflık ve eksiklerden
Bırakıp tecrübeyi bir yana
Yaşayarak balıklığı berrak sularda
Kapıldık hayatın sıcak akışına.

(Erdolusu Bâde Şiir Kitabından)
AHMET TAHSİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder