Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

14 Ocak 2012 Cumartesi

AHMET TAHSİN: Dağlar ele vermez adamı...}{ÖZER GENÇ: Bir Varmış Bir Yokmuş



DAĞLAR ELE VERMEZ ADAMI...



BİRKEZ TANIDIN MI TAŞI KAYAYI
PINARI, KOVUĞU PEYLEDİN Mİ BİR KEZ.
HELE KÖROĞLUNU DUYMUŞSAN RUHUNDA,
PİR SULTANI, DADALI.
DAĞLAR ELEVERMEZ ADAMI

Keklik avındayım, dağlar başında.
Şu anda, ne zulüm ne işkence, korku yok.
Kayalar ki yiğit kalesi;
Gelincikler fışkırmış yüreğimden,
Bir hal olmuş kır menekşesi,
Gülüyor fişekliğim kahkahalarla,
Kınında bayılmış bıçağım, sevincinden.
Oturdum pelit ağacının dibine,
Bir ağızlık yaptım çamdan.
Keklik avındayım, söylediğim geyik türküsüdür.
Düşünmekteyim asılanları;
Dağlarda mahpusluk yok gülüm,
Dağların darağaçları.
Ve oralarda ölmek, yaralı bir tavşan gibi,
Yaralanmanın sızısı, yakalanmamanın sevinci,
Ve talihsiz bir konu olmamak, zengin salonlarında.

Keklik avında, pelit ağacının dibinde seni düşünüyorum.
Bir dost geldi Ankara’dan
Üstünde kömür isi ve ölüm kokusu,
Yüreğinde sevda, sevda vurgusu.
Yüzüyormuş Gençlik Parkı’nda kayıklar, yalancı kayıklığında.
Yapma gölde kayık, uçurtmayı kuşa benzetmektir.
Gayrisi aldatmaca, siyaset sandık yani,
Yani seçim falan.
Yani çalmak çarpmak,
Kim kimin adamıyla tutmak köşe başını.
Yani soymak sömürmek,
Beni hiç sevindirmez Ankara’da kayığa binmek.

Bu kaçıncı sevdalanış Köroğlu’ndan bu yana.
Nasıl severse okşarsa toprağı çiftçi,
Ve usta bir marangoz eli, nasıl sıvazlarsa ağacın hasını;
Ben yiğidi öyle tanırım,
Öperim alnının ortasından.
Ve karasaban toprağa dalınca, böyle salınır tohum,
Böyle mayalanır doğa
Sen ki böyle dişi, alıştı ellerim bereketli göğüslerine.
Kollarımdayken çocuklarımın kutsal beşiği,
Doğayı yırtıp tohumlamaya hazır bedenim.
Ve de öyle hazır çekip almaya, emeğimin ürününü,
Dayanmaz yüreğim soyulmalara.

Yurdumun dağlarında keklik avında,
Dayadım sırtımı pelit ağacına,
Seni düşünüyorum.
Birde hep bir ağızdan dağlarda, türkü söylenecek günler
i.


AHMET TAHSİN




BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
 

Kokmayan çiçekler gönderiyor insanlar sevdiklerine
Korna kakafonisi dinleyip
Karakış ikindisi yüzleriyle evlerine dönünce

Belki de bitkiler eskisi gibi kokmuyor diye
Sanmalarımız yalındı çok eski olmayan zamanlarda
Sol gösterip sağ vuran devletimizle
Yaşıyorduk
bir öyle
bir böyle
İki cami arasında nafile namaz

Ters köşeye yatıran senaristler
Mahremimize girmeden önce
Çokça öldürülmüş çocukları vardı
Bu toprakların
Dik başları çuvalsız
Sanalımız bambaşka günümüzde
Kan ter içinde inatla
Yıllarca sabır ve aşkla yontulmuş
Rönesans heykellerinin
Fabrikasyon bibloları gibiyiz
Bilip bilmeden atlamaktan bıkmadık
Hep ayni köşeye

Yalnızca bir ile sıfırın üstüne kurulu
Cafcaflı
kandırıkçı
hikaye
Garip hayatımızın tonları gibi
Bir varmış bir yokmuş
Kara mizah makamında bir tekerleme
Haydi gidip
mis kokulu
yeşil yapraklı
Kızıl çiçekler alalım
Dünyanın en güzel Çingenesinden
Sayıları azalan çelik yürek dostlarla birlikte
İçi boş olmayan şarkılar söyleyelim yüz yüze
Horonlar oynayalım tutuşarak gerçek ellerimizle
Kurşun geçirmeyen sevgiler şerefine

Sevgiler ki
İnsanlık hazinesinin en değerli parçası
Cevahir taşıdır saklanılası


ÖZER GENÇ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder