Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

31 Aralık 2012 Pazartesi

ADNAN DURMAZ: Seni Anımsa





SENİ ANIMSA




RESİM: ADNAN DURMAZ




bir yaradan bir yaraya alevler harlanır
yamandır ayrılık rüzgarı
gözyaşı sessizliğinde savrulan gecenin kumu
döver denizsiz yalıyarları
hüzündesin yüzünde ay yağmuru
başaklar koklaşır kıraçlarda
ve kuğu ak boynuna dolanmış samanyolu
uzak gözlüm küheylandır ömrümüz
sökülmüş kalbimizin yamaçlarında
koşar uçurumlardan çatlarcasına
sırtına kapaklanmış yaralı yolcuyuz biz
aşamaz deli yeller- yama yama çığlıklar
çözülmüş parmakların açtığı uçurumu
yıkılmış evler gibi dökülür bakışlardan
yara düşmüş aşkların şifasız duyguları
kan ve köpük içinde koşan şahan at
en derin uçurumda ölüme atlar

yüzün sevda bahçesiydi bir zaman
kaç ömür geçti rüzgarın kesileli
suskunlukta susuz kalmış türküler
bekleyişin göğü kara yıldızı taş mevsimi kış
isterdim ki
mehtabı saran bulut
çöllerde ılgım olarak
ak
sayısız kır çiçeği sarışsın birbirine
sarsılsın acının surları
saçlarının esintisi serinlikler dokunsun
çatlamış bir yüreğin susuzluğuna


bütün sevdalarda yenik düşmüşüm
haklı kavgalarda düşmüş militan
şavkın ve umudumdu beni ayakta tutan
geceleri ılgarlayan senin yaralın
öyküleri hançerlenmiş kalanın
uzanıp da tutamayan
koşup koşup varamayan kimsesizindim senin
bir ölüymüş gibi unutursan yüzünü
arada bir ırmak giyin gök kuşan
dalgın sularca suskun
çalkalanarak bazan
ve kendi şavkınla yakamozlanarak
gönlünce ak
seni anımsa

kabilem kılıçtan geçirilmiş
yakılıp yıkılmış oymağımın çadırları
aşretimden geriye savrulan kül ve duman
en eski ağıttır yaram
zamanın sır kâsesinde saklanan
yıldızların gözkapakları içine yazılmış acı
kellesi vurulmuş aşklardan artakalan
ve durmadan uğuldayan
nere gitsen kaçılmayan
kan çığlıkları…

bombalanmış meydanlarda siren sesleri
göğ biçilmiş ekin gibi düşenler
işte o günden beri
yurtsuz ve yaralıyız- sürgünde ve firari
ey eski ay beni de bilirsin sabaha kavuşmak kadar
esaretin özgürlüğün aşkın tanığı seni
zulumlar içinde unuttun mu gözlerimi
boynumdaki urganlar içimde kan göleti
saba makamında ezanlar sökülen şafak
dökülen çan ve hazan
ve allahsız kitapsız makinalaşmak
civatadan bobinden dişli çarklardan insan

gözleri aşklardan bin daha güzel
hiç tanımadığı birilerine yağan
işte ben o yanaklara dökülen damla
hadi sen sarıl sımsıkı sarıl
dünyanın en öksüz ağacına
yıllardır görmediğine
nasıl sarılırsa yol bekleyenler
özlemi tomurcuklarla göğsünde patlatarak
ki bütün yaprakları kanatlansın coşkudan
sarıl umudun çınarına
sarsılsın tüm kökleri
ve ört kirpiklerini
seni anımsa

beni saymayın
dedi o tarihi yaralarla yazılı olan
kabileden sağ kalan
ve işinden atılmış çaresiz emekçi
dağlarda kendini yitirmiş deli çoban
çok oldu sürüden ayrılmaya baş koydum
çok oldu ben göçeli
ölmüşüm ki gayri öldüremezler beni
isyanların ortasına doğmuşum
zindanları yurt bilmişim
varlıkla yokluk
açlık ve tokluk
fark etmez benim için
geldiğim - gittiğim bilinmesin
kurşuna dizilmişim- urgana verilmişim
ama bir yerlerde var olduğum kesindir
ne apoletler umurum
ne kalbime doğrultulmuş namlular
yağlı ilmiklerle soyum kurumaz
varın zincirimle gömün her defasında
gayri beni tutsak edemezsiniz

bir yaprak savruldu dalından
uçtu bulutlara değdi
belki asıl yurdunu aramaktaydı şimdi
o senin kalbimdeki gözlerindi
olur ya maviliğe daldığın bir an
silme gökyüzünü doldur bakışlarına
seni anımsa

akşam ebrulanır kentin alnında
çiçek sağanağı kuşlar
guruba yasladığı kimin yürek yarası
ufku kızıla boyamakta
geçip giden kaçıncı göçmen ki o
tepeden tırnağa isyan
isyanı som ateşle yazılmış şiir
gider
gelir
belki saçlarına değiyor o sırada bulutlar
olur ya akşam sana hazırlanmakta
bulutlara bak
ak sonsuzlara
karışarak
dalga dalga
gözlerinle yıldızların kandilini yak
ve seni anımsa

değilse ben yolumu bulamam karanlıkta





ADNAN DURMAZ
 2010-2012



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder