Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

31 Aralık 2012 Pazartesi

TURGAY ULU: Würzburg – Berlin Mülteci/Göçmen Yürüyüşünden Tanıklıklar-5





WÜRZBURG — BERLİN
MÜLTECİ / GÖÇMEN
YÜRÜYÜŞÜNDEN TANIKLIKLAR-V





İşgal






Şu anda yeni bir toplantıyı başlatmak üzereyiz. Ama bu seferki toplantımız rutin bir toplantı değil. Biraz önce bir sokak muharebesinden döndük. Yaklaşık 6 saat boyunca sokaklarda, bizim sayımızın çok çok üzerinde olan polis sürüsüyle boğuştuk. Daha doğrusu, dünyanın her yerinde sermaye sınıfının koruyucu gücü olan polis sürüsü, biz direnişçileri boğmaya çalışıyordu.
   
Toplantımızın ilk maddesi gözaltına alınan arkadaşlarımızla ilgili kitleyi bilinçlendirmek oluyor. Şu ana kadar tespit edebildiğimiz kadarıyla 23 arkadaşımız göz altına alındı. Bunların içinde mülteci olanlar da var aktivistler de var. Kameramanlar ve kendi ellerindeki fotoğraf makinasıyla ya da cep telefonuyla polis vahşetini belgeleyenler özellikle göz altına alındılar ki bu vahşet gizli kalsın.
    
Haberdar ettiğimiz hukukçuların bize aktardıkları bilgilere göre, göz altına alınan arkadaşlarımız tutuklanmayacaklar, onlar yaklaşık 6 saat göz altında kalacaklar ve parmak izleri alındıktan sonra serbest bırakılacaklar. İsterlerse bu arkadaşlarımızı 48 saat göz altında tutabilirler. Ama işlemlerini tamamladıktan sonra bırakacaklarını söyledi avukatlar. Fakat gözaltında olan arkadaşlarımızdan mülteci olanlar, kayıtlı bulundukları mülteci kamplarına gönderilebilirlermiş.
    
Şimdi polisin bizim buradaki direniş çadırlarına karşı yaklaşımı değişecektir. Her duruma karşı hazırlıklı olmak zorundayız. Önce gözaltındaki arkadaşlarımızın akibetini bekleyeceğiz. Daha sonra bu yeni duruma karşı neler yapabileceğimizi konuşacağız.
    
Dün akşam rutin toplantımızı yaparken Nijeryalı bir grup mülteci çadırımıza geldiler ve Berlin'deki Nijerya konsolosluğundan mültecilerin iade edileceği haberini verdiler. Bunun üzerine hemen bir sonraki gün için bu konu üzerine taplantı yapma kararı aldık. Bu sabah henüz toplantı saati yeni gelmişken durumun acil olduğu haberini aldık. Bulunduğumuz direniş çadırlarından Nijerya konsolosluğunun bulunduğu yere kadar yürüdük. Bir grup Nijeryalı önden giderek kapıları açtılar ve arkasından diğer kitle girdi içeriye. Sayımız yaklaşık elli kişi kadardı. Bir kısmımız içeri girerken bir kısmımızda konsolosluğun dışında, iadeleri protesto içeriyi taşıyan sloganlar atmaya başladık ve pankartlarımızı açtık. Konsolosluğun kapısından içeri girmek biraz uğraştırdı. Kapıda duran siyahî bekçi biraz güçlüydü. Ama alttakilerin kas gücüne dayanabilecek gücü yoktu. Kapının bir tarafından bekçi, diğer tarafından biz bastırdık ve kazanan biz olduk.
    
İçerde Nijeryalı arkadaşlar megafondan iadeleri protesto eden konuşmalar yaptılar. Uzun bir süre sonra olay yerine polisler geldiler. Bir kısmımız içerde kaldı, bir kısmımız da dışarda kaldı. Polis kapıları kapattı.
    
Polisin içerde kalan arkadaşlarımızı göz altına almasını önlemek için kol kola girdik ve polis otolarını kuşattık. İçerden kolu kelepçeli çıkan her arkadaşımızın olduğu bölgeye doğru kol kola girerek yürümeyi denedik. Bu sırada polis bize vahşice saldırdı. Kenetlendiğimiz yerden tek tek kopartılanlarımıza polis vahşice vuruyordu. Onlar bir taraftan çekip gözaltına almaya çalışıyorlardı, biz de öbür taraftan tutup gözaltını engellemeye çalışıyorduk.
   
Biraz önce aldığımız bir habere göre arkadaşlarımızdan bir kısmı serbest bırakıldı ve bir kısmı için de işlemler devam ediyormuş. Bu arada biz bu vahşi polis saldırısını protesto etmek için polis merkezine doğru bir yürüyüş düzenleme kararı aldık.
    
Polisle yakın mesafeden gerçekleşen karşılıklı vuruşma yaklaşık 6 saat sürdü. Onlar bizi konsolosluğun önünden uzaklaştırmaya çalışırken, biz de binaya yaklaşmaya çalışıyorduk. Polis tek tek yakaladığı arkadaşlarımızı yere yatırıp darp ederek kelepçeliyordu. Biz de birbirimizden kopmamak için sıkıca kol kola giriyorduk ve direnmeye devam ediyorduk. Bu boğuşmalar sırasında birçok arkadaşımız yaralandı.
    
Konsolosluğun önünden arkadaşlarımızı götüren araçların önüne oturduk ve arabaların geçmesini engellemeye çalıştık. Ancak sayımız azdı ve bu direnişi ancak bir yere kadar sürdürebildik. Sonunda bizi binanın önünden zorla uzaklaştırdılar. Biz de oradan direniş kampımızın olduğu yere kadar yürüme kararı aldık. Yolda sloganlar eşliğinde yürürken polis bir kez daha saldırdı. Bizlerin gözlerine gaz sıktılar. Tek yakaladıkları arkadaşları darp ettiler. Burada yaralanan bir arkadaşımız hastaneye kaldırıldı. Yaralanan kadın arkadaş, elindeki kamerayla çekim yapıyordu. Polisin vahşi saldırısını belgelediği için onu vahşice yaraladılar. Polisle olan çatışmamız devam ederken bir arkadaş elbiselerini çıkararak protesto da bulundu.
    
Avrupa ülkelerinde demokrasi ve insan hakları olduğuna dair yalanların maskesini bir kez daha düşürdük.
    
Bir aylık yürüyüşümüzde izolasyon kamplarını deşifre etmiştik, şimdi başkentteyiz ve bu sefer de iade merkezlerini deşifre ediyoruz.
    
Polisle süren 6 saatlik boğuşmayı telefondan ve internetten tüm antikapitalist ve antifaşist güçlere bildirdik. Biz polisle boğuşurken olay yerine gelen insan fazla olmadı. Biraz daha kalabalık olabilseydik. Arkadaşlarımızın gözaltına alınıp götürülmesini daha da geciktirebilirdik.
    
Çadırlarımızın bulunduğu meydana doğru yürürken, hiç bir neden yokken polisler aniden üzerimize çullandılar. Bir yandan bizlere vahşice vuruyorlardı bir yandan da gözlerimize biber gazı sıkıyorlardı. Burada da bir kaç arkadaşın kollarını bükerek kelepçeleyip gözaltına aldılar.
    
Direniş çadırlarımıza döndükten sonra, arkadaşlarımızın bulunduğu polis merkezinin önüne bir yürüyüş düzenleme kararı aldık. Zaten bu sırada çadırda çok sayıda insan toplanmıştı. Toplantıyı her kese açık bir şekilde yaptık.
    
Oldukça kalabalık bir kitleyle, arkadaşlarımızın tutulduğu polis merkezine doğru yürümeye başladık. Hepimiz öfkeliydik. Yürüyüşü çok sert ve hızılı adımlarla yapıyorduk. Sürekli sloganlar atıyorduk. Polis bizi ana caddelerin olduğu bazı noktalarda durdurmaya çalıştı. Ancak bunu başaramadı. Yolumuzun üzerinde, bir kaç kez kurulan polis barikatlarını aşıp geçtik. Yol boyunca apartmanlardan bizleri alkışlayarak destek verenler coşkumuzu artırıyordu.
    
Polis merkezinin önünde samba müzik grubumuz müzik çalıyordu. Sloganlar ve marşlarımızla, arkadaşlarımızın tamamı serbest bırakılıncaya kadar bekleme kararı almıştık. Elimizdeki megafondan gelişmelerle ilgili olarak kitleyi anında bilgilendiriyorduk.
  
Bir süre sonra avukatlarımız tutuklu bulunan herkesin serbest bırakılacağı haberini verdi. Bu haberi sevinçle karşıladık. Arkadaşlarımız bizim bulunduğumuz toplanma yerine gelinceye kadar bekleme kararı aldık. Akşam geç saatlere kadar bekledik. Bekleme sırasında değişik dillerde ve değişik tonlarda devrimci türküler, marşlar söyledik. Halaylar çektik, danslar yaptık.
   
Gözaltından tek tek bırakılan arkadaşları slogan ve alkışlarla, zılgıtlarla karşıladık. Polis merkezi üzerinde bir basınç yaratmıştık. Bizi kolaylıkla ve tepkisiz bir şekilde göz altına alamayacaklarını anlamış oldular. Hiç bir mücadele arkadaşımızı yalnız ve sahipsiz bırakmayacağımızı onlara göstermiştik. Serbest bırakılan arkadaşlara sarıldık ve sevincimizi paylaştık.
    
Polis bu işgal eylemiyle bizi başka ülkenin topraklarına izinsiz girmekle suçluyor. Böylece ülke içindeki sınırların yanında uluslararası sınırları da delmiş olduk. Avrupa Birliği'nin "sınırsız" söyleminin yalan olduğunu bir kez daha deşifre ettik. Kapitalizm sınırlar ve baskılar üzerine kurulmuş bir sistemdir.
    
Tüm arkadaşlarımız serbest bırakılıp aramıza döndükten sonra, direniş çadırlarımıza geri dönme kararı aldık. Tramvay istasyonuna kadar yürüdük. Yolda ve tren istasyonlarında da sloganlarımızı haykırmaya devam ettik. Sevinçli ve coşkuluyduk. Her kesin yüzü gülüyordu. Daha öncesinden yaşanan çeşitli sorunlar bir anda eylemin etkisiyle yok oluvermişti. Hep bir arada olma dayanışma duygularımız en üst noktadaydı.
    
Bir günümüz işgal ve çatışma içinde geçti. Fransa'daki kâğıtsızlar hareketinin de bizimle dayanışmak için eylem yapma kararı aldığını duyduk. Avrupa'nın ölü toprağını dinamitleyen bir etki yaptı bu eylemimiz. Polisin pek alışkın olmadığı bir direniş gösterdik gün boyunca.


15.10.2012
Turgay Ulu
Berlin


   

İşgalden Sonra



    



Berlin'de gerçekleştirdiğimiz en az 7 bin kişilik büyük yürüyüşten iki gün sonra Nijerya konsolosluğuna düzenlediğimiz işgal eylemi oldukça yankı yaptı. Herkes bizim yapmakta olduğumuz eylemliliklerin salt mülteci sorunlarıyla ilgili olmadığını anlamış bulunuyor. Zira dünya toplumunda yaşanan her sorunun altından kapitalist sistem çıkıyor. İzolasyon, sınır ve şiddet, doğanın tahrip edilmesi, kadınların aşağılanması, savaşlar, göç ve mültecilik sorunlarının hepsinin sorumlusu kapitalist sistemin gündelik işleyiş yasalarıdır.
    
Bugünlerde toplumun geniş bir kesimi bizim eylemlerimizi konuşup değerlendiriyor. Gerek basında çıkan haberler gerekse bizim direk birinci ağızlardan dinlediğimiz değerlendirmeler oldukça olumlu yönde. Bizim eylemlerimizin haklılığı yönündeki görüşler öne çıkıyor.
    
Bugünkü toplantımıza öğleden sonra başlıyoruz çünkü dün gece insanlar oldukça yorulmuşlardı. Bu gün her kes biraz dinlenmiş olarak toplantıya gelmiş oldu. Her gün olduğu gibi bir moderatör, konuşmak isteyenlerin isimlerini sırayla, alt alta yazıyor. Konuşulması gereken konu ve öneriler bir listeye yazılıyor.
   
İlk başlık olarak finans grubu bir rapor sunacak. Finans grubu, harcanan paralarla ilgili faturalara ihtiyaç duyuyor ki, nereye ne kadar para harcandığını tespit edebilsin. Bugüne kadar yaklaşık olarak 40 bin Euro toplandı. Bizim yürüyüş kolu ve otobüs seferi için yapılan harcamalardan sonra, şu anda genel hesapta 19 bin Euro kalmış bulunuyor. Protesto yürüyüşümüzün paraları Karawane Hamburg grubunun banka hesabında bulunuyor.
    
Bugünkü toplantıyı herkese açık yapıyoruz. Bundan sonraki günlerde ne tür mücadele yöntemlerini hayata geçireceğimize dair her kesin görüşlerini alacağız. Biz mülteciler olarak zaten önceki toplantılarda tartışmalar yapmıştık. Bir sonuca vardırmadığımız çok sayıda görüş ve öneriler ortaya çıktı. Şimdi diğer destekçilerin görüş ve önerilerine de başvuruyoruz. Şimdi insanların ne tür görüş ve öneriler yapacağını şimdi öğrenmiş olacağız.
   
Dünkü eylemlerimizde hem devletin yaklaşımı ve yöntemlerini bir ölçüde açığa çıkartmış olduk. Ama hem de aynı zamanda bizim duruşumuz ve huylarımızla ilgili devlet bir sınama yapmış oldu. Karşılıklı güçler birbirlerini sınamış oldular. Her kes buradan bir gelecek projesi geliştirecek.
    
Daha önceki toplantılarımızda da konuştuğumuz gibi, toplantılarımızın uzamaması için ülke ve dil grupları genel görüşleri toplantıya getirsin ve böylece toplantılarımızın aşırı uzamasını önleyelim önerisi geliyor gene. Bu konu üzerine daha önce de çok sayıda konuşmuş olmamıza rağmen henüz pratik olarak bunu hayata geçiremedik. Çünkü her zaman tercüman bulmak pek mümkün olmuyor. Biz ancak her gününü eylemlere verenler olarak gene işleri götürmek zorunda kalıyoruz. Diğer insanların her zaman disiplinli olarak bize tercümanlık için gelmeleri söz konusu olmuyor. Onlar ancak boş zamanlarında ve düzensiz bir şekilde toplantılarımıza iştirak ediyorlar.
    
Gelecek taktiklerimiz için bir öneri var. Önceden de düşünmüş olduğumuz gibi, ulaşabildiğimiz mülteci kamplarına ziyaretler düzenlemeyi düşünüyoruz. Bütün mülteci kamplarıyla bağlantı kurmak ve onları buraya getirebilmek için bir liste oluşturduk. Bu listeye her kes tanıdığı ve bildiği mülteci kamplarında kalan mültecilerin adlarını ve telefon numaralarını yazıyor. Onlarla bağlantı kurup buraya gelmelerini sağlamaya çalışıyoruz.
    
Dünkü işgal eylemimizle, eylemler zincirimizin yeni aşamasına geçmiş bulunuyoruz. Karşı çıktığımız ve itiraz ettiğimiz yasa ve uygulamalara karşı fiili bir müdahaleye girişmiş olduk. Dünkü eylemimiz iadelere karşı bir fiili müdahalemizdi. Direk iade işlemlerinin gerçekleştirildiği binayı bastık ve onları suç üstü yakaladık. Yaptıkları insanlık dışı uygulamaları deşifre edip engellemeye çalıştık. Tam da bu nedenledir ki polisin tavrı oldukça sert oldu. Çünkü biz onların kurmuş olduğu düzene ot tıkamaya çalıştık.
    
Mülteci kamplarına gerçekleştirmeyi düşündüğümüz ziyaretlerle ilgili olarak, buraya gelmeyenlerin bu işi yapması yönünde bir öneri geldi ama bunun nasıl gerçekleştirileceğini henüz planlamadık.
    
Biz, daha önce gerçekleştirdiğimiz mültecilerle sınırlı olan toplantılarda tartıştığımız ve planladığımız eylem türlerini diğer aktivistlere açıkladık. Değişik yerlere lokal çadırlar açmayı, resmi kurum ve kuruluşlara karşı yürüyüşler yapmayı ve açlık greviyle ilgili yaptığımız tartışma ve önerileri onlara açıkladık. Onlardan da kendi önerilerini sunmalarını istedik.
    
Dünkü sert eylemlerimizden sonra biz akşam gözaltına alınan arkadaşları alıp, tramvayı işgal ederek geri dönerken tren istasyonunda bir grup arkadaşa kimlik kontrolü yapılmış ve onların kimliklerine el konulmuş.
    
Dün gerçekleştirdiğimiz işgal eylemiyle ilgili bazı eleştiriler var. İnsanlar bu eylemden haberdar olmadıklarını söylediler ve bu konuda bizi eleştirdiler. Fakat dünkü eylem biraz ani gelişen bir eylem oldu. Biz Nijeryalılar’ın iade edileceği haberini alınca burada bulunan elli kişilik bir grup olarak gittik ve Nijerya Konsolosluğunu işgal ettik. Herkese önceden haber verme şansımız yoktu çünkü zaten kararı aniden aldık gittik. Haberleri çevre güçlere yaymak ancak polis bizi kuşattığı anda oldu. Ulaşabildiğimiz yerlere telefonla ve ya internetle haber verdik. İnsanların bu haberleri alıp buraya gelmesi ancak akşam üzeri bir vakitte oldu. Gelen bu kitleyle de tutuklanan arkadaşlarımızı geri alma eylemlerini gerçekleştirmiş olduk.
    
Dünkü eylemlerimiz sırasında, Türkiyeli solculara da haber gönderdik ve az sayıda insan eylemlerimize katılım sağladılar. Onlardan bir kısmı bizim eylemlerimizin karmaşık olduğu ve kimin yönetip yönetmediğine dair belirsizlik durumunun olduğunu ifade ettiler. Onlar biçimsel hiyerarşik işleyişe alıştırmışlar kendilerini. Birilerinin talimat verip birilerinin uyguladığı bir yöntemden başka yöntemler onlara yabancı ve anlaşılmaz geliyor. Evet, bizim eylemlerimizde bir şef yok. Biz tüm kararları toplantılarda alıyoruz. Eylemimizi yöneten bir birey yok. Toplantımızdaki moderatör her gün bir başkası oluyor. Zorunlu olarak İngilizce bilen biri oluyor çünkü insanların çoğunluğu İngilizceden anlıyorlar. Tüm konularda her kesin fikir ve önerilerini alıyoruz. Her birey bizim eylemimizin planlayıcısı ve uygulayıcısı durumundadır. Yerleşik kültürel yapılar bazen bu işleyişlerimizde totaliter görünümlere yol açıyor ama biz bu durumu gene tartışarak, eleştiri özeleştiri yöntemini kullanarak birbirimizin politik gelişmesine katkıda bulunuyoruz.
    
Aslında bizim eylemlerimiz uzaktan göründüğü kadar düzensiz ve plansız değil. Biz bu özgürlük yürüyüşünü başlatmadan önce aylarca geniş toplantılar düzenledik. Yollarda karşılaşabileceğimiz her olasılığa karşı alternatif çözüm yöntemleri üzerinde tartıştık. Bir kişinin düşünüp talimat verdiği bir yöntemle biz bu eylemi başaramazdık. Çok sayıda insanın bu eylemin öznesi olmasını sağlama yöntemi oldukça yaratıcı işleyişlerin ortaya çıkmasını sağladı. Hiç aklımıza gelmeyecek yöntem önermeleri oldu. Ya da kendiliğinden insiyatif kullanan insanlar çeşitli malzemeler bulup eylemlerimizi etkin kıldılar. Hiç bir alanla ilgili tek bir kişi düşünmüyor. Biz her şeyi komite biçiminde yapıyoruz. Basın, eylem, materyal, teknik işler, mutfak, irtibat vb. tüm alanlarla ilgili çok sayıda insanın içinde yer aldığı komiteler kurduk ve tüm işleri bu komiteler yapıyor. Daha sonra herkesin katıldığı toplantılar düzenliyoruz ve bu toplantılarda her kes yaptığı işlerle ilgili bilgilendirmeler yapıyor, eksik ve yanlışları ortaya koyup karşılıklı olarak sorunları çözme yöntemini uyguluyoruz.
    
Mesela şu anda toplantıyı koordine eden iki kişi, aramızdaki en genç insanlardan oluşuyor. İnsanların hangi konu üzerinde konuşmak istediklerini sorup arkadaki kartonlara bu konuları başlıklar halinde yazıyorlar. Daha sonra bu başlıklardan hangisinin önce tartışılması gerektiği üzerinde oylama yapıyoruz ve hangi konu öncelikli olarak görüşülmek isteniyorsa o konuyu gündeme alıp insanlara söz hakkı veriyoruz. Böylece hem hiç böylesi deneyimi olmayan insanlar bir deneyim kazanmış oluyor hem de herkes gelecek planlaması ile ilgili sorumluluk alıp öneri sunuyor.
    
Berlin şehrinde değişik ülkelerden gelmiş olan devrimciler var. Ama bunların çoğunluğu entegre olmuş durumda. Onların çoğunluğu kapitalist sisteme entegre olmuşlar. Onların artık devrimci çalışma yürütmek gibi bir kaygıları kalmamış. Artık onların ilgi alanları değişmiş. Devrimci sohbetler de bir nostalji olarak onların gündemine geliyor. Hepsinin durumu aynı değil tabii ki ama çoğunluğun durumu budur. İşte biz bu nedenle taleplerimizin içine pasaport gibi bir madde eklememiştik. Çünkü pasaport alanların dünya görüşleri ve gündelik yaşamları artık bambaşka şeyler oluyor ve biz bunları görüyoruz. Trajik bir manzara görüyoruz. Hapishanede çok sol tutumlar içinde olanlar, örgüt temsilciliği yapanlar buralarda süt dökmüş kediye dönmüşler. Aslında onlar o zamanda bir bürokrasi ve aristokratlığı temsil ediyorlardı. Şimdi de bürokrat ve aristokrat bir hayat sürüyorlar. Gerçekte bürokrat ve aristokrat olabilecek bir ekonomik hayata sahip değiller ama bu bir kültürel şekillenme.
    
Biz en alttakiler ve kaybedecek hiç bir şeyi olmayanlar, her zaman olduğu gibi gene çeşitli maskelere bürünmüş olan bürokrat ve aristokrat solcuları deşifre ediyoruz. Takabilecekleri bir maske bulmakta zorlanıyorlar.


10.10.2012
Turgay Ulu
Berlin


 
Tartışma Ve Planlamalar





    
Dünkü toplantıda, bugünkü toplantıyı mülteciler ve aktivistlerle birlikte yapacağımız kararını almıştık. Bu sabah, toplantı yerine geldiğimizde toplantının yalnızca mültecilerle sınırlı olacağını duyduk. Bu kararı kim verdi, neye dayanarak verdi bunu anlayamadık. Şimdi bunu tartışıyoruz. Topluca verdiğimiz kararı kimin değiştirdiğini tespit edemedik. Sorgulayan sorularımız karşısında bir cevap alamadık. Kimse bu durumu üstlenmedi. Böylece ortaya bir kriz durumu çıkmış oldu. Şimdi bir kriz toplantısı yapmak için saat ve gün belirlememiz gerekiyor.
    
Dünkü karardan dolayı buradaki toplantıya katılmak için gelen aktivist insanlar bu karar değişikliğinden rahatsız oluyorlar. Buraya gelmiş olan aktivistler tekrar geri gitmek zorunda kaldılar. Bu durum insanlar üzerinde rahatsızlık yaratıyor. Çünkü insanlar işlerinden güçlerinden vakit ayırıp buraya geliyorlar ve ani karar değişikliklerini duydukları zaman geri gidiyorlar. Bu tip durumlar insanlar üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor ve moral bozukluklarına yol açıyor.
    
Biz eylemlerimize ara verdiğimiz zaman içimizde bir belirsizlik oluşuyor ve kafa karışıklıkları oluyor. Bir şey yapmadan, belirsizlik içinde bekleyen insanlar doğal olarak bir rehavet durumu yaşıyorlar.
   
İnsanlar buradaki işleyişin antidemokratik olduğuna dair şikayetlerini bize ilettiler. Aynı dili bilen insanlar bir araya gelip kafalarına göre karar aldıkları ve bu kararı geriye kalan insanlara dayattıkları zaman doğal olarak çelişki ve şikâyetler ortaya çıkıyor. Her ne kadar bu tip durumlara gerekli müdahaleleri yapıyor olsak da ortaya çıkan moral bozuklukları ve küskünlükleri tam olarak engelleyemiyoruz.
    
Aktivistlerden ve mültecilerden olan insanlar, buradaki işleyişin antidemokratik olduğuna dair şikâyetlerini bize ilettiler. Hepimizi değil ama, mülteciler içinde bir grubun şef kültürüne sahip olduklarını söylediler.
    
Başka başka coğrafyalardan gelen insanların kültürel altyapıları ve demokrasi anlayışları aynı değil. Bizim toplantılarda çok açık bir farklılık yaşanıyor. Doğu ve Batı kültürünün insanlar üzerindeki farklı etkileri kendisini açığa çıkartıyor. Bu farklar yeme içme alışkanlıklarından, hayatı algılama anlayışlarına kadar birçok şeyi içeriyor. 
    
İnsanların sahip oldukları kültürel farklılıkların nedenini algılayamayan insanlar, bazen bu farklılıklardan dolayı çeşitli çelişkiler yaşıyorlar. Mesela, Doğu kültürü içinde yetişmiş insanların genel çoğunluğu daha katı bir kültüre sahip olabiliyorlar. Daha hiyerarşik bir algılamayla düşünebiliyorlar. Batı kültürü ile yetişmiş insanlar ise daha liberal ve bireysel bir algılamayla düşünüyorlar. İşte bu farklı şekillenmelerin gündelik hayata yansıması ya da çeşitli işlerin yapılması sırasında uygulanan yöntemlere yansıması bazı çelişki ve çatışkıların yaşanmasına yol açıyor.
    
Bugüne kadar çeşitli sınıflı sistemler içinde şekillenmiş insanın yeni bir kültür edinmesi, ekonomik siyasal sistemin değişmesiyle mümkün olacaktır. Ama devrim ve komünizmden önce de bizim gerçekleştirdiğimiz mücadeleler sayesinde insanlarda yavaş yavaş da olsa yeni bir kültürün nüvelerinin oluşması mümkündür. İçinde yer aldığımız mücadele tarihi boyunca bu değişimlerin işaretlerini gözlemleyebiliyoruz.
    
Gündelik yaşam içinde bizim her zaman tartışmak zorunda kaldığımız bazı konular oluyor. Alkol almak, ateş yakmak, kadın erkek ilişkileri, hiyerarşi, yöntem vb. gibi konuları sürekli tartışmak zorunda kalıyoruz. Mesela, çeşitli dini düşüncelerden veya diğer kültürel şekillenmelerden dolayı alkol almayan insanlar burada alkol içilmesini istemiyor ve içen insanları engelleyecek davranışlar içine girebiliyor. Ya da tersinden örnek verecek olursak, mesela bazı insanlar vejeteryan ve vegan yemekleri yemeği tercih ediyorsa, diğer insanların da bu şekilde beslenmesini bekleyebiliyorlar. Ancak bizim mücadele ve eylemlerimiz devam ettikçe birbirimizin farklılıklarına saygı göstermemiz gerektiğini öğreneceğiz. Eylem her şeyin çaresi oluyor. Eylemsizlik durumlarında sözünü ettiğimiz çelişkiler öne çıkıyor ama eylem yaptığımız dönemlerde bu tip çelişkiler arka planda kalıyor ve insanlar arasında ortaklaşma ve kaynaşma durumu öne çıkıyor.
    
Şimdi toplantı düzenleme yöntemi ile ilgili yeni öneriler sunuyoruz. Bundan sonraki toplantılarımızı yaparken önceden saat kaçta ve nasıl yapılacağına dair bir kâğıt yazacağız. Toplantıda aldığımız kararları ve saatleri kimse kendi kafasına göre değiştiremeyecek.
    
Biz eylem yapmadığımız zaman çeşitli fraksiyon tartışmaları ve nasyonalite ya da diğer kültürel farklılıkları içeren sorunlar nedeniyle saflaşmalar oluşuyor. Ama biz eyleme geçtiğimiz zaman, durağanlık dönemlerinde ortaya çıkan tüm sorunların düğüm noktalarına sert bir neşter darbesi vuruyoruz.
    
Tüm bu deneyimler bize şunu gösteriyor: Biz yöntem sorunlarından tutun da diğer tüm sorunları ancak eylemle çözebiliriz. Çünkü tüm bu sorunların nedeni kapitalist sistemin kendisidir. İşçi, işsiz, yoksul, mülteciler olarak aramızdaki ayrımları yaratan şey kapitalist sistemdir. Biz kapitalist sistemin kendisine karşı hücuma geçtiğimizde aramızdaki tüm yapay ayrımlar yok oluveriyor. Çözüm yöntemimiz budur. Eylem tüm çözümlerin anasıdır. Biz önce eyleme geçiyoruz daha sonra bu eylemden bazı teorik ve pratik sonuçlar çıkartıyoruz.
    
Biz yedi aydır sokaklardayız, sokakta olmak tüm statükoları ve ezberlenmiş yöntemleri çözüyor. Sokak, hiyerarşiden kaynaklanan sorunları da çözüyor. Nasyonaliteden kaynaklanan sorunları da çözüyor. Demek ki, bizim sürekli sokaklarda olmamız gerekiyor. Bir sokak tarzını geliştiriyoruz biz. Sokağın diliyle konuşuyoruz. Sokak özgürlük dilidir.
    
Sokaktan kopuk olanlar bizim yöntemlerimizi anlamakta zorlanıyorlar. Durağanlık dönemlerine girdiğimiz zaman bizim ortamımızda çeşitli fraksiyonlaşmalar oluşuyor.
    
Önümüzde iki seçenek var: Ya sokakta, eylemde kalarak özgürleşeceğiz, aramıza giren tüm sınırları kaldıracağız.  Ya da durağanlaşarak, sokaktan ve eylemden geri durarak içimize çeşitli virüslerin girerek bizi kemirip bitirmesine göz yumacağız.
    
Eylem kılıcıyla yapay sınırları darbelememiz gerekir. Bize virüs bulaştırmaya çalışan tüm kesimlere karşı eylem kılıcıyla müdahalede bulunacağız.
    
Bizler, farklı kültürlerden ve farklı dillerden gelmiş olan insanlar sokaklardaki, yollardaki eylemlerimiz sayesinde aramızdaki tüm sorunları çözüyorduk. Aynı şarkıyı farklı dillerden hep bir ağızdan söylemeyi başarabiliyorduk.
    
Berlin'de gerçekleştirdiğimiz 7 bin kişilik yürüyüşle birbirinden çok farklı kesimleri bir araya getirmeyi ve antikapitalist, antifaşist saflarda birleştirmeyi başardık. Yeni bir modele ve yeni bir pratiğe adım attık.
    
Şimdi bizim toplantılarımızda kararların bu güne kadar nasıl alındığını, bize yeni katılmış olan insanlara tekrar anlatıyoruz. Yol koşullarında her türlü aleyhteki faktörlere rağmen biz her gün toplantı yapmayı başardık ve herkesin özne olarak bu direnişi sahiplenmesini sağlayabildik. Kararları ortak aldık ve onları ortaklaşa bir şekilde hayata geçirdik. Bundan sonra da işleyişimizi bu şekilde sürdürmeye devam edeceğiz.
    
Ortamımızda ilk defa gördüğümüz bazı insanlar, daha önce “No Border” kampında yaşanan sorunların burada da yaşanacağını söylemelerini biz şaşkınlıkla karşıladık. Onlara burasının bir kamp olmadığını, bizim burada direniş ve isyan gerçekleştirdiğimizi anlattık. Yollarda nasıl kardeşleştiğimizi ve aramızdaki farkların bizi engelleyen değil, bizi güçlendiren bir rol oynamasını sağladığımızı anlattık onlara. Başka kamplarda yaşanmış olan saçma sapan sorunların durup dururken buralara taşınmasını eleştirdik. Onlara çok farklı kültür ve gruplardan binlerce insanı eyleme geçirilmesiyle nasıl başardığımızı anlattık.
    
Biz gelecek planlamaları üzerinde tartışma ve fikir alışverişi yaparken, federal parlamentonun bizimle görüşmek istediği haberini aldık. Diğer yandan Birleşmiş Milletler'den bir kişinin Berlin'e gelmiş olduğunu öğrendik. Bunlarla görüşme mi yapacağımızı yoksa bunlara karşı protesto eylemleri mi örgütleyeceğimize henüz karar vermedik. Bunun için başka bir toplantı düzenleyip karar almamız gerekecek.
    
İşgal eyleminden sonra bizimle ilgili haber yapan medyanın sayısında bir artış gözlemledik. Eskiden bize burun kıvıran kimi sol yayın organları artık bizimle ilgili haberlere ve bizim yazılarımıza yer vermek zorunda kalıyorlar. Bu alanda da bir izolasyon ve sınır ya da grupçuluk hastalığını kırmış oluyoruz.



18.10.2012
Turgay Ulu
Berlin

                                                        

İki Taktik
  





 Evet, direnişimizin yeni ve kritik bir aşamasına gelmiş bulunuyoruz. Yedi aydır sokaklarda değişik eylem yöntemleriyle mücadelemizi sürdürüyoruz. Bugüne kadar bütünlük içinde direnişimizi sürdürmüş olduk. Fakat geldiğimiz bu noktada aramızda iki ayrı taktik ortaya çıktı. Önümüzdeki dönemde direnişimizi hangi eylem yöntemiyle sürdüreceğimize dair Berlin'e geldiğimizden beri tartışıyoruz.
    
Eylem taktikleriyle ilgili olarak sürdürdüğümüz tartışmalarda bir mutabakata varamadık.  Sonuç olarak ortaya iki farklı taktik çıkmış oldu. Bir grup arkadaşımız yarın sabah açlık grevine başlama kararı aldı. Onların bu kararının gerekçesi "hızla sonuç almak" biçiminde özetlenebilir. Onlar önümüzdeki sürecin kış olduğunu ve bu işi fazla uzatmamak gerektiğini düşünüyorlar. Şimdiye kadar sürdürdüğümüz eylemlerin yeterli olduğunu, artık bu işe bir son vermek gerektiğini düşünüyorlar. Onlar parlamentonun önünde açlık grevine başlayacaklar.
    
Bir yandan iki taktik ortaya çıktı. Bir yandan da bu akşam bir kriz toplantısı yapıyoruz. Bugüne kadar yaşanan sorunlar birikti ve bir kriz toplantısı yapmayı uygun bulduk. Hem iki taktiği bir arada nasıl sürdürebileceğimizi düşünmek zorundayız. Hem de içimizdeki sorunların birikmesinden kaynaklanan krizi nasıl çözeceğimizi tartışacağız.
    
Kriz toplantısını açtık. Sayımız çok kalabalık olduğu için söz alıp konuşmak isteyen insanlara iki dakika söz hakkı vereceğiz. İki dakika söz hakkı olacak, iki dakika da çeviri için süre verilecek. Yani bir kişinin konuşması en fazla dört dakika olacak. Bundan fazla bir süre verecek olursak bu toplantıyı bitirme şansımız olmaz.
    
Bugün yapacağımız toplantıyla ilgili olarak dünden bir ilanda bulunduğumuz için ve bugün toplantıyı dün kararlaştırdığımız saatte başlattığımız için katılım sayısı oldukça yüksek. Toplantının nedenini açıklayan arkadaşın yanında bir de moderasyon var. Moderasyon da konuşmak isteyen insanların listesini çıkaracak.
    
Krizimizi ana başlıklar altında toplayacak olursak bunu; şeffaflık, hiyerarşi, erkek egemen bakış açısı ve işleyiş sorunları olarak sıralayabiliriz. Şimdi bu sorunlarımızı nasıl çözebileceğimiz üzerine konuşacağız.  
    
Yarın açlık grevine başlayacak olan arkadaşlar, aynı zamanda bu kriz toplantısında tartışılan konularda eleştirilen arkadaşlarımız. Bu arada pratik bir durum ortaya çıktı. Toplantımız başlarken açlık grevine başlayacak olan gruptan bir arkadaşımız, bir grubun bu çadırlardan ayrılarak başka bir yerde çadır açtıklarını ve orada açlık grevine başlayacaklarını açıkladı. Ancak toplantının konusu kriz toplantısı olduğu için arkadaş kitle tarafından eleştirilere tabi kaldı ve toplantıyı terk etti.
    
Açlık grevi ile ilgili olarak genel toplantılarda çok fazla görüşme ve bilgilendirme olmadı. Bu nedenle özellikle aktivist destekleyiciler arasında bu fiili durum oldukça rahatsızlık yarattı. Ancak pratik olarak yapılacak bir şey bulunmuyor. Şu anda fiilî olarak iki ayrı görüş ve iki ayrı pratik ortaya çıktı. Bu durum bizim için zorlayıcı bir rol oynayacaktır. Ama mücadeleler tarihi böylesi durumlara alışkın durumdadır. Şimdi biz bu iki taktiği bir arada nasıl yürütebileceğimizi düşünmek zorundayız.
   
Durumla ilgili bilgileri az olan ya da olmayan arkadaşlar üzerinde bu ikili durum bir reaksiyon yarattı. Şimdi tartışmalar biraz sert olarak yürümeye başladı. Ama bizim bundan sonra başarılı bir şekilde direnişi sürdürmemiz bu iki taktiği birbirini dışlayan değil, birbirine paralel olarak yürüyen bir mücadele olarak ele almamıza bağlıdır.
    
Açlık grevine başlayacak olan arkadaşlar, şu anda kriz toplantısından çekildiler ve burada bulunan çok sayıda aktivist bu duruma karşı tepki gösteriyorlar. Aslında biz iki ayrı taktiğin ortaya çıkmasına rağmen gene toplantılarımızı bir arada yapıp, olası eylem kararlarını hep birlikte yürütebiliriz. Bugün olmasa bile bundan sonraki günlerde bütün enerjimizi eylemi gene hep bir arada bütünlük içinde sürdürmenin nasıl mümkün olacağına vermeliyiz.
    
Söz alan konuşmacılardan biri, açlık grevi için başka bir yerde çadır kuran arkadaşların içinde yer alan biriyle konuştuğunu ve ona pasaport alma sözü verildiğini söylediğini aktardı. Tüm tartışmaların sonucunda söyleyebiliriz ki; bu iki taktik arasındaki fark politik bir farktır. Birinci taktik, eylemi bir an önce sonuçlandırmak ve pasaportla sınırlamak biçiminde görünüm arz ediyor.
    
Başından beri önümüzdeki süreçlerde hangi eylem taktiklerini harekete geçireceğimizi tartışıyorduk. Biz bir ay boyunca yolda sürdürdüğümüz yürüyüş boyunca da bu konu üzerine ikili sohbetler yapıyorduk zaten. Biz ikinci taktiği savunanlar; açlık grevi eyleminin bir final eylemi olması gerektiğini düşünüyoruz. Finale kadar uzun bir süre sokağı kullanmalıyız. Yapacağımız her şeyi yaptıktan sonra ve artık yapabileceğimiz hiçbir şey kalmayınca da açlık greviyle eylemimizi finale erdirmeliyiz. Nijerya konsolosluğunun işgali eylemi bize şöyle bir gerçeği gösterdi: Bizim sokak eylemlerimizin niteliği halen büyük bir etki alanına sahiptir. İşgal eylemi bizim sesimizi daha uzaklara duyurdu ve ne yapmak istediğimizi en geniş kesimlere ulaştırdı.
    
Biz bugüne kadar yaptığımız eylemlerle Almanya genelinde bir etkiye ve mücadele dinamiğine ulaştık. Eylemimizi daha uzun bir sürece yaymamız bizim etki alanımızı daha da genişletecektir. Ancak açlık grevine erken başlanması bir taktik hatadır. Çünkü açlık grevine hemen başlamak bizim eylemlerimizin erken bir zamanda sonuçlanmasına yol açacaktır. Biz kapitalizme karşı eylemlere ne kadar uzun süre devam edebilirsek etki alanımız o kadar genişleyecektir. Bu eylemi ekonomist bir tarzda ele alıp erken sonuçlandıracak yanlış taktiklere başvurmak bizim alanımızı daraltacak ve bizi marjinalize edebilecektir. Ayrıca açlık grevi bir pasaport alınımıyla sonuçlansa bile bu aslında politik olarak başarılı bir eylem sayılmaz. Çünkü birkaçımızın pasaport alması kapitalist izolasyon sistemine karşı hiçbir etkide bulunmayacaktır. Uzun erimli düşünüldüğünde, şimdiye kadar militan bir tarzda getirmiş olduğumuz eylemin siyasal etkisini zayıflatacaktır.
    
Bu iki taktik arasındaki fark basit ve teknik bir fark değildir. En radikal görünümde olan açlık grevi taktiği en ekonomist bir talebe endekslenmiş durumda. Açlık grevi eyleminin, final aşamasında gündeme gelmesi taktiği ise radikal değilmiş gibi görünüyor ama bu taktiğin gerekçesi en politik taleplere dayanıyor. Bu taktik pasaport talebinin talepler maddesine eklenmesini de istemiyordu. Diğer talepler tamamen kapitalist izolasyon sistemine karşı uzun erimli bir direnişi hayata geçirmeyi düşünen taleplerdir.
    
Bugünkü toplantımızın ikinci tartışma konusu, farklı nasyonalitelere ve farklı eğilimlere sahip olan insanların birbirlerine karşı saygısında sorun olduğu yönünde. Konuşmacılardan birisi kendisinin bu tipten dışlanmaya maruz kaldığını iddia etti ve öteki çadıra giden insanlara yönelik bazı eleştirilerde bulundu.
    
Bu toplantıyı hep bir arada yapmış olsaydık, insanların arkasından söz söylenmesi gibi bir durum da ortaya çıkmayacaktı. Çünkü eleştiri yöneltilen insanların burada olmaması onların cevap hakkını engellemiş oluyor. Ama bu konuda yapılacak bir şey yok. Fiili bir durum ortaya çıktı. Bugünkü toplantıda yalnızca ikinci taktiği savunanlar yer almış oldu. Böylece toplantıdan fiilen çekilen insanlar cevap hakkını kullanamamış oldular.
    
Şimdi yeni bir deneyimin başlarındayız. Yedi aydır ayrı ayrı mülteci kamplarında gerçekleştirmekte olduğumuz yerel eylemleri merkezileştirerek bir araya getirme noktasında bir deneyim yaşamıştık. Şimdi de taktik ayrılık konusunda bir deneyim sunuyoruz. Sınıf mücadeleleri tarihi olumlu ve olumsuz olarak birçok deneyime sahiptir. Gerçekleştirilen mücadele taktiklerinden hangisinin doğruya yakın olduğuna zaman ve tarih karar verecektir. Bu iki taktik ayrışma da bizim için bir deneyim olacaktır.
    
Genel tablodan çıkardığımız sonuç şudur: Biz bu direnişi ne kadar uzatabilirsek, siyasal etki alanımızı o kadar geniş tutabiliriz. Ancak hemen açlık grevine başlamak bizim eylemlerimizin süresini kısaltacaktır. Çünkü politik deneyimi olmayan insanların açlık grevini uzun süre sürdürebilmesi pek mümkün değildir. Yapabileceğimiz bir yığın politik ve pratik eylemler varken kendimizi içe kapatıp açlık grevine başlamak etki alanımızın daralmasına yol açabilir.
    
Basitten karmaşığa doğru yapacağımız bir dizi eylemlilik sürecinin arkasından final eylemi olarak açlık grevine başlamak hem kitlesel bir katılıma yol açacaktır. Hem de karşı taraf üzerinde yaptırım gücümüzün olmasına yol açacaktır. Açlık grevine erken bir zamanda başlamak, hem gücümüzü bölen bir etkiye sahip oluyor, hem de bu direnişin erken bir zamanda bitmesine yol açıyor. 



18.10.2012
Turgay Ulu
Berlin



İşgalin Yargılaması





   
Berlin’deki Nijerya konsolosluğunu işgalden sonra bugün bu konuyla ilgili olarak avukatlarla bir görüşme gerçekleştirdik. Avukatlar bize bu konu üzerine genel hukuki bilgiler verdiler. Bu eylemden dolayı bizi başka ülkenin topraklarına izinsiz girmek, bir yere izinsiz girmek ya da polise karşı şiddet kullanmaktan yargılayacaklarmış. Bu tip yargılamaların karşılığı burada pek hapis cezası olmuyormuş. Bu tip durumlarda genellikle para cezası veriyorlarmış.
    
Avukatlar bugün bizlere geniş bir hukuki bilgi verdiler. Burada karşılaşacağımız herhangi bir polis kontrolü sırasında neler yapabileceğimize dair bizleri bilgilendirdiler. Olası bir polis kontrolü sırasında haklarımızın neler olduğunu anlattılar. Polisin isim ve doğum tarihi dışında bir bilgi alma hakkı bulunmuyormuş. Polis yalnıza kimlik tespiti yapmakla yükümlüymüş. Herhangi bir gözaltı durumunda hukiki destek veren avukat grupları var. Olası bir gözaltı sırasında belirlenmiş telefon numaralarını aradığımız zaman onlar bizimle ilgili hukuki işlemleri yapıyorlar. Üzerimizdeki eşyalarla ilgili bir kâğıt imzalatıyorlar, bu kâğıdı imzalarken altına bir çizgi çekmemiz faydalı olur, çünkü polis sonradan kafasına göre malzeme ekleyebilir.
    
Olayda göz altına alınmamış birinin polis şiddetine karşı dava açması her zaman sorun teşkil ediyor. Çünkü bu durumlarda genellikle polis karşı dava açıyor ve dava açanın aleyhine işletiliyor hukuki süreç.
    
Nijerya Konsolosluğunun işgali sırasında göz altına alınan arkadaşlardan yaralananlar ve hastanelerde tedavi görenler oldu. Şimdi biz çerçevesini genel toplantıda belirleyerek polisler hakkında ne tür suç duyurusunda bulunacağımızı kararlaştıracağız. Polislerin vahşice bizlere saldırması kameralar tarafından tespit edildi ve bu şiddete birçok insan gözleriyle tanık oldular.
    
Bugünkü genel toplantımıza başlıyoruz. Bu toplantımız kriz toplantılarımızdan ikincisi olacak. Biz daha çok fiili eylemlerimizi nasıl devam ettireceğimiz üzerine tartışmalar yapacağız. Aynı zamanda giden arkadaşların geri gelmeleri için neleri yapabileceğimizi konuşacağız.
   
Şimdi yeni gruplar oluşturmaya başlayacağız. Eylem komitesi, medya komitesi ve irtibat komitesini yeniden kuracağız.
    
Giden arkadaşlarımızın geri gelmesi üzerine çeşitli görüş ve öneriler sunuyoruz. Onlarla irtibatı kaybetmek istemiyoruz. Ancak onların şu anda nerede olduklarını bilmiyoruz. Yalnızca bugün açlık grevine başlayacaklarını biliyorduk. Ama aldığımız son haberlere göre bu gün başlamamışlar. Herhalde iki gün sonra başlayacaklar.
    
Giden arkadaşlarımızla yaşadığımız taktik ve politik ayrılığın ayrıntıları ortaya çıkıyor. Bizi bu ayrılığa götüren şey aslında talepler listesine dördüncü maddenin eklenmesiyle pratik olarak ortaya çıktı. Bunun yanında ayrılığa götüren süreç, yalnızca eylem yöntemleri üzerinden şekillenmedi. Aynı zamanda işleyiş, hiyerarşi ve şeffaflık noktalarında da çeşitli farklılıklar vardı. Biz bu farklılıklara rağmen buraya kadar birlikte yürümeyi ve dışımızdaki tüm renkleri bir arada yürütmeyi başardık.
    
Konaklamış bulunduğumuz çadırların bulunduğu alanın daha dikkatli bir şekilde kullanılması üzerine konuşuyoruz. Direniş amacı dışında burayı salt eğlenme alanı olarak kullanmak doğru değil. Direnişimizi sekteye uğratacak, bir eğlence merkezi görünümü vermekten uzak durmalıyız. Şimdiye kadar bu konuda direnişi sekteye uğratacak ciddi bir olay olmadı. Ama biz gene de biraz daha dikkatli olmak zorundayız. Ama diğer yandan insanları kontrol altında tutmak, onları bizim anlayışımıza göre yönlendirmeye çalışmak doğru değil. Bu iş bir gönüllülük işidir. Direnişin en geniş kitleler tarafından sahiplenilmesini insanları sıkmadan, onlara bir dayatmada bulunmadan sağlayarak bu direnişimizi sürdürmek zorundayız.
    
Direnişçiler olarak kendi içimizde yürüttüğümüz tartışmaları anında her kesle paylaşacak kadar güçlü hissediyoruz kendimizi. Sorunlarımızı gizlemiyoruz. Sorunsuz hiç bir hareket olmaz. Hata yapmayan insanlar vardır. Ama o insanlar ölü insanlardır. Ölmüş olmayan insanlar, özellikle mücadele eden insanlar her zaman hata yapabilirler.
    
Bu yazıları okuyanlar düzenli bir akış aramasınlar çünkü bunu yapacak zaman yok. Bu yazılar direk pratiğin ve direnişin içinden yazılan yazılardır. Bu nedenle paragraflar arasında çeşitli bağlantı kopuklukları olabilir.
    
Bu direnişin en önemli ayaklarından biri, Internet aracının kullanılmasıdır. Bizi destekleyen gruplar içinde bizim direnişle ilgili çeşitli rekabet ve yarışmalar oluyor. Ama bu durum bizim pratiğimiz karşısında çok fazla etkili olamıyor. Eylemin gücü tüm elektronik aygıtların yarattığı bulanıklığı bir anda yırtıp atabiliyor.
    
Bizim iki taktik etrafında iki bölüğe ayrılmış olmamız bizlerden çok bizi destekleyen internet gruplarında bir çalkalanma yarattı. Bizim haberimiz bile olmadan bizim üzerimizden bir biriyle rekabet eden internet grupları oluşmuş durumda. Biz pratik direnişçilerin çoğunluğu, Avrupa dillerini bilmiyorlar. Bu nedenle internet alanı daha çok bizim dışımızdaki kesimler tarafından gerçekleştiriliyor. Ama bizim her gün ne yaptığımıza dair bir mücadele deneyimi edinmek isteyen insanlar bunu direk pratiğin içinden yazılan bu günlüklerden okuyabilirler. Biz dışarıdan tarih yazmıyoruz. Başkaları adına atıp tutmuyoruz. Kendimiz yapıyoruz ve kendimiz yazıyoruz. Kimse bizim adımıza bir tarih yazma hakkını kendisinde görmesin. Artık aslanların yazdığı resmi tarih anlayışlarından kopmak istiyoruz. Kendi tarihimizi ve kendi teorimizi kendimiz oluşturabiliriz.
    
Bizi işgalle yargılayacaklarmış. Ama burada işgali yapan kimdir ve işgalin anlamı nedir gibi sorular akıllara geliyor. Bizim yaptığımız bir işgaldi evet. Ama bu, işgalcilerin işgaliydi. Onlar, sermaye sahipleri olarak yıllardan beri her yeri işgal ediyorlar. Onların bu işgalleri sonucunda savaşlar meydana geliyor. Bu savaşlardan ve diktatörlüklerden kaçan insanlar Avrupa’ya göç etmek zorunda kalıyorlar. Bizim yaptığımız işgal, işte bu haksız işgallerin işgal edilmesiydi. Biz, haksız savaş çıkaranları, sömürgecilik yapanları işgal edip onların sömürgecilik işgallerini işgal ederek durdurmaya çalışıyoruz.
    
Bizim mahkemelerimiz yok. Onlar bizi işgalden yargılayacaklar. Biz ancak onların işgalciliklerini suç üzeri yakalamak için işgal ediyoruz. Her kavramda olduğu gibi işgal kavramının da bir sınıfsal anlamı var. Sömürenler için işgal farklı bir anlam taşıyor, sömürülenler için ise işgal kavramı farklı bir anlam taşıyor. Biz gerçekleştirdiğimiz işgal ile kimseyi sömürmedik, kimsenin yaşadığı mekânlara bomba atmadık. Kimsenin üzerinde diktatörlük kurmadık. Tam tersine sömürgecilik yapanları, haksız savaş çıkaranları ve insanları savaş ve diktatörlük ortamlarına zorla gönderenleri işgal edip, onların bu haksız uygulamalarını teşhir ettik. Bu nedenledir ki onların koruyucu gücü olan polisler bize karşı azgınca saldırdılar.
    
Biz yargılamalarımızı böyle yapıyoruz. Hukuk yöntemlerini çok fazla bilmiyoruz, aslında çok da umursamıyoruz. Zira biz Nijerya Konsolosluğunu işgal etmeye giderken başımıza hangi hukuki risklerin geleceğine dair hiçbir fikir yürütmedik. Bunu düşünmeye hiç zaman ayırmadık. Zorla iade edilmek istenen insanlarla dayanışmak için gittik ve orayı işgal ederek suçüstü yakaladık. Bizim yaptığımız bir suç değildir.  Bizim yaptığımız suçluları suçüstü bastırmaktır.
    
Giden arkadaşlarımıza karşı genel kitlede bir tepkisellik oluşmuş durumda. Onlarla birlikte paralel bir mücadele yürütmeye sıcak bakmayan insanlar var. Ama bu tutum bizim mücadelemizi ve etki gücümüzü zayıflatan bir niteliğe sahiptir. Bundan sonra da mücadeleyi hep birlikte omuzlamamız gerektiği noktasında burada bulunan insanları ikna etmek çok zor oldu. Ama sonunda o arkadaşlarımızla birlikte mücadeleyi devam ettirmemiz noktasında bir öneriyi kabul ettirebildik. Biz bir komünikasyon komitesi kuracağız ve diğer eylem güçleriyle yapılacak görüşmeleri bu komite aracılığıyla gerçekleştireceğiz. O arkadaşlarımızla da görüş alışverişi, eylem birliği gibi işleri bir arada götürmek için bu komitemiz çalışacak.
    
Bakalım bu fiili durum bize nasıl bir mücadele deneyimi kazandıracak? Daha işin başındayız. Bundan sonraki gelişmeleri tahmin etmek zor! Ama biz sınıf mücadeleleri tarihinde şimdiye kadar olan deneyimlere yeni halka kattığımızın farkındayız. Çelişkiler ve bu çelişkilerin çözüm yöntemleri üzerinden de bir deneyim olacak bu durum bizim için.



19.10.2012
Turgay Ulu
Berlin



TURGAY ULU
(DEVAM EDECEK)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder