DEVRİM GÜZELİ
sırmalanmış sıram sıram turaçlar
gözleri türkü göğüm
dinlemeye doyamam…
papatyanın taç yaprağı parmaklarını
tutsam incinir
kıyamam…
yeller ipek dokunur
şakağına dökülen kehribar bulutlara…
gövel gök zından olur kirpikleri susarsa
bin ömürde bir gördüğüm
bakışının alkımından cayamam…
gece mavilerinden ay dökülmüş yüzüne
iflahsız aşka durmuşuz…
ardımdan dağlar savrulur
binyıllar tepmişim geçitsiz
zincir-pranga -duvar-dar
kum kavimler
göz gözü görmez zamanlar
çağlar devrilir
sabır cehennemde sınanmış çelik
umut çarmıha gerilir
öfke kan ile yoğrulur
durula durula doğrulur
taş suskunu-bozkır yüzlü kaç kavim
karanlığın zincirine vurulur
dikildik yangınlarda
yumruk olduk tezgâhta
ateş yedik - diklendik
çifte su verilmiş direncimize
dünya zından içinde
tüm zamanlar içinde
ayak izlerinde kan
surları yıkan isyan
kölelik aman diler
cellâtlar ölüm bilerdi
yüzümüzün haritasına yontulmuş patikalar
gönlümüzde kapanmayan yaralara giderdi
devran bezirgân iken
yamyam hükümran iken
içimizde göğ biçilmiş başaklar
yine de özleme pervaz vuran kardelen
uçurumlar içinde
yolumuz kılıçtan keskince
uçsuz bucaksız ıssız
kavruk bir gök göğsümüzde
ayak yalın-dudakları yarılmış
onu koruyalım diye
yangınlara can germişiz…
gülüş dallarında ışkınlar çiçek patlar
kalbin giz sayfalarında adı yazardı
hangi ufka yürüsem
ılgım salgım o vardı
devrim güzeli yardi…
ki yarini ilk görüşte tanırdı insan
dudak kıvrımlarında turna kanadı hüzün
hülyalar bulut bulut akar bakışlarından
eylüller dökülür ağlasa
gülse haziran…
hey aşkı güneş kılan umut
hey başağı öpen özgürlük
buğdayı türkü pişiren emek
bukağısız kösteksiz bir dünya için
karanlık çağlardan çağlayan devrim
bilirdik beklerdi direnerek
türküler – ağıtlar-destanlar ona
varlığı can içre kan
yokluğu ateşte can
yardi
serçe masumu –sokulgan
bir öpse karanlıklar çatırdar
koştukça varılmayan
vardıkça uzaklaşan
aşikarım-gönül evim-yoldaşım
düş kadar gerçek
gülüşten yalan…
sulara gömülür çıktığımız adalar
her kıyıda gemimizi yaktılar
hangi yola düşsek baykuş kahkahaları
umut surlarının önüne vardık
çaldığımız kapıları kalbimize çarptılar
yorgun düştük-yıkıldık-yara sardık
çökerip de kanamaya
diz çöküp de ağlamaya durmuşuz
aşk saralı bir rüzgar mı
eser gelir eser gider
ömrümüze yalım yağmış
azaltır mı çoğaltır mı
hayat dikenli tel olmuş
nere baksak ah u zar mı
ne kanasak nazlı yar mi
ne söylesek kül efkar mı
saltanatlar göçürmeye kelle koymuşuz
söyle başka bir yol var mı
tutsaklık soluyan mazlum insanlık
kalbimizi taşa tuttu
biz ipe verildik beton kesildi
kurşun sağnağı meydanlar
ceset yağmaladılar
kanımızı yağmur sildi
düş düşleyeni unuttu
ama birileri ağıtlar dokudu gözyaşlarından
bizim destanımızı çağlara taşıdılar
hele kalkıp gidelim
dağları mesken edelim
şakiliğe soyunup
yeniden umudu giyinelim
hüzünler kuşanalım
yanalım
sevdadır neyleyelim
söyle başka nidelim
gayri başka çare yok
kıyıya vurmuşuz kaptan
ADNAN DURMAZ
Ocak-Şubat 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder