WÜRZBURG — BERLİN
MÜLTECİ / GÖÇMEN
YÜRÜYÜŞÜNDEN TANIKLIKLAR-XIII
Dablin 2 Protestosu Ve Bizi Destekleyen
Parlamenterlerle Görüşme
Bugün saat 9'da Oranienplatz'daki bilgilendirme çadırında toplandık. Bu sefer Dablin 2 uygulamasını protesto edecektik. Bu sefer sarı özgürlük bayrağını yanımıza alamadık çünkü o, işgal okulunun tiyatro kürsüsünde dalgalanıyordu. İşgal okulu biraz Oranienplatz'a uzak bir mesafede. Elimizde bulunan diğer pankart ve bayrakları alarak yola çıktık.
İtalya'ya Dablin 2 anlaşması gereği yapılan sınır dışı etmeleri protesto edecektik. Bu işlemlerin yapıldığı büronun önüne kadar yürüdük. Büronun kapısı dışardan açılmıyordu. İçerden bir kişi geldi kapıyı açtı. Ama hepimizi içeri almak istemiyordu. Dört kişi olarak içeriye girdik, kapı tekrar kapandı. Ama burada bir hata yaptık, kapı açıkken hepimiz birden içeri girseydik tam bir işgal eylemi olacaktı, kısa zaman aralığında bunu kimse düşünemedi. Sonradan aklımıza geldi ama artık çok geçti. Bir saat kadar yaptığımız görüşmede yer alan iki kişi bizim taleplerimizin ve mücadelemizin haklı olduğunu, özgürlük yürüyüşümüzden haberdar olduklarını ancak kendilerinin yalnızca büro çalışanı olduklarını, ellerinden bir şey gelmediğini söylediler.
Onlara bildirilerimizi verdik. Mücadelemizin amaçlarını ve Dablin 2 uygulamasının insanların yaşama hakkını ortadan kaldıran bir yasa olduğunu açıkladık. İnsanlar istemedikleri yerlerde yaşamaya zorlanıyor dedik.
Binanın önünde büyük pankartlarımızı açtık ve sloganlarımızı attık. Bizimle birlikte bir film ekibi de gelmişti. Film ekibi de içeriye girmeyi başardı ve bu görüşme kameraya çekildi.
Dablin 2'yi protestoya giderken bindiğimiz otobüste bildiri dağıtımı yaptık. İnsanlar genellikle olumlu karşıladılar ve bize eylemlerimizle ilgili sorular sordular.
Geri dönerken yaklaşık beş kilometrelik bir yolu yürüyerek geldik. Ana cadde üzerinden yürüdük. Polisten herhangi bir izin almadık. Ana caddedeki arabalar bizim arkamızdan yavaş yavaş ilerlemek zorunda kaldılar.
Daha önceden irtibatta olduğumuz, parlamentoda bizi destekleyen partilerin milletvekilleri bugün işgal okulumuza geldiler. Onlarla bir toplantı gerçekleştirdik. Biz, kendilerine bu okulu; mülteci direniş hareketinin Almanya'daki bir merkezi yapmak istediğimizi söyledik. Milletvekillerinin hemen hemen tamamı bu görüşümüzü olumlu buldular ve bizi desteklediklerini söylediler.
Biz bu büyük okulu işgal ederek karşımızdakilere, temel taleplerimizden biri olan mülteci kamplarının kapatılması karşılığında mültecilere ev verilmesini istiyoruz, onlar vermiyorlar ve biz kendimiz fiilen evler işgal ediyoruz. Diğer yandan, mülteci direniş hareketinin siyasal bir statü kazanmasını istiyoruz. Mülteci hareketinin merkezini kurmak istiyoruz. Böylece Almanya'daki tüm mültecilerin sorunlarını ve örgütlenme olanaklarını tartışıp kararlarını alacakları bir merkezleri olacak.
Yarın belediye başkanı kendi içlerinde yapacakları toplantının sonuçlarını bize açıklayacaklar ve biz de ne istediğimizi onlara söyleyeceğiz.
Parlementodan gelen üç partinin milletvekilleri bizim direnişimizi ve taleplerimizi desteklediklerini söylediler. Zaten bu milletvekilleri bazen bizim direniş alanımıza geliyorlardı ve polisle yaşanan sorunlarda arabuluculuk yapıyorlardı. Ancak parlementoda güçlü olan iki büyük parti bizim direnişimizin ve taleplerimizin karşısında yer alıyorlar.
Bu akşam işgal okulunda "Azul Monolog" isimli bir tiyatro oynu sergilendi. İki kişi mültecilerin gündelik yaşamda karşılaştıkları sorunlarla ilgili olarak monolog türü konuşmalar yapıyorlardı ve arada başka bir kişi şarkı söylüyordu. Oyunu izlemek için kalabalık bir kitle gelmişti. Büyük okulun tiyatro salonu tamamıyla dolmuştu. Sandalyelerden başka, yerlere de insanlar oturmuşlardı. Tiyatro bittikten sonra ben de özgürlük direnişimizle ilgili bir konuşma yaptım.
Almanca ve İngilizceye'de çevrilen bildirimizi bu gün Kreuzberg'in bütün sokaklarında asıldığını gördük. Bu bildirinin de akşamki tiyatro gösterisine katılımın fazla olmasında etkisi oldu.
Berlin'de artık yerlerden kar eksilmiyor. Kar yağışı nedeniyle toplantı çadırımız başımıza uçmuştu. Şu anda iki direniş alanımız var. Biri işgal okulu ve diğeri de Oranienplatz. Bu iki mesafe arasında bazen kar yağışı altında gidip geliyoruz. Şu anda iki yeri de korumak zorundayız. Çünkü işgal okulunun statüsü henüz belli değil. Belki yaza kadar bu okulu kullanmamıza göz yumacaklar ama sonrasında durumun ne olacağı henüz belli değil.
İnsanlar genelde direnişimizin kısa sürede sona ereceğini düşündüler ama bunların hepsi fena halde yanıldılar. Her şeye rağmen, doğa koşullarının tüm olumsuzluklarına rağmen direnişimiz yeni biçimler kazanarak devam ediyor.
Direnişimizin uzun sürmesi ve geniş bir etki alanına sahip olması artık grupları da yerinden kımıldattı. Bu gün direniş çadırlarımıza erzak getirdiler. Dün gece de gene bir grup mesaj okuyup bir miktar parayı finans grubuna teslim ettiler. Ancak bunlar politik örgütler için bu direnişte organik ilişki içinde olmak açısından yeterli değildir. Çünkü zaten politik bir örgüt olmayan halktan insanlar da bu tip yardımlarda bulunuyor.
Öncü örgüt ve öncü parti iddasında olan gruplar için erzak yardımında bulunmak sokak direnişleri için yeterli bir iş değildir. Onların iddasına uygun davranmaları, ancak sokak isyanlarının örgütlenmesinde ve sürdürülmesinde fiili olarak yer almalarıyla olur.
10.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
İşgal Okulunu Kazandık
Mülteci direniş hareketimiz gerçekleştirdiği işgal eylemiyle yeni bir aşamaya başlangıç yaptı. İşgali gerçekleştirdiğimiz gün, bizimle görüşmeye gelen belediye başkanı üç gün sonra kendi aralarında yapacakları toplantının sonucunda alacakları kararla ilgili olarak bizimle bugün görüşeceklerini bildirmişti.
Bugün direniş çadırlarımızdaki bilgilendirme merkezinin önünde toplanarak, belediye yetkililerinin görüşme yaptıkları binanın önüne yürüdük. Pankart, bayrak ve bildirilerimizle yola çıktık. Sokaklardan slogan ve şarkılar eşliğinde yürüyerek trene bindik ve trende de şarkılarımızı söyleyip bildirilerimizi dağıttık. Trene topluca ve biletsiz olarak bindik. Direnişimiz boyunca hep böyle yapıyorduk.
Sabah saatlerinden saat 13'e kadar belediye yetkililerinin toplantı yaptığı binanın önünde bekledik. Samba müzik grubu bize müzik ziyafeti çekti. Sloganlar ve marşlar söylemeye devam ettik. Bir yandan da kar yağışı devam ediyordu. Yerlerde artık kar, ayak üstüne kadar çıkıyordu. Saat 13'te belediye başkanı bize telefon edip toplantının sonuçlarını görüşmek için randevu verecekti ancak bu saatte bizi aramadı. Bunun üzerine biz bir grup olarak belediye yetkililerinin toplantı yaptıkları binanın ilgili salonuna girdik. Kendi aramızda kısa bir konuşma yaptık, çaldığımız kapıyı açan kadın, belediye başkanının burada olmadığını söyledi. Dışardakileri de içeriye çağırıp fiili bir işgal yapmayı düşündük ve dışırdakilere haber vermek için harekete geçtik. Ancak bu sırada belediye başkanı, yanında bir kişiyle asansörden indi ve yanımıza geldi.
Belediye başkanı kendi aralarında yaptıkları toplantının sonucunu bize açıkladı. Mart ayının sonuna kadar işgal okulunu bizim kullanmamıza izin verdiklerini söyledi. Diğer yandan, bu zaman içinde işgal okulunun nasıl bir statüye kavuşturulacağı ile ilgili olarak görüşmelere devam edileceğini söyledi. Marttan sonrası içinde işgal okulunun mülteci direnişçileri tarafından kullanılmasına ve sosyal işler için kullanımına sıcak baktıklarını açıkladı.
Bugün işgal okulunu kazanmış olduk. Bu kazanım, bizim aylardır sokaklarda vermiş olduğumuz kararlı mücadelenin bir sonucudur. Ancak bu işgal okulunun kazanılması bizim için bir son değil, başlangıç özelliği taşıyor. Daha önce milletvekilleriyle birlikte yaptığımız toplantıda belirttiğimiz gibi, bizim için bu işgal okulu bir mülteci direniş merkezi olacaktır. Aynı zamanda diğer antikapitalist ve antifaşist güçlerin mücadelelerini yürütebilecekleri bir direniş merkezi olması gerekir.
Belediye başkanı ile görüşmemiz olumlu geçmişti. Herkes sevinçliydi. Belediye başkanının yanından alkış ve sloganlarla indik aşağıya. Bizi bekleyen arkadaşlar durumu anladılar ve onlarda alkış ve sloganlarla bizi karşıladılar. Herkes gülümsüyordu ve birbirine sarılıp sevinçlerini paylaşıyorlardı. Bir süre binanın önünde şarkılar eşliğinde danst ettikten sonra, direniş alanımız olan Oranienplatz'a doğru yola çıktık. Uzun bir yolu trafiğe kapatarak yürüdük. Yürüyüşün son etabında polis otosu geldi ama zaten biz alanı uluşmıştık.
Oranienplatz iyice kar altında kalmış bir görüntü sergiliyordu. Bilgilendirme çadırımızdan bize doğru kar topu atıyorlardı arkadaşlar. Boynumuza sarılıp sevinçlerini bizimle paylaştılar. Delilerimiz de olaydan haberdar olmuşlardı. Cemal, mutfak çadırında her zamanki yerinde oturup tütün sarıyordu, onunla merhabalaşıp halini hatırını sordum. O, her zamank gibi hızlı hızlı yanıt veriyordu ve işgal okulu için iyi dileklerde bulunuyordu. Mutfak çalışanları da şarkılar eşliğinde çalışmalarını sürdürüyorlardı.
Direniş çadırlarımızda görüşmelerimizin sonucunu ve yeni hedeflerimizi anlatmak üzere bir basın toplantısı yaptık. Bu toplantıda güncel durum ve gelecekle ilgili görüşlerimizi açıkladık. Böylece basın da genel durumu birinci ağızdan öğrenme şansına sahip oldu.
Şimdi binanın nasıl kullanılacağı üzerine toplantılar yapıyoruz. Burasının kullanılması üzerine bir planlama yapmamız gerekiyor. Bazı koşulların yerine getirilmesi gerekir. Yangın merdiveni gibi şeyler lazım. Başka eksiklikleri de var. Şimdi bu prosedürleri yerine getirme hazırlıkları yapıyoruz. İşgal okulu ev gibi kullanılmaya müsait değil şu anda. Tuvaletleri var, elektrik var, sıcak suyu var ama duş gibi yerleri yok. Teknik olarak bir yığın eksikliği var. Ama esas olarak bu bina bizim direniş hareketimizin ihtiyaçları için kullanılacaktır. Burası, bir direniş merkezi olarak algılanmak zorundadır.
Bu işgali gerçekleştirdikten sonra bir çok grup ve çevreden tebrik ve destek mesajları aldık. İşgal okulunun bulunduğu mahallede yaşayan insanlardan, bizi desteklemek için toplantılarımıza katılımlar başladı. Herkes elinden gelen desteği sunmaya çalışıyor.
İşgal okulunun var olması, bizim bundan sonraki mücadelemizin rahat bir şekilde sürdürülmesi için önemli bir zemin oluşturacaktır. Otobüs turu yaparak gideceğimiz mülteci kamplarından direnişimize katılmak isteyen mültecilere somut bir adres verebileceğiz. Direniş hareketimiz daha hızlı çalışmak için ve yeni planlamalar yapmak için teknik ve mekansal olarak önemli bir avantaj kazanmış oldu.
Uzun zamandır Almanya'da gerçekleşmeyen işgal eylemini biz gerçekleştirmiş olduk. Bu anlamda da sosyal muhalefet hareketine bir moral aşılamış olduk ve onları dinamize ettik.
Bu akşam, işgal okulunda bir kutlama partisi düzenleniyor. İşgal evinin yeniden düzenlenmesi için epey uğraşmamız gerekecek. İnsanlar buranın kullanımı ile tam bir kafa açıklığına sahip değiller. Belki biraz zamanımızı alacak ama bu işgal okulunun bir direniş merkezi haline gelmesi bizim için hayati bir önem taşıyor. Bundan sonraki mücadelemizin başarılı bir şekilde sürdürülmesi buranın işlevli hale getirilmesine bağlıdır.
Bizim esas alanımız sokaklardır. İşgal okulu sadece bir mülteci direniş merkezi olacak. Biz gene oradan sokaklara çıkacağız ve direnişimizi daha geniş bir alana yaymak için uğraşacağız. Zira henüz Almanya çapında bulunan mültecilerin direnişimize katılması söz konusu değil. İnsanlar korktukları için sokaklara çıkamıyorlar. Ya da kendiliğinden direnişe geçemiyorlar. Biz, şimdi onlara giderek, birikmiş materyallerimizi sunarak direnişe katılmalarını sağlayacağız.
Oranienplatz'da bir biçimde varlığını korumaya devam ediyor. Burasının simgesel bir özelliği var. İnsanlar bu mekana alıştılar ve genelde uğrak yerleri bu mekan oluyor. Öyle görünüyor ki biz bu iki yeri bir arada götürmek zorundayız. İşgal okulu biraz sokaktan çekilme özelliği taşıyor. Ama Oranienplatz sokak direnişi açısından uygun bir ortam durumundadır.
11.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
İçerinin Riski Ve Sokak
Bilindiği üzere, mülteci direniş hareketimiz bir işgal eylemi gerçekleştirdi. İşgalin ilk günlerinde gördük ki, içeride parti, müzik, eğlence olduğu zaman çok sayıda insan geliyor. Ancak sokakta eylemler düzenlediğimiz zaman az sayıda insan geliyor. Elbette ki, eğlenmek de bir ihtiyaçtır ve kimse eğlenmeye karşı değildir. Ancak bizim direniş hareketimizin esas özelliği bir sokak direniş hareketi olmasıdır. Bize verilen desteğin güçlü olmasının bir nedeni sokak hareketi olmasıdır.
İçeri kapanarak, hareketimizin zayıflama riskiyle karşı karşıyayız. Bu riske bir önlem olarak, bir sokak mekanı olan Oranienplatz'taki direniş çadırlarımızı korumamız zorunludur. Kar yağışından dolayı toplantı çadırımız başımıza da uçsa biz sokaktan çekilmemeliyiz. Sokaktan çekilmek hareketimizin geleceği için önemli bir risk oluşturuyor.
Geçmişte yaşanmış olan işgal evleri deneyimleri de bir gerçeği ortaya koyuyor: Sokaktan çekilmek direnişi zayıflatıyor ve bir rahatlama havası oluşturuyor. Destek kuvvetleri açısından da bu durum bir rehavet görüntüsü oluşturuyor. Bizim sokaklarda 600 km yürümüş olmamız destek güçlerimizi dinamize etmişti. Oranienplatz ve Branderburger Tor'daki sokak direnişi de gene destek kuvvetleri açısından bir saygınlık oluşturmuştu. Şimdi evin içine kapanmak bu duyarlılığı zayıflatan bir özellik taşıyor.
İşgal evinin ilk toplantısında da dile getirdiğimiz gibi, işgal okulu bizim mülteci direnişimizin iltiyaçları için bir mevzidir. Başka amaçlar için kullanım kesinlikle direnişimiz açısından olumsuz bir etkiye sahip olacaktır.
Bugün öğrendik ki, bazı gazetelerde belediye başkanının "artık Oranienplatz'ın bitmesi gerektiği" yönünde açıklamaları olmuş. Ancak belediye başkanı bizimle görüşmesinde böyle bir şeyden söz etmedi. Biz de böyle bir şeyi kabul etmiyoruz. Oranienplatz bizim için bir simgedir ve esas mücadele mevzimizdir. Burayı terk etmiyoruz. Hareketimizin geleceği açısından bu durum olmazsa olmaz bir şeydir. Gazeteler kendi niyetlerini de yazmış olabilir bilemiyoruz. Ama mülteci direniş hareketimiz gazetelerin haberlerine göre hareket etmedi ve bundan sonra da etmeyecektir.
İşgal okulunun kullanımı ile ilgili bir kaos oluştu. İnsanlar kendi kafalarına göre buradaki odaları paylaşma girişiminde bulundu. Bu durumu bir düzene koymamız gerekir. İşgal okulunun kullanımı mülteci direniş hareketinin ihtiyacına göre olacaktır.
İşgal okulu da elbette ki, bizim mülteci direniş hareketimizin politik eylemlerinden birisidir. Burasını da en etkili bir şekilde kullanmasını bilmemiz gerekir. Aylardır sokaklarda verdiğimiz mücadele ve direniş olmasaydı bu işgalin başarılı olma şansı yoktu. Sokak direnişimiz bir meşruiyet yarattı ve bunun sayesinde işgal okulunu kazanmak kolay oldu.
Almanya'daki direniş deneyimi ile ilgili ilk kitap önümüzdeki Mart ayında yayınlanacak. Şu anda yazıları hazırlandı ve çeviriler ve gözden geçirmeler tamamlandıktan sonra Almanca olarak baskısı yapılacak. Eğer ayarlanabilirse Türkçesi de yayınlanacak. Bu kitap için kaleme alınan yazı şu ana kadar hiç bir yerde yayınlanmadı. Günlük olarak yazılan bu yazıların dışında, sadece bu kitap çalışması için hazırlanın bir yazı yer alacak bu kitapta. Bir kaç yazarın kaleminden çıkmış olan bir kolektif kitap olacak bu kitap.
Film gösterimi ve sohbet toplantıları devam ediyor. Direnişimizi sadece pratik yapmakla eleştirenlere cevabımızdır: Gündüzleri sokaklarda pratik mücadele veriyoruz. Akşamları da konuşmalar, filmler yapıyoruz, kitaplar yazıyoruz. Diğerlerinden farkımız budur belki de hem yapıyoruz, hem yazıyoruz. Kimse bizim adımıza yapmıyor ve kimse bizim adımıza yazmıyor. Yapanlar yazıyor ve yapanlar konuşuyor. Sokkta dövüşüp sokakta yazıyoruz. Sırça köşklerde oturanların bizimle ilgili ahkâm kesmesini istemiyoruz.
Sokaklar soğuk ama insanı dinç tutuyor. İçeri tıkılmış kalmış olanların nasıl bir rehavet içinde yaşadıklarını görüyoruz. İçeri tıkılmak, yalnızca kendi grubunun gündemine sıkışmak, ya da sokağın risklerinden çekinmek olarak da algılanabilir. Sokaktan çekildiğimiz zaman özgür olmadığımızı hemen hissetmeye başlıyoruz ve hemen sokağa geri dönüyoruz çünkü özgür olabildiğimiz tek yer sokaklardır.
Hapiste yakılarak öldürülen Ouri Jalo'nun öldürülmesini protesto eylemine hazırlanıyoruz. Bunun için pankartları hazırladık. Polis ve mahkemeler bu cinayetin üstünün kapatılması için uğraşıyorlar. Bizler de bu cinayeti ve suçluları açığa çıkarmak için uğraşuyoruz. Önümüzdeki yıl yapacağımız enternasyonal mülteci mahkemesinde de suçluları yargılamaya hazırlanıyoruz. Oury Jallo cinayetini protesto eylemi saat 19'da Hemanplatz'da olacak.
12.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
Oury Jallo Das War Mord
Bugün Magdeburg mahkemesinde Oury Jallo'nun yakılarak öldürülmesi ile ilgili mahkeme vardı. Daha önce mahkeme beraat kararı vermişti. Ancak bu karar bozulmuştu ve mahkeme görülmeye devam ediyordu. Bugün mahkeme kararını verdi. Mahkeme, bilmeyerek ölüme sebebiyetten bir polis memuruna 10 bin euro para cezası vermekle yetindi.
Oury Jallo Afrikalı bir mülteciydi. Ülkesinde yaşanan savaştan dolayı kaçıp Almanya'ya gelmişti. Polis onu gözaltına aldı ve ellerini kelepçeleyerek bir yatağa bağladı. Ancak Oury Jallo bu yatağa bağlı halde yanarak öldü. Almanya'da polis, insanları göz altına aldığı zaman üzerindeki eşyaları alır, hele çakmak gibi bir malzemeyi hiç gözaltında olan kişinin yanında bırakmaz. Ama Oury Jallo bir çakmakla ateşlenen yangın sonunda yanarak öldü.
Oury Jallo'nun yanarak ölmesinde bir çok karanlık nokta vardı. Yangın alarmı çalmamıştı. Kamera görüntülerinin bir kısmı kayıptı. Polisin intihar iddiasını destekleyen bir kanıt bulunmuyordu. Çakmağın göz altındaki insanın yanında ne işinin olduğu açıklanamıyordu. Diğer yandan yangına karşı dayanıklı olan yatak bir kez çakmakla tutuşturulmaya çalışılmış ve bu denemede yatağın yanmadığı görülmüş, ancak ikinci denemede yatak tutuşmuştu.
Sabah saatlerinde Oranienplatz'daki direniş çadırlarımızda buluştuk. Grup bileti alarak Magdeburg'daki mahkemeye gittik. Mahkemenin önünde bir çadır kurduk. İçerde duruşma gerçekleşirken biz de dışarıda pankartlarımızı açtık ve sloganlarımızı attık. Mahkemenin içine yasal evrağı olanlar girebildi. Bizim yasal evrağımız olmadığı için içeri giremedik. Bir kadın yanında getirdiği haç biçimindeki mezar taşını simgeleyen tahtaları yollara koydu. Oury Jallo'nun resimlerinin olduğu pankart ve bildiriler sergilendi. Jena, Hamburg vb. bölgelerden gelen arkadaşlarımızla karşılaştık.
Magdeburg'daki mahkeme bittikten sonra da biz Berlin Hermanplatz'daki eyleme yetişmek için aceleyle yola koyulduk. Tren istasyonuna kadar yürüyüş yaptık. Ancak tren bir saat geç kalkacaktı. Buna rağmen eylem saatinde yetiştik. Alana girerken sarı özgürlük bayrağı polisin dikkatini çekti. Bu bayrağın yasadışı olduğunu düşündü herhalde, bayrağı ve elimizdeki poşeti aradılar.
Hermanplatz'da toplandık ve Oranienplatz'a kadar yürüyecektik. Ana caddelerden uzun bir yol gittikten sonra polis bizi durdurdu ve başka bir istikametten yürüttü. Oraya giden yolda çok trafik varmış. Yürüyüş Oranienplatz'a yakın bir yerde bitirildi.
Oury Jallo davası için diğer bölgelerden gelen arkadaşlarımız işgal okulundaki ve Oranienplatz'daki durumu soruyorlardı. Onlara, iki tarafın da devam ettiğini açıkladık. Direnişimizin devam ettiğini açıkladık.
Uyarılarımızın haklı ve kritik olduğunu bugünkü Oury Jallo davasında da gördük. Eyleme gelen insan sayısı fazla değildi. Hele mülteci sayısı çok daha azdı. Sokaktan çekilmek insanlarda bir rehavet havası yaratıyor. Şimdi bu durumu yenden düzenlememiz gerekir.
Mevcut mahkemeler sistemin devamı için çalışıyor ve suçlu olan sistemin yargılanmasını bu mahkemelerden beklemek saflık olur. Suçluları yargılamak için enternasyonal halk mahkemesi gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Enternasyonal mülteci mahkemesinin hazırlıkları devam ediyor.
13.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
İşgal Okulunun Düzenlenmesi
Ve Yüksek Kiralara Karşı Eylem
Mülteci direnişi hareketimizin daha iyi mücadele etmesi için işgal ettiğimiz okulun kullanımı ile ilgili yeni bir organizasyon yaptık. Önce işgal okulunun nasıl kullanılacağına dair bir tartışma gerçekleştirdik. Çünkü okulu işgal ettiğimizden bu yana sokak eylemlerine katılan insan sayısında bir azalma gözlemledik. Oury Jallo mahkemesine ve aynı günün akşamında gerçekleştirdiğimiz eyleme az sayıda insan katılmıştı.
Hermanplatz'dan başlayarak uzun bir yolu yürüdük. Ancak bu eylemlere mültecilerden fazla insan katılmadı. Bundan önce düzenlediğimiz bir kaç eyleme de aynı şekilde katılım sayısı düşüktü. Daha önceki yazılarda bu riske dikkat çekilmişti.
Mülteci direniş hareketi bugüne kadar gerçekleştirdiği tüm eylemlerde gücünü sokaktan alıyordu. Kamuoyunda yarattığı meşruiyetin ve geniş desteğin de nedeni sokakta kalmakta ısrar etmesiydi. Ancak okulu işgal ettikten sonra bu durumda bir gerileme yaşandı. Ancak tehlikenin farkına erken vardık.
İşgal okulunu nasıl kullanacağımızla ilgili gerçekleştirdiğimiz toplantıda bir statü belirledik. Bizim esas politik merkezimiz Oranienplatz'dır. Çünkü burası sokaktır, hareketimiz bir sokak hareketidir, gücünü sokaktan almaktadır. Ancak biz işgal okulunu da mülteci direniş hareketimizin gelişmesi ve daha da güçlenmesi için etkili bir şekilde kullanmak zorundayız.
İşgal okulunun kullanımı ile ilgil tartışmaları bir şekilde bitirmiş olduk. Siyasal merkezimiz Oranienplatz'dır ama işgal okulunu da etkili bir şekilde kullanacağız. İşgal okulu kış geceleri yatmak için kullanılacak ancak esas politik faaliyetler Oranienplatz'da yürütülecek. İşgal okulunda kişilerin kafasına göre gerçekleştirdiği düzenlemelere son verilecek ve işgal okulunun kullanımı ile ilgli olarak bir koordinasyon komitesi oluşturduk. Burada kimlerin nerede kalacağı ile ilgili olarak bu komite ihtiyaca göre bir yerleştirme yapacak. Sıcak ve kullanışlı odalar ya da sınıflar çocuklu ailelere verilecek. Daha sonra diğer insanlardan mülteci olanlara öncelik verilecek ve son olarak da destekçi olup da burada kalmak isteyenlere dağıtılacak. Bu konuda bir görüş birliğine varıldı.
Bugün Kreuzberg'de yüksek kiralara karşı bir eylem gerçekleştirdik. Bizim direniş çadırlarımıza yakın bir yerde var olan başka bir direniş çadırı var. Bunlar uzun zamandır bu alanda beklemektedirler. Kreuzberg'te ev kiralarına her gün zam geliyor. Kreuzberg'teki dar gelirli insanları ve doğal olarak göçmenleri şu anda bulundukları evlerden uzaklaştırmaya çalışıyorlar.
Bugün oturduğu evi elinden alınmaya çalışılan bir Türkiyeli ile tanıştırdılar. Bizi destekleyen aktivistlerden bir arkadaş, bir kaç gündür Ali diye birinden bahsediyordu ve benim onunla tanışmamı istiyordu. Yürüyüş sırasında onunla tanışma fırsatı oldu. Ali'yi şu anda bulunduğu evden çıkartmaya çalışıyorlar. Uzun süren mahkemeler sonucunda mahkeme Ali'nin oturduğu evi boşaltması gerektiğine karar vermiş. Bir kere boşaltmaya gelenlere karşı mahalle halkı toplanmış ve bunu önlemişler. Daha sonra avukat yeni davalar açmış ve mahkeme yeniden başlamış.
Berlin Kreusberg'te bulunan kiracılar buralardan çıkarılmak isteniyor. Bunu çeşitli yöntemlerle gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Her yıl kiralara yüksek zamlar geliyor. Kiracıları polis zorla evlerinden uzaklaştırmamış olsalar bile, bu iş yavaş yavaş gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Ev kiralarına yapılan yüksek zamları ödeyemeyecek durumda olan halk bu evleri yavaş yavaş boşaltmak zorundalar. Bu nedenle Kreuzberg yıllardır burada oturan göçmenler ve dar gelirlilerden arındırılmak isteniyor.
Bugün yüksek kiralara karşı mücadele etmek amacıyla kurulmuş olan çadırlardan başlayarak ana caddelerde yürüyüş gerçekleştirdik. Hava sürekli yağmurluydu. Herkes ıslandı ama yürüyüş devam etti.
Yüksek kiraları protesto yürüyüşü bizim işgal okuluna doğru gidecekti ancak polis buna izin vermedi ve yürüyüşün rotası başka bir yöne doğru gitti. Dolaşıp çadıra geri gelerek eylemi bitirdik.
Bu akşam Almanya'daki solcu günlük gazete olan Junge Weld ile ilgili bir dayanışma konseri olduğunu öğrendik ve topluca oraya gitmeye karar verdik. Söz konusu gazete maddi sıkıntılar yaşıyormuş bu nedenle gazete ile dayanışmak için bir konser düzenlenmiş biz de bu konsere gittik. Çok sayıda Latin Amerika müzik grubu dayanışmak için gelmişlerdi. Etkinlik sunumunu yapan arkadaş, bu akşam bin euronun gazete için toplanmış olduğnu bildiridi. Bu rakam gazeteyi bir süreliğine de olsa rahatlatacaktır.
Junge Weld adlı günlük sol gazete ile ilgili düzenlenmiş olan dayanışma konserine gelen insanların yaş ortalaması oldukça yüksekti. Komünist düşünceleri savunan Almanyalı nüfusu genelde yaşlılardan oluşuyor. Bu kuşak eski sosyalist denemelerle şimdiki kapitalist sistemin her ikisini de görmüş yaşamış insanlardan oluşuyor. Yeni kuşak gençlik bu tip sorunlarla pek ilgilenmiyorlar.
Biz yüksek kiralara karşı eylem gerçekleştirirken bir grup arkadaş da işgal okulunu temizleme işiyle uğraştılar. İşgal okulu uzun süreden beri kullanılmadığı için içerisi dağınık ve kirliydi. Böylece işgal okulu temizlenmiş ve yeniden düzenlenmiş oldu. İşgal okuluna gerekli olan koltuk vb. eşyalar getirilmesi için de bir kampanya başlattık. Eşyalar yavaş yavaş gelmeye başladı.
15.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
Savaş Hazırlıkları Yeni Mülteci Ve
Göçmenliğe Davetiyedir
Türkiye'nin talebi üzerine, Türkiye ve Suriye sınırına patriot füze sisteminin yerleştirilmesi kararlaştırıldı. Almanya da, buraya füze yerleştirmeye ve asker göndermeye karar verdi. Almanya parlamentosundaki partilerden yalnızca sol parti buna onay vermedi. Diğer partilerin tamamı bunu onayladı. Yeşil Parti de yalnızca bir iki kişi karşı oy kullandı, diğerleri savaş politikasına onay verdi.
Türkiye ile Suriye sınırına yerleştirilen savaş malzemeleri, yalnızca Suriye ile sınırlı değil. Aslında bu hazırlıklar İran'a karşı bir hazırlıkmış gibi görünüyor. Rusya vb. ülkeler bu politikaya karşı çıktıklarını açıkladılar. Suriye'ye karşı gerçekleştirilecek herhangi bir müdahalenin üçüncü dünya savaşınını başlatacak bir rol oynayacağı söyleniyor.
Medyada çıkan haberleri izlediğimizde savaş, göç vb. şeylerin birbiriyle bağlantılı olduğunu rahatlıkla anlayabiliyoruz. Bunun yanına ırkçılığı da eklemek gerekir. Türkiye ile Yunanistan arasındaki sularda göçmenleri taşıyan tekne batıyor ve insanlar ölüyor. Avrupa'da ırkçı söylemler ve politikalar gelişiyor. Irkçı partilere verilen oy oranları yükseliyor.
Birkaç gün önce Türkiye ile Almanya bir anlaşma yaptılar. Türkiye'den gelecek olan insanlar için Almanya vizeyi kaldıracak, bunun karşılığında Türkiye'den Almanya'ya iltica edenleri Türkiye geri almayı kabul etti. Karşılıklı olarak anlaştılar.
Savaş ile mültecilik ve göç meselesi birbirinden bağımsız konular değildir. Bir yerde savaştan söz ediliyorsa, orada mutlaka mültecilik ve göçten de söz etmek zorundasınızdır. Haksız savaşları ve bunun sonucunda göçü, mülteciliği yaratanlar aynı odaklardır. Petrol, alan hakimiyeti gibi emperyalist kapitalist rekabet nedeniyle çıkartılan savaşlarda ölen insanlar hep yoksul halklar oluyor. Ölümlerden geriye kalanlarda can güvenliği nedeniyle, bu savaşları çıkartan kapitalist emperyalist ülkelere göç ediyorlar. Geldikleri yerlerde gene aynı odakların ırkçı ve sömürücü politika ve uygulamalarına maruz kalıyorlar.
Yugoslavya'da yaşanan savaş sonrasında çok sayıda insan batı ülkelerine göç etmek zorunda kalmışlardı. Şimdi başta Roma insanları olmak üzere bu insanları geri iade ediyorlar. Hem savaşları çıkartarak bu insanları göçe zorladılar, hem de şimdi geri gönderiyorlar. Satranç taşıyla oynar gibi insanların yaşamlarıyla oynuyorlar. Üstelik göç ve mültecilikle ilgili olarak göçe zorlanan insanları suçlu olarak sunuyorlar ve ırkçı politikaları geliştirmek için göç sorununu bahane ediyorlar.
Evet bir savaşa ihtiyaç var. Ama bu savaş büyük şirketlerin kârları için yapılan haksız savaş değildir. Haksız savaşlarda öldürülen yoksul halkların, göçe ve mülteciliğe zorlanan halkların bu zulümden kurtulması için bir savaşa ihtiyaç vardır. Artık yeter deyip, kapitalist emperyalist haksız savaş ve sömürü düzenine karşı bir büyük savaşa ihtiyaç vardır. Zira yoksul haklar hep savaş koşulları içinde yaşamaktadırlar. Yoksul halk çocukları zaten kendilerinin başlatmadığı savaşların içine doğuyorlar. Başkalarının çıkarları için savaşacaklarına bu savaşları ortadan kaldırmak, haksız savaşlara son vermek için savaşmalarının zamanı gelmiştir.
İşgal okulunda kalmak isteyen bir Roma ailesini okula yerleştirdik. Böylece zor durumda olan bir ailenin barınma sorununu çözdük. Ama aile de bizim işgal okulunu bir direniş merkezi olarak kullanma perspektifiyle almış olduğumuz kararlara uyacağını taahhüt etti.
Okulu işgal ettikten sonra bazı eşyalar kayboldu. Şimdi bunun için tedbirler aldık. Mülteci direniş hareketinin bir örgütlenme ve disiplinli çalışmaya ihtiyacı var. Sosyal hareketlerin en önemli sorunu bu olsa gerek. Ama bu sorunun bir çırpıda çözülüp aşılması pek mümkün değildir. Zaman ve iradi müdehalelere ihtiyaç var.
16.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
Direnişe Destek Ve Film Gösterimleri Devam Ediyor
Evvelsi gün, Köln'de bizim direnişimize destek eylemi yapıldı. Oradaki yürüyüşe katılanların aktarımına göre, o gün yağmur olmasına rağmen bizim direnişimizi desteklemek için bir eylem gerçekleştirildi. Bir çok kurumun birlikte organize etti bir eylemdi bu.
Bu akşam Residenzpflich filmini gösterip ardından tartışma yaptığımız etkinlikten birini daha gerçekleştirdik. Bu sefer parlementodaki bizi destekleyen partiler ortak düzenlemişlerdi bu etkinliği. Biz de direniş hareketimiz adına konuşmacı olarak davet edilmiştik.
Programın tartışma bölümünde parlamentodan patriot füzelerinin Türkiye ile Suriye sınırına yerleştirilmesi kararının altına imza atan parlamentodaki partileri eleştirerek başladık konuşmamıza. Böylece orayı da rahatsız etmiş olduk. Biz sokaklara çıktığımızdan beri bir çok kurumu rahatsız ederek alışılagelmiş kuralları bozuyoruz.
Konuşmamızda, bir avuç burjuvazi dışında kalan yoksullara karşı uygulanan izolasyonun sadece fiziki izolasyon olmadığını, düşünsel alanda da bir izolasyon sisteminin olduğunu vurguladık. Zira kapitalizm tüm kurum ve yasalarıyla birlikte, ekonomik ve siyasal sistem olarak bütünlüklü bir izolasyon uyguluyor. Sermaye sehiplerinin karlarının engelsiz bir şekilde devam etmesi için bir kontrol ve denetim toplumuna ihtiyaç duyuyorlar. İzolasyon sisteminin amacı budur.
Salonda bulunanlar direnişimizle ilgili bize merak ettikleri şeyleri sordular biz de yanıtladık. Sorular daha çoık direnişin nasıl devam edeceği ve bu direnişe kendilerinin nasıl destekte bulunabilecekleri üzerineydi. Direnişimiz işgal, yürüyüş ve önümüzdeki ay içinde de mülteci kamplarının ziyareti biçiminde devam ediyor. Bize destek vermek isteyenler, nasıl destek vereceklerine kendilerinin karar vermesi gerekir. Biz onlara gelin direnişe katılın, sokaklara çıkın diyoruz. Somut olarak bizim bir çok komitemiz var isteyenler bu komitelerde görev alabilirler. Ya da kendileri yaratıcı eylem önerilerinde bulunabilirler.
Türkiye ile Yunanistan sınırından tekne ile geçmeye çalışırken boğulup ölen Iraklı göçmenlerin trajedisi bir kaç gün önce yaşandı.
Geçtiğimiz haftalar içinde Türkiye devleti ile Almanya devleti arasında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmaya göre; Almanya, Türkiye'den kendisine seyahat etmek isteyenlere vize zorunluluğunu kaldıracak ama bunun karşılığında da Türkiye'nin mültecilerin iadesini kabul etmesini istedi. Bu konuda anlaşmaya vardılar.
İzolasyon içinde yaşatılan insanlar cinnet geçiriyor. Amerika'da toplu katliam yapan insanlar artık kronik bir vaka haline geldi. Geçtiğimiz hafta Almanya'nın Bonn kentinde bir çanta dolusu bomba bulundu. Tüm bu olaylar yeniden güvenlik ve kontrol tartışmalarını başlattı. Kamera gözetlemeleri kontrol toplumunun yaratılması için yeterli görünmüyor.
Kapitalist izolasyon sistemi cinnetlere ve giderek daha başka toplumsal patlamalara yol açacaktır. Bu nedenle sistem, kontrol ve gözetleme uygulamalarını en üst noktaya çıkartmak istiyor.
Ancak mücadele ve direnişin önü kesilemez. Her koşulda o koşullara uygun mücadele hareketleri ve sokak hareketleri geliştiriliyor.
17.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
İzolasyona Karşı Direnişin Önemi
Mülteci direniş hareketimizin izolasyon sistemine karşı sekiz aydır sokaklarda her türlü mücadele yöntemini ve aracını kullanarak gerçekleştirdiği direniş devam ediyor. Yürüyüş, işgal, açlık grevi, basın açıklaması vb. gibi bir çok mücadele yöntemini denedik. Denediğimiz her mücadele yönteminden çeşitli deneyimler edindik. Bu deneyimlerin bir kısmı olumlu deneyimlerdi. Ama bu mücadele yöntemleri deneyimlerinden bir kısmı da olumsuz deneyimlerdi. Ancak yaşamdaki her olguda olduğu gibi, mülteci direniş hareketimizin sadece pozitif yanları yoktur. Pozitif ve negatif yanlar bir arada bulunuyor ve biz bu iki yanı da açıkça görmek ve dile getirmek zorundayız. Mülteci direniş hareketimizle ilgili olarak bu gündelik metinleri okuyanlar iyi bilirler ki, biz olumlu ve olumsuz deneyimlerimizi açıkça tartışıyoruz ve bunlardan gelecek için sonuçlar çıkartmaya çalışıyoruz. Olumlu yanlarımızı sahiplenip, olumsuz yanlarımızı başkalarının üstüne atamayız. Mücadele ve hareket bir bütündür, bu mücadele içindeki pozitif ve negatif yanlar da bizimdir, bunun sorumluluğunu üstleniyoruz. Bu konudaki her eleştiri ve öneriye açığız. Negatif yanlarımızla ilgili olarak her kim ki bir eleştiri ve öneride bulunursa, bunu dinlemeye, anlamaya ve kendimizi değiştirmeye hazırız.
İzolasyon sistemi yalnızca mülteci kamplarında uygulanan bir sistem değil. Öte yandan gene söylemek gerekir ki izolasyon sistemi yalnızca hapishanelerde uygulanan bir sistem değildir. Bu nedenledir ki, izolasyona karşı mücadele yalnızca mültecilerin mücadelesi ya da yalnızca hapistekilerin mücadelesi değildir. İzolasyona karşı mücadele anlık bir mücadele de değildir. Çünkü izolasyon sistemi kapitalist sistemin yapısal bir özelliğidir. İzolasyona karaşı mücadele kapitalizme karşı mücadeleden bağımsız olarak ele alınamaz. İzolasyona karşı mücadeleyi bir anda yapılıp bitirilecek ve sonuç alınabilecek bir mücadele olarak ele almak bizi yanılgılara sürükleyebilir.
Mülteci direniş hareketimizde yer alan bir grup arkadaş, çabuk sonuç almak düşüncesiyle açlık grevine erken bir zamanda başladılar Ancak bu konuda yaptığımız açık tartışma ve görüş alışverişleri sayesinde açlık greviyle hemen sonuç alma beklentisinin hatalı bir beklenti olduğu denenerek anlaşıldı ve iki deneme sonucunda açlık grevine son verildi, arkadaşlarımız yeniden uzun erimli olarak düşündüğümüz direniş mevzilerine geldiler. Ama açlık grevi eyleminin direnişimizin geniş çevreler tarafından duyulması ve kamuoyunun oluşması açısından da olumlu bir etkisi oldu. Bu denemeyle, izolasyon sisteminin bir çırpıda, bir eylem yöntemiyle ortadan kaldırılamayacağını, bunun bir sistem sorunu olduğunu biraz daha iyi kavramış olduk. Şimdi kendimizi hemen sonuç almaya göre değil, uzun erimli bir mücadeleye göre hazırlamamız gerektiğini kavramış bulunuyoruz.
İzolasyon sistemine karşı sokaklarda direndiğimiz için ve toplumsal kesimleri harekete geçirdiğimiz için sistemin kolluk kuvvetleri bize vahşice saldırdılar. Bize karşı her türlü şiddet aracını kullandılar. Ancak direnişimizi bitiremediler ve mücadelemiz devam ediyor.
İzolasyon sisteminin hapishane ayaklarında gerçekleşen direnişler daha şiddetli olmaktadır. Almanya, İngiltere, Türkiye, İran, Latin Amerika ve dünyanın bir çok yerinde izolasyon hapishanelerine karşı direnişler gerçekleşti. Kapitalist izolasyon sisteminin kendisine karşı mücadele edenler özel bir izolasyon olan hapishanelere atılıyorlar ve buralarda izole ederek yok etmenin tüm yollarını deniyorlar.
Türkiye'de de eskiden beri hapishane sisteminin batı hapishanelerinde olduğu gibi tecrit tipine dönüştürülmesi için çeşitli dönemlerde denemeler oldu. Ancak devrimci hareketin bu kondaki direnişçi tutumu bu denemenin hayata geçirilmesini geciktirdi. Devlet son büyük ve kesin hazırlığı 2000 yılında yaptı. Uluslararası sermaye ilişkileri içinde bir basamak öne sıçramak isteyen Türkiye burjuvazisi, kalabalık bir kitlenin bulunduğu hapishaneleri hücre sistemine dönüştürmeyi olmazsa olmaz bir sorun olarak tanımlıyordu. O zamanın başbakanı Bülent Ecevit, “İMF reçetelerini hayata geçirmek için öncelikle hapishane sorununu çözmek gerekir" diyerek bu konuda devletin ne yapmak istediğini açıkça dile getirmişti. Bu yıllarda içinde bulunduğumuz hapishanelerin tümüne birden topyekün ve uzun süre öncesinden hazırlanmış bir saldırı gerçekleştirildi. Bu saldırılarda her türlü savaş araç gereci kullanıldı. Bu savaş araçlarının içinde kimyasal içerikli bombalar da vardı. Bu saldırılar karşısında görkemli bir direniş gerçekleştirildi. Ancak devrimci hareket çok büyük kayıplar verdi. Sonuç olarak Türkiye hapishanelerinde F tipi hücre sistemi hayata geçirildi. Ancak ona karşı verilen direniş gelecek kuşaklar için önemli tarihsel bir olay olarak tarih kayıtlarına geçiti.
Gerek içerde gerekse dışarıda izolasyona karşı gerçekleştirdiğimiz direnişlerde içine düştüğümüz hataları tekrarlamamak için açık bir tartışma yürütmek gerekir. Mücadele ve direniş gerçekleştirenlerin hata yapması kadar doğal bir şey olamaz zira yalnızca ölüler hata yapmaz. Bu konu ile ilgil olarak düzenlenen bir programda görüşlerimizi ifade etmeye başlarken, daha hapishane olgusunun tarifindeki hatayı dile getirme aşamasında, tartışma yetkisi ve eleştiri hakkının kimde olup olmayacağı üzerine bir müdahale oldu. Ancak böyle bir toplantıya katılmak, mülteci direniş hareketi olarak gerçekleştirdiğimiz toplantı ve tartışmalarla diğer yerlerdeki toplantı ve tartışma yöntemlerini kıyaslamak ve veri elde etmek açısından bizim için önemli bir deneyim oldu. 8 aydır gerçekleştirdiğimiz direniş sırasında yaptığımız toplantı ve tartışmalarda izlediğimiz yöntem ve içinde bulunduğumuz atmosfer başka bir dünya, dün katıldığımız toplantıda gördüğümüz dünya başka bir dünya. Sanki iki ayrı gezegendeymişiz gibi hissettik kendimizi. Ancak bu da bizim için önemli bir deneyim oldu. En azından izolasyona karşı mülteci direniş hareti olarak toplantı ve tartışmalarımızı hangi yöntemle sürdürmememiz gerektiği üzerine bir deneyim yaşamış olduk. Direnişimizde yer alan her kesin söz ve karar hakkının olduğu biçiminde uyguladığımız yöntemi daha etkili kılmak için neler yapabiliriz diye yeniden düşünmeye başladık.
İzolasyona karşı mücadelenin uzun erimli bir mücadele olduğunu görüyoruz. Ona karşı alternatif bir hayat tarzının sokaklarda nasıl hataya geçirileceğinin yol ve yöntemini arıyoruz. Direnişi tek bir mekanda sınırlamanın ya da tek bir anda sınırlamanın tehlikelerini görüyoruz.
Dün akşam, Berlin'deki merkezi tren istasyonunda uluslararası eylem gününde bir eylem gerçekleştirdik. Oranienplatz'dan topluca gittik eylem yerine. Bir grup istasyonun içinde pankart açarak ve sinevizyon gösterimi, konuşmalar yaparak sürdürdük eylemi. Bir grup arkadaş da tren istasyonunun dışında aynı eylemi gerçekleştirdiler. İstasyondan geçen çok sayıdaki insanlar dikkatle bizi izlediler. Bazıları gelip bizimle sohbet etetiler. Bizi desteklediklerini ifade ettiler. Bazıları da neden eylem yaptığımızı sordular. Bildirilerimizi aldılar.
Özgürlük yürüyüşümüz sırasında ziyaret ettiğimiz çok sayıdaki izolasyon kamplarından biri olan Mouleu mülteci kampı, uzun mücadeleler sonucunda kapatılma aşamasına geldi. Ancak bu aşamada bir problem ortaya çıktı. Bu kampta kalan mültecilerden bir kısma kamptan çıkmak istemiyorar. Bizim kontakta bulunduğumuz arkadaşlar kampın kapanması karşılığında direniş alanımıza gelecekler ama geriye kalan bir kısım mülteci kampı terketmek istemiyorlar. Şimdi bu durumla ilgili olarak sorunu ele aldık ve bir çözüm yöntemi arayışı içindeyiz. Ancak kampın kapanma aşamasına gelmesi bir başarı olarak görülmelidir. Bu güne kadar verilen mücadele bu konuda belirleyici olmuştur.
Önümüzde duran başka bir plan da Brüksel'le ilgili. Direnişimizi Almanya ile sınırlı tutmamak gibi bir bakış açımız başından beri var. Brüksel'e yürümeyi de kendi içimizde konuşuyorduk. Şimdi bu konuda neleri nasıl yapabileceğimiz üzerine bir tartışma yürütüyoruz. Bakalım bu tartışmalar nereye evrilecek.
Kapitalist izolasyon sistemini parçalamak için verilen bütün mücadeleler bizim için büyük değere sahiptir. Uzun vadeye yayılmış bir mücadeleyi biz yaşamın her alanında sürdürmek zorundayız. Zira izolasyon bir mekana, ya da bir coğrafyaya özgü bir uygulama değildir. Dolayışısayla izolasyon sistemine karşı mücadelemiz bir döneme ya da bir mekana sıkışıp kalmayacak.
Yaşasın insanlaşma ve ortaklaşma mücadelemiz
20.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
Möuleu Mülteci Kampı Kapatılıyor
Mülteci direniş hareketimizin temel taleplerinden biri, mülteci kamplarının kapatılmasıdır. Özgürlük yürüyüşü sırasında ziyaret ettiğimiz ve şehirden uzak, izolasyon özelliğinin ağır olduğu Möuleu mülteci kampı kapatılıyor. Bu kampa karşı verdiğimiz mücadele ve kampanyalar sonrasında geri adım attılar ve bu kampı kapatmaya karar verdiler. Ancak bu, sorunu çözmeye yetmiyor. Çünkü kampın kapatılması sonrasında ne yapacakları ile ilgili bir belirsizlik var. Möuleu mülteci kampını kapatıp buradaki mültecileri başka bir mülteci kampına sevketmek istiyorlar. Bu durum kabul edilemez. Çünkü her mülteci kampı aşağı yukarı aynı izolasyon niteliğini taşıyor. Teşhir olmuş bir mülteci kampını kapatarak ve buradaki insanları başka bir mülteci kampına sevk ederek sorun çözülemez. Bizler mülteci kamplarının kapatılmasını ve buralarda yaşayan mültecilerin diğer insanların yaşamakta oldukları evler gibi normal evlere verilmesini istiyoruz. Mültecilerin toplumdan yalıtılmasını istemiyoruz. Mültecilerle diğer insanlar arasında gündelik yaşamda bir ayrım yaratılmasını istemiyoruz.
Möuleu mülteci kampındaki mültecilerin bir kısmı bunu kabul etmiyor. Bu arkadaşlar, bugün Berlin Oranienplatz'daki direniş çadırlarımıza geldiler. Konu ile ilgili olarak onlarla görüştük. Başka bir mülteci kampına sevkleri kabul etmeyenler bizim direniş alanımıza gelmeye niyetliler. Bir kısım mülteci de Mouleu mülteci kampından çıkmak istemiyorlar.
İşgal Okulunda Bıçaklama Vakası
İşgal okulunda mültecilerden bir kaçı, kendi aralarında yaşadıkları kavga sonucunda bıçaklama yaptılar ve iki kişi yaralandı. Yaralanan bu iki kişi ambulansla hastaneye kaldırıldılar. Birisi taburcu oldu. Ama yarası biraz ağır olan diğeri beş gün daha hastanede kalmak zorunda.
Bugün Oranienplatz'daki direniş çadırlarımızda gerçekleştirdiğimiz kriz toplantısı sonucunda şiddet kullananların direniş ortamından uzaklaştırılmasına karar verildi. Kavga sırasında yaralanan bir kişi de kendi isteğiyle direniş ortamından ayrılmaya karar verdi.
Bir önceki toplantıda, politik direniş ortamımızda kriminal bir vaka istemediğimizi söylemiştik. Ancak korktuğumuz başımıza geldi ve böyle bir olay yaşandı. Böyle bir olayın yaşanmasının her hangi ciddi bir nedeni bulunmuyor. Kavga edenler yaşları genç olan insanlar.
Mültecilerin mülteci kamplarında izolasyon içinde yaşamaları ve geleceklerinin belirsiz olması onların stres içinde yaşamasına neden oluyor. Bazen bu tür kriminal vakalar yaşıyorlar. Tüm bunların yaşanmasında kapitalist izolasyon sisteminin suçlu olduğunu vurgulamak gerekir.
Diğer yandan mülteci direniş hareketini kriminalize etmek isteyen sistem bu vakaları direniş hareketimize karşı kullanıyor. Bugünkü Alman basını olaya genişçe yer ayırdı. Bu olayı direnişimizi karalamak amaçlı kullanmak isteyenler oldu.
Evet, mülteci direniş hareketimizin ortamında böyle bir olayın yaşanması hiç de şaşırtıcı değildir. Bu bizim gerçekliğimizdir. Kapitalist izolasyon içinde sıkıştırılmış insanlar bazen şiddeti kendi içine yöneltebiliyor. Bazen bu şiddet kişinin kendisine zarar veren nitelikte de olabiliyor. Mülteci kamplarında yaşanan intihar vakaları da bu kendine dönük şiddetin bir görünümüdür.
Bugünkü toplantı biraz sert geçti. Tanıklar dinlendi. Herkesin görüşleri alındı, savunmalar alındı. Sonuç olarak direniş ortamının politik görünümünü bozan bu tipten içe dönük şiddet olaylarının kesinlikle olumlu karşılanmayacağı vurgulandı. Çünkü işgal okuluna çok sayıda polis geldi. Aylardır sürdürdüğümüz, politik atmosferi güçlü olan direniş hareketimiz bu olayla birlikte bir yara almıştı.
Ama bu her şeyin sonu değil. Yaşadığımız sorunları gizleyerek, ört bas ederek ya da tartışmayı yasaklayarak aşamayacağımızı biliyoruz. Sorun varsa çözüm de vardır diyerek, yaşadığımız tüm sorunları açık bir biçimde tartışıyoruz ve sonunda bir çözüm buluyoruz. Daha önce de buna benzer şeyler oldu. Belki ciddi bir yaralama olayı ilk defa oldu ama bu tip eğilimler daha önce de yaşandı ve biz bunları çözdük. Bu gün de olay karşısında bir çözüm geliştirilmiş oldu.
İşgal okulunun kullanımında biraz daha dikkatli ve denetimli olunması gerektiği üzerine kararlar alındı.
21.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
Belleuve'de Sınırdışıları Protesto
Belleuve'de Afganistanlı mültecilerin sınır dışı edilmelerine karar veren resmi binanın önünde bir protesto eylemi düzenledik. Belleuve, direniş çadırlarımızın bulunduğu Oranienplatz'a biraz uzak bir mesafede bulunuyor. Pankart ve ses aygıtlarını önden bir araba ile eylem yerne gönderdik. Biz de topluca tramvaya binerek gittik. Yanımıza bayrakları almıştık.
Artık alışkanlık haline getirdik. Eylem yerine ulaşıncaya kadar geçtiğimiz yollarda ve tren istasyonlarında sloganlar atarak fiili eylemler gerçekleştiriyoruz. Bu sefer de öyle yaptık. Bindiğimiz otobüs ve ttenlerde de slogan ve türkülerimizi haykırıyoruz.
Eylem yerine vardığımızda arkadaşlar pankartları uç uca bağlayıp resmi binaya karşı yöneltmişlerdi. Polis, pankartların olduğu alanı kuşatmıştı.
Eylemden önceki günde epeyce kar yağmıştı. Yerlerde kar vardı ve hâlâ kar yağışı devam ediyordu. Eylem yerine bilgisayar ve slayt gösterisi için bir sahne oluşturulmuştu. Sendikaya ait olan bir büyük araba bu iş kullanılmıştı.
Bir yandan Afganistan'daki NATO bombalamalarında oluşan vahşet görüntüleri ekranda görünüyordu bir yandan da biz NATO saldırılarını ve sınır dışı edilmeleri protesto eden sloganlar atıyorduk.
Kar yağışı ve fırtına eylem yerinde bekledikçe üşümemize yol açıyordu. Ama bir süre sonra buna da bir çözüm bulduk. Müzik eşliğinde hem dans ediyor hem de slogan atıyorduk. Böylece üşüyen ayaklarımız ve bacaklarımız bir süre sonra ısınmaya başlamıştı. Bu eylem bir kaç saat sürdü. Epeyce üşüdük ama bir yandan da neşelendik.
Eylemi akşam karanlığı çökerken bitirmeye karar verdik. Gene malzemeleri araba ile gönderdik ve biz de trene binerek geri döndük. Trende şarkılar söyledik ve fısıltıyla devrimci sloganlarımızı söyledik. İçeride bulunan insanlar bunu ilginç buldular ve bize desteklerini ifade ettiler. Onlara bildirilerimizi ve gazetelerimizi dağıttık.
F Tipi Film'i İzledik
Eylem gününün akşamı da yeni çıkmış olan ve henüz sinalarda oynamaya başlamayan F Tipi Film'i izlemeye gittik. Bizim direnişimize destek veren bir milletvekili arkadaş birkaç gün önce aramıştı ve birlikte bu filmi izlemeye gitmek için sözleşmiştik. Milletvekili davetliydi biz de onun misafiri olarak filmi izlemek için salona girdik.
F Tipi Film'in biletlerinin önceden tükendiği yazılmıştı. Büyük sinema salonu tamamen dolmuştu. Filmin yönetmenleri de bu gala gösterimi için gelmişlerdi. Grup Yorum, filmin yapım ve düzenleyicilerindendi ve onlar da gelmişlerdi.
Film başlamadan önce Türkçe ve Almanca olarak 19 Aralık'ta Türkiye devletinin hapishanelerdeki devrimci tutsaklara karşı gerçekleştirdiği katliam operasyonunu anlatan bilgilendirme konuşmaları yapıldı.
F Tipi Film'i dokuz yönetmen yapmışlardı. Önce her yönetmen onar dakikalık bir film yapmışlardı ve sonrasında da bu parçalar birleştirilerek uzun metrajlı bir film ortaya çıkmıştı.
Film F Tipi hapishanelerdeki günlük yaşamı bütün yönleriyle yanısıtmaya çalışmıştı. Ayrıca arada bir yaptığı göndermelerle katliam operasyonlarının nasıl gerçekleştirildiğini anlatıyordu. Film oldukça ağır bir havada geçiyordu. Bazı sahneler fazla uzatılmış gibiydi. Ancak izolasyon zaten ağır ve aynı şeylerin yaşandığı bir gerçekliktir.
Ancak filmle ilgili değerlendirme yapmak bu yazının konusu değildir. Film genel olarak F Tipi hapishane gerçekliğini ortaya koyuyordu. Deneyimli yönetmen ve oyuncuların olması filmi başarılı kılmıştı.
Bir kez daha hapishane yıllarımızı yaşamış gibi olduk. Direnişte yitirdiğimiz arkadaşlarımız gözümüzün önünde canlandı.
F Tipilerini tanımayanlar filmdeki sahnelerde ne anlatılmak istendiğini tam olarak anladılar mı diye düşündük filmi izlerken. Ama F Tipi hapishaneleri içerden tanıyanlar için her şey gayet açık anlışılabiliyordu.
Bugün direniş çadırlarımızdaki bilgilendirme çadırının içinde nöbet tutarken bir grup insan geldi. Yanlarında yaşı genç olan bir karaşın arkadaş vardı. Bu arkadaş yedi gün içinde İtalya'ya sınır dışı edilecekmiş. Aile, bu insanı almış ve bizim direniş çadırlarımıza getirmiş. Gerekli komiteleri harekete geçirdik ve bu duruma bir çözüm bulmak için harekete geçtik. Kar ve soğuk sayesinde karnımız iyice acıkmıştı ama bu sırada direniş çadırımıza iki kadın geldi ve bize yemek getirmek istediklerini söylediler. Aramızda espriler yaptık ve imdada yetişen köfte ve diğer etli yemeklerle ilgili hikayeler anlattık. Artık etli yemek ya da vejeteryan ve vegan olmakla ilgili espriler yapabiliyoruz. İnsanlar bir birlerine saygı göstermeyi artık öğrendi.
23.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
TURGAY ULU
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder