Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

31 Ekim 2013 Perşembe

TURGAY ULU: Würzburg–Berlin Mülteci/Göçmen Yürüyüşünden Tanıklıklar-20




WÜRZBURG — BERLİN
MÜLTECİ / GÖÇMEN
YÜRÜYÜŞÜNDEN TANIKLIKLAR-XX





Cadde İşgali





Bir gün önceki her kese açık olan toplantımızda aldığımız karar gereğince Pazar günü, saat 10'da direniş çadırlarımızın bulunduğu Oranienplatz'ın hemen önünde bulunan ana caddeyi çift taraflı olarak trafiğe kapatarak işgal ettik.

İşgal ettiğimiz iki cadde üzerine pankartlarımızı gerdik. Pankartlarımız genellikle devrimci mülteci hareketinin taleplerini içeren pankartlardan oluşuyordu. Ama bir pankartımız daha vardı, bu pankartta da "çapulcu" yazıyordu. Çapulcu tanımı bizimle de özdeşleşen bir şey çünkü biz direnişçilere de "barbar" dediler. Biz de, evet barbarız dedik ve sizin medeniyetinize karşı çıkıyoruz dedik.

İki cadde üzerine koltuk, bank, sandalye gibi eşyalar koyduk ve cadde üzerine uzanarak trafiği durdurduk. Cadde işgali eylemimiz yaklaşık olarak 5 saat sürdü. İşgal yerine polisler geldi ve yanlarında tutuklular için kullanılan ring tipi araçlar getirmişlerdi. Aynı saatlerde işgal yerine belediye başkanı da geldi. Polis, izinsiz ve kayıtsız yapılan bu eylemin derhal bitirilmesini aksi taktirde müdehale edeceklerini söyledi. Biz de parlementodan yetkililerin işgal yerine gelmesini ve bizimle görüşmesini istedik. Tartışmalar çok uzun sürdü. İşgal yerine çok sayıda gazeteci geldi.

Belediye başkanının araya girmesi ve kefil olması sonucunda parlementodan yitkili bir heyetin önümüzdeki Pazartesi günü bizim direniş çadırlarımıza geleceğini ve bizim taleplerimizle ilgili görüşme yapacağını söylediler. Bunun üzerine biz de işgal eylemimize son verdik.

Bu işgal eylemimizi gören bir Türkiyeli bilgilendirme çadırına geldi. Önce özür diledi. Bir yıldır bizimle dayanışma eylemi yapmayı akıl edemedikleri için üzüntüsünü belirtti. Bizim yaptığımız cadde işgalini her akşam saat 18'de yapmak istediklerini söyledi. Çok kısa bir süre sonra da bu eylem planı ile ilgili bildiri basıp getirdi. Direniş çadırımızdan sınır dışı etmelere karşı yazmış olduğumuz pankartı aldı.

Aynı günün akşamı bizimle dayanışmak için yapılan bu cadde işgaline de katıldık. Kitle sayısı fazla değildi ama başlangıç olarak güzel bir eylem oldu. Ana cadde üzerinde yapılan işgal eylemi yaklaşık yarım saat sürdü. Sloganlarımızı atarak bir sonraki gün aynı saatte buluşmak üzere eyleme son verdik.

Aynı gün içinde başka bir grup arkadaşımız da Heisenhüttenstad'daki mülteci kampını protesto eylemine gittiler. Artık bir çok grup kendi insiyatifleriyle bulundukları yerlerde eylemler gerçekleştirmeye başladılar. Herkes kendisi düşünerek yaratıcı eylem yöntemleri bulmaya başladı. Bu nedenle bizim yaptığımız eylemlerin hiç birisi boşa gitmiyor. Mutlaka bir gün yaşamda etkisini gösteriyor.


İki Üniversitede Seminer


Kapitalizmin global krizine karşı gerçekleştirilen tartışma kampanyasına biz de davetliydik. Önce FU (frei ünüversitet) de bir seminer gerçekleşetirdik. Daha sonra da Berlin Teknik Üniversitesi'nde bir seminer gerçekleştirdik. Her iki seminere de katılım iyiydi ve canlı bir tartışma ortamı oluştu. Özgür Üniversite'de okuyan bir Türkiyeli arkadaş çeviri yaptı. O da bu direnişe oldukça ilgi gösterdi ve bizimle iletişim kurmak için gerekli adresleri aldık verdik.

Teknik Üniverside'deki çevirmenliğimizi bir bayan arkadaş yaptı. Çok güzel bir çeviri yaptı arkadaş. Tartışma gündeminde en çok bir süre önce kaleme aldığımız "hobi aktivite" başlıklı yazı vardı. İzleyiciler geliştirici soru ve görüşler ürettiler.

Seminer programımız sona erdikten sonra devam eden Taksim isyanı gündemli etkinliklere de katıldık.


Komşularla Uzlaşma


Bizim direniş çadırlarımızdan rahatsız olan bir grup Türkiyeli ile son görüşmede uzlaşmaya vardık. Belediye başkanı bizim direnişimizin taleplerini kesinlikle desteklediklerini belirtti. Rahatsız olduklarını beyan eden komşulara dönük biz mülteciler, uzun konuşmalar yaptık. Neden mültecilerin sokaklarda yaşamayı tercih ettiklerini anlattık. Diğer yandan tuvalet gibi kullanım alanlarının oluşturduğu teknik rahatsızlıkları çözme planı yaptık. Bunun üzerine rahatsız olduklarını ifade eden grup bizimle dayanışma gerçekleştirmek istediklerini söylediler. Ramazan ayı boyunca iftar yemeği vermek istediklerini söylediler. Neden böyle bir karar değişikliğine gittiklerini tam anlayamadık. Belki bir destek bulamadıkları için belki de bizim neden direniş yaptığımızı anladılar ve bize hak verdiler. Bunu anlamak için biraz daha zamana ihtiyaç var.

Komşularla yapılan tartışmalarda bir çok soruyu cevaplandırdık. Tüm mülteciler oldukça politik argüman kullandılar. Apartman penceresinden görünen manzara ile çadır penceresinden görünen manzarayı ve farkların nedenlerini anlattık onlara. Bir tarafta güzel yemek kokuları, farfüm kokuları, duş sesleri; diğer tarafta bok kukusu, kötü yemek kokusu ve kirli bir ortam görüntüsü. Bu iki manzaranın bir sınıf sorunu olduğunu anlattık onlara. Bu sınıf farkının kapitalist sistemden kaynaklandığını anlattık onlara.


Taksim İsyanıyla Dayanışma Çadırına Saldırı


Epey bir zamandan beri Koti'de, Taksim isyanı ile dayanışma çadırı kurmuştuk. Burada, Türkiye'deki isyanın gidişatı ile ilgili çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Akşamları forumlar yapılıyor. Bazen yürüyüşler gerçekleştiriyoruz. Brezilya, Yunanistan gibi direnişlerin sürdüğü yerlerden gelenler buralarda konuşmalar yapıyorlar. böylece bir enternasyonal bilgilenme ve ilişki gelişmiş oluyor.

Geçen hafta gün ortasında, Taksim isyanı ile dayanışma çadırına üç kişi saldırdı. Çadırda bekleyen insanlardan biri yaralandı ve hasteneye kaldırıldı. Türkiye'deki ırkçı saldırılara benzer bir saldırıydı bu. İsyan ve direnişten rahatsız olanlar her yerde saldırılarını gerçekleştiriyorlar. Barışçıl yöntemlerin belli bir aşamadan sonra tıkandığına dönük işaretlerdir bunlar. Her direniş kendi meşru savunma model ve yöntemlerini geliştirmek zorundadır.

Dünyada yeni bir isyan hareketi dalgası var. Bu isyan hareketleri, kendilerine gidiş yolu arıyorlar. Karşı devrim de bu isyanlara karşı yöntemler deniyorlar. Bu, Mısır'da cunta oluyor. Türkiye'de şu anda gözaltı, fiziki saldırı biçiminde devam ediyor. Daha sonra hangi yöntemleri deneyeceklerini bilmiyoruz.

Mısır'da isyan eden halk hareketinin yoluna kendi iradeleriyle devam etmesinin önünü kesmek için ordu işe el koydu ve Musri'ye karşı darbe gerçekleştirdi. Böylece halkın başlatmış olduğu isyanı halkın elinden alma yöntemine başvurdu.

Şu anda direniş çadırlarımızda Mısır'dan gelen öğrencilerle bir toplantı gerçekleştiriyoruz. Yaklaşık 50 öğrenci var direniş çadırımızda. Direniş çadırımızdan birini cafe yaptık, burada ücretsiz çay veriyoruz. Bu çaylar bağışlardan karşılanıyor. Burada politik tartışmalar ve karşılıklı tanışmalar gerçekleşitiriyoruz.

Mısır'dan gelen öğrencilere bilgilendirme konuşmaları yaptık ve Mısır'daki gelişmelerle ilgili görüşlerimizi aktardık. Onlar da bu görüşlere katıldıklarını ifade ettiler. Başörtülü bir kadın, Türkçe olarak teşekkür etti bize. Biraz Türkçe biliyormuş. Taksim isyanını ilgiyle izlediklerini söylediler. Kadınlardan biri bir aktivistmiş ve orada gözaltı ve işkenceye maruz kalmış.

9.7.2013
Turgay Ulu
Berlin


Eisenhüttensdad Hapishanesinde Açlık Grevi 
Ve Hapishane Önünde Direniş





Avrupa ülkeleri, hep kendi dışındaki ülkeler hakkında istatistikler yayınlıyor ve oralardaki insan hakları ihlalleri ile ilgili açıklamalarda bulunuyor. İnsanlar da Avrupa coğrafyasının güllük gülistanlık içinde olduğunu düşünüyorlar. Oysa gerçek öyle değil.

Eisenhüttenstad, Berlin'e yakın bir yerde. Burada hem büyük bir mülteci kampı var. Hem de bir hapishane var. Mülteci kampında yaklaşık olarak 750 kişi kalıyor. Mülteci kampının hemen yanında kurulmuş olan, sınır dışı edileceklerin tutulduğu hapishane var.

Şu anda Esenhüttenstad'daki sınırdışı hapishanesinde 5 kişi açlık grevinde, bunlardan ikisi ölüm orucu yapıyor. Ölüm orucu yapanlardan bir arkadaş hastaneye kaldırıldı.

Eisenhüttenstad'da bir kaç hafta önce, bir mülteci intihar ederek yaşamına son verdi. Bu mülteci kampına karşı çok sayıda eylem gerçekleştirmiştik. Geçtiğimiz haftalarda, burada bulunan sınırdışı hapishanesine karşı eylem yaptık. Bu eylemde hapishanenin bazı parmaklıkları kırıldı. Polis saldırdı ve biber gazı sıktı.

Bir kaç gün önce Eisenhüttenstad'ın önüne bir çadır kurduk ve burada direnişe başladık. Mülteci kampının ve hapishanenin önüne çok sayıda polis otosu geldi ve sürekli orada bekliyorlar.

Hapishanedekileri günde bir saat hava almaları için bahçeye çıkartıyorlar. Bu saatte parmaklıkların bu tarafından tutuklularla sohbet ettik. Hapishanenin ve mülteci kampının etrafı tel örgülerle çevrili. Hapishane etrafındaki telörgünün üzerinde helezorik şekilde dikenli ve keskin teller vardı. Hapishane binası iki katlıydı ve F tipi hapishanedekine benzer büyüklükte pencereleri vardı. İçerdekiler üçer kişilik hücrelerde kalıyorlarmış.

Tutuklular içinde bir Urfalı vardı. Polonya'dan Almanya'ya gelirken tutuklamışlar. Polonya pasaportu olduğu halde göz altına almışlar. Başına neyin geleceğini bilmiyor. Diğer tutuklular da geldikleri ülkelerine geri gönderilmek için bekletiliyorlar. İnsanlar sıkıntı ve stres içinde yaşıyorlar.

Bu gün de Eisenhüttenstad'da yürüyüş gerçekleştireceğiz. Şu anda trenle oraya doğru yol almaktayız. Oranienplatz'dan yüz kişilik bir grup olarak yola çıktık. Kampın önündede arkadaşlarımız bekliyorlar.

Parlementerlerle Bir Kez Daha Görüştük

Geçtiğimiz günler içinde Oranienpaltz'daki direniş yerimizin hemen önünde bulunan iki ana caddeyi işgal etmiştik. İşgal eylemi üzerine parlementodan gelerek bize buluşma saati ve günü vermişlerdi. Dün bu görüşmeyi gerçekleştiridik. Belediye başkanı ve belediye başkanının partisinden bir kaç yetkili gelmişlerdi. Diğer partiler gene verdikleri sözü tutmadılar ve görüşmeye gelmediler. Görüşmeye gelmeyenlerin bazıları tatilde olduklarını söylemişler. Tatil bittikten sonra direniş çadırlarımıza gelerek bizimle görüşeceklerini söylemişler.

Bir kez daha taleplerimiz ve direnişimiz üzerine konuşmalar yaptık. Parlementerler diğer partilerin çözüme yanaşmadığı yönünde konuşmalar yaptılar. Bez de onlara taleplerimizden bazılarının hemen yerine getirilmeye müsait olduğunu, taleplerimizden bir kısmının da daha uzun mücadeleler gerektirdiğini söyledik. Eyalet dışına çıkma yasağı, mülteci kamplarının kapatılması, kupon sistemine son verilmesi gibi taleplerimiz hemen karşılanabilir. Sınır dışı etmelerin durdurulması, Dablin 2 ve Frontex'in kaldırılması gibi taleplerimiz ise daha uzun mücadeleleri gerektiriyor.

Parlenterlerin her zaman olduğu gibi verdikleri sözleri tutmamış olmalarını normal karşıladık çünkü bunun bir önemi yok. Biz kendi parlementomuz olarak gördüğümüz direniş alanlarında etkinliklerimizi gerçekleştiriyoruz. Sesimizi halka ve kamuoyuna duyuruyoruz. Parlementerler sadece konuşuyorlar.

Mülteci arkadaşlardan bir kaçı görüşmenin sonuna doğru biraz sinirlendiler. Parlenterlerin hep konuşup hiç bir adım atmadıklarını söylediler ve bazı parlementerler bu durumdan biraz çekindiler. Bir kaç parlementer erken ayrıldı görüşmeden.

Belirlediğimiz eylem takvimini işletmeye devam ediyoruz. Uluslararası tur tamamlandı. Toplam dokuz ülkedeki kontaklarımızla görüşmeler gerçekleştirdik. Hem bu direnişimizi tüm avrupa çapına yaymak için bu turu düzenledik. Hem de Avrupa Birliği'nin mültecilere karşı uyguladığı sınırlandırıcı yasalara karşı baskı oluşturmak için böyle bir tur düzenledik.

Şimdi sırada Almanya çapındaki mülteci kamplarına karşı düzenleyeceğimiz turun hazırları var. Bir çok hazırlığı tamamlamış bulunuyoruz. Bu turumuz biraz daha uzun sürecek. Tur tamamlandığında büyük bir yürüyüş gerçekleştireceğiz ve bundan başka sürpriz eylemlerimiz de olacak.

Direniş alanımzdan rahatsız olduklarını söyleyen Türkiyeli komşular şimdi iftar yemeği vermeye başladılar. Şimdiye kadar iki sefer iftar yemeği verdiler.

Büyük bir çadırı mülteci kafetaryası haline getirdik. Bazen konşular gelip burnada çay, kahve içiyorlar. Mültecilerle böylece sohbet ediyorlar karşılıklı bir sosyalleşme oluyor.

Direnişmizle ilgili Almanca olarak yeni bir beste yapıldı. Yakında bu beste stüdyoda kaydedilecek ve sunulacak. Ortak olarak yazdığımız kitap Almanca olarak piyasaya çıkmış. Konferans için gittiğimiz bir üniversitede bu kitabı gördük.

Şu anda Eisenhüttenstad'daki eylemimizi tamamladık ve trenle, direniş alanımıza doğru yol alıyoruz. Eisenhüttenstad'da uzun bir yürüyüş gerçekleştirdik. Bu şehir biraz ıssız görünüyor. Dışırda kimseler görünmüyordu. Balkonlara çıkan az sayıdaki insanlara bildirilerimizi dağıttık.

Bu arada, hastaneye kaldırılan açlık grevi direnişçilerinin sayısı 4'e çıkmış. Hapishane, hastane ve mülteci kampının bulunduğu alanın çevresinde yürüyüş gerçekleştirdik. Bu izolasyon kurumlarının önünde konuşmalar yaptık. Hatane, hapishane, mülteci kampı ya da tımarhane gibi yerler, kapitalist emperyalist sistemin yoksullara ve direnişçilere sunduğu cezalandırma yerleridir.

Demir parmakalıklar ve kontrol sistemiyle donatılmış olan mülteci kampının önünde polisler sert tartışmalar yaşandı ve karşılıklı itiş kakışma oldu.

Yürüyüş sırasında gene Çav Bella şarkısını söyledik. Artık bu şarkı bizim her eylemde söylediğmiz bir şarkı haline geldi ve bir çok arkadaş Türkçe sözlerinden bir kaç kelime ezberlemiş oldular.

Berlin'le Eisenhüttenstad arasındaki yol trenle iki saat sürüyor. Yanımızda getirdiğimiz zeytinleri ve ekmekleri paylaşarak yedik. Mülteci kampı ile tren istasyonu arasındaki yol 5 km'lik bir yol. Bu yolu yürüyerek geldik ve hepimiz biraz yorulduk. Badista ve Grup Yorum'dan dinlediğimiz müzikler biraz bu yorgunluğumuzu gidemiş oldu.

Taksim isyanıyla dayanışmak için kurulan çadır bugün kaldırılıyor. Başından beri buranın özgün koşullarına ilişkin mücadele ve ilişkiler kurulmadığı için, gerçekleşen çadır eylemi sadece Türkiyelilerle sınırlı kaldı ve artık tıkanmış oldu. Oysa Almanya'da da hapishaneler var, buralarda da insanlar açlık grevi yapıyorlar. Buralarda da sokaklarda az sayıda da olsa sürmekte olan direnişler var. Ancak buradaki gruplar tüm bu yerel direniş dinamikleri ile gerekli bağı kuramamışlar. İçe kapalı ve Türkiye gündemiyle sınırlı tutulan bu tip eylemler bir süre sonra tıkanıyor.

Gerçekleştirdiğimiz cadde işgalinden sonra Almanya'daki gazeteler bizim direnişimize genişçe yer verdiler. Daha önce aleyhimizde yayın yapan gazeteler yeniden bizimle röportajlar apmak zorunda kaldılar. Bir çok basın kuruluşuyla röportajlar gerçekleşetirdik.

Bir çok model kullanılarak Avrupadaki mülteciler ve göçmenler yavaş yavaş yıpratılıp ölüme mahkum ediliyorlar. Bu sistemin simgelerinden olan mülteci kampları, sınırdışı hapishaneleri ve eyalet dışına çıkma yasağına karşı sokaklarda mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız. Zamana yayılmış ölüm cezasını kabul etmiyoruz. Kapatıldığımız kamplardan çıkıyoruz, sınırları çiğniyoruz. Sokaklarda birleşerek izolasyonu kırıyoruz.

Yaşasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz!

19.7.2013
Turgay Ulu
Eisenhüttenstad



Neden Brüksel'e Yürümeliyiz
Warum Wir Müssen Nach Brüksel Laufen





Almanya'nın değişik mülteci kamplarında kalan mülteciler olarak uzun bir zamana yayılan direnişimiz belli bir aşamaya geldi. Irkçı ve sömürgeci yasalara karşı verdiğimiz mücadeleyi Almanya çapında duyurmayı başardık. Fiili olarak yasakları deldik. Devrimci mülteci hareketi belli bir olgunluğa ulaştı. Artık mülteciler kendi hakları için sokaklara çıkmayı öğrendiler. Şimdi yeni bir çıkışa ihtiyacımız var. Şimdi Brüksel'e yürümek için gerekli hazırlıkları yapmalıyız.

Şimdi Brüksel'e yürümenin zamanı gelmiş bulunuyor. Çünkü mülteci, göçmen ve genel olarak dünyanın yoksullarına karşı çıkarılan izolasyon yasaları sadece Almanya ile sınırlı değil. Tüm Avrupa Birliği ülkelerinde ırkçı, sömürgeci ve izolasyon içeren yasalar mevcuttur. Bu nedenle direnişi tüm Avrupa'ya ve tüm dünyaya yaymak zorundayız. Almanya içinde bazı lokal kazanımlarımız oldu. Tüm taleplerimizin karşılanması için daha genel bir direnişe ihtiyacımız var.

Kapitalist sistemin krizi derinleştikçe bize karşı çıkartılan yasalar tüm Avrupa'da belli bir merkezden yürütülüyor. Bu merkezin simgesel ismi Brüksel'dir. Şimdi Brüksel'e yürümeliyiz. Bu yürüyüş planı tüm Avrupa'daki mülteci, göçmen ve yoksulları kapsamak zorundadır.

Sınırlar, Fronteks, Dablin 2 gibi yasa ve uygulamalar Avrupa'da belli bir merkezden yönetiliyor. Buna karşı direniş de belli bir merkezi düzeye taşınmalıdır.

Brüksel'e yürümeden önce, yapmamız gereken bazı işler var. Öncelikle sokaklarda bulunan devrimci mülteci hareketinin otonom bir yapı olarak politik bir statüye kavuşması gerekir. Artık mülteciler kendi eylemlerini yaptığı gibi kendi siyasetini de yapmak durumundadır. Belli bir ogunluğa erişen devrimci mülteci hareketinin otonom bir yapıya kavuşması, uzun vadeli direniş için bir gerekliliktir.

Sokakta bulunan mülteci hareketinin bir adresi, konto numarası, sembolü ve posta kodu olması gerekir. Almanya'da bu statüyü sağladıktan sonra, direnişi Avrupa ve tüm dünya çapına yaymak için Brüksel'e yürümek etkili bir plandır.

Zaten fiili olarak sorunu olan mülteciler bizim direniş alanlarımıza geliyorlar ve onların hukiki, insani vb. sorunlarını biz çözüyoruz. Parlemento ve devlet bu sorunlarla ilgilenmiyor. Tam tersine bu sorunların üstünü kapatmaya uğraşıyor.

Mülteciler dışındaki NGO (sivil toplum kuruluşları) kampanyalar yapıyorlar. Bu kampanyalar geçici oluyor ve mültecilerin sorun ve taleplerini karşılamıyor. Artık devrimci mülteci hareketinin bir organizasyon olarak kendi kaderini kendi eline alması gerekir.

Almanya'daki mülteci hareketinin bir siyasi statüye kavuşmasından sonra atılacak adım Brüksel'e yürümek olmalıdır.

Brüksel'e yürüme planı sadece Almanya'daki mültecilerle sınırlı olmayacaktır. Tüm Avrupa ülkelerinde bulunan irili ufaklı direnişçilerin ortak eylemi olmalıdır. Tüm Avrupa ülkelerinden, eşzamanlı olarak Brüksel'e yürüme planını hayata geçirmemiz gerekir.

Mülteci direnişi sadece pasaport sorunuyla sınırlı değildir. Mesela İtalya, Yunanistan gibi Avrupa ülkelerinden pasaport almış olan mültecilerin hiçbir sosyal yaşam garantisi yoktur. İtalya pasaportu olan mültecilerin iş, ev, maaş gibi insani güvenceleri bulunmuyor. Tüm bu talepleri kapsayan bir uzun mücadeleye ihtiyaç vardır.

Şu anda tüm Avrupa devletleri mülteci, göçmen ve yoksulların yaşam alanlarını daraltmak için yol ve yöntem arayışı içindedirler. Mülteciler de kendi taleplerinin karşılanması için mücadeleyi yükseltmek zorundadır. Bilinmelidir ki uzun erimli ve güçlü bir sokak direnişi olmadan özgürlüklerimizi elde edemeyeceğiz.

Büyük toplatıda bu planı iki aşamalı olarak hayata geçirmek için gerekli olan pratik adımları atmamız gerekir. Birinci aşamada haretin politik organizasyon statüsünü elde etmesi gerekir. Bunun için gerekli hukiki ve pratik işleri tamamladıktan sonra ikinci aşama olan Brüksel'e yürümeyi başlatmamız gerekir.

Bir yıllık direniş boyunca, Almanya içinde ve hem de Avrupa çapında çeşitli bağlantı ve ilişkiler oluşmuştur. Tüm bu kontakların da Brüksel'e yürüyüş planı ile ilgili görüş ve önerilerini almalıyız.

Şu anda işgal etmiş olduğumuz yerler varlığını sürdürmeye devam ederken biz, direnişi Avrupa'nın geneline yaymak için Brüksel'e yürümeliyiz. Bu yürüyüş aynı zamanda Avrupa'daki antikapitalist ve antifaşist hareketi de duyarlı kılacak ve onu dinamik yapıya ulaşması için zorlayacaktır. Diğer yandan, hukiki olarak Avrupa Brliği ve Birlişmiş Milletleri baskı altına alacaktır. Onların her gün yeni sınırlayıcı yasalarına karşı kitleleri harekete geçmeye zorlayacaktır.

Uzun vadeli olarak, devrimci mülteci hareti kendi üretimlerini hayata geçirerek politikleşmesini sürdürecektir. Bir yandan sokak eylemlerini sürdürürken, bir yandan da belli periyodlarla yayınlanacak olan dergi çalışmasını sürdürmeliyiz. Değişik dillerde mültecilerin kendi kalemlerinden çıkan bir politik dergiye ihtiyacımız var. Bu sayede mülteciler kendi sorunlarına sahip çıkmayı ve bu sorunlar için mücadele etmeyi öğreneceklerdir. Dergi projesi bir politikleşme projesidir.

Mülteci, göçmen ve yoksulların sorunu sadece oturum, iş, kamp ve kuponla sınırlı değildir. Bu sorun aynı zamanda savaş, ırkçılık, sömürgecilik sorunudur. Bu direniş aynı zamanda kapitalizme, ırkçılığa ve sömürgeciliğe karşı verilen bir mücadeledir. Bulunduğu yerden kaçan insanların büyük çoğunluğu savaş ve diktatörlüklerden kaçıyorlar. Savaşa karşı ve diktatörlüklere karşı mücadele, mülteci ve göçmenlik sorunlarına karşı verilen mücadeleyle aynı anlamdadır. Çünkü savaş, sömürü ve diktatörlükleri ortaya çıkartan da kapitalist dünya sisteminin kendisidir.

Kapitalist dünya sistemini değiştirmek için uzun ve zorlu bir sokak direnişini sürdürmek zorundayız. Ya Avrupa'nın göbeğinde köle gibi yaşamaya devam edeceğiz, ya da özgürlüklerimizi kazanmak için sokaklarda mücadeleyi yükselteceğiz. Başka bir seçeneğimiz bulunmuyor. Özgürlük için mücadele edecek olanları, dünyanın sokaklarına davet ediyoruz. Yürüyüşümüz özgürlüklerimizi kazanıncaya kadar devam edecek.

Yaşasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz!

21.7.2013
Turgay Ulu
Berlin


Bürokrasi Engelleri






Burjuva diktatörlüğü kaba bir diktatörlük değildir. Faşist diktatörlüğün uyguladığı baskı yöntemlerini o, daha inceltilmiş ve görünmeyen biçimlerde uyguluyor. Kendisine karşı tehlikeli bir hareket ortaya çıkarsa ona karşı hemen kaba baskı yöntemlerini devreye sokuyor. Burjuva diktatörlüğü, baskı yöntemlerini hukuk sistemiyle uygulamaya koyuyor. Kontrol ve denetim sistemini kırmaya yeltenenlerin ağır para cezaları ve en caydırıcı yöntem olan izolasyon işkencelerini göze alması gerekir. Risk almadan burjuva diktatörlüğü altında özgürlük mücadelesi yürütmek neredeyse imkansız hale getirilmiştir.

Sokaklarda özgürlük mücadelesi yürüten devrimci mülteci hareketinin aktivistlerine çeşitli yöntemlerle engeller çıkartılıyor. Daha önce Patrik yoldaşımıza mahkeme yoluyla bir tehtit içerikli mektup gönderilmişti. Başka arkadaşlar da farklı şehirlerde mücadele örgütlemek için meşru seyahat haklarını kullanırken alıkonulmuşlardı.

Başından beri kaldığım tüm mülteci kamplarında direniş örgütlemiştik, bu nedenle transfer yöntemini devreye sokarak örgütlenmemizi kırmayı denediler. Ancak bunu başaramadılar. Gittiğimiz her mülteci kampında gerçekleştirdiğimiz değişik eylem türleriyle izolasyon sistemini fiili olarak kırmaya devam ettik. Direnişleri genele yayarak, ilişkimizin bulunmadığı mülteci kamplarında da direnişlerin başlamasına vesile olduk. Artık izolasyon sistemini bir ucundan tutuşturduk, bu yangının tamamen söndürülmesi mümkün değil. İrili ufaklı yangınlarla izolasyon sınırlarını eritmeye devam etmemiz gerekir. Avrupa atmosferinde sönmüş bir yangını yeniden başlatmak pek kolay olmuyor.

Uzun zamandan beri kayıtlı olduğum izolasyon kampına gitmemiştim. Mülteci kimliğinin yenilenme tarihi geldiğinde uğradım ve benim kaydımı sildiklerini söylediler. Bana gelmiş olan postaların hepsini geri iade etmişler. Kamp odasında bulunan tüm kitaplarımı ve diğer eşyalarımı dışarı atmışlar. Mülteci kampında beklemediğim için bunu yaptıklarını söyledler. Bu uygulamalara boyun eymeğeceğimi söyledim ve Almanca'nın başını gözünü kırarak şefle bir tartışma yaptık:

Şef: Neden kampında kalmıyorsun?
Turgay: Çünkü mülteci kampları bir izolasyon uygulamasıdır. Ben 15 yıl hapiste kaldım, bu yeterlidir, mülteci kamplarını kabul etmiyorum ve bu uygulamayı kırıyorum.
Şef: Nerede yaşıyorsun?
Turgay: Sokaklarda yaşıyorum.
Şef: Hangi sokakta?
Turgay: Oranien sokağında.
Şef: Kayıtlı bulunduğun kampta beklemek zorundasın. Seni başka bir mülteci kampına transfer ediyoruz. Orada beklemek zorundasın.
Turgay: Hayır, sokakta mücadele etmeye devam edeceğim. Sokakta yaşayacağım.
Şef: Neden?
Turgay: Çünkü sokakta şef yok. Biz sokakta mücadele ederek özgürleşiyoruz.
Şef: Sen anarşistsin.
Turgay: Farketmez. Anarşizim ya da komünizm, senin kapitalist sisteminden daha iyidir. Ben sokaklara gidiyorum. Yaşasın direniş.

Beni başka bir mülteci kampına transfer ettiler. Transfer ettikleri bu kamp eskiden bir otelmiş. Otel olduğunu gösteren yazı hâlâ binanın tepesinde duruyor. Eskiden otel olan bu binayı, mülteci kampına dönüştürmüşler. Tek kişilik küçük odaları var. Odanın içinde tuvalet, duş ve mutfak bulunmuyor. Her koridorun sonunda bulunan tuvalet, duş ve mutfağı herkes ortak kullanmak zorunda. Türkiye'deki E tipi hapishane sistemine benziyor. Kampın giriş kapısında her zaman bekçiler var. Saat 22'den sonra ziyaretçi kabul edilmiyor. Burada yaşayan mülteciler sürekli gözetim altında tutuluyor.

Girişte görevliyle kısa bir diyalog oldu aramızda. Benim burada da durmayacağımı tahmin ettiğini söyledi. Ona bu tahmininde yanılmadığını söyledim. Direnişimizle ilgili olarak devrimci otobüs turu eylemimizi gazetelerden okumuş olduğunu söyledi kadın. Eğer okumak isterse ona Almanca bir bilgilendirme bildirisi verebileceğimi söyledim. Fakat bu bildiriden yanımda sadece bir adet vardı ve fotokopi yapmak zorunda olduğunu söyledim ona. Ofiste bulunan fotokopi makinesinde çoğaltarak bir tane aldı ve okuyacağını söyledi. Neden bu kadar kontrol sistemi uyguladıklarını sordum ona. Buraya gelen insanların hepsinin aynı olmadığını, insanların kontrol dışı şeyler yapma olasılığından söz etti. Bu insanların suçlu olmadığını ancak onlara suçlu muameleri yapıldtığını, bir tür hapishane uygulaması yapıldığını söyledim. Her zaman verilen kolay cevabı o da verdi. "Kurallar böyle ne yapalım" dedi. Bu kuralları kim kime karşı koymuş. Kuralları insanlar yapar. Gene bu kuralları insanlar kırar ve bize yapılan bu kuralları kırma hakkımızı kullanıyoruz.

Sonuç olarak, tarihi dolduğu halde benim mülteci kimliğimi yenilemediler. Başka bir güne randevu verdiler. Artık ne yaparlar, ne düşünürler bilmiyoruz. İki hafta sonra karın ağrılarına nasıl bir çözüm uygulayacaklarını göreceğiz. Pek hayırlı görünmüyor. Gönül aldırmıyor. Yata yata hapisliğin bitmediğini, ancak kaça kaça bitebileceğini uzun hapishane deneyiminden öğrenmiş bulunuyoruz.

Irkçılık, İzolasyon Ve Ölümler Devam Ediyor

Daha dün, Türkiye'den Yunanistan'a gemiyle kaçmaya çalışan mültecileri taşıyan geminin batması sonucu, 15 mülteci sularda kayboldu yani öldü. Mültecilerin kaybolması, Yunan polisi tarafından yakalanmış olan diğer gemideki mültecilerden öğrenildi. Bazen sularda boğulup giden mültecilerden kimsenin haberi olmuyor. Mültecilere uygulanan cehennem sistemini tatmış olanlar bu tip ölümleri; "öldü de kurtuldu" diye yorumluyorlar. Ama direnerek kurtulmak daha güzeldir.

İsviçre'de "kurt adam" diye bir nazi örgütlenmesinin olduğu belirginlik kazandı. Bu örgüt Almanya başta olmak üzere, Avpupa'da nazi sistemi kurmak istiyor. Gizli bir örgütlenme ve çok sayıda üyelerinin olduğu söyleniyor. Bunların hedeflerinde yabancılar var. Yabancılara karşı çeşitli eylem palnlamaları var. Irkçı örgütlenmeler interneti de kullanarak özellikle gençlik kitlesini yönlendirmeye ve kendi etki alanlarına çekmek istiyorlar.

Savaş ve çatışmaların artarak devam edeceği öngörülüyor dolayısıyla savaş ve çatışma bölgelerinden kaçışlar devam edecek.

Suriye'de kürt otonom bölgesine, Türkiye devleti eliyle paralı dinci gruplar tarafından saldırılar gerçekleştiriliyor. Yakındoğuda her devlet, aracı güçleri kullanarak santranç tahtasında elini güçlendirmeye ve ordaki politikalarını hayata geçirmeye çalışıyor. Kürt bölgesine saldıran dinci militanların anlatımlarından ve üzerlerinden çıkan kimliklerden anlaşılan, bunların Türkiye devleti tarafından örgütlendiğidir. Çatışmada ölen dinci militanların bir çoğunun Kürt oldukları görülüyor.

Dünya'nın her yerinde işçi, işsiz ve emekçilerin yaşam koşulları daraltılmaya devam ediyor. Sokaklarda direnişi yükseltmekten başak bir seçenek bulunluyor.

YAŞASIN İNSANLAŞMA VE ORTAKLAŞMA MÜCADELEMİZ!

25.7.2013
Turgay Ulu
Berlin


Her Yer Oranienplatz Her Yer Direniş
Überal İst Oranienplaz Überal İst Widerstand






Devrimci mülteci direnişi, önce lokal mülteci kamplarında yürütüldü. Mülteci kamplarında intiharların olasından sonra direnişi merkeze taşımak amacıyla başkent olan Berlin'e yürüdük. 600 km''lik yolu bir ayda tamamladık ve birçok mülteci kampındaki insanlara direniş hakkında bilgiler vererek onları sokaklara döktük.

Almanya'da en uzun süreli mülteci direnişi gerçekleştiriyoruz. Sınırdışına çıka yasağı, mülteci kamplarının kapatılması ve sınırdışı uygulamalarının ortadan kaldırılması biçiminde somutladığımız talepler etrafında, Avrupadaki izolasyon sistemini açığa çıkartmayı başardık. Sorun merkezi parlementonun gündemine girmeyi başardı ve bazı lokal kazanımlarımız oldu.

Önce çevreden merkeze doğru ilerleyen direniş şimdi merkezden çevreye doğru yayılarak devam ediyor. Şu anda Almanya'nın birçok bölgesinde direniş devam ediyor. Direniş alanlarımızda yer almış insanlar, kendi kamplarına geri döndüklerinde oralarda direniş başlatıyorlar. Hamburg'ta bir Lampedusa çadırı var. Bittefeld'de 5 mülteci şu anda açlık grevinde. Münschen'e doğru yeni iki protesto yürüyüşü başlayacak.

Hannover'de Direniş Mekanı Kurma Hazırlıkları

Nidersaksen eyaletinin başkenti olan Hannover şehrinde bir direniş odağı oluşmamıştı. Bu şehir ve bu eyaletteki mülteci kampları da tıpkı diğerleri gibi izolasyon özelliği taşıyor. Arada bir uğradığımız bu şehirde bir direniş mekanına ihtiyaç olduğu tespiti ve önerisi yaptık. Buradaki yerel aktivistler de bu fikri benimsediler. Hannover'deki mülteci kamplarına dağıtmak üzere birçok dile çevrilmiş olan bildirilerimizi bastık ve tek tek mülteci kamplarındaki kapıları çalarak bildirilerimizi dağıtıp, mültecilerle neden isyan etmemiz gerektiği üzerine değişik dillerde sohbet ettik. Hemen hemen sohbet ettiğimiz her mülteci içinde bulundukları izolasyon sisteminden ve ırkçı uygulamalardan rahatsız olduklarını dile getirdiler. Diğer yandan bir protesto kampı kurma fikrini beğendiler. Hannover şehrinde birkaç toplantı gerçekleştirdik.

Mülteci kamplarında korkutularak yaşatılan insanlar tıpkı fabrika işçileri gibi, kendiliğinden harekete geçemiyorlar. Uzun ve sabırlı çalışmalar olmadan onları sokağa dökmek pek olanaklı değil. Tek bir kampanya ile bunu başarmak olanaksızdık. Ama bir kere temel atıldığında insanlar kolayca sokağa çıkmaya başlıyorlar. İnsanların bir araya gelip planlama yapabilecekleri bir mekana ihtiyaç oluyor her zaman. Direniş çadırları, mültecilerin kapatıldığı izolasyon kamplarından sokağa çıkmasında birleştirici bir işlev görüyor. Kısa bir süre sonra Hannover'de de bir direniş mekanımız olacak. Bunun i çin hazırlıklar son aşamasına geldi.

Oranienplatz'da Antifaşist Çocuk Şenliği

Almanya'daki mülteci kamplarında birçok kadın ve çocuk da kalıyor. Onların sokağa çıkması daha zor. Aileler her gün çocuklarıyla ilgilenmek zorundalar. Buradaki mülteci çocukları da ırkçı ve ayrımcı uygulamalardan nasiplerini alıyorlar. Tüm bu işleyişi kırmak için, mülteci çocuklarının oynaması ve sossalleşmesi için bir çocuk şenliği yapmaya karar vermiştik. Yüzme havuzu ve park olan bir yerde bu etkinliği gerçekleştirmek istedik ancak Alman polisi buna yasak koydu. Bu yasak üzerine Oranienplatz'daki direniş alanımıza yapay havuzlar yaptık, çeşitli oyun malzemeleri ve yiyecekler koyarak çocuk şenliğin iki güne yayılmış bir şekilde gerçekleştirdik.

Kreuzberg'teki komşularla birlikte gerçekleştirdiğimiz bu etkinlik çok güzel geçti. Birçok kara ve sarı, beyaz çocuklar birbirleriyle kaynaşıp oynadılar, eğlendiler. Çeşitli müzik grupları, burada konser verdiler. Biz de saz çalıp türküler söyledik ve halaylar çekip, dans ettik. Naziler direniş alanımızın önünden arabaların içinden bildiriler atıp kaçtılar. Faşistler Almanya'nın kalp sağlığı üzerine sloganlar yazmışlardı. Birçok farklı renkten insanların bir arada sosyalleşmesi ve eylenmesi onları fena halde rahatsız etmişti.

Komşularla birlilte bir futbol turnovası da düzenledik. İnsanlar evlerinde yaptıkları yemekleri buraya getirerek sundular.

Devletin yapamadığını devrimci mülteci hareketi yapıyor. İnsanları sosyalleştiriyor. İzolasyon içinde sıkışmış hayatlarına bir soluk getiriyor. Sinerek köle gibi yaşamalarının önüne geçiyor. Tüm bu etkinliklerle aleyhimizde propaganda yapan medyanın yarattığı negatif etkiyi kırıyoruz. Kimse bu etkinliklerin kötü olduğu yönünde haber yapamıyor.

İsviçre'de Yeni Irkçı Yasa

Avrupa kıtasındaki en demokratik ülke diye propandası yapılan İsviçre'de en ırkçı yasa çıkartıldı. İsviçre'nin bir kantonunda, mülteci ve göçmenlerin parklara, çocuk bahçelerine, kütüphanelere, yüzme havuzlarına gitmesini yasaklayan yeni bir ırkçı yasa çıkartıldı. Bu yasayla adeta mülteci ve göçmenlerin sokağa çıkmaları yasaklanmış oldu. İsviçre, göçmenlerin en çok gittikleri ülke olma özelliği taşıyor. Avrupa'nın tüm ülkelerinde bu tipten ırkçı ve ayrımcı yasa ve uygulamalar var. Tüm bu uygulamaları kırmak daha geniş ve etkili bir sokak direnişi gerçekleştirmenin zorunlu olduğunu ortaya koyuyor. Daha çok çalışmamız lazım.

Avrupa çapında ırkçı ve izolasyon içeren yasalar çıkartılıyor. Tüm bu gelişmelere karşı direniş ve mücadelenin yeterli düzeyde olduğu söylenemez. Avrupa muhalefet hareketinin ve buralara daha önceden gelmiş olan solcu göçmenlerin faaliyet yürütmeye zamanları yok. Kime sorsan "hiç zamanım yok" diyor. Herkes iş ve kendi evrak işleriyle uğraşmaya zaman ayırıyor. Mücadeleye zaman ayırmak için çeşitli bedelleri göze almak gerekir ki bu bedelleri çoğunlukla göze almıyor insanlar. İşsiz kalmak, kağıtsız kalmak gibi bedeller göze alınamıyor. Avrupa hukuk sistemi kendi güveenliğini bu şekilde sağlamış. Kimse mevcut yaşam statüsünün bozulmasını göze alamıyor.

Avrupa'da da tıpkı diğer coğrafyalarda olduğu gibi çeşitli bedelleri göze alanlar bir şekilde sokak hareketlerinin örgütlenmesinde rol oynuyorlar. Her gün geçtikçe çember daraltılıyor. Ya bu çemberi kırmak için sokak hareketlerini örgütleyeceğiz. Ya da bize çizilen sınırlar içinde boğularak kaybolacağız.

Yaşasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz!

14.8.2013
Turgay Ulu
Hannover


Devlet Irkçılık Ve Basın






Devlet, burjuvazinin terör organizasyonudur. Hangi sınıfın elinde olursa olsun, demokratik bir devletten söz edilemez. Dünya üzerinde devletler var olduğu sürece, bu aygıtın bir baskı aracı olmaktan çıkması olanaklı değildir. Devlet, burjuva sınıfının çıkarlarını zedeleyen her türlü hareketi önlemek üzere tasarlanmıştır.

Korumakla yükümlü olduğu sermaye düzeninin engelsiz bir şekilde işlemesi için devlet, elindeki bütün araçları en etkili şekilde kullanmak ister. Yazımızın konusu olan ırkçılık ve basın da diğer araçlar gibi kapitalist sistemin korunması ve kollanması için devlet aracılığıyla yönlendirilirler.

Avrupa devletleri, hep kendi dışındaki coğraflalarda demokrasinin olmadığını propaganda ediyor. En modern silahlarla donanmış olan Avrupa devletleri, geri bıraktırılmış ülkelere bomba atarak, etnik çatışmaları körükleyerek demorkrasi götürdüğünü iddia ediyor. Bir yandan nükleer silahlara karşı olduğunu iddia ediyor öbür yandan en etkili nükleer silahlar, Avrupa devletlerinin ve diğer emparyalist devletlerin elinde bulunmaya devam ediyor.

Tarihin sonunun geldiği ve ulus devletlerin ortadan kalktığı söylemlerinin tam tersine bir işleyiş vardır. Burjuva diktatörlüğünün en etkin aracı olan devlet, kendisini yeni koşullara uygun olarak yeniden tahkim ediyor. Devletlerin uyguladığı terörcü diktatörlük daha inceltilmiş yöntemlerle işleyişini sündürüyor.

Devlet denilen burjuva terör organizasyonu tüm bu etkinlikleri sürdürmek için basını bir savaş aracı gibi vurucu güç olarak kullanıyor. Bomba ve silahlarla gerçekleştirilen katliamlardan önce devlet, basın aracılığıyla uygun bir iklim oluşturuyor. Ardından teknolojik donanımlı askeri güçleriyle ya da işbirlikçi çeteleri aracılığıyla terör estiriyor.

Almanya'da gerçekleşen Nazi cinayetlerinin hazırlanmasında basın önemli bir görev üstlenmiştir. Kimlerin hedef alınacağı önceden basın tarafından, geniş zamana yayılmış bir biçimde işlenir ve daha sonra da cinayetler devreye girer.

Burjuva basın mensupları, orduda görevli askerler gibi çalışırlar. Kapitaliszm karşıtı hareketler ve isyanların ya da isyancıların karalanması için medya mensupları kampanyalar sürdürürler. Bu kampanyalarla toplum devlet terörüne alıştırılmaya ve devlet terörünü kanıksamaya yönlendirilir.

Kapitalist emperyalist devletler kendilerine faydası olan her türlü diktatörlük rejimini desteklerler, aynı rejimler artık sermayenin dünya çapında rahat işleyişini engelleyen bir konuma geldiğinde hemen hedefe yerleştirilir. Devletin ideolojik aygıtlarından olan medya aracılığıyla düne kadar melek olan kişi, grup ya da rejimler bir anda şeytan ilan edilip saldırıya tabi tutulur. Son olarak da silahlı kuvvetler devreye girer ve hedef yok edilir.

Bu yazı, Almanya'daki bir gazetenin talebi üzerine yazıldığı için çok geniş olan konuyu bu çerçevede darlaştırmak zorundayız. Bir yılı aşkın bir süredir Almanya sokaklarında sürmekte olan devrimci mülteci direnişi sırasında devlet, ırkçılık ve medyanın rolünü her gün canlı bir şekilde görüyor ve yaşıyoruz.

Almanya'da gündelik hayatta derin bir şekilde işletilen ırkçılık medya tarafından büyük bir sır olarak saklanıyor. Mültecilere, göçmenlere ve yoksullara karşı uygulanan ırkçı ve sömürgeci yasalar medya tarafından ters bir kampanya ile gizlenmeye çalışılıyor. Dışardan izleyen gözler, Avrupa coğrafyasının çok demokratik ve şeffaf olduğunu, buraların güllük gülistanlık olduğunu düşünürler. Bu gözlerin barbar elleriyle açılmaya ihtiyacı var. Rejimin elinde olan medya bu gözleri kör etmiş.

Avrupa coğrafyasında hüküm süren kontrol diktatörlüğü, bu sistemi işletmek için öylesi yasalar yapmış ki, bu yasalar karşısında kontrol diktatörlüğünün dışına çıkmaya insanlar cesaret edemezler. Bu kontrol ağının dışına çıkmayı istemezler. Alıştırılmış, sindirilmiş, kabul ettirilmiş bir kontrol diktatörlüğü var. Bunu kırmaya girişmek büyük bedelleri göze almayı gerektirir. Bu nedenle de bu bedelleri göze alacak hareketler şimdilik pek çıkmaz buralardan.

Avrupa devletleri faşist bir rejime ihtiyaç duymuyorlar. Ama onu aratmayan bir kontrol ve ırkçılık vardır buralarda. Apartmanlarda, sokaklarda, alışveriş merkezlerinde tıkır tıkır işleyen bir ırkçılık vardır. Bu coğrafyada kendilerini en solda tanımlayanlarda bile ırçılığın kalıntılarını rahatlıkla görebilmek mümkündür.

Faşist diktatörlüğün olduğu rejimlerde kaba biçimde işleyen sistem, burjuva diktatörlüğünün hüküm sürdüğü coğrafyalarda daha inceltilmiş yöntem ve yasalarla işletiliyor. Buralardaki ırkçılık kupon sistemiyle, mülteci kamplarıyla, sınırdışı hapishaneleriyle, Frontex uygulamalarıyla, Dablin 2 yasasıyla, çalışma yasağı yasası vb. yasalarla işletiliyor. Parklarda, market kuyruklarında mülteciler, göçmenler ve yoksullar ırkçı uygulamaları her gün hissederler. Eğlence merkezlerinin önünde içeri alınmayan siyah mülteci kardeşlerimiz ırkçılığın ne demek olduğunu en derinden hissederek yaşarlar. Trenlerde birinci perona giremeyen mülteci, göçmen ve yoksullar ırkçılık ve ayrımcılığın ne demek olduğunu hissederler. Devletin her kurumunda iki sınıf, iki ulus olduğu gerçeği her gün yaşanır.

Burjuva medya bu iki ayrı yaşam koşullarını hiç gündeme getirmezler. Onlar sadece, mültecilerin, göçmenlerin ve yoksulların sürekli kontrol altında tutulması gerektiğini işlerler. Eğer bu kontrol ve ırkçılık olmazsa toplum kirlenecektir onlara göre. Her an kriminal bir bir vaka olacaktır. Neden olduğu hiç önemli değil, mültci, göçmen ve yoksullar geri ve aşağı insanlardır her an kötü şeyler yapmaya meyillidir. Burjuva medya, toplumu bu geri ve pis insanlardan korumakla kendisini görevlendirmiştir. Bu nedenle, mültcilerin serbest hareketi engellenmelidir, gözden ırak yerlere kurulmuş izolasyon kamplarında tutulmalıdırlar. Mültecilerin çalışması yasaklanmalıdır. Bombalanan yerlerden ya da döktatörlüklerden kaçan insanların Avrupa'nın hijyenik yapısını bozmaması için yollarda avlanmalıdırlar.

Devletin ideolojik aygıtlarından olan medya, Almanya'da izolasyon ve kontrol yasalarına, köleci yaşam koşularına karşı mücadele eden devrimci mülteci direnişine karşı en alçak yöntemlerle karşı propaganda yürütüyor.

Burjuva medya, devrimci mülteci hareketini yasaları çiğnemekle suçladı. Mültecilerin rahatlıklarının kıçlarına battığını yazdı. Sokaklarda mücadele yürüten mülteciler kötü kokuyorlar, elleriyle yemek yiyorlar, cinsel sarkıntılık yapıyorlar, uyuşturcu satıyorlar dediler. Tüm bu kötü insanlar toplumun huzurunu bozuyordu. Mahalle halkı bu pis insanlara karşı çıkmalıydı, kimsenin rahatını bozmaya izin verilmemeliydi. İki sınıf, iki ayrı hayat koşulu her zaman bir birini rahatsız eder. Bu bir realitedir.

Devlet, dünyadaki en büyük krimanal suçların babasıdır. Uyuşturucu ticaretinin en büyüyünü devletler yapar, silah ticaretini devletler yapar. Cinsel taciz ve tecavüzleri devletler yapar. Haksız savaşlarda askerlerinizin yaptığı tecavüzleri görmüyor musunuz. Mültcilerin aldığı aylık para bellidir. Bir kişi günde sadece 10 euro harcasa aylık aldığı tüm para bitiyor. Hangi para ile uyuşturcu ticareti yapacak bu insanlar? Yaşaması için gerekli olanın dışında bir kahve bile alamaz mülteci. Eğer mülteciler kriminal işler yapıyorsa bunun da suçlusu devletlerdir. Bunun zeminini devletler hazırlıyorlar. Aslında devlet kriminal şeylerden rahatsız da değil. Devlet, sadece özgürlükleri için mücadele eden insanlardan rahatsızdır. Diğerleri sadece propaganda aracıdır. Mültci en fazla bisiklet çalabilir neden çünkü yol paraları çok yüksek. Aldığı aylıkla yolculuk etmesi imkansızdır. Bu da sizin tonlarla çaldığınız karşısında büyük bir kuç sayılmasa gerek. Mülteci aldığı aylıkla, kapitalizmin aynası olan geneleve bile gidemez.

Burjuva medya hep yüksek, lüx aparmanların ve alışveriş merkezlerinin pencerelerinden bakıyor çünkü. Sokağın, direniş çadırlarının penceresinden ise başka bir manzara ve rahatsızlık göze çarpıyor. Yüksek apartmanlardan, alışveriş merkezlerinden, sadece belli kesimlerin gidebildiği eğlence merkezlerinden güzel yemek kokuları geliyor, sevişme sesleri geliyor, parfüm kokuları geliyor. Sokaktan geçen lüx arabalardan yansıyan ışıltı bizlerin çıplak gözlerini rahatsız ediyor. Sokaktakiler de bu manzaradan rahatsız oluyorlar. İki sınıfın, iki ayrı yaşam koşullarının birbirini rahatsız etmesi kadar normal bir şey olamaz. Çatal, bıçakla yemek yemenin gelişmişlik, elle yemek yemeğin gelişmemişlik olduğu tartışmasına girmeye hiç gerek yok sanırız. Kim üretti bu lüx hayat koşullarını, kim üretti bu nimetleri? İşte yemek yiyen o çıplak ellerin emeği sizi böyle yüksek ve ayrıcalıklı yerlere getirdi. Yapan bu eller yıkmayı da iyi bilir baylar, bayanlar bunu aklınızın bir kenarına yazın. O eller kocaman, yaratıcı ve korkunçtur. Bir gün bunu anlayacaksınız.

Sizin bombalarınızı yemekten bıktık, biz de sağlıklı beslenmek istiyoruz. Sizin sevişme seslerinizden bıktık biz de sevişmek istiyoruz. Siz hep birinci peronda yolculuk ediyorsunuz, biz de denemek isityoruz. Biz de gezmek, dolaşmak istiyoruz. Biz de okumak, yazmak, sinemaya gitmek istiyoruz. Bizden çaldıklarınızla huzurlu bir hayat sürdürmeniz bizi rahatsız ediyor. Biz rahatsızsak siz rahat edemezsiniz, düşündüğümüz kadar aptal değiliz. Rahatınızı bozmaya devam edeceğiz çünkü biz rahat değiliz. Birazda siz sevişmeden yaşayın, biraz da siz tatil yapmadan yaşayın, biraz da siz istediğiniz yemeği yiyemeden yaşayın o zaman ancak bizi anlayabilirsiniz. Yoksa bizi anlayamazsınız. Ama bizi ne yapacaksınız, öldürmekle, bastırmakla bizi bitiremezsiniz. Çünkü çoğunluk bizde. Biz de sokaklarda birleşiyoruz. Sizin rahatınızı bozarak gücümüzü görüyoruz. Rahatsız olmaya devam edeceksiniz başka yolu yok.

Varsın medya yalan makinesi üretmeye devam etsin. Biz de endi medyamızı oluştracağız. Kendi kültürel araçlarımızı oluşturacağız. Bu yalan makinesinin bozulması için mücadele edeceğiz. Size benzemek için saçlarımızı sarıya boyamayacağız artık. Çıplak elle yemek yemeğe devam edeceğiz. Bizim saklayacak, gizleyecek bir şeyimiz yok. Sizin saklamaya, gizlemeye ihtiyacınız var. Biz çırıp çıplak ortadayız, kaybedecek bir şeyimiz yok. Sizin korkularınızı anlıyoruz. Bizlerden korkuyorsunuz çünkü sizler suçlusunuz. Bu kadar sömürünün, ırkçılığın hesabını nasıl vereceksiniz. Hesap günü geldiğinde sizi nasıl bağışlayalım?

Yaşasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz!

6.8.2013
Turgay ulu
Hannover


Hellesdorf'daki Mülteci Kampına Nazi Saldırısı




Berlin'deki direniş çadırlarımıza araç ile bir saatlik mesafede olan Hellesdorf'ta yeni bir mülteci kampı açıldı. Bu mülteci kampına 200 kadar mülteci yerleştirildi. Eskiden okul olan bir bina mülteci kampına dönüştürüldü. Almanya'da genellikle böyle yapılıyor. Eski okullar, eski askeri kışlalar, kullanılmayan binalar mülteci kampı olarak kullanılıyor.

Hellesdorf'ta mülteci kampının açılmasından bu yana faşistler bu kamptaki mültecilere karşı eylemler yapıyorlar. Naziler, mülteci kampında kalan bir kadını dövmüşlerdi daha önce. Nazi saldırısı duyulduğunda, Hellesdorf mülteci kampının yanına bir direniş noktası kurduk. Burada bir info masası açtık. Bildirilerimizi ve yayınlarımızı burada dağıtmaya başladık ve Nazi saldırılarına karşı eylemler yaptık.

Hellesdorf'ta yaşayan mültecilerle konuşmak istedik. Ancak polisler ve kampın görevlisi buna izin vermedi. Hellesdorf'daki mülteciler hiç dışarıya çıkmıyorlar. Çevrelerinde gerçekleşen olaylardan çok korkmuşlar. Tüm mülteciler kampın içine çekilmiş bekliyorlar. Her gün Hellesdorf mülteci kampının önünde eylemler gerçekleşiyor.

Nazi partileri seçimlerin de yaklaşmasıyla birlikte kampanyalarına hız verdiler. Kreuzberg'in de değişik yerlerinde nazi partisi eylemler yaptı. Nazilerin eylemlerine katılım az oluyor. Nazi karşıtı hareket daha kitlesel olarak onları protesto ediyorlar. Nazi partilerinin yaptığı eylemleri önlemek için onların eylem için izin aldıkları yerlere önceden toplanıyoruz. Onlar arabalarıyla konuşma yapmak için mekana geldiklerinde bizler sloganları patlatıyoruz ve onları konuşturmuyoruz. Kreuzberg'deki turlarında, çevre apartmanlardan nazileri protesto eden pankartlar sarkıtıldı. Olay yerine her zaman çok sayıda polis ve polis araçları geliyor. Polisler çoğunlukla nazileri koruma görevi yapıyorlar.

Wüzburg'tan Münschen'e yürüyüş gerçekleştiren direnişçi arkadaşlarımıza polis saldırıları oluyor. Gerçekleşen polis saldırısında bir kişi yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Polis saldırılarıyla mülteci direnişi önlenmeye çalışılıyor.

Artık polis saldırısı, verilen cezalar mülteci diernişini durduramıyor. Şu anda, Almanya'nın değişik yerlerinde farklı metodlarla mülteci direnişi devam ediyor. Bittefeld'deki mültecilerden 5 kişi açlık grevi yapıyorlar. Onlarla dayanışma etkinlikleri yaptık. Münschen'deki yürüyüşle ilgili de bir dayanışma videosu çektik gönderdik. Hamburg'taki Lampedusa'dan gelen mültecilerin yaptığı eylemi desteklemek için Berlin'de eşzamanlı olarak biz de bir yürüyüş gerçekleştirdik.

Lampedusa yürüyüşünden sonra, her yıl düzenlenmekte olan anti faşist festival alanına geldik. Burada konuşmalar yaptık. Ayrıca bu festivalde, yazdığımız; "Demokrasiyi Kem Yapar" adlı kitapla ilgili bir panel gerçekleştirdik. İzleyicilerin sorularını cevaplandırdık. İzleyiciler en fazla mülteci diernişine ilgi gösterdiler. Aynı festivalde, değişik mülteci kamplarından gelmiş olan mülteciler ve aktivistlerle birlikte genel bir toplantı yaptık. Hannover'de kuracağımız direniş noktasına destek vermek isteyenler çıktı. Niedersaksen eyaletinde değişik kamplarda kalan mülteciler direniş noktasını destekleyeceklerini söylediler. Daha etkili eylemleri gerçekleştirerek taleplerimizi nasıl kabul ettirebileceğimiz üzerine tartışmalar sürdürdük.

Anti faşist festivale Türkiye'den grup Bandista da geldi. Her zaman olduğu gibi kitleyi hareketlendirdi. Program 3 gün boyunca devam etti. Festivalde çeşitli standlar açıldı. Müzik, tiyatro programları oldu. Programın kapanış saatinde biz de sahneden Çav Bella şarkısını söyledik.

İçinde bulunduğumuz haftalarda Berlin'de çok sayıda antifaşist etkinlik var. 30 yıl önce Berlin'de bir siyasi mülteci, sınır dışı kararının görüşüldüğü bir mahkemenin camından atlayarak intihar etmiş. Adı Cemal Kemal Altun olan bu devrimci için ölüm yıldönümünde bir etkinlik gerçekleştireceğiz. Allmende derneği ile devrimci mülteci hareketi bu etkinliği ortak gerçekleştirme kararı aldı. Etkinliği direniş çadırlarımızda yapacağız. İntihar olayının gerçekletiği zamandaki siyasi atmosfer ve Almanya'nın politikalarını anlatacağız, daha sonra da bugünkü atmosferi açıklayan konuşmalar gerçekleştireceğiz.

İşgal okulumuza yakın bir yerde olan Reihenberger caddesinde bir gün boyunca bir sokak festivali olacak, bu festivale de konuşmacı olrak ve stand açarak katılacağız. Ayrıca Suriye'deki durumla ilgili düzenlenen bir tartışma programına katılacağız. Konuşmacı olarak davet edildik.

Almanya'da seçemlere az bir zaman kaldı. Partiler seçim propagandaları yaparken biz de direnişi daha etekili bir şekilde nasıl gerçekleştirebileceğimize kafa yoruyoruz. Senato'dan direniş çadırlarımıza insanlar geldi. Ofis adreslerini verdiler. Kişilerin tek tek iltica talebiyle ilgili yardım edebileceklerini açıklayıp gittiler. Oysa sorun Almanya'daki mülteci yasalarından kaynaklanıyor ve diğer yandan kapitalist sistemin mantığından, işyeyiş yasalarından kaynaklanıyor. Tek tek kişilerin iltica talepleriyle ilgili yardım sözü hiç bir şey ifade etmiyor. Mültecileri oyalama taktiğidir bu. Haklarımızı ve özgürlüklerimizi ancak kendi etkili mücadele ve direnişlerimizle kazanabiliriz.

Yaşasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz!

26.8.2013
Turgay Ulu
Berlin



Sokak Festivalleri Ve Savaş Karşıtı Eylemler




Dünyanın her yerinde olduğu gibi Almanya'da da her yer alışveriş merkezine çevrilmiş durumda. Yüksek beton yapılar her yeri kaplamış. Kültürel ihtiyaçları gidermek amacıyla kurulmuş olan kafe ya da barların yanıbaşlarında büyük alışveriş merkezleri var. İnsanların birbirleriyle temas edecekleri alanlar darlaşmış durumda.

Berlin'de bu izolasyon sistemine karşı durmak amacıyla bazı sokaklarda her yıl festivaller düzenleniyor. Direniş yerlerimize yakın caddelerde düzenlenen bu festivaller bu sene devrimci mülteci hareketi ile birlikte yapıldı.

Ratibor sokağında yüksek apartmanların ortasında bir baraka yerleşim yeri var. Bu insanlar betonlaşmaya karşı çıkıyorlar ve alternatif yaşam alanları yaratmaya çalışıyorlar. Bu sokakta düzenlenen festivale İstanbul'dan Bandista da gelmişti. Bandista'nın direniş şarkılarıyla dans edip sohbetler ettik. Artık Bandista'yla sık sık karşılaşıyoruz.

İşgal okulumuzun yakınında bulunan Reichenberger sokağında düzenlenen festivale mülteci direnişçiler olarak başından sonuna kadar aktif olarak katıldık. Sokakta kadın komitesi ve işgal okulu olarak standlar açtık. Halk mutfağı yemekler sattı. Ayrıca müzik grubumuz sahnede iki şarkı seslendirdi.

Sokakta kurulan sahneden Bandista kitleyi coşturdu. Başka müzik grupları da sahneye çıktı. Ayrıca sahnede çeşitli konuşmacılar değişik konular üzerine sunumlar yaptılar. Biz de direnişçi mülteciler olarak sahneden konuştuk. Yaşam alanlarının daraltılmasına karşı sokaklarda kolektiv alternatifler yaratmamız gerektiğini, izolasyon yerlerini terk ederek sokaklarda bir araya gelmemiz gerektiğini söyledik. Direnişimiz üzerine bilgiler verdik. Bazı sarhoş Almanlar buraya eğlenmek için geldiklerini ve politik şeyler duymak istemediklerini söylediler. Diğer yandan bu küçük grup bizim Almanca'yı düzgün konuşmadığımızı söyleyerek laflar attılar. Biz de bu söylemler karşısında onların kontrol toplumunu bozmaya devam edeceğimizi, değişik dillerde ve değişik renklerde sokaklarda var olmaya, direniş yapmaya devam edeceğimizi söyledik. Konuşmalarımız, müzik grubumuz ilgi ve beğeniyle karşılandı.
. . .
Suriye'ye askeri saldırı yapmak için hazırlanan emperyalist kuvvetler, yakın zaman içinde bir müdehaleye niyetli olduklarını beyan ettiler. Suriye savaşı Irak, Afganistan kadar basit görünmüyor. Emperyalist kuvvetler bu saldırı kanusunda henüz görüş birliği sağlayamadılar. Ama ABD, Türkiye, İsrail ve Fransa saldırının bir an önce başlatılmasını istiyorlar. Kimyasal silah tartışması bu saldırıya zemin hazırlamak amacıyla başlatılmıştır. Kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığı, ya da kullanıldıysa bunu kimin yaptığı henüz belli değil. Irak saldırısında da ortaya atılan söylemlerin hepsinin yalan olduğu daha sonra ortaya çıktı.

Suriye'deki durum ve savaş konusunda bir tartışma programına konuşmacı olarak davet edildik. Bunun dışında bugün iki ayrı savaş karşıtı eylem gerçekleştirildi. Öğleden önce düzenlenen yürüyüşe daha çok sol gruplar katılmışlardı. Almanyalı gruplar organize etmişlerdi bu eylemi. Katılımcıların çoğunun yaşlı kuşaktan olduğu göze çarpıyordu. Öğleden sonraki yürüyüşe de Türkiyeli gruplar ağırlıklı olarak katılmışlardı.

Buralarda savaş karşıtı refleks güçlü değil. İnsanlar savaşa karşı fazla duyarlı değiller. Bu konuda kafaları oldukça karışık. Yerel diktatörlüklere karşı olmak onlar için yeterli geliyor. Savaş, emperyalizm gerçekliği çok fazla ilgilerini çekmiyor. Grupların hepsi aynı görüş ve pozisyonda değiller tabi ki. Ama Avrupa coğrafyasındaki sol harekette antiemperyalist renk çok silik görünüyor. Bunların antikapitalistlikte de kafaları çok açık değil. Irkçılık karşıtlığı neredeyse bütün gündemlerini işgal ediyor. Ancak kapitalizm karşısında neyi savunduklarını ve emperyalizm ya da emperyalist savaşlar karşısında bir çoğunun duruşunun ne olduğunu anlamak pek mümkün olmuyor.

Almanya sokaklarında başlattığımız mülteci direnişi değişik modellerle, değişik yerlerde sürüyor. Yürüyüş, açlık grevi, direniş çadırları bir kaç yerde devam ediyor. Bunların yanına yeni direniş noktaları eklemek için hazırlıklar devam ediyor. Seçime kadar ki süreçte bir eylem haftası düzenlemek istiyoruz. Bu hafta boyunca her gün değişik eylem ve etkinlikler gerçekleştireceğiz.

Almanya'da bundan 30 yıl önce Türkiyeli bir devrimci olan Cemal Kemal Altun, sınır dışı edilmek için mahkemenin gerçekleştirdiği duruşma sırasında, mahkeme salonunun camından atlayark intihar etmiş. Bu sene onu anmak için önce bir yürüyüş gerçekleştirildi, bu yürüyüşün ardında da bizim direniş çadırlarımızda bir etkinlik gerçekleştirdik. İntihar eyleminin gerçekleştirildiği tarihlerde Almanya'da bir süre sınırdışı etmeler durmuş ve Alman devleti mültecilere karşı uyguladığı izolasyon sisteminde yumuşatmalar gerçekleştirmiş. Bir arkadaş bu dönemdeki atmosferle ilgili bir bilgilendirme konuşması yaptı. Daha sonra da biz, bugünkü durumla ilgili bir konuşma gerçekleştirdik. Etkinliği bir kaç hafta sona bir daha tekrarlamayı düşünüyoruz. Bugün de birçok intihar gerçekleşiyor. Mültecilere karşı uygulanan izolasyon sistemi değişik yöntemlerle sürdürülüyor. Buna karşı direnişler de değişik biçimlerde var olmaya devam ediyor.

1.9.2013
Turgay Ulu
Berlin


Mağduriyet Avcıları






Almanya'da merkezi kanallardan biri olan ZDF televizyonu mültecilerin kaçış hikayelerini anlatan bir program yapıyor. Bu programda Alman oyuncular rol yaparak mültecilerin nasıl acıklı hikayeler yaşadığını anlatıyorlar.

Almanya'daki medya kuruluşlarının birçoğu, parlemento ve toplumu oluşturan insanlardan bir kısmı soruna hep böyle yaklaştı. Onlara göre mağdur olanlar ve acıklı hikayeler yaşayan zavallı insanlar var. Bu zavallı insanların acıklı hayat hikayelerini izlemek onlar için çok enteresan bir olay.

Böylece yoksulların, işçilerin, işsizlerin yaşadıkları sorunların gerçek nedeni perdelenmiş oluyor. Bu perdenin önünde, yazılmış senaryolar oynanarak izleyicinin gözü iyice kör ediliyor.

Birçok medya kuruluşu ve birçok sivil toplum örgütü (NGO) hümanizm rolü oynayarak, insanların yaşadıkları acılar, mağduriyetler üzerinden maddi ve manevi olarak rant elde ediyorlar. Bu mağduriyetlerin yaşanmasındaki kendi rollerini görmezden gelerek hasır altı ediyorlar.

Mültecilerin ve tüm işçi ve emekçi halkların yaşadıkları acıların nedeni kapitalist emperyalist sistemdir. Diğer yandan bu sisteme karşı yeterli mücadeleyi yürütmeyen sivil toplum kuruluşlarıdır. Özellik Avrupa'da ki sivil toplum kuruluşları ve medyanın büyük bir bölümü Avrupa merkezci bir bakış açısıyla, mültecileri ve yoksulları yardıma muhtaç zavallı insanlar olarak yansıtmayı çok seviyorlar. Kenar bölgelerden gelen bu insanlar tam gelişmemiştir onlara göre, gelen bu insanların davranış kurallarını öğrenmeye ihtiyaçları vardır.

ZDF televizyonu tarafından kaçış hikayeleri anlatılan bu insanlar bombardımanlar, savaş, çatışma, diktatörlük ve yoksulluktan dolayı buralara kaçıp geliyorlar. Bu savaş ve çatışmaları kimlerin çıkarttığı, bu silahları kimlerin ürettiğinin hikayeleri hiç anlatılmıyor. Kaçılan yerlere bomba demokrasisi götürüyorlar ve bu insanlar bu demokrasiye dayanamayarak buralara kaçmak zorunda kalıyorlar.

Bizler, sokakalarda mücadele veren mülteciler olarak diyoruz ki: Bu acıların, yoksullukların, anti demokratik yasaların nedenleri sizlersiniz. Biz özgürlük mücadelesi veriyoruz. Bizim direnişlerimizi anlatın. Sorunu kişiselleştirmeyin. Bu sorunların kaynağı sizin sisteminizdi. Üzerimizide tepinmekten vazgeçin. Bizler ayaktayız ve sizin yalanlar, sömürü üzerine kurulu sisteminize karşı savaşıyoruz.

Biz direnişçi mülteciler sokaklarda mücadele yürütüyoruz, her türlü zorluklara katlanıyoruz. Birileri de bizim bu durumumuz üzerinden kampanya yapıyorlar, program yapıyorlar, bizim pratiklerimiz üzerinden rant sağlıyorlar. Bunun adını da hümaniz koyuyorlar. Bunun adı hümanizm değil düpedüz sahtekarlıktır.

Nasıl özgürlüklerimiz için mücadele ediyorsak, kendi sözümüzü de söylemeyi öğreneceğiz ve bizim mağduriyetimiz üzerinden rant sağlayan sistemlerinize ot tıkayacağız. Tüm ırkçı ve sömürgeci yasalar değiştirilinceye kadar sokaklarda mücadele etmeye devam edeceğiz.

Yaşasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz!
Turgay ulu
Berlin


Evlerden Sorumlu Bölge Yetkilisiyle Görüşme






Bir yılı aşkın bir süredir sürdürdüğümüz devrimci mülteci direnişi sırasında bazen yetkililerle çeşitli görüşmeler de yapıyoruz. Şimdiye kadar parlemento da dahil olmak üzere bir çok kurumla çeşitli zamanlarda görüşmeler gerçekleştirdik. Bu sefer ki görüşmemiz, bu bölgedeki evlerden sorumlu olan yetkiliyle oldu.

Görüşmenin ana konusu işgal etmiş olduğumuz okuldu. İşgal okulu ile ilgili olarak her kes neler düşündüğünü bu görüşmede dile getirdi. Bu görüşmeden birkaç gün önce gene bu bölgede bulunan ve bizim işgal ettiğimiz okulla ilgili olarak çeşitli projeler yapan bir proje grubuyla görüştük. Proje grubu bizi desteklediğini söylüyor ancak diğer yandan okulda bazı odaların boşaltılarak kendilerine yer açılmasını istiyorlar. Bu nedenle yetkililerden, biz mültecilere bir apartman verilmesini istiyorlar. Bu konu ile ilgili olarak daha önce yetkililer böyle bir apartman verebileceklerine dair birşeyler söylemişler. Ancak bu konuda henüz somut bir şey yok, sadece bazı söylentiler var. Bu söylentilerin neden yapıldığını henüz anlayabilmiş değiliz. Bekleyip göreceğiz bu söylentilerdeki amacın ne olduğunu.

Devrimci mülteci hareketi olarak bizim ne istediğimiz herkesin bilgisi dahilindedir. Daha önce de gerçekleştirdiğimiz birçok görüşmede bunları dile getirdik. Çok sayıda insanın katıldığı son görüşmede de talep ve görüşlerimizi dile getirdik. Görüşme işgal okulunun bahçesinde oldu.

Biz direnişçi mülteciler olarak, işgal ettiğimiz bu okulun bir direniş merkezi olarak tanınmasını istiyoruz. Burjuvazinin parlementosu var, bizim parlementomuz da bu işgal okuludur. Almanya'da bulunan tüm mültecilerin kendilerini örgütleyip, sorunlarını tartışıp, eylem yöntemlerini belirleyip mücadelelerini sürdürecekleri bir merkez. Çünkü artık Almanya'nın değişik yerlerinde bulunan mülteciler birçok sorunlarının çözümü için bizlere başvuruyorlar, devletten herhangi bir çözüm beklentileri bulunmuyor. Tam tersine devlet onlara her zaman sorunlar çıkartıyor.

İşgal etmiş olduğumuz yerleri bir yandan örgütlenip politik faaliyetlerimizi sürdüreceğimniz bir yer olarak kullanacağız. Diğer yandan buralarda çeşitli sosyal etkinlikler gerçekleştireceğiz. Halihazırda müzik grubu, futbol grubu, tiyatro grubu ve film grubumuz var. Hem Oranienplatz'da ve hem de işgal okulunda çeşitli dil kursları devam ediyor. Tüm bu faaliyetlerin hepsini kendimiz örgütlüyoruz. Devlet ya da kurumlardan herhangi bir yardım söz konusu değil.

Bölge yetkilisiyle herşeyi açık bir biçimde tartıştık. İşgal yerlerimizde az sayıda alkol bağımlısı mülteciler var. Bu insanlar bazen kendilerini kaybetip etrafa zarar veriyorlar. Birbirleriyle kavga ediyorlar, ya da camları kırıyorlar. Bu sorunu henüz çözemedik. Ancak bu manzara Almanya'nın ücra köşelerine kurulmuş izolasyon kamplarında hergün ve daha şiddetli bir şekilde yaşanıyor. Biz bu manzarayı başkentin göbeğine taşıyarak görünür kıldık. Mültecileren yaşadıkları psikolojik sorunların kaynağı devletlerdir. Savaş ve çatışmalarda yakınlarını kaybetmiş bu insanlar, kaçış yollarında da birçok travma yaşıyorlar ve doğal olarak çeşitli sorunları var.

Bir yılı aşkın bir süredir işgal yerlerimizda duş yeri bulunmuyordu. Bizi desteklediklerini söyleyen koca partiler ve proje grupları bu konuda hiçbir şey yapmadılar. Geçtiğimiz hafta iki insan, iki saat içinde işgal okuluna iki duş yeri yaptı. İkiyüz kişi için bu yeterli olmasa da aslında bu tip teknik işlerin yapılmasının o kadar da zor olmadığı anlaşılmış oldu. Hümanist geçinen çevrelerin söz dışında pek bir iş yapmadıkları da böylece anlaşılmış oldu.

Herkese açık bir şekilde söyledik, artık mültecilerin mağduriyeti üzerinden maddi ve politik olarak çıkar sağlayan sivil toplum örgütlerine, proje gruplarına bundan vazgeçin dedik. Artık mülteciler kendi sözlerini kendileri söyleyecek. Çünkü hertürlü eylemi biz yapıyoruz. Cezaları biz alıyoruz, polis şiddetine, nazi saldırılarına biz maruz kalıyoruz. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, bazı sivil toplum örgütleri bizim bu durumumuzu kullanıyorlar. Kendi örgütlülüğümüzü oluşturarak bu duruma son vermek istiyoruz. Kim sokaklarda dövüşüyorsa söz hakkı da onundur. Kimse bizim adımıza ahkam kesmesin. Bizim mağduriyetimiz üzerinden ne dolapların döndüğünü artık deneyimlerimizle görüyoruz. Bu dolandırıcılığa son vermeğe kararlıyız.

Bölge yetkilisi, görüşmelere devam etmek istediğini söyledi. İşgal okulunun geleceği ile ilgili olarak herhangi somut bir karar almadık. Herkes görüş ve taleplerini dile getirdi. Önümüzdeki günlerde de görüşmelere devam etme kararı aldık.

Würzburg'tan Münschen'e Yürüyüş Tamamlandı

İki rotadan Münschen'e doğru gerçekleştirilen yürüyüş tamamlandı. Münschen'de daha önce açlık grevi gerçekliştiririlmişti. Yürüyüşten sonra da buradaki en büyük sendika olan DGB sendikasının binası işgal edildi. Mülteciler şu anda bu işgal yerinde bekliyorlar.
Bu yürüyüş boyunca, her zaman olduğu gibi gene polisler baskı ve saldırılarını, gözaltılarını sürdürdüler.
Ama artık mülteci direnişi bitmiyor. Şu anda Almanya'nın birçok yerinde irili ufaklı direnişler devam ediyor. Bittefeld'te açlık grevi var. Hamburg'ta Lampedusa çadırı var. Hellersdorfa hemen hemen her gün nazi atağına karşı gidiyoruz. Eisenhüttensctad'da devam ediyor. Artık mülteciler kendi kendilerini örgütleyip harekete geçirmeyi öğrendiler.

Enternasyonal Tiyatro Festivaline Katıldık

Her yıl düzenlenen enternasyonal tiyatro festivaline bu sene biz de katıldık. Geniş bir alana kurulmuş olan bu alanda büyük bir çadır bize verildi. Direnişimizle ilgili resim, yazı ve filmleri burada sergiledik. Bir seminer gerçekleştirdik. Fesivalin başından sonuna kadar orada çeşitli arkadaşlarımız bulundu. Son üç gününde de etkinliklerimizi gerçekleştirdik. Son gün yağmur yağdı ama zaten festival bitmişti. Yağmurun yağmış olması etkinliği olumsuz bir biçimde etkilemedi.

Festivale Viyana'dan da bir grup gelmişti. Viyanada kilise işgal eden mülteciler bizim direnişte kullandığımız sembolü kullanarak direnişlerini yaptılar. Hareket birbirini etkileyerek ilerlemeye devam ediyor.

Tiyatro festivalindeki bütün işler gönüllüler tarafından yapılıyordu. Giriş ücreti elli euro idi ama bizden para alınmadı. Festivale giden araçlarla parça parça olarak biz gittik. Dönerken de aynı şekilde Berlin'e doğru gelen arabalardaki boş yerlere binerek geldik.

Antakya'da Gerçekleştirilen Polis Katliamını Protesto

Taksim direnişiyle başlayan isyan değişik biçemlere bürünerek devam ediyor. Antakya'da gerçekleeştirilen gösterilerde bir genç daha polis tarafından katledildi. Berlin insiyatifinin spontan olarak organize ettiği protesto yürüyüşüne biz de katıldık.
Türkiye'deki isyan dalgası geri çekilip soluklanarak, değişik yollar bularak yeniden kabarma biçemlerinde devam ediyor. Yeni olan bu dalga bir biçimde ilerleyeceği kanalı yaratmaya çalışıyor.

Türkiye devleti Suriye'ye karşı gerçekleştirilmek istenen saldırıda etkin rol almak isityor. Kimyasal silah kullanıldığı söylemi başladığında ilk saldırma isteğini belirten Türkiye devleti oldu. Bölgede etkin bir güç olmak isteyen Türkiye devleti iç işleyişinde engel istemiyor bu nedenle her farklı sese karşı hırçın bir biçimde saladırarak hareketi geriletmeye çalışıyor.

Kürt sorunu ile ilgili olarak Türkiye devletinin söylemlerinde hiçbir somut adım atılmadı ve doğal olarak gerillalar geri çekilmeyi durdurdular. Henüz ateşkesi bozmadılar ama yarın ne olacağı belli değil. Önümüzdeki günlerdeki gelişmeler biraz Suriye meselesinin nasıl bir seyir alacağına bağlı.

Suriye Ve Savaş Konulu Panelde Konuştuk

Bir derneğin düzenlemiş olduğu Suriye ve savaş konulu etkinlikte biz de konuştuk. İki kişi Suriye'den gelmişti. Mülteci devrimci hareketinden biz vardık ve Türkiye'den Bandista grubundan arkadaşlarımız vardı. Suriye'den gelenler, Türkiye devletinin şu anda Suriye halkına en iyi yardım eden bir devlet olduğunu ve Suriye halkının özgürleşmesine Türkiye devletinin yardımcı olduğunu söylediler. Bizim dile getirdiğimiz, Türkiye devletinin Suriye'deki El-Kaide ve El-Nusra gibi paramiliter çeteleri silahlandırıp Kürt otonom bölgesinin üzerine saldırttığı gerçeğini Suriye'den gelen arkadaşlara kabul ettiremedik. "Bunun kanıtı yok" dediler.

Eetkinliğe katılan bir kısım Almanlar da Esat'ın bir şekilde devrilmesini, bu işin bir saldırı biçiminde olmasını da savunan görüşler belirttiler. Savaş konusunda buralardaki insanların duruşu muğlak bir görüntü oluşturuyor. Esat diktatör, bu doğru. Ama diktatörleri halklar kedi güçleri ile devirmeli ve yerine devrimci bir sistem kurmalıdır. Emperyalistler Asattan daha az diktatör değiller. Emperyalist savaş karşıtı tutumda net olunmalıdır. Bir diktatörü devirmek için başka bir diktatör davet edilemez. Her halk kendi diktatörünü devirip bunun yerine özgürlükçü bir sistem kurmalıdır. Saddam, Kaddafi örnekleri sonuçlarıyla birlikte ortadadır. Beinlerce insan öldü ve buralardaki sistemler eskisinden daha iyi durumda değildir. Hiçbir emperyalist savaş, öncekinden daha iyi bir sisitem doğurmamıştır. Emperyalist güçler, bir bölgede karşılarına aldıkları paramiliter hareketleri başka bir bölgede desteklemekten çekinmiyorlar. Çünkü pragmatizm kapitalist sistemin mayasında vardır. Petrol, para, üstünlük için herşeyi yaparlar.

Suriye meselesi Irak ya da Libya'ya pek benzemiyor. Emperyalist kutuplar bu konuda aynı görüşte değiller. Bu nedenle buraya gerçekleştirilecek saldırı öyle hemen olmuyor. Karşıt güçler ince eleyip sık dokuyorlar.

İşgal Okulunun Önünde Irkçı Polis Kontrolü

Bir toplantıdan çıkmış okulun dış kapısına doğru yürümekteydik. Okulun önünden bisikletiyle geçen bir karaşın arkadaşın üzerine bir anda polisler çullandı ve arkadaş yere düştü. Biz hemen polis saldırısına karşı tavır aldık. Bir arkadaşımızın kimliğin aldılar. Polis yere yıktığı kişinin üzerinde bir çanta esrar olduğunu iddia etti. Ancak aramalar sonucunda böyle bir şeyin olmadığı ortaya çıktı.

Burada polisler karaşın olan herkesi potansiyel suçlu olarak görüyorlar. Sık sık bu ırkçı aramalarını yapıyorlar. Polislere ırkçı olduklarını söyledik ve onlar da bize her polis ırkçı değildir yanıtını verdiler. Hemen gazetelere haber verdik. Olay yerine insanların birikmesi üzerine başka polisler de olay yerine geldiler. Bizi tehdit eden sözler söylediler ve okulun içine bizi sokmak istediler. Sokakta durmaya ve ırkçı polis aramasını protesto etmeye devam ettik. Sessiz kaldıkça ırkçı uygulamalar artarak devam edecektir. Artık sorunlara pratik çözümler üretiyoruz. Her şey sokakta çözülür. Kampanyalarla, sahte hümanizm sözleriyle direniş ve mücadele değil sadece hobi yapılır, sadece vicdan rahatlatma olur. Polisin çalmak istediği karaşın arkadaşın telefonunu polis otosunun peşinden bisikletlerle giderek geri aldık. "Unuttuklarını" söylediler bize.

Yaşasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz!

11.9.2013
Turgay Ulu
Berlin

Hellersdorf Mülteci Kampında Bekçiler Bir Mülteciyi Dövdü






Hellersdorf'ta yeni bir mülteci kampı açıldığından bu yana, hemen hemen her gün burada olaylar yaşanıyor. Nazi partisi kamptaki mültecilere karşı sürekli tacizde bulunuyor. Biz de nazilerin saldırılarına karşı eylemler örgtülüyoruz.

Dün sabah, bir grup arkadaşla birlikte gene Hellersdof mülteci kampına gittik. Bu kamptan daha önce kontak kurmuş olduğumuz bir mülteciyle, kampın önünde buluştuk. Kampta kalan arkadaşın gözü ve boynunda yaralar gördük. Sorularımız üzerine, önce mendivenlerden düştüğünü söyledi. Ancak yüzündeki ve boynundaki yaralar pek düşme yarasına benzemiyordu. Daha çok bir boğuşma ve darp sonucu oluştuğu belli oluyordu. Israrcı sorularımız üzerine sonunda arkadaş gerçeği açıkladı.
Önceki gün, başka kamptan birisi Hallersdorf mülteci kampındaki arkadaşının ziyaretine gelmiş. Beş dakika ziyaret için izin almak istemişler ancak kampın bekçileri buna izin vermemiş. Bunun üzerine arkadaş şefe çıkmış ve şeften on dakikalık izin alarak arkadaşıya görüşmüş. Ziyaret bitiminde, arkadaş şefe teşekkür etmiş ve şef de bekçilere de teşekkür etmesini söylemiş. Teşekkür etmek için bekçilere elini uzatan arkadaşa bekçiler yumruk ve tekmelerle saldırmışlar. Arkadaş yüzünden ve boynundan yaralanmış.

Saldırıyı gerçekleştiren bekçiler Türkler. Bekçi Murtazacılık yapıp, Almanya'da kraldan çok kralcı kesiliyorlar. Bir zamanlar nazi saldırılarını maruz kalanlar, naziler tarafından katliama uğrayanlar şimdi buralara yeni gelen mültecilere saldırıyorlar. Nazilerin kendilerine yaptıklarını şimdi bu insanlar başka mültecilere yapıyorlar.

Hellersdorfta bekçilerin saldırısı sonucu yaralanan arkadaşın yaralarını belgelemek için fotoğraflarını çektik.

Hellersdof kampının içindeki odaların tek tek kapılarını çalarak sohbet etmeye çalıştık. İnsanlar buraya tıkılmış gibi yaşıyorlar. Konuşmaya bile korkuyorlar. Birkaç kişi bizimle birlikte Ali Solomon üniversitesine geldi. Burada bir toplantı gerçekleştirdik.

Üniversite yönetimi kendi plan ve projelerini anlatmakla yetindi. Buraya gelmiş olan mültecilere söz hakkı vermeğe pek istekli değillerdi. Bu tutumlarını sert bir şekilde eleştirdik. Mültecilerin enstrüman olarak kullanılmasını istemediğimizi onlara ilettik.

Avrupa merkezci bakış açısı buralarda insanların damarlarına işlemiş. Herşeyi en iyi kendilerinin bildiklerine inanıyorlar. Kendi sorunları hakkında mültecilere söz hakkı vermekte çok cimri davranıyorlar. Mülteciler Almanca bilmiyorlar doğal olarak. Herkes mülteciler üzerine projeler yapıyorlar, bu projeler sayesinde devletten ödenek alıyorlar ve aynı zamanda kendi vicdanlarını rahatlatıyorlar. Zavallı olarak gördükleri mültecilere bu şekilde yardımcı olduklarını düşünüyorlar.

Üniversitenin içinde mülteci ve aktivistlerden oluşturduğumuz tiyatro grubumuz bir oyun sergiledi. Oyunun konusu, mültecilere ve yabancılara uygulanan ayrımcı politikalardı.

***

İçinde bulunduğumuz haftayı eylem haftası ilan ettik. Bu hafta içinde birçok eylem gerçekleştirme planımız var. Eylem haftasından sonraki haftayı da kültür haftası ilan ettik. Bu hafta içinde de birçok sanat çalışmamızı sunacağız.

Artık kimse mültecilerin plan, proje vb. şeylerden anlamadığını söyleyemez. Eylem de yapıyoruz, sanat çalışmaları da yapıyoruz, yazı da yazıyoruz. İçinde yaşadığımız lager sistemini ve diğer izolasyon sistemini bizden daha iyi bildiğini zannedip bize akıl veren, bize söz hakkı vermeyen Avrupa merkezci zat-i muhteremlere de ağızlarının payını veriyoruz.

İşgal Okulu Üzerine Tartışmalar

Evlerden sorumlu yetkili ile görüşmemizden sonra bu kişi gazetecilere demeç vermiş. Gazetelere verdiği demeçle, bize konuştuğu şeyler birbiriyle çelişen şeyler. Bizimle konuşurken; bizim taleplerimizi desteklediğini söyledi ve okulu mültecilerin kullanması üzerine görüşler belirtti. Ancak gazetelere verdiği demeçte proje gruplarının işgal okulunun içine alınması ve mültecilerin okulun dışına çıkartılnması yönünde görüşler dile getirmiş. Polis müdehalesi olmadan, bizlerin ikna edilerek dışarı çıkartılması yönünde görüşler belirtmiş.

İşgal okulu ile ilgili bizim projelerimiz var. En başta işgal okulunun Almanya'da yaşayan tüm mülteciler için bir politik direniş merkezi olarak tanınmasını istiyoruz. Diğer yandan futbol, müzik, tiyatro gibi sosyal etkinliklerimiz için bize engel çıkartmamalarını istiyoruz. Mültecilerin kendi organizasyonlarına saygı gösterilmesini istiyoruz. Eğer bize karşı politik oyunlar oynarlarsa biz de buna karşı kendi yöntemlerimizle direniriz. Bizi zorla atabilirler. Ama direnişimizi bitiremezler. Yeni işgaller, yeni eylemlerle tekrar karşılarına dikiliriz.

Evlerden sorumlu yetkili kişi, benim işgal okulunda yaşamadığımı söylemiş. Benim mülteciler adına konuşmamdan rahatsız olmuşlar. Ancak kendi içlerinde yaptıkları toplantıda diğer insanlar benim işgal okulunda yaşadığmı ve ortak kararla taleplerimizi dile getirdiğimizi söylemişler. Kendileri politik partilerin temsilcileri ve politika yapıyorlar ancak biz mültecilerin politik argümanlar kullanmamızdan rahatsız oluyorlar. Oysa rezidenspflisch, lager, gutschain, abschibung gibi tüm izolasyon yasa ve uygulamaları birer politikadır. Buna karşı mücadele de elbette politik olacaktır. Ama bizim bunun yanında sosyal projelerimiz de var.

Yaşasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz!

13.9.2013
Turgay Ulu
Berlin


Naziler Direniş Alanımıza Yaklaşmak İstedi





Sabah saatlerinde, komşularımızdan bir grubun davetlisi olarak bir derneğe gitmiştik ve orada söyleşi yapıyorduk. Direnişimizle ilgili bilgi almak ve ilerde ortak etkinlik yapmak istiyorlardı. Söyleşi devam ederken, gelen bir telefon, direniş çadırlarımızın etrafında nazilerin dolaştığını söyledi. Hemen hızla çadırlara doğru koştuk. Ancak kimsecikler yoktu. "Naziler buraya kolay kolay gelemez" diye birbirimize söylendik.

Ancak akşam saatlerinde geldiler naziler. Nazilerin direniş alanımızın yakınlarında dolaştığından haberdar olan isnsanlar hızla çadırlarımıza toplandılar. Pankart ve sloganlarımızla birlikte nazilerin üstüne doğru yürümeye başladık. Ana caddenin ortasında çok sayıda polis ve otoları yolumuzu kestiler. Önümüze demirlerden bariyer kudular.

Naziler sembolleriyle birlikte bir minübüsle gelmişlerdi, sayıları gene 6 kişiydi. Özgürlük yürüğüşümüz sırasında da 6 kişi gelmişlerdi ve anında onları yere yatırıp döverek pankartlarını ellerinden alıp yırtmıştık. İmdatlarına polisler yetişmişti.

Naziler adına elindeki megafondan "yabancılar dışarı" içerikli konuşma yapan kişi bir siyahi idi. Herkes bu duruma gülümsedi. Nazilerin konuşmaları anlaşılmıyordu çünkü biz kalabalıktık ve sürekli slogan atıyorduk. Arada bir şişe fırlatan da oluyordu.

Nazi grubu uzun bir süre polis korumasında seçim propagandası yaptılar. Ama söylediklerini kimse anlamadı. Sadece bizim sloganlarımız duyuluyordu.

Almanya'da yapılan seçemleri gene Merkel önde bitirdi. Merkel, bu durumu "süper sonuç" diye karşıladı.

Belediye İle Bir Kez Daha Görüştük

İşgal okulumuzun geleceği ile ilgili olarak buranın belediye yetkilileriyle bir kaç görüşme yapmıştık. Talep ve planlarımızı onlara daha önce de aktarmıştık. Bizlere muğlak şeyler söylüyorlar. Anlaşıldığı kadarıyla, direniş alanlarımızı bir şekilde tasfiye etmek istiyorlar. Ama bunu, polis zoruna başvurarak yapmak niyetinde değiller. Bizleri ikna etmeye çalışıyorlar. Bize bir bina verecekleri yönünde ortalıkta söylentiler dolaşıyor. Ama biz işgal yerlerimizi terketmeyeceğimizi onlara bir kez daha ilettik. Buralarda politik, sosyal ve kültürel faaliyetlerimzi sürdüreceğimizi bildirdik. Onlar da bizem paramızın olmadığını söylüyorlar. Bilmiyorlar ki direniş parayla yapılmıyor. Biz özgürlük için sokaklardayız, parayla pek işimiz olmuyor.

İşgal okulunun bir yaşam alanı olmadığını söylüyorlar. Oysa şu anda Almanya'da bulunan mülteci kamplarının hepsi eski okul ya da askeri kışlalardır. Buraları mültecilerin yaşadığı yerlere çevirmek için gerekli olan parayı buluyorlar ama bizim işgal yerlerimizin elektrik ve su parasını ödemek istemiyorlar. Esasa meselenin para olmadığını biliyoruz. Devlet, mültecilerin politik faaliyetler yürütmesini istemiyor. Her türlü yola başvurarak bunu engellemeye uğraşıyor.

Hobi Aktivited

Hobi aktivited başlıklı yazı dizilerimize çok sayıda Almanyalı solcudan tepkiler geldi. Bu tepkilerin çoğu olumlu tepkilerdi. Tespitlerin haklı ve doğru olduğunu yazdılar. Ama buna karşı çıkan iki kişi oldu. Onlar; çalışmaktan, çocuk bakmaktan ve bürokrasi ile uğraşmaktan mücadele etmeye zaman bulamadıklarını söylediler.

Buralarda durum budur. İnsanlar risk almak istemiyorlar. Oysa risk almadan devrim düşleyemezsiniz. Sanki biz hayatımızın bütün zamanlarında mülteciymişiz gibi; "mültecilerin boş zamanı çok" diye değerlendirmeler geldi. Burjuvazi tabii ki bize zaman bırakmayacak. Hep onlar için çalışmamızı isteyecek. Ama bu durumu değiştirmek ancak risk alabilen mücadele yöntemleriyle mümkündür.Bu konu üzerine yazmaya ve bu yazıları Almancaya çevirmeye devam etmek istiyoruz. Bu konuda bir tartışma yaratmayı başardık. Birçok grup bu tespitler hakkında tartışma programları düzenlemeyi önerdi. Onlara her kesle ve her biçimde tartışmaya hazır olduğumuzu bildirdik.

Rahatsızlık yaratmaya devam ediyoruz. Bu bizim amaçladığımız şeylerden biriydi zaten. Avrupa atmosferinin dürtüklenmeye ihtiyacı var ve biz bunu yapıyoruz.

İşlerimize devam ediyoruz. Devletin ne düşündüğü bizi ilgilenedirmiyor. Burda ya da başka yerde mevcut izolasyon sistemini değiştirmek için sokak mücadelesine devam ediyoruz. Türkiye sokaklarında ve dünyanın diğer sokaklarında devam eden direnişler bize moral aşılamay devam ediyor.

Rojava'daki direnişi selamlıyoruz. Enternasyonal dayanışma örnekleri sergileyen arkadaşlara saygılarımızı iletiyoruz. Buluşacağımız günler gelecek. Beklemiyoruz o günleri yakınlaştırmak için uğraşıyoruz.

Yaşasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz!

29.09.2013
Turgay Ulu
Berlin




>>>DEVAM EDECEK >>>



TURGAY ULU





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder