gecedir
tekinsiz ışıklar düşer sulara
bir sonbahar ağacına benzer eşkalin
gülüşünün kıyısında hep o kırık bir karanfil
bir yanık uzun hava çalmasın ötelerden
kaçaklığın tutar yokuşlara vurursun
düşersin yüreğinin yaralı yarlarına
hiçbir şey silememiş dalgın bakışlarından
yaban yalnızlığını kurşunlanmış şakinin
bu kaypak devranlara alışamadın işte
nere gitsen dikiş tutmaz içinin yırtıkları
boz bulanık havalara bukalemun yüzlere
çakal iklimlerde eyleşen sırıtışlara
bu yalancı aynasına gözlerin
sırttan hançerleyen hos dostluklara
bu sırtlan sabahlara bu hain akşamlara
alacası içinde saklı sözlere
alışamadın işte
kim bilir belki
kederin sahilini döven dalgalar
bir yaralı yürek vurur diye avuçlarına
ve asılmış bir serüvencinin gözünden donan yıldız
işkilli karanlığı kaldırmaz diye
ve her yenilgiden sonra
vazgeçemedin işte insanlara güvenmekten
çoğu zaman
düşeceğini bile bile
tırmandın ya aşkların düz duvarlarına
yakılmış ormanlardan tek ağaç kalmak
kolay değil
bombalanmış mitinglerden
yağmalanmış türkülerden
zincirlerden zindanlardan artakalmak
zalım zemheride dağ başı kadar ıssız
kararlı bir inatla yaşamak bildiğince
kolay değil
yüreğinde ateşe kesmiş hüzün
tırnakları ele batan bir yumruk gibi
o kınsız ve kalbine saplanan öfke
aşkları yerle bir eden bir tuhaf rüzgar
kolay değil
yaşamak yiten dostların
boşluğunu taşıyan deli karanlıklarda
ve kahpe pusuları-kan uykuları
unutmamaya olan deli inadı
kutsal bir emanet gibi taşımak
boynunda muska gibi taşımak yaranı
kolay değil
ansız inen boran mıydı
kıyamet mi kıran mıydı
neydi gerçek-neydi maal
bulanık kurt iklimi karanlıklarda
bir sen kaldın koskoca gökyüzünde
bir asi kartal
kanadı kırılmış yaralı
çünkü hiçbir şeyine alışamaz bir çocuk
kendi düşlerine uymayan dünyaların
namus dedin her nerede olursan
dışlandın bir lokmaya it olunan dünyadan
yenemedi insanlığın
küçük burjuva hayallerini sevdiğin kadınların
aşkın ve dostluğun
hesabıyla kitabıyla başedemedin
ve her seferinde
kalbinden tekmelendin
umuda ve kitaplara
çiçeklere - çocuklara sığınan
oniki eylül öncesinden gelen çocuk
her yerde yalnız olmaya
ona alıştın işte
bir de kırlara
bulutlara
kollarınla rüzgarları sarmaya
yüzünü yağmurlara yaslamaya alıştın
ölümden de yaşlı yaşlı bir çocuksun sen
gökkuşağına astığın parkanı giy
üşürsün havalar soğuk
nazımın şiirinden aldığın
kırmızı boyun atkısını sar boğazına
senin şarkın
dudağının kıyısında bir kırık karanfildir
boz bulanık havalarda açmayı iyi bilir
yalnızlığının duldasında uyumayı
bulutlara basarak yürümeyi bilirsin
çok oldu
susarak ağlamayı
kanarken gülümsemeyi kaç kez hatmettin
ve sulardan yıldızlar toplayıp geceleri
gündüzleri dağıtmayı yoksul çocuklara
görev edindin
çağ bu
zamana yüzyıllarla bakmalı
sıkışınca darda kalmış sular gibi akmalı
elbette ezilenlerin düşü
binveren bir çiçek sağanağıdır
meydanlarda yakılmış bir türkünün küllerinden
yaratılır yeniden Ankalar gibi
oniki eylül öncesinden gelen
ölümden bin yaşlı çocuk
yağmurlara bürün yürü
geceleri giyin yürü
gece kara yollar çetin
umutlara sarın yürü
silahın yüreğinde sakladığın hüzün olsun
karanlıklar yalnızlıklar ihanetler dövende
bulutların arasında ay yüzün olsun
arada bir görün yürü
neresinde yaşıyorsan dünyanın
sana ta yürekten bin selam olsun
ADNAN DURMAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder