Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

29 Şubat 2012 Çarşamba

İRFAN SARİ: Hiçbir şey “Bildiğin Gibi Değil”



 FOTOĞRAF:ADNAN DURMAZ

Adı; Maran, barbarlığın kol gezdiği zaman çocuktu bu anlatının olduğu zaman ise 14 yaşına girecekti. Eğer o gece Maran’ın doğduğu şehir Dézé, barbarların kurşun yağmuruna tutulmasaydı doğum günü pastasına konulan mumlara üfleyecek ve bir yeni yaşa adım atacaktı.

90’lı yılların cehenneminde bir yaş büyümek maharet isterdi hatta buna şans denilebilirdi.

Maran’ların dededen kalma toprak bir evi vardı. Duvarları seksen santim toprak kerpiçten örülmüştü. Kapı ve pencereler ahşaptan olduğu için geçen yıllar onlara takat bırakmamıştı. Bir yandan güneş bir yandan soğuk onlarca yılın sonunda kapı pencere artık zorla bir araya gelebiliyordu.

Yeni betonarme evlerinin üst katında kendileri alt katında bir polis, toprak evlerinde de köyden göç etmiş ve işportacılık yapan bir vatandaş oturuyordu.

Maran heyecanla gidip pastaneden bir yaş pasta yaptırmıştı. Bütün kolu komşuyu davet edecek ve doğum gününü kutlayacaktı.

Fakat o yıllarda saat 16–17 de herkes evine kapanmak zorundaydı çünkü dışarıda maskeli jitem elemanları kol geziyordu ayrıca bu maskeli jitemcilerin yerel işbirlikçileri de iş başındaydı. Akşam karanlığı şehre çökmeden “Terörist gördüm” bahanesiyle kışlalarındaki masalarında bira, başlarlardı şehre kurşun sıkmaya. Zırhlı araçlarla şehir arasında dolaşan araçlardan da aynı kabiliyet ve marifetle rast gele kurşun sıkılırdı. Bütün duvarlar delik deşikti nerdeyse bu şehirde.

O gün de akşam çökmeden yine taciz ateşleri başladı. Fakat bu gece karanlık çökmeden başlamışlardı. Bir an şehir patlayan silahların gürültüsüyle inlemeye başladı. Belli ki bu gece çok şiddetli geçecekti. Bunu anlayan komşular ve Maran daha güvenli olacağını sandıkları toprak eve indiler, evvelden de birkaç kez buraya inmişlerdi. Evin duvarları sağlam olmasına sağlamdı ama tavandan havan mermisi rahatlıkla içeri girerdi ya da kapı pencereden. Ama yine de burası daha güvenli geliyordu tüm komşulara. İlerleyen saatlerde ateş şiddetlenince polisin eşi de seslendi ve onu da toprak eve aldılar.

Tam o esnada evin karşısındaki tepede askerler belirmeye başladı. Evdeki yatak yorgan yastık ne varsa pencerelere yerleştirildi. Toprak evin kiracısı Mamed dışarıdaki durumu anlamak için zaman zaman kapı arkasına gidip gözlemliyordu ve içeri dönüyordu. Evin iki odası vardı ve komşular iki odaya dağılmışlardı şayet damdan bir havan mermisi düşse de en az zararla kurtulmak için. Bir battaniyelerini polisin iki kızına örttüler diğerlerine de evdeki toplam iki battaniye düştü ki toplamda 9 kişi idiler.

Bir ara Mamed ışıkları söndürülmüş evin içinden her iki odaya doğru gelip pencereden daha uzak durulmasını tembihledi. Çünkü karşı tepeden askerlerin sıktığı bir kurşun kapıdan evin salonuna girmişti. Herkesin korkusu artmaya başladı birden. Ve birbirlerine sokularak en köşeye doğru sıkıştılar. Pencereden uzaktılar eğer karşıdan ateş etmezlerse bişey olmazdı. Gecenin yarılarına doğru evin önünde çok büyük bir gürültü ile patlama oldu. Uyumaya geçmiş çocuklar uykularından uyanıp ağlaşmaya başladılar.

Bu patlamanın nedenini anlamadan ufacık deliklerden içeri sızan ışıklardan anlıyoruz ki güçlenerek devam eden bu insafsızlık şiddetini yükseltiyor. O saatlerde tepeden muhtemelen zırhlı araçlardan yükselen kahramanlık marşlarının sesleri de gelmeye başladı. Şiddet hızlanınca uyanan çocukların çişleri de tuttu. Mecburen salondaki ışık yakıldı ve salona açılan tuvalete götürülüp getirildi çocuklar. O ara kapının arkasına sinip gözlerini yıpranmış ve demir bir zırzayla muhafazaya alınan kapıya diken Mamed’in elindeki tabancadan ne kadar çabasız bir savunmada olduklarına bakan Maran ve polisin eşi yavaş yavaş saklandıkları yere geçtiler. Dışarıda dünyanın en akıl almaz silahlarına karşı bir tabancayla nöbet beklemek trajikomik bir durumdu.

O gece kurşunlar birbirine çarparak geceyi zehir-zıkkım etti. Adeta kurşun sağanağı altında mahmur gözler, korkak bakışlar, yorgun bedenlerle gün ışığına kavuştukları saatte de hâlâ taciz ateşleri sürüyordu. Birbirlerinin yara beresinin olmadığını az sonra iki oda arasında iletişimle anladılar.

Saat sabah 9’u gösterdiğinde evin kapısına bir zırhlı araç geldi. Taciz ateşleri sürüyordu hâlâ. Maskeli birkaç kişi gelip kapıyı dövdüler. Polisin eşini ve iki çocuğunu almaya gelmişlerdi. Nitekim kaba saba tavırlarla alıp gittiler. Bir teşekkür bile etmeden ve bir derdiniz var mı yok mu diye sormadan.

Mamed, seyrekleşen durum ve tepedeki askerin çekilmesini fırsat belleyerek evin ötesindeki ahıra gidip silahını saklayıp geldi. Çok geçmeden aynı maskeliler geri geldi evi aramaya başladı. Pencereye sıkıştırılan yatak yorganlar üst üste atılmıştı burada kimleri sakladınız diye baskı oluşturmaya başladılar. “Silahlar nerde, verin şu silahları” şeklindeki söylemlerine karşın Mamed’le diyalogları en son birinin dipçiği Mamed’in yüzüne geçirmesiyle son buldu. Ama Mamed o saatten sonra kırılan dişinin acısıyla kıvranmaya başladı.

Tek-tükte olsa gelen silah patlamalarının arasında ekmek-yemek derken zaman geçmişti.

Kim öldü kim kaldı haberleri yoktu. Dünyadan habersizdiler. Anten bir kurşuna yenilmişti dün geceki o büyük patlama ise bir roket mermisinin karakavağa çarpıp patlamasıyla çıkan sesti bir tek onu biliyorlardı. Poliste alelacele gelip neyi var neyi yok toplayıp gitmişti.

Akşam çöker çökmez ikinci gecede başladı aynı serenat.

Çatışma süsü verilen bu hal, patlamalar ve kurşun sağanağı ile sabaha doğru durdu.

İkinci günün sabahında Bilanço ağırdı. Polisin evine bir roket mermisi ile zırhlı araçtan hemen dipten binlerce kurşun sıkılmıştı. Üst kattaki evin buzdolabına üç kurşun isabet etmişti. Maran’ın doğum günü pastası kurşun yemişti.

Doğum günü pastası ile birlikte şehirde birde aklı dengesi bozuk kişi yaşamını yitirmişti. Haber ajansları Dézé kentinde ”teröristlerin açtığı ateş sonucu bir vatandaşımız hayatını yitirdi birçok ev de zarar gördü” diye haber geçtiler.

Hiçbir şey “Bildiğin Gibi Değil” bu kentte kim neyi yaratmak istedi açık beyan ortadadır. O gün yaratılan terörizmi kimler yarattı bu gün bir bir açığa çıkıyor. Kürtlere reva görülen bu insanlık dışı uygulamalarla kaybeden oldu o kimseler.

Ama hiç akıldan çıkmayacak acılara tuz basarak yükselttikleri bu feryadı hâlâ duyan bir kimse yok. Yaşlılar son demlerini korkunun kuyusunda geçirdi. Çocuklar yeşerirken suyu kesildi. Gençler mezar mezar edildiler. Bir ceza evinde bir hücrede bir gözaltında hep mezar hayatına sokuldular.

Rojin Canan Akın ve Funda Danışman’ın; Amed, Avréhan, Aznavuré, Avsiya, Aşî, Nuvin, Firdevs, Gıré Colya, Stililé, Xézek, Bézvan, Wanbetan, Şéyhan, Memiran, Gever, Liyan, Gijal, Manis, Piran röportajlarına birde Maran’ı konuk etmek istedim.

Çünkü dönüp bakacak olduğumuz zaman gerilere sırtımıza meşin kırbaçla vurulan morartıların kenarında simsiyah bir bellekten izlerle karşılaşıyoruz hep. Bize siyahı, karartıyı, karartmayı, vurulmayı, korkuyu, yok edilmeyi ısmarlayan bir egemen imparatorluk vardı. Hala da var. Bu günde aynı öyküleri görmek dinlemek mümkün…

Çocuklarımızın süt dişleri çıkmadan ve yaşlılarımızın son dişleri düşmeden gözlerini kapadılar hep. Sürdü… Sürüyor… Sürdürülüyor…

Büyük bir sabırlar okurken “Bildiğin Gibi Değil” kitabını tek tek yaşadığımın farkına vardım… Kimse görmesin diye gözyaşlarımı sakladım, biliyorsunuz adettendir erkelerin ağlamaması. Nasıl bir şeyse bu pırpıntı gurur artığı söz.

Böyle saklı kalmış binlerce savaş çocuğunun öyküsü bu kitapla kendi cesaretini toplayıp ayaklanmalıdır. Duygusu abartılmamış. Öyküsünün dili anlaşılır kılınmış ve kırmadan, dökmeden sunulmuş. Her birinin öyküsünü kendi dilinden dinlemiş olduk.

Yaşanan acıların gerçek yüzünü pürüzsüz bir şekilde sunuya getirmiş. Yaralanmış bir halkın yaralarının kapanmadığı ay ışığının altında sunulmuş.“Bildiğin Gibi Değil” de…

Maskeli insanların maskesi düşmeye devam edecektir, bu sürsün diyedir bu emek ben böyle algıladım… Karanlıkta bir tek hışırtı duyulmayacaktır elbette bir gün. Çocuklarımız yaşamdan aşka kadar sırılsıklam insan olarak yaşayacaktır.


İRFAN SARİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder