Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

14 Nisan 2012 Cumartesi

YAVUZ AKÖZEL: Sovyetler Birliğinde Kültür ve Sanat Yansımaları


LENİN VE STALİN DÖNEMİNDE
SOVYETLER BİRLİĞİNDE
KÜLTÜR VE SANAT YANSIMALARI


(1. BÖLÜM)


Öncelikle belirtmekte yarar görüyorum. Bu konuya ilişkin kapsamlı ön araştırmayı yapan bir yayın organı var: GÜNEY dergisi. (3 aylık kültür, sanat ed. dergisi) 1999 tarihli 11.sayısında tam da benim üzerine eğilmek istediğim konuya etraflıca değinilmiş. GENELLİKLE onayladığım düşünceler olduğundan oradan alıntılarla yetineceğim. Ancak Lenin’in Parti örgütü ve Parti edebiyatı’na ilişkin hiçbir zaman güncelliğini yitirmemiş olan 1905’de kaleme aldığı “Parti Örgütü Ve Parti Edebiyatı” makalesini Güney Dergisinden bağımsız olarak değerlendirmeye çalışacağım.

Bilindiği gibi Stalin dönemine çokça getirilen eleştirilerden biri de kişiye tapma ve kültür sanat alanında getirilen çok yönlü eleştirilerdir. Önemle Kruşçev’’in Gizli Raporunun ana tema’sı ‘kişiye tapma‘ üzerinedir.

Güney Dergisi’nden yazıyorum:
“SB.Deneyiminde Öne Çıkan Bazı Yönler Üzerine:
SB. İle ilgili olarak bu araştırmada ele alacağımız konular Lenin ve Stalin dönemiyle sınırlıdır. O zamandan bu yana yarım asırlık bir süre geçmiştir. Bu anlamda bizim bugün, o zamanki uygulamaların sonuçlarını da görüp değerlendirme imkanımız vardır.

Araştırmanın amacı, sanat alanıyla ilgili bütün konulara tavır takınmak veya bu konuda son sözü söylemek de değil dir. Bu araştırma, daha çok bizim bu alanda söylediğimiz ilk söz olacaktır! yazı okunurken bu noktalar göz önünde tutulmalıdır. Kültür ve sanat alanında S. B. deneyimi oldukça öğreticidir. Aşağıda aktaracağımız gibi özellikle 30’lu yıllardan sonra ülkenin her yanı Lenin ve Stalin heykelleriyle doldurulmasına, bu önderlerin eserleri ve yaşamları canlandırılmasına rağmen 20.PK’de revizyonistlerin iktidarı bütünüyle ele geçirmelerine karşı elle tutulur yeterli bir muhalefet, karşı koyuş ve protesto yok. Anlaşılan ülkenin her yanını alanını komünist olmayan kişi ve akımlardan temizlemek yeterli olmamıştır, olamazdı da! çünkü bu ustaların davasını en iyi anlatmanın, bu davayı kitlelere en iyi kavratmanın yolu onların dev heykellerini, resimlerini yapmak değil, onların ideolojisi temelinde kitleleri eğitmektir. Çünkü Lenin’in belirttiği gibi,“bizim güçten anladığımız başka birşeydir. Bizim kavramlarımıza göre devleti güçlü yapan yığınların bilincidir. O, ancak yığınlar her şeyi bildiğinde, herşey üzerine karar verebildiklerinde, herşeyi bilinçli olarak yaptıklarında güçlüdür.” (Marx,Engels,Lenin,Über Kultur,Ästhetik,Literatur,Reclam Verlag ,Almanca,S.286 )


Yukardaki yazılanlar, anlaşıldığı gibi Stalin dönemine yöneltilen haklı eleştirilerdir.

“Rusya’da Bolşevikler, Büyük Sosyalist Ekim Devrimi ile birlikte iktidarı ele geçirince, kültür alanında da, insanlığın o zamana kadar görmediği yoğunlukta ve karakterde işler yapmaya giriştiler..........

Dünyada ilk defa bir ülkede, toplumun çoğunluğunu oluşturmalarına rağmen o zamana kadar ezilen, sömürülen,  aşağılanan, kültür hayatından uzak tutulan, çoğunluğu okuma-yazma bilmeyen emekçiler iktidarı ele geçiriyorlardı.
.....
Devrilen çarlık iktidarı altında o zamana kadar sömürülen, ezilen kitlelerin ezici çoğunluğu okuma-yazma bile bilmiyordu. Sanat ve edebiyat ürünleri, çoğunlukla Rus halkının hayatını konu alsa da,bu sanatın gerçek kahramanlarının bu ürünlerden çoğu durumda haberi bile yoktu;kültür, esasta sömürücü bir azınlık için vardır..
..........
Yüzyılın başında Rusya’da halkın ancak beşte biri okuyup yazabiliyordu. Bu oran kenar bölgelerde çok daha düşüktü: Tacikler arasında %3.9,Kazaklar arasında %2.1,Özbekler arasında %1,6,Türkmenler arasında %0,7,Kırgızlar arasında %0,6 idi.

Okuma-yazma bile bilmeyen bir halkın, bırakalım kültür hayatında yer almasını onun varlığından bile haberi olmadığı açıktır. Eğitim tamamen sömürücü sınıfların hizmetindeydi. Var olan yüksek okullar Moskova ve Petrograd’da yoğunlaşmıştı; Beyaz Rusya, Özbekistan, Azerbaycan, Ermenistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kazakistan ve Kırgızistan’da bir tek bile yüksek okul yoktu!

Yüzyılın başında 9 yaşından büyüklerin ancak 1/5’i okuyup yazma bilirken bu oran 1926’da %51’e,1939’da ise %81,2’ye yükseltildi. Cehalete karşı en büyük mücadele ve en büyük başarı kenar cumhuriyetlerde kazanıldı.
Tacikistan’da %3,7,diğer Orta Asya cumhuriyetlerinde de %10-15 civarında seyreden okur-yazar oranı 12 yıl içinde
%70 civarına yükseltilmiştir.  Tacikistan’da %3.7,diğer Orta Asya cumhuriyetlerinde de %10-15 civarında seyreden okur-yazar oranı 12 yıl içinde %70 civarına yükseltilmiştir.....

Cehaletin esas kurbanları diğer cumhuriyetlerde olduğu gibi buralarda da kadınlardır.1926 yılında kadınlar arasındaki okur-yazar oranı erkeklere göre neredeyse yarı yarıya düşüktür. Bu oran Orta Asya cumhuriyetlerinde 1/3’e düşmekte hatta Tacikistan’da 1/6’in de altına düşmektedir.1939 yılında ise oran açısından kadınlarla erkekler arasında pek büyük bir fark kalmamıştır. Fakat aradan geçen zaman içinde en büyük atılım,kenar bölgelerin kadınları arasında gerçekleştirilmiştir: Örneğin 1926 yılında Tacikistan’da kadınların sadece %0.8’i okur yazar iken bu oran 12 yıl içinde %65.2’ye çıkmıştır.Yani 80 kat artmıştır!

........S. Birliği’nde insanların %81.2 sinin okur-yazar olduğu 1939 yılında, ülkemizde (Türkiye’de) insanların %80’i okuma yazma bilmiyordu ! Sovyetler Birliği’nde eğitim alanında çocuk yuvalarından üniversitelere kadar tam bir devrim gerçekleştirildi. Çarlık zamanında okul öncesi eğitim ve çocuk yuvaları sadece soyluların ve zenginlerin çocuklarının tanıdıkları kurumlardı. Bu alanda anlayış ve uygulama kökten değiştirildi. Çocuk eğitimi sadece ailenin işi ve görevi olmaktan çıkarıldı, emekçi halkın çocuklarının eğitimi ve bakımı için çocuk yuvaları inşa edildi.1939 yılında S.B.’de 1.039.000 çocuğun eğitimini yapan 23.123 çocuk yuvası vardı.
.............
Tabloda  görüldüğü gibi, bu şehirlerde yüksek okulların, bu okullara giden öğrencilerin sayısı (1939 itibariyle) 3 kat artmıştır. Daha da önemlisi, o zamana kadar hiç yüksek okula sahip olmayan B. Rusya’da 15.400 öğrencinin eğitim gördüğü 22 y.okul, Azerbaycan’da 12.500 öğrencinin eğitim gördüğü 14 yük. okul, Ermenistan’da 7400 öğrencinin eğitim gördüğü 9 yük. Okul, Özbekistan’da 20.000 öğrencinin eğitim gördüğü 29 yüksek okul, Türkmenistan’da 2.600 öğrencinin eğitim gördüğü 7 yüksek okul, Kazakistan’da 8.400 öğrencinin eğitim gördüğü 19 yüksek okul ve Kırgızistan’da 2.000 öğrencinin eğitim gördüğü 5 yüksek okul açılmıştır. Eğitim alanına ilişkin devrim sadece eğitim kurumlarının muazzam artışında ve emekçi çocuklarının anaokulundan üniversiteye kadar eğitim yuvalarını doldurmalarında gerçekleşmemiştir. Yüzyıllardır cahil bırakılan emekçi yığınların bilgiye olan susamışlığını ve bilimsel gelişmelere olan merakını gidermek için toplam basılan kitap sayısında ve bunların kalitesinde de muazzam değişiklikler olmuştur. Devrimden önce bir halklar hapishanesi olan ve bırakalım o dilde kitap basılmasını bir dizi milliyetin varlığından bile kimsenin haberinin olmadığı Çarlık Rusyası’nın tersine, devrimden sonra bütün dillerin eşit şekilde gelişmesinin yolları açılmış, kültür, sanat ve edebiyat faaliyetlerinden hangi ulusa mensup olursa olsun bütün emekçilerin yararlanabilmesi için önlemler alınmış, bu alanda da  dev adımlar atılmıştır.

Devrimden önce tek resmi dil Rusça idi. Bir dizi ulusun bırakın bir edebiyata sahip olmasını alfabeleri bile yoktu.

Çarlık Rusyasında 1913 yılında basılan toplam kitap sayısı 80,2 milyon iken S.Birliğinde 1946 yılında basılan toplam kitap sayısı 364,2 milyondur.(Ayrıca 2.Emp.Pay.Savaşı’nın S.Birliğine getirdiği ağır yıkım da hesaplanmalıdır )

Çarlık Rusyasında 1913 yılı itibariyle “diğer diller”de basılan toplam kitap sayısı 6,5 milyon iken, S.Birliğinde 1946 yılı itibariyle “diğer diller”de “ basılan toplam kitap sayısı 99,5 milyondur.”(Büyük Sovyet Ansiklopedisi,cilt 2,S.1715)
Bu istatiksel verileri Büyük Sovyet Ansiklopedisi’ne dayanarak daha da genişletmek, örneklemek olanaklı. Okuyucular, Çarlık Rusyası dönemi ile özellikle Stalin önderliğindeki S. Birliği döneminin bir kıyaslamasını buradan yaparak aradaki muazzam farkı ve verilen hizmetlerin hangi kesime, sınıflara yönelmiş olduğunu anlayabilirler.

Yine bir başka istatistiksel veri şöyle:

Rus Klasik yazarlarının Çarlık döneminde (1888-1917) toplam basım adedi, 29 milyon 742 bin, toplam çevrildikleri dil sayısı ise 47’dir.

(1918-1947) yılları arasındaki dönemde, S. Birliğinde Rus klasik yazarlarının toplam basım adedi 167 milyon 742 bin toplam çevrildikleri dil sayısı 435’dir

Bu haklı gelişmeleri ve başarıları Maksim Gorki şöyle ifade etmiştir:“Dünyada bilim ve edebiyatın bu ölçüde destek gördüğü ;sanat ve bilim alanındaki sanatçıların meslek becerilerinin yükseltilmesine bu oranda önem verilen bir başka devlet daha yoktur ve hiçbir zamanda olmamıştır.” (Büyük Sovyet Ansiklopedisi,Cilt 2,S.1534 )

Resim ve Plastik sanatlarda da devrimle birlik büyük atılımlar yapılmıştır. Eskiden sadece burjuvazinin hizmetinde olan araçlar, atölyeler, sanat galerileri ve bununla ilgili tüm kurumlar halkın hizmetine sunulmuştur. Saraylar,müzeler, soylulara ait mülkler, villlalar vb. kamulaştırılmış, buralarda bulunan sanatsal ve kültürel veriler yine halkın hizmetine sunulmuştur. Çar ve uşaklarını öven heykel ve resimlerin ortadan kaldırılması, bunun yerine halka mal olmuş ve gerçekten halkın kültür mirasını temsil etmeye layık kişilerin tüm S. Birliğinde yaşatılması ve anılması için 2 Ağustos 1918’de alınan bir kararla 1- Devrimciler ve Halk Adamları, 2- Yazar Ve Şairler, 3 Düşünür ve Bilginler, 4-Ressamlar, 5-Besteciler, 6-Artistler.  Anılarına, anıt dikilmesine karar verilmiştir. (S Ve Edebiyat,Lenin,Payel yay.S.247)

Lenin tarafından hazırlanan “monumental propaganda” programının kabul edilmesiyle birlikte (B.S.Ansk.C.2 S.1574) tüm ülke çapında ajitasyon afişleri, dekorasyon çalışmaları, kitle gösterilerinin düzenlenmesi, devrimin, bilimin ve sanatın büyük insanları için heykeller yapılması ve bu amaca yönelik eser satın alınması için bir komitenin oluşturulması doğrultusunda çalışmalar yapılmıştır.

Grafik ve afiş alanında o zamana kadar denenmemiş yöntemler ve biçimler uygulanmış, gezgin sanat grupları oluşturularak, hazırlanan grafik-poster pencereleri (ROSTA) vasıtası ile kültür devrimi en ücra köşelere kadar taşınmıştır. Bunlar da Mayakovski’nin büyük katkıları olmuştur. Poster sanatı (rosta) Ekim devrimi ile başlamış, devrimin ilk yıllarında öncelikle Beyaz muhafızlara, Sağlık sorunlarına karşı ve okuma-yazma seferberliği,cehaletle savaşım için kullanılmıştır. Posterlerin çizimi ve yazımında değerli ressam, yazar ve şairler hatta müzisyenler görev almıştır. Birçok poster’in sanatsal değeri hala güncelliği korumaktadır.(Bak.SOVIETPOSTERS.COM)


Mimaride de muazzam ilerlemeler oldu. Küçük bir azınlığın rahatlığı için değil artık yüzyıllarca ezilmiş sömürülmüş, hor görülmüş ve hiç de insani olmayan ortamlarda “bir çiyan gibi” yaşamaya layık görülmüş emekçi kitlelerin rahat etmesi için pratik  ama muazzam projeler üretilip ,bunlar yaşama geçirilmiştir.Bunun için Mayakovski’nin yazdığı “Dökümcü Ivan Kozirev’in yeni eve taşınmasının Hikayesi”adlı şiir çok ilginçtir :

Dökümcü İvan Kozirev’in Yeni Eve Taşınmasının Hikayesi


Ben proleterim
       Açık, ne söylediğim.
Yaşıyoruz işte,
       Anamız bizi nasıl yarattıysa.
Bak buraya,
       bana
        bir ev
          veriyor

İşçi-
     Yapı-
         Kooperatifim.
Şu kadar-genişliği
        Yüksekliği-şu kadar! 

Havalandırmalı,
        Işıklandırmalı
              Isıtmalı ve temiz.
Evet,herşey güzeldi.
        Ama en çok beğendiğim
        (Nasıl söyliyeyim ?)
             bir büyü;
(Vaadedilmiş ülkeden
        daha vaadedilmiş)
Ve en beyaz Ay parıltısından
        daha beyaz,
evet bu
        cennete
             burada
                  banyo diyorlar.
Bir musluktan
        akıyor buz gibi,
öbürüne
dokunurken
        dikkat et ;
Sıcak!
Soğuğun altına
sok kafayı.
Sonra sıcakla yıka kandini
Canın acımaz,

Bir musluğun üstünde
büyük bir X(Rusça soğuk
kelimesinin baş harfi )
Öbürünün üstünde
Aynı büyüklükte bir T(Rusça sıcak
kelimesinin baş harfi)
Yorgun,
bitkin,ümitsizcesine
geliyorsun eve.
Ne çay,
ne biftek,ne de çorba
tad vermiyor sana.
Bir martı hızıyla
şırıl şırıl akan suyun altına !
Bir ölü bile canlanırdı
böyle bir gıdıklanmada.
Sosyalizmde sanki
konukmuşsun gibi;
Kesiyor nefesini
bu gıdıklayıcı zevk.

Çabucak asıyorsun
Pantolonu,çeketi
Gardroba.
Sabunu alıyorsun eline
ve-
haydi sevinçle !
Oturursun
ve temizlersin kendini
üşenmeden.
Uzanırsın,
keyfine göre-
Sanki sayfiyede gibi-
sanki Volga
akıyormuş gibi odaya,
Volga...
gemiler ve balıklar eksik sadece.
ve taşısan bile
on yıllık kir izİ
olursun,
kabuğu soyulmuş
bir ağaç gövdesi gibi.
En kara kurum izi kaybolur
derisi yüzülmüş gibi,
lanet kabuk yok olur,
orada kaynatılırsın
orada buğuda haşlanırsın !
Sonra çeviriyorsun
küçük kolu;
O zaman damla damla akıyor
serinletici
su-mucizesi
delikli,metalden sis içinden.
Ne kadar şevkatli duş,
şarıl şarıl ve çağlayarak !
O kovar
yorgunluğu
tüm duyulardan ;
Saçları okşayarak,
kulakları çekerek
omuzların arasından
sırttan aşağıya doğru
akmak için.
Şimdi
bedeninden suyu
sil ve ovala ;
tüylü bir havlu ile
kaygan cildini.
hisset ayaklarının altında
kaygan tahta yerine,
Kadifemsi, yumuşak
mantardan paspası.
Sonra göreceksin
aynada
kendini.
Ve giyeceksin
temiz gömleği
dikkatle,
ben yapıyorum bunu ve düşünüyorum
kendi kendime ;
“ çok doğru
Bu
Bizim
Sovyet iktidarımız. “
                                                                   


                                      
MAYAKOVSKİ 


YAVUZ AKÖZEL


(Devam Edecek….)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder