Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

14 Nisan 2012 Cumartesi

Emeğin Sanatı'ndan 116. Merhaba



Merhaba,

Bir yanda içerde zulüm fırtınası sürerken, diğer yanda Suriye üzerinde emperyal güçlerin oyunları sürüyor.  Politikacılar fısıltıyla konuşurken, her türlü oyunlara en yüksek ses gene sanatçılardan yükselmeye devam ediyor…

Sanata da saldırılar sürüyor. En son Şehir Tiyatrolarına liberal-muhafazakâr kesimin topyekûn saldırısı sonucu Şehir Tiyatroları sanatçıların elinden alınarak İstanbul Belediyesinin bir bürosu hâline getirilmek isteniyor.

Öte yandan muhafazakâr kesim, Amerika’yı yeni keşfetmiş gibi “Muhafazakâr sanat” denilen bir karanlığın peşinde yuvarlanmayı sürdürüyorlar.  Muhafazakârlığın, Türkçesiyle tutuculuğun; bir kısıtlı tavrı, sınırlandırılmış, kuşkudan ve özgür yaratıcılıktan uzak duruşlarıyla sanatta tekrarcılık, işgalcilik ve yok edicilik dışında ne kadar yerleri olabilir?

Sanat özgürlük, başlı başına özgürlük isteyen bir yaratım değil midir? Özgürlüğün tutuculukla sınırlandırılmak istenebildiği sanat, ağla yakalanmış atmacadan kafesteki bülbül ötüşü beklemek gibidir…  Melih Cevdet Anday, “Sanatın büyük bir güç olması, ancak özgür bir kafadan doğması ile gerçekleşir.  Biz o özgürlüğü sınırladıkça, dizginledikçe sanatın gücü de azalır.” demiyor mu? Christopher Caudwel daha net açıklıyor sanat ve özgürlük ilişkisini: “Sanat, bir özgürlük norm’udur.”                                                                                                  

Yaşama sanatına çıkmayan, yolları tutuculuğun tel örgüleriyle çevrilen bir sanatın, hadi zorlamayla bugünü olsa da geleceği olabilir mi? Ne diyor Albert Camus: “Sanat kendi kendisine yaptığı baskı ile yaşar, başkalarının baskısı ile ölür.”  Ahmet Cemal daha açık konuşuyor bu konuda: “Sanat, yeni dünyalar kurgulamakla eş anlamlıdır. O dünyalar da önce düşlerde doğar. Bundan çıkan doğal sonuç, düş kurma özürlü bir ortamın sanatta yerinin olamayacağıdır.”

Aslında “muhafazakâr sanat” peşinde olanlara en keskin yanıtı kendi cenahlarından Beşir Hamitoğulları veriyor: “İlkeleri içinde bilim ve sanat devrimcidirler. Çünkü kendilerine özgü araç ve yöntemleri ile gerçekleşmiş bulunan somut ve sade dünyayı kavradıktan başka; kurulmuş sistemlerin ötelerinde, olanaklı olan daha yeni, daha iyi dünyaların var olabileceğini de yeni biçimler aracılığı ile ortaya koymaktadırlar.”

Bu baylara, sonuç olarak diyebiliriz ki, sanatın görevi, açık kapıları kilitlemekten çok kilitli kapıları açmaktır. Siz kilitlemeye durun, biz devrimci sanatçılar kilitleri kırmaya devam edeceğiz…                            
                                                                                                                                                                                                                                                    
Ali Ziya Çamur


BU SAYININ SAVSÖZÜ

Şiirin ahmaklar için sıkı sıkıya kapalı bir kapısı vardır, ama masumlar için sonuna kadar açıktır aynı kapı. Anahtarlı ya da kilitli bir kapı değildir bu, ama öyle bir yapısı vardır ki, ahmak ne kadar zorlarsa zorlasın giremez içeri; masumunsa yalnızca görünmesi yeter, sonuna kadar açılıverir bu kapı. Ahmaklığa masumiyet kadar karşıt düşen bir şey daha yoktur. Ahmakın karakteristik özelliği, yerleşik erk düzeninde yerini alıp kendi nüfuzunu kullanmaya sistematik olarak arzulu olmasıdır. Masum ise, farklı olarak, böylesi bir nüfuzu kullanmayı reddeder, çünkü o güç herkese aittir.

Elbette en üst düzey şiirsel tavır olan masumiyetin potansiyel sahibi halktır. Halkın içerisinde ise, iktidarın baskısını bir acı olarak hissedenlerdir. Masum, bilincinde olsun ya da olmasın, (en başta aşk olmak üzere) bir değerler dünyasında hareket eder; ahmak ise yegâne değerin nüfuzun kullanılmasıyla elde edildiği bir dünyada hareket eder.
Ahmaklar gücü otoritenin herhangi bir formunda ararlar: Öncelikle parada, sonra hükümetin en üst merciinden bürokratların en mikroskobik ama çürümüş ve kötücül nüfuzuna kadar, kilisenin nüfuzundan basının nüfuzuna kadar, bankerlerin nüfuzundan kanun koyucuların nüfuzuna kadar tüm devlet kurumlarında ararlar. Bütün bu iktidar odakları şiire karşı örgütlenmişlerdir.

Şiir özgürlük demek olduğu için, otantik insanın, kendini gerçekleştirmek isteyen insanın onaylanması demek olduğu için kuşkusuz ahmaklar nazarında hatırı sayılır bir prestiji vardır. Kendi kurdukları bu yapay ve tahrif edilmiş dünyada ahmaklar lüks nesnelere ihtiyaç duyarlar: Ambalajlara, bir sürü ıvır zıvıra, mücevherata ve bunlara benzer bir şekilde şiire ihtiyaç duyarlar. Onların kullandıkları bu şiirde, söz ve imge dekoratif ögelere dönüşür ve bu halleriyle şiirin kendine has akkorluğundan gelen asli gücünü kırarlar. Böylece ortaya şu “resmi şiir” denen şey çıkar; allı pullu bir şiir, dokununca tınlayan tıntın bir şiir. ALDO PELLEGRİNİ (1903-1973)(www.edebiyathaber.net)


YAŞAM VE SANATTA
15 GÜNÜN İZDÜŞÜMÜ

HATAYLI SANATÇI VE AYDINLARDAN BARIŞ ÇAĞRISI!...

30 Hataylı aydın ve sanatçı Hatay’a gelen Kofi Annan’a ve kamuoyuna hitaben “Savaş yıkımına karşı barışta kenetlenelim” başlıklı bir bildiri yayımladı.

Soyadına göre abece sırasıyla bildiride imzası bulunanlar: Mehmet Aksoy (Heykeltıraş), Murat Altınöz (Gazeteci-Şair), Semir Arslanyürek (Sinema sanatçısı), Musa Artar (Eğitimci-Yazar), Arif Berberoğlu (Çevirmen-Şair), Ali Büyükleyla (Sanatçı), Bedran Cebiroğlu (Şair), Faiz Cebiroğlu (Eğitimci-Şair), Gülsüm Cengiz (Yazar), Sadullah Çağlar (Yazar), Kemal Düz (Yazar), Burhan Günel (Yazar), Ümit Yaşar Işıkhan (Sanatçı), Müslüm Kabadayı (Eğitimci-Yazar), Mehmet Karasu (Eğitimci-Yazar), Ayla Kutlu (Yazar), Ayten Mutlu (Şair), Ali Nafile (Eğitimci-Ozan), Nebih Nafile (Eğitimci-Ozan), Mehmet Oflazoğlu (Fotoğraf Sanatçısı), Adil Okay (Şair-Yazar), Arif Okay (Araştırmacı-Yazar), Yusuf Recepoğlu (Tiyatro sanatçısı), Mesrur Sabahoğlu (Şair), Mustafa Söylemez (Ressam-Şair), Orhan Tüleylioğlu (Gazeteci-Şair), Sabahattin Yalkın (Şair), Halil Yılmaz (Eğitimci-Şair), Ferhat Zidani (Şair-Yazar), İsmail Zubari (Araştırmacı-Gazeteci)

Yayınlanan bildirinin tamamı:

SAVAŞ YIKIMINA KARŞI BARIŞTA KENETLENELİM!

 “Toprağımızı kirleten, suyumuzu zehirleyen ve havamızı mahveden her türlü felakete karşı tüm insanların ortak mücadelesini örgütleyendir sanat. Yaşamı her dizesiyle yeniden ve yeniden üretendir şiir. Müzik gönül telimizin tınısını diriltendir.

Peki savaş nedir? Bombalar, kimyasallar, mermiler canlarımızı alırken, doğamızı tahrip ederken, komşu ülkeler, halklar arasına düşmanlık tohumları ekerken ve bütün bunlardan “para kazanmak”tan başka bir şey düşünmeyen Dünya’nın patronu olmak isteyen bir avuç kan emici nemalanırken, bunun adı nasıl “demokrasi” olabilir? “Size demokrasi getiriyoruz!” diye yola çıkan Amerikan uçaklarının, tank ve toplarının dokuz yıl içinde Irak’ta 1,5 milyonu aşkın insanın ölümüne, müzelerin yağmalanmasına, petrollerinin emperyalist ülkelerce talan edilmesine neden olduğunu görmedik mi? Aynı biçimde Libya’nın petrollerini istedikleri gibi yağmalamak için Fransız, Amerikan ve İngilizler tarafından daha dün Libya’da işgalin gerçekleştirildiğini bilmiyor muyuz? Sömürge politikalarını sağlamlaştırmak için bugün Libya’yı parçalamak üzere kolları sıvadıklarına, halkı aşiretler düzeyinde bölüp birbirine düşman kıldıklarına tanık olmuyor muyuz? Her şey kör parmağım gözüne dercesine apaçık ortadayken, benzer oyunun şimdi de komşumuz Suriye üzerinde oynandığını fark etmiyor muyuz?

Evet, biz sanatçılar ve aydınlar, kendi ülkemizin bağımsızlığını ve halkımızın özgürlüğünü ne kadar çok önemsiyorsak, aynı biçimde komşularımız başta olmak üzere Dünya’daki tüm halkların da kendi geleceklerini kendilerinin bağımsızca belirlemelerini, barış içinde yaşamalarını benimsiyoruz. Kültür komşuluğumuz kadar, bölgemizin geleceğinin barış ve güven ortamıyla belirlenmesinde ortak değerlerimizin bulunduğu Suriye’ye, her türlü dış müdahalenin yapılmasına ve savaş kışkırtıcılığına cepheden karşıyız. Suriye halkı, toplumsal ve kültürel sorunlarını kendisi çözecek kadar deneyim biriktirmiş olup biz Türkiyeli sanatçılar olarak, onların sorunlarının iç dinamiklerin çalışmasıyla çözülmesinden yana olduğumuzu açıkça ilan ederiz. Bu çerçevede Hatay’ımızın topraklarının, Suriye halkının iç savaşa sürüklenmesine, kamu değerlerinin yok edilmesine yol açacak biçimde kullanılmasına da cepheden karşıyız. İnsani yardımlar dışında, topraklarımızın üs olarak kullanılmasına vesile olanları, ülkelerimiz ve halklarımız arasında düşmanlık tohumları ektikleri için, tarihin affetmeyeceğini vurgulamak istiyoruz.

Bizler; Hataylı aydınlar ve sanatçılar olarak, ülkemizde düzenlenen Çukurova Sanat Festivali’ne 6 yıldır Arap ülkelerinden aramıza katılan sanatçılarla “barış kültürü”nü geliştirmek için çaba sarf ediyoruz. Biz sanatçıların bu kaynaşması, ülkelerimizin yöneticilerine örnek olmalıdır. Özellikle, “uygarlıklar beşiği” ve “barış kenti” olarak bilinen Antakya’dan yükselttiğimiz “Savaş yıkımdır, barış kardeşlik salkımıdır!” şiarımızın, tüm savaş çığırtkanlarına galip gelmesini diliyoruz.  09.04.2012”


NECATİGİL ŞİİR ÖDÜLÜ ERAY CANBERK’İN!

13 Aralık 1979 tarihinde yitirdiğimiz şair Behçet Necatigil’in anısına 1980 yılından bu yana ailesi tarafından düzenlenen Necatigil Şiir Ödülü, 2012 yılında Kent Kırgını adlı kitabı için Eray Canberk’e verildi.

9 Nisan 2012 tarihinde Doğan Hızlan’ın başkanlığında toplanan Seçiciler Kurulu, ödüle ilişkin açıklamada bulundu: “Kendi köşesinde şiirinin kozasını ören Eray Canberk, 60 kuşağının önemli şairlerindendir. Kitabının adı ve içeriği Behçet Necatigil’in şiirine denk düşmektedir. Bu ödülle Eray Canberk’in 50 yıllık birikiminin de değerlendirilmesi öngörülmüştür.”

2012 yılı Seçiciler Kurulu’nda Cevat Çapan, Refik Durbaş, Turgay Fişekçi, Doğan Hızlan, Mehmet Taner, Tahsin Yücel ve ailenin temsilcisi olarak Selma Necatigil yer alıyordu.

Ödül alan kitap “Kent Kırgını “, 1960-2010 yılları arasında Eray Canberk'in 50 yıllık şiir birikimini yansıtmaktadır. İlk ve orta öğrenimini İstanbul'da yapan ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun olan ozan, yazar, çevirmen Canberk, 1963'den başlayarak şiirleri, öyküleri, denemeleri, eleştirileri, günlükleri, incelemeleri ile çevirileri, Yelken, Varlık, Yeditepe, Şiir Sanatı, Yeni Gerçek, MAY, Adam Sanat, Hürriyet Gösteri, Cumhuriyet Kitap, Dünya Kitap, gibi dergilerde yayımlandı. Özellik çevirmen yönüyle tanınan şair birçok şair ve şiiri de dilimize kazandırdı. Kent Kırgını az ve öz yazan şairin şiirlerini değerlendirmek için önemli bir kitap.. (EDEBİYATHABER.NET)

                         
ÇAĞŞAD’DAN  2. ABDÜLKADİR BULUT ŞİİR ÖDÜLÜ!

Genel Merkezi Ankara’da bulunan Çağdaş Şair ve Yazarlar Derneği, her yıl sonsuzluğa göçmüş şairleri genç şiir severlere tanıtmak amacıyla şiir yarışmaları düzenliyor. Geçen yıl birincisini düzenlediği Şair Abdülkadir Bulut Şiir Ödülünün bu yıl da ikincisini düzenleniyor.

Ödüle 1 Ocak 2011 - 31 Aralık 2011 tarihleri arasında yayımlanmış şiir kitabı ya da kitap oylumunda altışar adet dosya ile başvurulacaktır.  Seçici Kurulu Hüseyin Atabaş, Ali F.Bilir, M.Mahzun Doğan, Gülsüm Cengiz, Fadıl Oktay, ve Aydan Yalçın’dan oluşan ödülde birinci gelen eser sahibine 500 TL , 'Övgüye Değer Eser' sahibine  250 TL. ve ayrıca Abdülkadir BULUT’un E yayınevinden çıkan kitapları (Ülkemin Şiir Atlası, Sevgi Sözleri, Kasabalı Lorca) + plaket olarak belirlendi.

Ödüle son katılım tarihi 10 Mayıs 2012'dir.  Katılımcılar özgeçmişleri ve iletişim bilgileriyle birlikte kitap ya da şiir dosyalarını aşağıda belirtilen adrese, posta ya da kargo yoluyla ulaştıracaklardır. Ödül sonuçları 10 Temmuz 2012 tarihinde açıklanacak, ödül töreni ise şairin ölüm yıldönümü olan 7 Ağustos 2012 tarihinde memleketi Anamur’da yapılacaktır.

Başvuru adresi: Aydan Yalçın, Batısitesi Mah. Güvengir Merkez Sitesi. 12. Cadde. 5. Blok No:1  Batıkent / Ankara


EĞİTİM SEN BATMAN ŞUBESİ II. ŞERZAN KURT ÖYKÜ ÖDÜLÜ 2012

Eğitim Sen Batman Şubesi (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası) Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü İkinci sınıf öğrencisi iken 12 Mayıs 2010 tarihinde, Muğla’da yaşanan öğrenci olayları sırasında uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden ŞERZAN KURT (1989-2010) anısına düzenlediği ödüllerin ikincisi öykü ödülüdür.
Bu yıl ikincisi gerçekleştirilecek olan ödülün amacı; edebiyata özgün yapıtlar kazandırmak ve Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerine dikkat çekmektir.

Katılımcılar daha önce herhangi bir yerde (kitap, dergi, internet vs.) yayımlanmamış ve ödül almamış iki öyküyle yarışmaya katılabilirler. Yarışmanın dili Kürtçe ve Türkçe’dir. Her dilde ayrı ödül verilecektir. Ödül paylaştırılmayacaktır. Eserler 12 punto yazılmalıdır.

Öyküler 7 kopya olarak gönderilmelidir. Ayrıca eser sahibinin özgeçmişi (7 kopya olarak) iletişim bilgileri de başvuruda yer almalıdır. Son katılım tarihi: 15 Ağustos 2012  I. ŞERZAN KURT ÖYKÜ ÖDÜLÜ’nün sonuçlanmasının ardından hazırlanacak kitapta Seçici Kurul’un uygun göreceği eserlere yer verilecektir. Yarışmaya eser gönderenler bu hükmü kabul etmiş sayılacaktır.

Sonuçlar basın yoluyla açıklanacak olup,  ödüller ŞERZAN KURT’un doğum günü olan 8 Kasım’da gerçekleştirilecek bir etkinlikle verilecektir. Ödül, özel olarak hazırlanmış bir heykelciktir. Para ödülü verilmemektedir.  Ödülün seçici kurulunda Adnan Binyazar, Ayşe Sarısayın, Jaklin Çelik, Hasan Özkılıç, Özcan Karabulut, Nejla KURT (Şerzan KURT’un annesi. Oy kullanmayacaktır.)

XELATA ÇÎROKAN YA ŞERZAN KURT A II. 2012

Eğitim Sen Şaxê Batmanê par ji bo bîranîna Şerzan Kurt(Şerzan Kurt dema li Zanîngeha Muğlayê de dixwend, li vir 12ê Gulana 2010an di pevçûneke di nav şagirtan de ji aliyê polîsekî ve hatibû kuştin) Xelata Çîrokan A Şerzan Kurt a I. li dar xistîbû. Îsal Xelata Çîrokan A Şerzan Kurt a II. li dar dixe. Ev xelata çîrokan li ser navê ŞERZAN KURT ji bo balê bikişîne ser binpêkirina mafên mirovan li Tirkiyê, bibe handan ji bo afirandina berhemên xweser û hêja yên wêjeyî tê dayîn.

ŞERTÊN TEVLÎBÛNÊ: Berhemên ku tevlî pêşbaziyê bibin divê berî niha li tu deverê(pirtûk, kovar, înternet hwd.) nehatibin weşandin. Zimanê pêşbaziyê Kurdî (Kurmancî û Kirmanckî) û Tirkî ye. Ji bo her zimanekî wê xelatek bê dayîn, xelat nayê parvekirin. Berhem divê bi 12 puntoyan hatibin nivîsandin.

Kesên ku tevlî pêşbaziyê bibin divê kurtejiyana xwe, navnîşana xwe 7 qopiyayên çirokên xwe bigihînin me. Dema dawî ya tevlîbûnê 15ê Gelawêjê 2012 e. Piştî ku encama XELATA ÇÎROKAN A ŞERZAN KURT A II. eşkere bû, dê berhemên ku jûriyê maqûl dîtine wek pirtûkekê bên weşandin. Kesên ku tevlî pêşbaziyê bibin vê xalê dipejirînin. Encamên pêşbaziyê wê bi rêya çapemeniyê bên eşkere kirin û xelat di 8ê Kanûnê de, di rojbûna ŞERZAN KURT de digel bernameyekê werin dayîn.

Xelat, peykerekê ku bi taybetî hatiye çêkirin e. Xelat wek pere nayê dayîn. Desteya Hılbıjêr: Ronî War, Dilawer Zeraq, Yaqob Tilermenî, Sîdar Jîr, Brahîm Ronîzêr, Ömer KURT (Bavê Şerzan KURT e. Wê ray bi kar neyîne.)


ENGELLİLER KONULU ÖYKÜ YARIŞMASI DÜZENLENDİ…

Edebiyat dünyasında engelliler konulu eserlerin çok az oluşundan rahatsız olan engelliler bu alandaki açığı kapatmak adına 'Engelliler Konulu Öykü Yarışması' düzenledi. Yarışmayı düzenleyen, aynı zamanda engelliler.gen.tr site yöneticisi olan Halil Yılmaz yaptığı açıklamada şunları söyledi:

"Her alanda olduğu gibi engelli bireyler edebiyat alanında da yok sayılıyor. Türkiye'de yayınlanan roman, öykü gibi eserlere baktığımızda neredeyse hiçbirinde engelliler konu edilmiyor, engellilere vurgu yapılmıyor. Oysa edebiyatla ilgilenen kişiler en diptekilerin sorunlarını eserleriyle topluma aktaran insanlar olmalıdır. Bu anlamda Edebiyat dünyasına “engelliler’ ile ilgili öyküler kazandırmak ve söylenilmek istenenleri edebiyat aracılığıyla okurla buluşturup engelliler adına farkındalık yaratmayı amaçlayarak ‘Engelliler Konulu Öykü Yarışması’ düzenledik."

Yarışmada birincilik, ikincilik, üçüncülük ve Jüri Özel Ödülü olmak üzere toplam 4 dalda 2 bin (2.000) TL ödül dağıtılacak. Ankara Yenimahalle Belediyesi sponsorluğunda düzenlenen yarışma için başvurular 1 Haziran 2012'de sona erecek. Başvurular internet üzerinden yarisma@engelliler.gen.tr  adresine elektronik posta yoluyla yapılabilir. Ayrıntılı bilgi: Ayrıntılı bilgi:  http://haber.engelliler.gen.tr(EDEBİYATHABER.NET)


KÖY ENSTİTÜLERİ GÜNEŞİ AYDINLATIYOR HÂLÂ…

17 Nisan, yalnızca eğitim tarihine değil, toplumsal tarihimize de damgasını vuran Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümünüdür. 1940’dan bugüne, hakkında binlerce yazı, tez ve kitaplar yazılan köy enstitüleri, emekçi halk çocuklarının okuma, öğrenme ve bilinçlenme sürecini başlattı.

Anadolu’nun dört bir yanında köylerden gelen çocuklar, dünyayı tüm boyutlarıyla öğrenmeye başladılar. İçlerinden geldikleri yoksul ya da orta gelirli köylüler için birer ışık kaynağı oldular. Böylece Köy Enstitüleri, yoksul halkın demokratik eğitime kavuşunca nasıl dinamik bir güç olacağını gösterdi. Enstitülerin yaklaşık yirmi bin mezunu, gittikleri köylerde birer halk önderi oldular. Öğretmen örgütlenmesinin öncüsü oldular. Köyü incelemeye, dünya edebiyatının başyapıtlarını okumaya giriştiler. Ve kendileri de özgün yapıtlar vermeye başladılar.

Altı yılda Türk Edebiyatı Tarihine “Köy Enstitülü Yazarlar Kuşağı” diye damgasını vuran altmışı aşkın ozan, yazar ve bunların yanında araştırmacı, bilim adamı, müzisyen, ressam, yontucu yetiştiren Köy Enstitüleri, yalnızca eğitim tarihimizde değil, sanatsal ve toplumsal tarihimizde de hak ettiği yeri aldı:

“topraktı güneşti bildikleri yasa
Ekmeğe ve aşka inanıyordular
Doğu dağlarında çoban
Kıyılarda balıkçı işçi
Çukurovada pamuk
Bozkırda başaktılar

…..
Uyandı derinlerde bekleyen tohum
Bir sabah doğruldular
En önde dağların yalnızlığı
Hüznü mağaraların
Ardında yalnayak gömleksiz köyler
Gurbet acıları yanan ormanlar
Kavrulmuş tarlaları kurak yılların
Yer altı yerüstü insanlarının sabrı
YÜRÜYÜŞE başladılar”

MEHMET BAŞARAN


SOSYALİZMİN BAĞLAMADAN YANKILANAN
GÜR SESİ:  ÂŞIK İHSANİ

68’lerden 78’lere sesi her devrimcinin nabzında atan Âşık İhsani’yi, 77 yaşında, 21 Nisan 2009’da sonsuzluğa uğurlamıştık. Bir dönem, gökkubbeyi sosyalizm şiarıyla sarsan İhsani'nin sesi eylemlerimizde çınlamaya devam ediyor.

 Âşık İhsani, 1963 yılına kadar geleneksel halk türlülerini okumayı tercih etti. 1968"li yıllarla birlikte devrimci rüzgârdan etkilenen İhsani, Türkiye İşçi Partisi’ne üye oldu. Âşık İhsanı bu bilinci ve inancı ile halk şiirine çok yenilikler kattı. En başta devlete ve düzene hiçbir dönemde uşaklık etmedi. Ölümüne dek yoksuldu, yoksullardan yanaydı…

Her dönem de sazıyla, sözüyle, haksızlığa, baskı ve zulme baş kaldırdı, ona sus dendikçe susmayıp sesini daha da yükseltti. Sosyalist bir düzen özlemiyle yazdığı, bestelediği türkülerle devrimcilerin direnç ve sınıf bilincini pekiştirdi. Âşık İhsani'nin ilk yazdığı devrimci şiir "Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar Geliyoruz, geleceğiz, yakındır" şiiri oldu. Dönemin gençlik hareketiyle birlikte birçok protesto gösterisine katılan Âşık İhsani, Türkiye ve ülke dışında birçok konser verdi. Âşık İhsanı'nın sosyalist bilinçle gürleyen şiirleri, binlerce yıllık halk şiirinin en modern, en güçlü sesi oldu.

İlhan Başgöz, “Âşık İhsani köy kültürünün soyut aşk şiiri temasından, kent kültürünün yazılı, eleştiri kültürüne geçişin en önemli ismidir. Âşık İhsani’nin şiiri ve hayat hikâyesi toplumun 1940’lardan beri geçirdiği, iyili kötülü sosyal değişimin hikâyesidir ve öğreticidir” diye betimler onu.  Temel Demirer’e göre de o bir filozoftur aynı zamanda: “Onun dizelerine baktığımızda herhangi bir Anadolulu saz şairiyle değil, kelimenin tam anlamıyla bir filozofla karşı karşıya olduğumuzu görürüz.”

 Bir ara serbest ölçüyle de şiirler yazmayı denedi. Onun sesi ve sazından bütün Anadolu’da yankılanan “Mektup” şiiri 12 Mart’ın simgelerinden biri olmuştu. Mısralarını çuvallar dolusu dertle dolduran, noktalarını birer mızrak başı gibi sert vuran İhsani’nin şiirleri kalıcı değildir denildi. Şu şiiri bugünde hâlâ geçerli değil midir?


“Çek be zulüm çek elini yurdumdan,
Al götür ağ güne tuttuğun sisi,
Yeter uyuttuğun, yeter ezdiğin,
İşçi, köylü, dar gelirli herkesi.

Yarası sargısız kanarken yurdum
Hetirdin üstüne hışmını kurdun
Dahası var, tümen tümen susturdun
Sana karşı çıkan her gerçek sesi

Bazı yılan gördük seni bazı kin
Bazı bir softa elinde sahte din
Bazı bakan gördük bazı bir hain
Emperyalizm uşağının en pisi”


OKTAY RİFAT ŞİİRLERİYLE DALGALANDIRMAYA
DEVAM EDİYOR HAYATIMIZI…

Şiirimizde değişimin değişmezliğe varan çizgisinde Garip şiirinden 80’lere uzun yol kat eden şiirleriyle, romanlarıyla, tiyatro yapıtlarıyla edebiyatımıza damgasını vuran Oktay Rifat’ı 18 Nisan 1988’te yitirdik.

Sürekli akışkan bir şiir anlayışı içinde sürekli farklı deneyimlerle sürdürdü şiirini. Çıkış çizgisinde toplumcu eğilimler taşısa da çevrenin ve dönemin etkileri ile birlikte toplumcu bakışını kapalı şiirin içine hapsetti. O dönemde hepsi sosyalist olan Fransız sürrealistlerinden etkilenir gibi olmuşsa da onlardan farklı olarak anlamı yoğunlaştırarak vermek yerine anlamı buharlaştırmayı yeğledi..

Şiire yalınlıkla başlamış ve sonlara doğru bir anlam kapalılığına gitmiştir.  Bütün bunlara karşın, kendisi bir yazısında sanatla ilgili şunları söyler:

"Edebiyatçı olarak uyanık, bilgili, hiç olmazsa bir politikacı kadar cesaretli olmak zorundayız. Sanat eserinin sürümüne, gelişimine set çeken kanunların kalkmasını sanat derneklerimiz istemeli. İktidar hükümetlerinin milli eğitim politikası bizi en az bir şiir, bir roman kadar ilgilendirmeli."


BİZ VE ONLAR

İçlerinden geçenleri anlıyorduk, söyleyemediklerini.
Yoksulsunuz, iğrençsiniz, diyorlardı,
ne giysiniz var dolabınızda, ne iki türlü yemeğiniz, ne de paranız,
sevginize karnımız tok, özgürlükse özgürlük bizim için,
Sırıtmaya bile gerek duymadan arkalarını dönüyorlar soframıza.
Oysa biz alın terimizi bölüşürüz, yağma ve harç bilmeyiz.
Tütünü öküz için icat ettik, sürerken bir cıgara içimi dinlensin diye.
Öküz bizsek, hani soluk alacak vakit nerde!
Bu yüzden hor bakıyorlar bize, kanımızı içtiklerinden.
Bencillik en büyük bereket onlara, beylikleriyse
en büyük dolap.

OKTAY RİFAT

DERİNLİK VE YOĞUNLUĞUN ŞAİRİSABAHATTİN KUDRET AKSAL’I ANIYORUZ…


19 Nisan 1993’te yitirdiğimiz Sabahattin Kudret Aksal, derinlikle yoğunluk arasında gidip gelen, biçimsel titizliği öne çıkaran şiirleriyle edebiyatımızda özgün bir yere sahip şairlerimizdendir. Başlangıçta Garip şiirinin etkisindeki şiiri, zamanla felsefi bir boyut kazanarak, İkinci Yeni şiirinden de yararlanarak, dile yeni olanaklar kazandırmayı düşünen, kentli sıradan insanın tutum ve davranışlarını, nesnelere ve doğaya bakışını irdeleyen, zamanı sorgulayan, simge ve soyutlamalarla büyüleyici yalınlıkta ve biçimci  ilginçlikler de taşıyan bir yapıdadır.

Başlangıçta Garip akımının etkisinde, gündelik yaşamın bireysel sevinç ve umutlarını dile getirdi; 1960'tan sonra, bir ölçüde gizemci, insanın, evrenin ve zamanın sorgulandığı, genellikle ölçülü ve uyaklı şiirler yazdı

Aksal, şiirlerinin yanı sıra öykü ve oyunlar da yazdı. Öykü ve oyunlarında, psikolojik öğeleri ve biçim arayışlarını öne çıkardı; "küçük insan"ların yaşamlarını, aile bireyleri arasındaki çatışmaları konu edindi.

"Seninle sabahların aydınlığı otların ışıyışı seninle
Sonsuzlukta arınmış ovada çığlıkları koşup giden atların
Kirimi pasımı suyu sabunu sol bir teknede yudun yıkadın
Aldın kaba doğayı düzenledin yeni baştan bir güzel elinle"


SHAKESPEARE  İNSANLIĞA PERDE AÇMAYA DEVAM EDİYOR…

Dünya Edebiyatı’nın en önemli şair ve tiyatro yazarı Shakespeare; 23 Nisan 1616’da sonsuzluğa göçtüğünden bu yana yapıtlarıyla insanoğlunun imgelemindeki  kin, nefret, acı, pişmanlık duygularını yeniden biçimlendiriyor; insanoğlunun içsel gelişimine katkı sunmaya devam ediyor.

Kendisinden sonra gelen şair, yazar, oyuncu, yönetmen, sinema yönetmeni gibi sanat adamlarının her zaman harmanladığı bir hazine oldu Shakespeare’nin yapıtları.  Shakespeare, tarih boyunca en çok okunmuş yazar olma özelliğini hiç kaybetmedi. Eserleri 100'ü aşkın dile çevrildi. Sinemaya en çok uyarlanan oyunlar da yine Shakespeare'e ait.

Şiirleri ise 400 yıl öncesinden insanlığın umutlarını, aşklarını, kırıklıklarını ince ama zaman zaman ironik bir biçemle anlattı. İnsanlığın Bu Büyük Ustası, bugün de İnsanlığa seslenmeyi sürdürmektedir. Günümüzün Makbethlerine ve diğer zalimlerine karşı koymanın yollarını göstermektedir…

66. SONE

Vazgeçtim bu dünyadan
Tek ölüm paklar beni
Değmez bu yangın yeri
Avuç açmaya değmez
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz
Ezilmiş hor görülmüş el emeği göz nuru
Ödlekler gecmiş başa derken mertlik bozulmuş
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın
Değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen'e
Vazgeçtim bu dünyadan
Dünyamdan geçtim ama
Seni yalnız komak var
O koyuyor adama...

SHAKESPEARE (Can Yücel Çevirisiyle)
 


NOT: E-Dergimize yapıt göndermek isteyen dostlar, emegin_sanati@mynet.com adresine gönderebilirler.  Ayrıca grubumuza üye olarak, grup adresi yoluyla da bizlerle ilişki kurabilirsiniz: http://gruplar.antoloji.com/emegin-sanati Google Grup E-Posta Adresi: emegin_sanati@googlegroups.com Facebook Grup Adresi: http://www.facebook.com/album.php?aid=9847&id=100000398597738&saved#!/group.php?gid=25084311107 Twitter Adresi: http://twitter.com/#!/emeginsanati

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder