WÜRZBURG — BERLİN
MÜLTECİ / GÖÇMEN
YÜRÜYÜŞÜNDEN TANIKLIKLAR-III
Yürüyüşün Tartıştırdıkları
Bugün yürüyüşümüzün 24. günü. Dün yazmak için vakit olmadı. Sabah biraz daha erken bir saatte kalktım ve hızlı bir şekilde yazmaya çalışıyorum. Wittenberg'ten sonraki Gross Marzehns diye köylük bir yerde konakladık. Dün gece en soğuk gecelerden biri oldu. Ama buna bir çözüm bulduk. Büyük çadırın içinde bir odun sobası yaktık. Bu soba, soğuğun kırılmasında oldukça etkili oldu. Ama dün gece, yürüyüşümüze yeni katılmış biraz kilolu olan bir arkadaş fena şekilde horluyordu. Körüklü tren gibi ses çıkartıyordu ve bu ses altında uyumak mümkün değildi.
Dün biraz daha kısa bir mesafeyi yürüdük. Konaklayacağımız yer olan Gross Marzehns'e erken geldik fakat Berlin’den gelmiş olan bir arkadaş benimle söyleşi yapmak istedi. Çevirmenimiz politik literatüre yabancı olduğu için iyi bir çeviri yapamadı ama genel olarak anlaştık diyebiliriz. Berlin'den gelmiş olan bu arkadaş yürüyüşümüzle ilgili önemli sorular sordu.
Almanya çapında çok sayıda mülteci kampı var ve bu mülteci kamplarında çok sayıda mülteci kalmaktadır. Ancak bizim bu yürüyüşe katılan mültecilerin sayısı, genel toplam içinde oldukça azınlık bir kesimi oluşturuyor. Arkadaşın sorguladığı noktalardan birisi bu idi. Evet şu anda biz genel toplamın içinde küçük bir topluluğu oluşturuyoruz. Bunun birden fazla nedeni var. Daha önceki yazılarımızda aslında şu konulara kısmen değinmiştik. Avrupa'daki mülteci kamplarında kalan insanlar, terk edip geldikleri yerlerde emperyalist haksız savaşlara maruz kalmışlar, diktatörlüklerin baskı ve katliamlarına maruz kalmışlar ve Avrupa ülkelerine can güvenlikleri olmadığı nedeniyle kaçıp gelmişler. Geldikleri yerlerde zaten yeterince korkutulmuşlar. Avrupa'da ölmeden, nefes alıp vermek bile onlar için şükredilecek bir durum haline gelmiş. Buralarda sisteme karşı itiraz ettiklerinde başlarına gene kötü şeylerin geleceğini düşünüyorlar ve kaldıkları mülteci kamplarında boyun eğerek yaşamak zorunda kalıyorlar. Öte yandan Avrupa'ya göç etmiş olan mültecilerin çoğunluğu politik değil, kapitalist emperyalist sistem günümüz toplumunda çok derin bir apolitizasyon yaratmış durumda. İnsanlar kendi haklarının ne olduğunu ve bu hakları elde etmek için nasıl bir mücadele vermeleri gerektiğini bilmiyorlar.
Dilini, kültürünü, işleyişlerini bilmedikleri bir coğrafyaya kaçıp gelmiş olan mülteciler buralarda bir tecrit hayatı yaşamak zorunda kalıyorlar. Yaşadıkları ülkede, bir yerden biri yere yolculuk yapacak imkânlara sahip değiller. Mültecilere verilen para, onların yaşadıkları mülteci kamplarının dışına çıkmasını imkânsız kılıyor. Bazı mülteciler, bizim eylemimize dâhil olmayı aklından geçirse bile bunu hayata geçirme imkânlarına sahip değiller. Ancak birileri onlara ulaşım imkânı sağlayabilirlerse geliyorlar, ya da bizim geçtiğimiz yol güzergâhında bulunuyorlarsa bazen gelip bize katılıyorlar.
Özgürlük yürüyüşümüze katılan mülteci sayısının yetersiz olmasının bir nedeni de basının bizim yürüyüşümüzle ilgili yaptığı çarpıtma haberlerdir. Bu yürüyüşü yapanların yalnızca bir ülkenin insanları olduğu yönünde haberlerin çıkması ve çeşitli politik kesimlerin bizim yürüyüşümüz üzerinden rant sağlama girişimleridir.
Söyleşi yapan arkadaş, toplumun bizim yürüyüşümüzü nasıl karşıladığını ve bizim toplumdan ne beklediğimizi de merak ediyordu.
Bizim yürüyüşümüze yalnızca mülteciler katılmıyor, aynı zamanda Almanyalı olan insanlar da yürüyüşümüzde yer alıyorlar ve onlar da her türlü faaliyette bulunuyorlar. Ama yürüyüşümüze katılan Almanyalıların da sayısı yeterli değil. İnsanlar çalışıyorlar, her gün bizimle birlikte yürüme imkânları bulunmuyor. Politika dışında tutulma, manipüle edilme durumu yalnızca mültecilerin geldikleri coğrafyalara özgü bir durum değil. Kapitalist metropol ülkelerde de insanlar, içinde bulundukları kötü yaşam koşullarına ve sömürü sistemi olan kapitalizme karşı nasıl mücadele edeceklerini bilmiyorlar. Şimdiye kadar Avrupa ülkelerinde bir "sosyal devlet" modeli uygulanıyordu ve işçi sınıfı ve ezilenlerin ağızlarına bir parmak bal sürülmüştü. Bu durum kapitalizme karşı mücadeleyi etkisizleştiren bir rol oynuyordu.
Bizim toplumdan ne beklediğimize gelince, aslında biz onlardan hiç bir şey beklemiyoruz. Bizim dileğimiz, Avrupa coğrafyasında yalnızlaştırılmış, nüfusun dörtte üçünün psikolojik tedavi gördüğü bu insanlık dışı yaşam koşullarına karşı bizim gibi mücadele etmeleridir. Kapitalist sistem içinde izolasyona maruz kalan yalnızca biz mülteciler değiliz. Toplumun tüm emekçi kesimleri izolasyon içinde yaşıyorlar. İnsanlar işe gidip gelmek, hafta sonları da içip dans etmekten başka bir hayat tarzına sahip değiller. İnsan denilen varlık yalnızca biyolojik bir varlık değildir. İnsan olmak için yemek, uyumak ve çalışmak yeterli değildir.
Geçtiğimiz hafta, Almanya'nın büyük şehirlerinden olan Köln, Frankfurt, Berlin gibi şehirlerinde işsizliği protesto eden gösteriler oldu. Artık kapitalizmin evrensel, zorunlu krizi Almanya gibi güçlü ekonomiye sahip olan ülkeleri de etkisi altına alıyor. İspanya'da günlerdir sokak eylemleri sürüyor, İspanya'da kitleler parlamentoyu kuşattılar. Avrupa'nın diğer ülkelerinde de kapitalist kriz koşullarının dayattığı kısıtlanmış yaşama karşı tepkiler ve protesto eylemleri gerçekleşiyor. Bizim yürüyüşümüz de aslında bu eylemlerin benzeri bir eylemdir. Dünya çapında sürmekte olan antikapitalist eylemlerden bağımsız ve kopuk ele almak yanlış olur.
Söyleşi yapan arkadaşın merak ettiği diğer konu da; Almanya’da mültecilerin hareket alanını kısıtlayan yasaların niye var olduğuydu. Evet, Avrupa Birliği her ne kadar serbest dolaşım hakkından söz etse de, her ne kadar diğer demokratik hakların ve insan haklarının varlığından söz etseler de aslında bu söylemlerin gerçekleri yansıtmadığına dair bir kanıttır bu yasalar. Mülteciler buralarda çok yoksul bir hayata mahkûm edildikleri için, onların bu yaşam koşullarına karşı olası itirazlarını en baştan engellemeye çalışıyorlar. Ama Avrupa ülkelerinde insanların hareket alanını kısıtlayan yasalar yalnızca mültecilere has bir durum değil. Avrupa'daki yasalar ve toplumsal işleyiş biçimi, tüm toplumu denetim ve gözetim altında tutmayı hedeflemiştir.
Daha önceden Avrupa ülkelerine gelmiş olan göçmenler de bizim eylemimize gerekli pratik desteği vermiyorlar. Daha önceden çeşitli nedenlerle Avrupa ülkelerine göç etmiş olan mülteciler burada pasaport almışlar, bir iş bulmuşlar ve bir araba almışlar. Bu yaşam onlar için yeterli bir dizginleyici olmuş. Onlar, kapitalist sisteme uyum sağlamışlar ve artık kendilerinin eski durumunda olan insanlara karşı olan destekleri azalmış. Uzun yıllardır Avrupa ülkelerinde yaşayıp da kapitalist hayat tarzını kabul etmeyenlerin sayısı oldukça azdır. Bizim bu yürüyüşümüz, daha önce buraya gelmiş fakat artık eski politik düşüncelerini terk etmiş olan, kendi kabuklarına çekilmiş olan insanları da sarsan ve deşifre eden bir rol oynuyor.
Dün sabah, birisinden telefon geldi ve yürüyüşte Türkçe bilen birisinin olup olmadığını sordu. Bu bir gazeteciymiş, röportaj yapmak istiyormuş. Biz yürüyüşümüze başladıktan kısa bir süre sonra bu arkadaş kervanımıza katıldı. Onunla yolda hem yürüdük, hem de röportaj yaptık. Yürüyüşle ilgili ve benim hayatımın geçmiş kesitleriyle ilgili çeşitli sorular sordu. Uzun hapis yıllarını nasıl değerlendirdiğimi sordu. Onun sorularını gerektiği gibi cevaplandırdım. Bu röportajı Evanjelist bir internet sitesi için yapıyordu ama bu arkadaşın kendisinin dini inancı yoktu. Bir süre bizimle birlikte yürüdü. Daha fazla yürümek istiyordu fakat onun fazla zamanı yoktu. Yolun bir yerinde onu yolcu ettik.
Dün akşamki toplantımız çok uzun sürdü. İnsan bazen aşırı demokrasinin iyi bir şey olmadığını düşünüyor. Bazen aynı insanlar aynı şeyleri defalarca tekrarlayıp duruyorlar. Ama dün akşamki toplantıda tartışılan şeyler oldukça ilginçti. Önceki günkü şehir içi etkinlik ve yürüyüşlerimiz sırasında Almanca "scheise polis" sloganı atılmıştı. Bizim yürüyüşümüze destek veren ve bizimle birlikte yürüyen bir kişi bu sloganın atılmasını doğru bulmuyordu ve bunun polise karşı saygısızlık olduğunu söylüyordu. Aslında böyle bir eylemde bu tip bir düşüncenin savunulması çelişkili bir durumdur. Ama onu dışlamadan polis teşkilatının tüm dünyada kapitalist devletin bir organı olduğu ve sermaye sınıfının militarist koruyucusu olduğunu anlattık. Bu konunun tartışılması toplantıyı gereğinden fazla uzatmış oldu.
Bu akşam Bad Belzig'de konakladık. Çadırımız mahalle görünümü oluşturan bir tesisin içinde kurulmuştu. Burası da dini bir topluluğun kurmuş olduğu yatma yerinin, internet kafenin ve yemek dağıtılan bölümlerinin bulunduğu bir yer.
Bu akşamki toplantımızda önümüzdeki etkinlikleri nasıl gerçekleştireceğimizi konuşuyoruz. Berlin şehrine yaklaştıkça, özgürlük yürüyüşümüze olan ilgi artıyor. Bize ulaşan bilgilere göre milletvekilleri de Berlin'e yakın noktalardan başlayarak bizimle birlikte yürümeyi düşünüyorlarmış. Ayrıca yolumuz üzerindeki bazı kentlerde ve konaklama yerlerimizde bizimle ilgili bazı etkinlikler planlanmış. Bazı planlamalar bize danışılmadan yapılmış. Bizim adımıza yapılan planlamaların bize danışılmadan belirlenmiş olmasını biz kabul etmiyoruz. İnsanların çeşitli vesilelerle bizim eylemimizle ilgilenmeleri kötü bir şey değil ama bu planlamalar bizim adımıza ve bizden habersiz yapıldığı zaman uygun olmuyor. Kimin, hangi amaçla bizim eylemimizle ilgili planlama yapmış olduğunu bilmiyoruz. Dolayısıyla yollarda gerçekleştireceğimiz etkinlikleri biz kendi insiyatifimizde gerçekleştirmek istiyoruz. Planlama yapan insanların bizim irademize saygı göstermeleri gerekiyor. Eylemi yapan biziz ve eylemin aşamalarında gerçekleştirilecek olan etkinliklerin içeriğini ve biçimini de biz kendimiz belirlemek istiyoruz.
Yürüyüşümüz sırasında işlerin planlaması ve gerçekleştirilmesiyle ilgili izlenecek yöntemleri belirlerken bazen, mülteci ve destekleyiciler gibi bir ikili görünümün oluşmasına yol açıyor. Ama biz bu sorunları tartışarak ortak duruşumuzu korumaya çalışıyoruz.
Bu akşamki toplantımız sırasında Bayden'den 4 yeni mülteci yürüyüşümüze katılmak için buraya geldiler. Onları alkışlarla karşılayarak "hoş geldin"de bulunduk.
Bugün konaklayacağımız yere biraz erken geldik. Kestirme yollardan yürüdük, tarlaların içinden ve ormanlardan geçtik. Erken gelmek istememizin nedeni, buradaki mülteci kampına baskın düzenlemekti. Mülteci kampına gittiğimizde, bu kamptaki mültecileri Almanca kursu yaparken bulduk. Kapalı olan kapıyı açtığımızda karşımıza kurs öğretmeni çıktı ve neden burada olduğumuzu sordu, biz de ona yürüyüşümüzle ilgili bilgi verdik. Kursun bitiş saatine kadar kampta bekledik ve oradaki mültecilerle sohbet etme imkânı bulduk. Yalnızca bir tane Türkiyeli varmış, o da kampta sıkılmış ve Köln'e gitmiş. Kampta en fazla Afganistanlılar varmış. Bunun yanında, Suriyeli, İranlı, Iraklı olanlar ve Afrikalı olanlar da vardı. Onlara bildiri ve gazetelerimizi dağıttık. Yürüme nedenimizi anlattık. Pakistanlı bir mülteci elimdeki özgürlük yazan pankartı alıp taşıdı.
Berlin şehrine yaklaştıkça Berlin'den gelen ziyaretçilerimizin sayısı artıyor. Değişik kurumlardan, partilerden, derneklerden gelen ziyaretçilerimiz oluyor. Tek tek bizim yürüyüşümüzü desteklemek için gelenler oluyor.
Bu gün mülteci kampı ziyareti sırasında alışılmışın dışında kıyafetler giymiş olan birisiyle tanıştık. Adamın elinde değişik bir asa vardı. Bu kıyafetlerin ne anlama geldiğini sorduğumuzda bunun hikâyesini bize anlattı. Bu kıyafeti tahta evleri yapanlar giyiyorlar. Bunlar evleri yaptıktan sonra 3 yıl gezmeye çıkıyorlar. Almanya'ya özgü böyle bir kültürel gelenek varmış.
Bugün ziyaret ettiğimiz kampta kamp yöneticilerinin olumsuz yaklaşımlarına karşı tepki gösteren arkadaşları, gene bizimle birlikte yürüyen bir arkadaş uyarıda bulunmuş. Toplantımızda bu durumu da ele aldık ve ırkçılara karşı gösterilen tepkinin haklı bir tepki olduğunu anlatmaya çalıştık. Sınıf bilinci tam oluşmamış insanlarla, yaşam tarzından dolayı sınıfsal refleksler oluşturmuş insanların davranışları arasında çelişkiler oluşuyor. Ama bizim yürüyüşümüz yavaş yavaş insanlarda bir bilinç değişimine yol açıyor. Karşılaştığımız her pratik durum sınıf bilincinin oluşmasına katkı sağlıyor.
Bu akşamki toplantımız devam ederken birden bir kriz ve kaos durumu patlak verdi. Ziyaret ettiğimiz kamptaki kamp yönetiminden birine bize destek veren aktivistlerden biri faşist vb. şeyler söylemiş. Diğer bir aktivist de bu davranışa karşı çıkmış. Bu iki davranışı gerçekleştirenler birbirlerine karşı sert çıkışlar yaptılar ve toplantımız kısa bir süre için sekteye uğradı. Ama kısa sürede durumu yeniden normal toplantı düzenine soktuk. Tartışmayı sürdürüyoruz. Evet olaylar karşısında herkesin algısı ve refleksleri aynı olmuyor. Sınıfsal bilinç tam oluşmamış insanlar arasında bu tip sorunların çıkması önemli. Ama bizim için asıl önemli olan birliğimizin ve eylemimizin bu tip çelişkilerle zaafa uğramamasıdır. Politik deneyimler yetersiz olduğu için bu tip çelişkiler ortaya çıktığında insanlar seslerini yükseltip birbirlerine karşı fiili müdahaleye kalkışıyor. Ama biz böyle bir fiili durumun gelişmesini önledik. Durum üzerine tartışma ve fikir alış verişi yürütmeye devam ediyoruz. Öğrendiğimize göre, bu tip gruplaşma ve çelişkilerden dolayı eylemi terk edip giden bir aktivist olmuş. Ayrıca, direnişi terk edip gitmeyi düşünenler de varmış.
Özgürlük yürüyüşümüz, hem sınıfsal saflaşmalara yol açıyor. Hem de bilinç dönüşümlerine yol açıyor. Tartışarak birbirimizden öğreniyoruz.
1.10.2012
Turgay Ulu
Bad Belzig
Berlin'den Hannover'e Seslerimizi Birleştiriyoruz
Özgürlükleri kısıtlayan yasalara ve sınırlara karşı, Würzburg'tan Berlin'e doğru gerçekleştirdiğimiz özgürlük yürüyüşünden, aynı anlama gelen mültecilerin tutuklanmasını ve iade edilmelerini protesto eylemi düzenleyen Hannover'deki yoldaşlarımızı selamlıyoruz.
Kapitalist sistemin yapısal krizi derinleştikçe, bu krizin sorumlusu olmayan işçiler, işsizler ve mültecilerin yaşam alanları daraltılmaya çalışılıyor. Avrupa devletleri her yeni krizde kemer sıkma politikaları hayata geçirmeye çalışıyor. Onların krizlerinin nedeni kapitalist kar hırsıdır, haksız savaşlardır ve yaşamı ve doğayı yok eden sömürü sistemleridir.
Kapitalist emperyalist Avrupa ülkeleri ekonomik krizin ve işsizliğin nedeni olarak, buralara kaçıp gelmiş olan mültecileri sorumlu tutuyorlar. Mülteciler, buralarda en ucuz ve pis işlerde çalıştırılıyorlar ve kriz patlak verdiğinde de ilk gözden çıkartılanlar oluyorlar. Bir yandan da buralarda ırkçı ve faşist akımlar geliştiriliyor.
Yunanistan'da gerçekleştirilen büyük bir polis operasyonuyla mülteciler gözaltına alındılar. Avusturya'da, oturumu olan ya da olmayan tüm mültecilerin ülkelerine iade edilmesine dönük yasalar çıkartılıyor. Almanya'da, interpol tarafından haklarında tutuklama kararı çıkartılan mülteciler tutuklanıyor hapse atılıyor ve ülkelerine iade edilmeye çalışılıyor. Daha bir kaç gün önce Yunanistan'da bulunan Delta işgal evi çok sayıda polis tarafından kuşatıldı ve evlerdeki özel eşyalara, paralara ve bilgisayarlara, kasetlere el konuldu buradan onlarca kişi gözaltına alındı.
Tüm dünyada, bir avuç burjuvazi dışında tüm ezilenlerin yaşam alanları her gün biraz daha izolasyon sınırları içine hapsedilmektedir. İzolasyon uygulamalarından her toplumsal sınıf ve tabakalar değişik derecelerde etkileniyorlar. İzolasyon, en altta bulunan mültecilerin yaşamlarını çekilmez bir hale sokuyor.
Bizler, Almanya'nın değişik bölgelerinde izolasyon kamplarına hapsedilen mülteciler olarak, diğer destekçilerimizle birlikte bu izolasyon sistemini kırmak için başkente doğru bir özgürlük yürüyüşü başlattık. Onların bizleri sınırlayan tüm yasalarını ve uygulamalarını çiğneyerek, sınırları kırdık, izbe köşelerde bulunan mülteci kamplarındaki insanlık dışı yaşam koşullarını deşifre ettik. Korkutulmuş ve sindirilmiş insanların bu korkularını atmalarını sağladık, sokakları ve kentleri sloganlarımızla inlettik. Şimdi Hannover kentinde mültecilerin tutuklanmasını ve iade edilmelerini protesto eden yoldaşlarımıza buradan direnişçi seslerimizi ulaştırıyoruz. İzolasyon sistemine karşı birleşiyoruz ve eylemlerimizi her yere yaymak istiyoruz.
Kapitalist denetleme, gözetleme ve izolasyon sistemine karşı direnişte yalnız olmadığımızı biliyoruz. İşte İspanya'da bizim gibi yaşamları daraltılan yoldaşlarımız parlamentoyu kuşattılar, sokakları terk etmiyorlar. Onlara müdahale eden polisle çatışmalar çıktı ve bir eylemci ağır yaralanarak felç oldu. Avusturya'da binlerce insan iade yasalarını protesto etmek için sokaklara çıktılar. Yunanistan'da sokaklar her zaman eylem alanı oluyor. Almanya'nın büyük kentlerinde işsizliği protesto eylemleri gerçekleştirildi.
Onlar bizi izolasyona hapis ettikçe biz sokaklara çıkarak kendimizi fiilen özgürleştireceğiz. Onların tehdit ve hapsetme politikalarına boyun eğmeyeceğiz. Sokakları boşalttığımız zaman bizleri izolasyon sistemi içine hapsediyorlar. Bu nedenle biz sokakları terk etmek istemiyoruz. Eğer dünyanın tüm bölgelerinde sokaklar doldurulursa, bu izolasyon sistemini kırabiliriz.
Kapitalist sistemin yoksullaştıran, yalnızlaştıran hayat biçimini red ediyoruz. Sokaklarda bir araya gelerek komünal bir hayatın mümkün olduğunu gösteriyoruz. Sokaklarda birleşerek sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir hayatın adımlarını atıyoruz.
Yürümekten yaralanmış ayaklarımızla fiilen yanınızda olamasak da, özgür kafalarımız ve yüreklerimizle Hannover sokaklarında sizlerle omuz omuza yürüyeceğiz. Sokaklarda birleşip ortaklaşmamızı hiç bir yasa ve güç engelleyemeyecek. Selam olsun Hannover'de ve dünyanın her yerinde sokaklarda yürüyenlere.
Yaşasın insanlaşma ve ortaklaşma mücadelemiz!
2.10.2012
Turgay Ulu
Brücke
Yürüyüşte Duygusal Anlar
Bugün özgürlük yürüyüşümüzün 27. günündeyiz. Geçtiğimiz akşam yazamadım çünkü Hannover'de 6 Ekim'de düzenlenecek olan eylem için benden bir metin yazmamı istemişlerdi, onu yazmak zorundaydım. Dün akşam da yazamadım çünkü dün akşam bayıldım. Konaklayacağımız yer olan Petzam'a yaklaşmıştık, adresi tam bulamadık saat biraz geç olmuştu ve o gün biraz fazla yürümüştük. Yolda beklerken, aniden beni bir ter bastı, gözlerim karardı ve kendime geldiğimde yerde uzanmış olarak buldum kendimi. Arkadaşlar adımı seslenerek beni uyandırmaya çalışıyorlardı.
Dün uzun yürümemizin nedeni, hem yol biraz uzundu ama hem de yürüdüğümüz bir yol askeriyeye ait bir bölgeymiş, bu yoldan geçebilmek için askeri kimlik gösterme zorunluluğu varmış ve biz geldiğimiz yolu tekrar geriye dönüp yeni bir yoldan yürümek zorunda kaldık.
Brück'ten önce konakladığımız yerden hareket etmeden önce oradaki belediye binasının önüne bir yürüyüş düzenledik. Biz her zamanki gibi, pankartlarımızı açıp sloganlarımızı attık. Binanın içinden bir yetkili geldi, sanırım bu belediye başkanıydı. Bize "hoşgeldiniz" dedi. "Taleplerinizi basına anlatabilirsiniz" dedi ve hemen gitti. Bizimle ilgilenmedi. Bir süre sloganlarımızı attık ve basın açıklamamızı okuyarak buradan uzaklaştık, yürüyüşümüze devam ettik.
Brück'te eski bir binada konakladık. Boş ve harabe olan bu binada betonun üzerine izomatlarımızı sererek uyuduk. İlk gittiğimizde genç bir kızda gitar vardı. Kısa bir tanışıklığın ardından gitarla şarkılar çalıp söyledik. Tabii ki en başta Çav Bella şarkısı Türkçe olarak söyledik ama nakarat bölümlerinde diğer arkadaşlar da şarkıya katıldılar. Akşam gerçekleştirdiğimiz toplantıda önümüzdeki yol güzergâhında neler yapabileceğimizi tartıştık. Bir grup tiyatrocu bizim için bir tiyatro oyunu sergilemek istediğini iletti bize. Tiyatronun konusu ve nasıl oynanacağı üzerine bu grupla yüz yüze görüşüp karar vermeyi uygun bulduk.
Brück'ten ayrılırken orada bizi ağırlayan bir kadın hatıra defterine bir şeyler yazmamızı istiyordu. Ben de devrimci fikirlerimi yazdım. Daha sonra aynı kadın elindeki Karawane gazetesindeki "migrant" adlı şiiri kimin yazdığını sordu ve "ben yazdım" dedim. Kadın birden boynuma sarıldı ve uzun süre beni bırakmadı ağlıyordu, gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Ben de duygulandım doğrusu, ağlamamak için kendimi zor tuttum. Daha sonra benim hayat hikâyemle ilgili sorular sordu ve 15 yıl hapiste kalmış olmama çok üzüldü. Duygusal bir vedalaşmayla oradan ayrıldık. Otobana gidinceye kadar bizimle gelip, bize el salladılar.
Brück'e gelirken, bir cadde üzerinde yeni asıldığı belli olan faşist NPD partisinin tabelaları vardı. Tabelaların üzerinde çantaları sırtlarında ve umutsuzca iade edilen insanların resimleri vardı. Fotoğrafın altına da "yabancılar evlerine dönsün" yazısı vardı. Bu afişlerin bizim geçtiğimiz cadde üzerine yeni asıldığı belli oluyordu. Afişlerin hepsi söküldü ve cadde ırkçı görüntülerden temizlenmiş oldu.
Petzam'da benim için genç bir doktor geldi. Doktor Berlin'den gelmişti. Bayılmış olmamın nedeni olarak "sıvı yetersizliği" dedi. Ayağımdaki su toplayan ve çok ağrı yapan yeri de neşterle patlatıp pansuman uyguladı. Doktorla esprili konuşmalar yaptık. Berlin'e gitmeden ölmek istemediğimi söyledim ona. O da espriler yaptı ve karşılıklı gülüştük. Ona bir Karawane gazetesi hediye ettim. Çok sevindi. O akşam, Türkiyeli bir öğrenci olan Emir bana tuzlu bir ayran yaptı. Bu tuzlu ayran beni kendime getirdi. Emir'le ilk kez Erfurt'ta gerçekleştirdiğimiz Break İzolation kampında tanışmıştık. Ateşin başında Türkçe marşlar söylerken tanıştık onunla. Nazım Hikmet'in şiirlerini ezbere biliyor. Daha sonra bizim yürüyüşümüze destek vermek için geldi ve birbirimize sarıldık. Arada bir gidip inşaat işlerinde çalışarak okul harçlığını çıkartmaya çalışıyor. O akşam ayranın yarısını ağacı arkasına zulalamıştık ama sabah yürüyüşe başlama telaşıyla, ayranı almayı unuttuk. Yürüyüş sırasında ayranla ilgili espriler yapıp güldük.
Berlin Karawane grubu bizim Protest Marsch için yeni bir afiş bastı. Kırmızı bir zemin üzerinde bizim yürürken arkadan çekilmiş bir fotoğraf koyulmuş ve beyaz yazılarla neden Berlin'e yürüdüğümüze dair yazı koyulmuş. Artık bu yeni afisleri dağıtıyoruz.
Birazdan yürümeye başlayacağız. Artık önümüzde yalnızca bir konaklama yeri kaldı. Berlin'e varmadan önceki konaklama yerimiz Postdam. Postdam'da iki gece kalacağız ve Cumartesi günü Berlin'de olacağız. Postdam'da mülteci kampını ziyaret edeceğiz, sonra bir miting yapacağız.
Diğer koldan devam eden otobüsteki arkadaşlar daha erken Berlin'e varacaklar. Onlar ayın 4'ünde Berlin'de olacaklar. Biz de Cumartesi günü Berlin'de olacağız.
Biraz önce Postdam'daki konaklama yerinde, diğer koldan gelen otobüsteki arkadaşlarımızla buluştuk. Berlin'den gelen arkadaşlar kırmızı bir bez üzerine yumruk amblemi yapıp getirdiler. Bu bayrakları yaptırmak istedik ama bayrak başına 12 Euro istediler. Arkadaşlar bir şablon yaptılar ve kırmızı bir bez üzerine bu şablonla amblemi çizdiler. Böylece eylemimizin bir bayraklı amblemi de olmuş oldu. Bayraklarımız ve pankartlarımızla otobüsü karşılamak için otobana kadar yürüdük. Beklediğimiz zaman süresinde yağmur yağarken biz halay çektik. Darbuka eşliğinde Kürt halayı çektik. Karanlıklar içinden otobüsün ışıkları göründüğünde biz coşkulu sloganlarımızı attık. Otobüsten inen arkadaşlarımızla kucaklaştık ve bir duygusal an daha yaşandı. Bir aydır aynı amaç için yollardaydık ve artık birbirimizi iyi tanıyorduk. Birbirimize alıştık ve her buluşma ve ya ayrılma sahnelerinde duygusal anlar yaşıyoruz.
Postam'da önce Zawche mülteci kampını ziyaret ettik. Oradaki Afrikalı bayan bir arkadaş megafondan şarkılar söyledi ve sloganlar attı. Kampın içindeki insanlarla sohbetler ettik. Kampta görevli olan pedagog ile de sohbet ettik, o da bizim eylemimizi destekliyordu. Biz mülteci kampına gittiğimizde zaten çocukların ellerinde bizim yürüyüşün kartları dolaşıyordu. Kampta kalan çocuklar bizim kartları dağıtıyorlardı. Bu görüntüleri görmek insanı heyecanlandırıyor.
Yürüyüşümüz boyunca bize destek veren Alman arkadaşlarla doğal olarak sohbetler ediyoruz. Onların birçoğunun aile büyükleri Naziler döneminde askerlik yapmışlar ve ya Nazi faaliyetlerine katılmışlar. Ama şimdi çocuklarına ya da torunlarına anlatırken kendilerinin Nazi kamplarında tutulan insanlara yardımcı olduklarını söylüyorlarmış ama bu anlatımlar doğru değil tabi. Alman arkadaşlarla sohbet ederken onlara; sizi Nazi belasından biz komünistler kurtardık" diyorum ve onlar bunu kabul ediyorlar. Elbette ki bu normal bir durum. Almanya kültürünün gerçekliği bu. Ama ne güzel ki onların çocukları şimdi antifaşist faaliyetler yürütüyorlar. Akşamları gerçekleştirdiğimiz bir toplantıda bir Alman bayan, okullarda Almanların üstün insan olduğu yönünde eğitim verildiğini anlatıyordu. Bizim eylemimiz doğunun barbar diye adlandırılan komünalist yaşam alışkanlıklarına sahip olanlarla, batının yalnızlaştırılmış ve üstün insan oldukları yönünde kendilerine bir yığın eğitim verilmiş insanlarının arasındaki mesafeyi kapatıyor ve bizlerin aslında aynı varlıklar olduğumuzu öğretiyor. İnsanlar arasında kaynaşma ve dayanışma duygularını güçlendiriyor. Bizim hepimizin ortak noktası, insanlık dışı bir sistem olan kapitalizm karşıtlığıdır. Sürekli sokakta oluşumuz ve kapitalizme karşı eylem halinde oluşumuz bizim birbirimize karşı önyargılarımızı ortadan kaldırıyor.
4.10.2012
Turgay Ulu
Postdam
Yürüyüşte Berlin Merkezine Varmaya Bir Gün Kala
Bugün özgürlük yürüyüşümüzün 28. gününü bitirdik. Dün Postdam'da konukladığımız yerde, otobüs turu yapan arkadaşlarımızla yaptığımız coşkulu buluşmanın ardından genel bir toplantı yaptık. Bu toplantıda, yürüyüşümüzün bugüne kadar olan bölümü ile ilgili bir kısa bilanço çıkarttık. Bu bilançoya göre, Würzburg'tan Berlin'e başlattığımız yürüyüşün ilk gününden bu güne kadar epeyce bir mesafe kaydetmişiz. Mesela, otobüs turu bir kişiyle başladı ve şimdi 28 kişiyi buldu. Bizim yürüyerek başlattığımız sefer de ilk gündekinden daha farklı bir noktada bulunuyor. Biz de 15 kişi ile başlamıştık ama şimdi sadece mülteci sayısı olarak 22 kişiyiz. İki rotada ilerleyenlerden sadece mültecilerin sayısı en az 50 kişi olmuş durumda. Destekçilerimizle birlikte saydığımızda bu rakamlar daha yüksek oluyor. En kitlesel yürüyüşleri Erfurt, Leipzig ve şu anda bulunduğumuz Postdam'la Dahlem arasında yaptık.
Ancak bizim bu yürüyüşümüz ne sadece mülteci yürüyüşü olarak adlandırılabilir. Ne de sadece rakamsal sonuçlarıyla açıklanabilir. Bu eylemin esas dikkate alınması gereken özelliği, kapitalist izolasyon sistemine karşı bir direniş eylemi olmasıdır ve yaptığı işlerle yaydığı siyasi etkidir. Bugüne kadar gizli kalmış birçok şeyi gün yüzüne çıkartması ve deşifre etmesidir. Bu yönleriyle düşünüldüğünde eylemimizin önemli bir mesafe katettiğini söyleyebiliriz. Zaten eylemimiz henüz bitmiş değil. Direnişimiz devam ediyor. Ortada somut olarak maddeleştirdiğimiz taleplerimiz var. Bunları daha önce kamuoyuna defalarca deklare ettik. Artık taleplerimiz her kesim tarafından açık olarak biliniyor. Muhataplarımızın bununla ilgili olarak henüz ne düşündüklerini ve ne söylediklerini bilmiyoruz. Onların söylediklerine bakacağız biz sözümüzü söyledik ve artık söz bittiği eyleme geçtik. Artık talep ve ideallerimizi eylemlerimizle sokaklarda haykırıyoruz. Berlin'de bulunan çadırda direnişimizi şimdilik bu biçimiyle sürdüreceğiz, orada da kamp ziyaretleri yapacağız ve ayın 13'ünde büyük bir miting gerçekleştireceğiz. Ondan sonrasına da bakacağız artık.
Şu anda Dahlem’deki Frei adlı üniversitede konaklamış bulunuyoruz. Buraya gelirken yolda bizi bir yağmur yakaladı. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı ve hepimiz fena halde ıslandık. Sayımız çok kalabalık ve buradaki odalar yeterli değil. Şimdi ben mutfak gibi bir yer buldum. Burada bilgisayarı takmak için elektrik prizi var ve bu yazıyı yazmaya çalışıyorum. Burada internet bulamadık. Burada öğrenci olan bir arkadaş kendi şifresini verecekti ama aradık bağlantı bulamadık. Artık ben bu yazıyı bitirdikten sonra arkadaş alıp kendi evinden maillemeye çalışacak.
Bugün sabah Postdam belediyesinin önüne bir yürüyüş gerçekleştirdik. Yürüyüşümüzde yaklaşık olarak 700 kişi vardı. Bazı kadınlar kucaklarında bebekleriyle gelmişlerdi. Otobüsle gelen mülteci arkadaşlardan da bebeği olan bir Afrikalı arkadaş vardı. Belediyenin önüne kadar coşkulu bir yürüyüş yaptık. Belediyenin duvarlarından pankartlarımızı salladık. Samba müzik grubu da bando takımıyla yürüyüşümüzü renklendirdi. Belediyenin önünde konuşma ve sloganlarımızı bitirdikten sonra Berlin'e doğru yürümeye devam ettik. Berlin'den gelen destekçilerimizin sayısı şimdi daha fazla. Hem antifalardan güvenlik için gelenler var hem de bizimle birlikte yürümek için gelenler var.
Daha önce gerçekleştirmiş olduğumuz Break İsolation kampından tanışık olduğumuz arkadaşlarla bu sabah tekrar görüşme şansımız oldu. Onlar gene kamera çekimi yapıyorlardı. Arkadaşlardan biri bana F tipi hapishane ile ilgili bir sohbet yapmak istediğini söyledi. F tipi ile ilgili bazı filmler izlemiş ama onlar hep Türkçe olduğu için anlayamamış. Başka dillerde F tipi hapishaneler ile ilgili film olup olmadığını soruyordu.
Bu yürüyüşte bir de Kürtçe bilen Almanyalı arkadaşla tanıştık. Üstelik onun ismi dağda kalmış olan ve film yapan birinin ismi. O da gitmiş kuzey Kürdistan'da Kürtçe öğrenmiş. Onunla bir kaç kelimeyle Kürtçe selamlaşıp konuştuk yol boyunca. Suriye ve Türkiye arasında gerginleşen durumla ilgili sohbetler ettik. Türkiye'deki meclisten askerin Suriye'ye müdahale edebilmesi için gerekli olan tezkere geçti. İstanbul ve diğer şehirlerde çok sayıda protesto eylemleri gerçekleşti. Türkiye ile Suriye arasında karşılıklı top atışları gerçekleşti. Bakalım işin sonu nereye varacak. Ayrıca İsrail Golan tepelerine askeri yığınak yapıyor şu anda. Durum kritik gibi görünüyor.
Yarın Berin’den bizi karşılamak için büyük bir kitle gelecek. Bizim yürüyüşe başından beri katılamayan mültecilerin de bir kısmı yarın gelecek ve bizimle birlikte Berlin'e kadar yürüyecekler. Eylemimizin siyasal bir etkisinin olduğunu görebiliyoruz.
Bugünkü yürüyüşümüzde pankart ve flamalarımız daha renkliydi. İsolasyon karşıtı pankartlar, antifaşist sloganlar içeren pankartlar; kara kızıl bayrak ve orak çekiçli bayraklarımız bugün yürüyüş kolunda yan yana yürüdü. Tabii ki başından beri yürüyüşten hiç eksik olmayan sarı bir beze yazılı 10 dilde "özgürlük" pankartı gene yürüyüş kolunda yerini aldı.
Otobüsle gelen arkadaşlar da bizimle birleşti ve bugünkü yürüyüşümüzü hep bir arada yaptık. Yarın da birlikte Berlin'in merkezine doğru yürüyeceğiz. Yarın yürüyeceğimiz mesafe çok uzun değil. Yaklaşık olarak 12 km yürüyeceğiz. Ama artık bu yürüyüşten ziyade bir miting özelliği taşıyacak.
Türkiye'deki renkli basın da bizim yürüyüşle ilgilenmeye başlamış. Artık haberi nereden aldılar bilmiyorum. Milliyet gazetesinden biri benim avukatımı aramış ve yürüyüşle ilgili bilgi almak istemiş. Ayrıca Türkiye'de yaşayan abimi aramış aynı gazete ve yürüyüşün devam edip etmediğini sormuşlar. Belki diğer başka haber ajanslarından yürüyüşümüzle ilgili röportaj ve haberleri okumuş bilgilenmişlerdir. Umarım yürüyüşümüzle ilgili çarpıtma bir haber yapmazlar.
Bugün yürüyüş kolunda Irak Kürtleriyle tanıştık. Onların oralarda hâlâ aşiret kavgaları devam ediyormuş. Kuzey Irak bölgesinde Işık üniversitesi varmış. Işık üniversitesinin Amerika'da yaşayan Fethullah Gülen'e ait olduğunu anlattım onlara.
Şimdi bir Almanyalı arkadaş bu yazıyı sittinge alacak ve evinden maillemeye çalışacak. Bakalım yapabilecek miyiz?
5.10.2012
Turgay Ulu
Dahlem
Almanya'daki mültecilerin Berlin yürüyüşü
Yerli Ve Uluslararası Basında:
Yerli Ve Uluslararası Basında:
RADİKAL’DEKİ HABERİN TAM METNİ:
Haber: Alpbuğra Bahadır Gültekin
Geçen hafta Almanya ’yı ziyaret eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ı protesto edenler arasında sadece Türkler, Kürtler veya Almanlar yoktu. Meydanın bir köşesinde, dünyanın dört bir yanından gelmiş, çeşitli ulustan mülteciler de ellerinde pankartlarla yerlerini almıştı. Aralarında en dikkat çekeni ise kendilerine yönelik izolasyon ve tecrit koşullarını protesto eden ‘Karawane’ isimli mülteci grubuydu. Birkaç aydır sığınmacıların hakları için sokağa dökülen ve geçtiğimiz günlerde Würzburg’dan başkent Berlin’e 600 kilometrelik bir yürüyüş gerçekleştiren grup, insanca yaşam ve özgürlük taleplerini dile getirdi. Türkiye ’de müebbet hapse mahkûm olduktan sonra Almanya’ya giden ve burada Karawane grubuna liderlik eden Turgay Ulu ile konuştuk.
—Ne kadar zamandır Almanya’dasınız?
Yaklaşık 10 aydır. Birçok mülteci kampında kaldım. İlk kaldığım mülteci kampı Götingen-Fridland’dı. Burada bir ay tuttular. Bu kampta ayrımcı uygulamalar vardı, bunları protesto ettim ve beni başka bir yere sevk ettiler. Burada da çeşitli protesto eylemleri gerçekleştirdik. Sonra da Hannover’deki kampa sevk edildim.
—Bu kamplarda yaşam koşulları nasıl?
Mülteciler açısından soruyorsanız yaşam koşulları tam bir izolasyon özelliği taşıyor. Mesela Bramsche Kampı şehrin dışında kurulmuş. Eskiden burası Hollanda askerlerinin karargâhı olarak kullanılıyormuş, sonra mülteci kampı yapmışlar. Etrafı tel örgülerle çevrili, kapısında kameralar ve güvenlik görevlileri var. İçeriye girip çıkanlar sıkı denetimden geçiriliyor. Burada yaşayanların başka şehirlere gitme imkânı yok çünkü mülteciler bulundukları eyaletin dışına çıkamıyor. Kampların etrafında duvar yok ama insanlar aldıkları düşük miktardaki aylıklarla başka yere gitme imkânından yoksun.
—Temel ihtiyaçlarınızı nasıl karşılıyorsunuz?
Her kamp farklı özelliklere sahip. Bazılarında az, bazılarında çok sayıda insan var. Burada bütün zaman evrak ve bürokratik işlerle geçiyor. Her ay verdikleri ‘gutschain’ dedikleri kâğıtlarla alışveriş yapıp karınlarını doyurmak zorundalar. Haksız savaşlardan, diktatörlüklerden ya da politik faaliyetlerinden dolayı kovuşturmaya uğrayan insanların zorunlu olarak göç edip geldikleri Avrupa ülkelerinde rahat bir yaşam beklemiyor onları. Dil bilmemek başlı başına bir tecrit zaten. Diğer yandan buralarda bulunan göçmenler ya da mülteciler gündelik yaşam içinde sürekli aşağılanma ile karşı karşıya kalıyorlar.
—Bir süredir protesto eylemleri gerçekleştiriyorsunuz…
Yedi aydır sokaktayız. Önce bulunduğumuz kamplarda eylemler gerçekleştirdik. Bildiri dağıttık, çadırlar kurduk, yürüyüşler düzenledik. Daha sonra bu eylemleri merkezi bir konuma çektik ve Berlin’e yürüyüş başlattık. Bir ay boyunca 600 kilometre yürüdük. Yol güzergâhında bulunan kampları ziyaret ettik. Buralarda insanların nasıl yaşadıklarını dünya halklarının gözünün önüne serdik.
—Peki, ne gibi talepleriniz var?
Üç ana talebimiz var. Birincisi, mülteci kamplarını kapatılması, ikincisi yurtdışı edilmenin durdurulması, üçüncüsü de eyalet dışına çıkma yasağının kaldırılması... Şu anda Berlin’deyiz ve burada direniş çadırları kurduk, mücadelemize devam ediyoruz.
—Ama mülteci kamplarının kaldırılması, sizin gibi taleplerine cevap arayan sığınmacıları da olumsuz yönde etkilemez mi?
Kampların kapatılmasını talep ediyoruz çünkü buralar birer hapishane özelliği taşıyor. İnsanlar uzun yıllar boyunca burada izolasyon altında yaşıyor ve ruh halleri bozuluyor. Dışarıdaki hayata dahil olamıyor. Diğer insanların bir kısmının sahip olduğu yaşamları sadece televizyondan seyredebiliyor. İnsani bir hayat ve ilişki içine giremiyor. Kampların kapatılmasını ve bu kamplarda kalan insanların normal evlere yerleştirilmesini istiyoruz. İltica işlemlerinin sonuçlanmasını beklemek için insanların kamplarda kalması gerekmez. Evlerde yaşayarak da işlemlerin bitmesi beklenebilir çünkü bu işlemler bazen yıllarca hatta on yıllarca sürebiliyor.
—Sizi en çok rahatsız eden şey bu belirsizlik mi?
Kapitalist izolasyon sisteminden, özgürlüğümüzün kısıtlanmasından rahatsız oluyoruz. Kamplarda boş yere beklemek istemiyoruz. Bu nedenle sokaklara çıktık, onların bize koydukları tüm yasakları çiğnedik ve sokaklara çıkarak kendimizi özgürleştirdik. Toplumun sindirilmiş yapısına da bir neşter attık.
—Mülteciler, yaşanan her türlü olumsuzluğun bedeli olarak mı gösteriliyor?
Avrupa’da yaşanan krizde hedef tahtasına ilk koyulan kesimler mülteciler. İşsizliğin sorumlusu olarak mülteciler gösteriliyor ve bu bahaneyle ırkçılık gelişiyor. Yunanistan ’da göçmenlere karşı fiili saldırılar gerçekleştirildi ve çok sayıda göçmen bu saldırılarda yaşamını yitirdi. Almanya’da da ırkçı saldırılar gündemde. Daha geçen gün Berlin Schönefeld mülteci kampına ırkçı bir saldırı oldu. Özgürlük yürüyüşümüz sırasında da ırkçı faşistlerin provokasyonlarına maruz kaldık. Mülteciler ve tüm ezilen kesimlerin gündelik yaşamları ayrımcılık ve sıkıntılar içinde geçiyor.
—Bütün bu protestolarınıza, eylemlerinize Alman makamları yanıt verdi mi peki?
Yürüyüşümüz hem Almanya kamuoyunda hem de Avrupa’da büyük yankı yarattı. Çünkü gizli kalmış pek çok şeyin deşifre olmasına yol açtık. Irkçılığı, yoksulluğu, polis şiddetini ve genel olarak kapitalist izolasyon sistemini teşhir ettik. Alman makamları ve kamuoyu da bizim gündeme getirdiğimiz sorunları tartışmaya başladı. Çünkü insanların bir kısmı bu koşullardan habersiz olarak yaşıyor. Biz karanlıkta kalmış olan birçok gerçekliği açığa çıkardık. Parlamento da bu sorunlarla ilgili tartışmaya başladı.
—Bu tartışmalardan bir sonuç çıktı mı?
Herhangi bir önlem alındığını görmedim. Bir kere pasaport yoksa dil öğrenmek için kursa gitme şansın yok. Onların uyum sağlamaktan anladıkları şey kurallara boyun eğmek. Bunu yapmak demek yaşamını tecrit içinde geçirmeye razı olmak demek. İstedikleri insan tipi, itiraz etmeyen, kurallara boyun eğen ve ömrünün tamamını kâğıt işleriyle geçiren insan tipidir.
—Almanya ziyareti sırasında Başbakan Erdoğan’ı da protesto ettiniz. Bu eyleminiz de mültecilerin sorunlarıyla mı ilgiliydi?
Hayır. Sadece mülteci haklarıyla sınırlı değil. Biz haksız ve gerici savaşlara, hapsedilmeye ve sınırlara karşıyız. Çünkü mültecileri insani olmayan koşullara mahkûm edenler onlardır. Onların çıkarttıkları savaşlardır. İnsanlar savaştan, hapsedilmekten, öldürülmekten kaçıp Avrupa’ya geliyor. Ortadoğu ’da mevcut konumundan bir basamak ileri sıçramak isteyen Türkiye de savaşmaya pek hevesli görünüyor. Çünkü bu savaşlarda burjuvaların çocukları ölmüyor. Haksız savaşlarda yaşamlarını kaybedenler hep yoksul çocukları oluyor. Biz savaş, sömürü ve hapsedilmeye karşı direnişler yapıyoruz.
—Tüm bu yürüyüşler sonucunda bir ilerleme kat ettiğinizi düşünüyor musunuz?
Tüm ezberleri bozduk. En alttakiler, baldırı çıplaklar olarak sokaklara indik. Kendilerini medeniyetin merkezi olarak gören ve kendilerine göre bir sistem kuranların düzenini bozduk. Onların demokratik olmadıklarını ortaya çıkarttık. Aynı zamanda bürokratlaşmış, bir pasaport ve bir eve sahip olduktan sonra kapitalist sisteme entegre olmuş solcuları deşifre ettik. Kapitalizme karşı tüm renkleri bir arada direniş yapmak için birleştirdik.
TURGAY ULU
(DEVAM EDECEK)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder