Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

31 Ocak 2012 Salı

ALİ ZİYA ÇAMUR: Şiir Eleştirisinde Temel İlkeler




ŞİİR ELEŞTİRİSİNDE TEMEL İLKELER


Emeğin Sanatı olarak, hareketsizliği, sessizliği bozma adına, yayınladığımız her ay bir şiir e-kitabı konu alan eleştiri imecesi başlatma çabasındayız. Ama bu konularda, özellikle internet çevresinde epey bir kafa karışıklığı da var. Bu yazı,  bu tür yanlış anlamaları önlemek adına şiir eleştirisine ışık tutmak için kaleme alındı.


Şiir eleştirisi, genel anlamda anlaşıldığı gibi “şiirin şurası kusurlu şurası bence eksik, şurası şöyle de olabilirdi” gibi afakî yargıların ötesinde, şairin şiir anlayışına tünel kazmak; onun şiirsel eyleminin ip uçlarını yakalamaktır. Önce şiirde bu tür çözümlemeleri gerçekleştirmeliyiz ki, şairle şiiri arasındaki ilişkiye varalım.

Elbette şiir eleştirinde eksik ve yanlışlıklar da günümüzde, özellikle şiir sitelerinde sıklıkla karşılaştığımız bir durumdur. Bu konuda Aytekin Karaçoban, haklı olarak serzenişte bulunuyor:

“Herkes birbirinin bahçesine çaktırmadan taş atmanın yolunda. Hangi taşın kimden geldiğini bilemiyorsunuz. Ad verme yok, örneklerle derinlemesine inceleme ve bu incelemenin sonunda sentezlere ulaşma sözkonusu değil. Şiirin estetiği coğrafi, tarihsel ve toplumsal konuma oturtulmuyor. Böyle olunca dergilerde çıkan yazılar içinden çıkılmaz bir yığına dönüşüyor. Ayrışma yok. Üç, beş, on vb. sayıda şair bir araya gelip bizim şiire, topluma, toplum içinde şiire, şiir içinde topluma bakışımız şudur, estetik anlayışımız şu ölçütler üzerine kuruludur; etik, ideolojik bakışımız ve duruşumuz şudur, bunun şiirdeki yansıması da ortada olduğu gibi şudur deyip ayrılıklarını, aykırılıklarını, muhalefetlerini açıkça sergilemiyor.”

Özellikle Burjuva edebiyatında sıkça gördüğümüz, “keller, yağırlar birbirini ağırlar” tavrı karşısında Karaçoban’a hak vermemek olası değil.
       
Şiir eleştirisinde gözümüzden kaçırmamamız gereken bir nokta da eleştirdiğimiz şairin şiiri ve şiir anlayışı ile kendi şiirimiz ve şiir anlayışımız arasında bir karşılaştırmaya kesinlikle gidilmemelidir. O zaman eleştiri amacından uzaklaşır, kendi şiir yöntemimizi dayatmaya kadar gider iş. 

Şiiri eleştirirken, öncelikle şairin bilinçli tavrını arayıp bulmak gerek.  Nerede durduğunu ve nereye baktığını, yaklaşımlarının tutarlılığı açısından iyi saptamak gerekmektedir. Burada iyi şiir - kötü şiir kavramlarından öte şiiri tutarlılığı yönünden süzmek gerekiyor.

Şiir eleştirisinde temel rotamız, şiirin temel ilkeleridir.

Bu konuda kesin olmamakla birlikte bir takım ölçütler, yol gösterici veriler vardır:      
1.Şiirde iç ezgi ve ahenk
2. Anlamsal açılım ve akışımı, biçim – içerik uyumu.
3. Seçilmiş sözcüklerin derinliği, yoğunluğu ve çağrışım güçleri.
4. Şiirde estetik değer ve şairin şiir estetiğine katkıları.
5. İmge yapısı, imge buluşları.
6. Dili kullanma ustalığı


1. Şiirde iç ezgi ve ahenk;  sözcükler arası sessel uyuma, dize kuruluşundaki ses dengesinin akıcı oluşuna dikkat edilerek aranabilir. Şairin uyak kullanıp kullanmadığı, kullandıysa, kullanış biçimi, kıta yapısı, kıtalardaki sözcük sayısı da bize şiirdeki ahenk unsurlarını verir. Şiir, yine diğer edebiyat türlerinden farklı olarak kendini oluşturan unsurlar arasında kusursuz bir birliktelik ister. Biçim öğeleri açısından savruk, yalpalayan fakat çok anlamlı bir şiirden söz edilemeyeceği gibi, anlamsız fakat ses öğeleri, biçim öğeleri çok güçlü bir şiirden de söz edilemez.
Bu açıdan şiire bir dengeler bütünü de diyebiliriz.

Nâzım’ın bu konudaki kanaatini şöyle belirtiyor: “Şiirdeki ahengin de, hattâ tek bir keman değil, çeşitli aletlerin çeşitli kombinezonlarla ses verdiği bir orkestra olması gerektiğine kanaat getirdim.”

Paul Valery ise, daha kesin konuşuyor: "Şiir, sesle anlam arasında uzayıp giden kararsızlık...”


2. Anlamsal açılım ve akışımı, biçim – içerik uyumu, şiirin en çok tartışılan öğeleridir.   Bu konuya girmeden önce Bilgin Adalı’nın şu saptamalarını dikkate almak gerekir:

Şiiri açımlayıp çözümlemeye, okuma edimini derinleştirmeye çalışan ve şiirin verdiği ipuçlarından yola çıkarak düşünme yetisinin uç noktalarında bir yerlere ulaşmayı amaçlayan okuyucu, kimi kez yazarın önerdiği bildiriye ulaşsa bile çoğunlukla yeni bir anlam -ya da anlamlar- üretecek, kendince bir bildiri oluşturacaktır. Denebilir ki, böyle bir okuma edimiyle bir tek metinden, okuyucu sayısı kadar değişik şiire ulaşılacaktır. Şiirin okuyucudan beklediği de böyle bir irdeleme, böylesine üretici, yaratıcı okuma uğraşısı sanırım.”

Şiire bu açıdan baktığımızda anlamsal bağlamın düzyazıdaki anlam olmadığı açıktır. Şiirde anlam tek başına değildir. Biçimlenmeyi de getirir yanı sıra. Şiirdeki anlam, açık bir bildiriyi düşünce dağarcığımıza sunmaktan çok duygu dünyamızı sarsmak, sallamak, gerekirse şoka uğratmak için vardır.

Şiirdeki anlama, salt bir sözcükten, bir tümceden, bir dizeden, bir kıtadan değil, şiirin genelinden bakmak gerekmektedir.  Bu konuda Ayten Mutlu’ya da kulak kabartmak gerekiyor:

“Anlam uyumun ezgisel ritmidir şiirde. Şiirin yüzeyde beliren yüzüdür. Asıl anlam, kendindeki öteyi, görünenin içindeki görünmeyeni, dünyanın içindeki öte dünyayı dışa çıkarabilme çabasında gizlidir.”

Kısacası şiiri anlama ulaşabilmek için öncelikle şiiri doğru okumak gerekmektedir.  Doğru okuyamazsak, anlamsal özüne de ulaşamayız.

Akışım ise, özellikle uzun şiirlerde ritmi ve anlamsal akışı düşürmeden, sekteye uğratmadan şiiri son dizeye kadar —alçalan, yükselen tempolarla da olsa— ulaştırabilmektir.


3. Seçilmiş sözcüklerin derinliği, yoğunluğu ve çağrışım güçleri, şiir aritmetiğinin temel çarpanlardır.

Bir şiiri okurken, irdelerken, seçilen sözcüklerdeki anlamsal derinliği, taşıdığı anlam yoğunluğu ve çağrışım zenginliği dikkatle araştırılmalıdır. Sözcük seçimi de önemlidir. Şairin, çiğnene çiğnene tadı kaçan bir sakız gibi basmakalıplaşan sözcükler ve sözceler yerine özgün sözcük ve sözceleri seçebilmesi de dikkatle saptanılacak noktalardır.

Bir başka dikkat edilecek nokta da, şairin sözcüklere kattığı yeni anlamları arayıp bulmaktır. Bu konuda yine Bilgin Adalı’ya bakalım:

“Doğal dile dayalı bir metin içinde sözcüklerin -özel durumlar dışında- yerleşik anlamlarıyla yer alışları iletişimin bir ölçüde kolay gerçekleşmesine yol açar. Oysa, şiir dizgesinin yaratılış biçimiyle oluşan dilüstü anlamlandırma, şiirsel iletimin gerçekleşebilmesini yazar kadar okuyucunun da çabasına, başarılı olmasına bağlar. Doğal dile dayalı metinler okurdan bir yaratıcılık beklemez. Edilgin bir okuyucu ile de yetinebilir. Yazınsal bir metin ise, özellikle de şiir, yaratıcı, etkin, devingen bir okuyucuya gereksinme duyar.”

Söylenenleri genel olarak ele aldığımızda, şiirde her şeyden önce önemli sözcüğün anlamı değil, tümcedeki söyleniş değeridir.

Şiirdeki sözcükler, şiirin üç boyutlu yapı taşlarıdır. Salt şiirsel anlama katkılarıyla irdelenmezler; şiirsel ahenge katkıları da önemlidir. Seçilen sözcüklerdeki sessel benzerlikler, şiirde iç ahengi oluşturur. Şiirin kulağa yansıyan tınısını sağlar.

Tuğrul Asi Balkar’ın deyişiyle, “Şiirin her bir sözcüğü harfi harfine bedeli ödenmiş bir toplamda olmalıdır.”


4. Şiirde estetik değer ve şairin şiir estetiğine katkıları, şiir eleştirisinde dikkat edilecek önemli yönlerden biridir.  Estetik, şiirin anlağımızda bıraktığı sanatsal tattır. Şiir içinde sezgilerimize seslenen güzelliktir.  Şiiri manzumeden, düzyazıdan ayıran önemli bir ölçüttür. Şiirde estetik boyut, duygularla aklın ve doğa ile özgürlüğün karşı karşıya geldiği durumda kendini gösterir. Estetiğin es geçildiği yerde şiir yoktur!


Avner Ziss, genel anlamda estetiği şöyle tanımlıyor: “Estetik, güzelin bilimi değildir, gerçekliğin sanatsal özümsenmesinin bilimidir ve her şeyden önce de,  sanatın yasalarının bilimi ve sanatsal yaratı kuramıdır.”

Bu tanımdan ulaştığımız sonuca göre şiirdeki estetik yan; şiirin bizde bıraktığı sanatsal hazdır.

Şiirde estetik söz konusu olduğunda kimi zaman ifrat ve tefrit durumları da ortaya çıkmaktadır. Bu konuda önemli bir saptamayı Behçet Aysan yapmıştır:

“Şiir politikleşirken estetik öğelerini ihmal eder, küçümser. Şiir bir ölçüde şiir olmaktan çıkar, kendinden ödün verir.... Ya da kapalı dönemin etkisiyle kendine özgü kapalı bir söylem bulur... kapalı söyleme sığındıkça da, yaşamdan kopar, soluksuzlaşır, artistik oyunları tek amacı sayar. Ne anlattığı değil, salt nasıl anlattığı önemlidir artık.”

Şiirde estetikten söz edince kimilerince şiirin açıklığı-kapalılığı sorunsalı ortaya konuluyor. Şiiri mücevher kutusuna kilitlemek isteyenlerin savlarıdır  “saf şiir estetik şiirdir”  tezi. “Saf şiir”den kasıtları anlamdan ve çağrışımdan soyutlanmış, içbükey bir şiirdir.

Şiirdeki bu kafa karıştırıcılığı Özdemir İnce çözüyor:
“Her yaratı gibi şiir yazmak da bir eylemdir ve bu eylemin bir işlevi vardır: Bu eylem, hem estetik, hem de toplumsal işlevi içerir ve estetik olandan ne toplumsal ne de insansal olan’ı ayırmanın olanağı vardır.”


5. İmge yapısı, imge buluşları; şiirin en önemli öğelerindendir. İmge kısacası,  kendi anlamı dışında bir başka anlam yaratmaktır. İmge, şiiri düzyazıdan ayıran dilsel özelliklerden en önemlisidir. İmge; sözcüğün ya da sözcüklerin sözlüksel anlamlarının kırılması, öz anlamı dışına taşırılması, anlamlarının genişletilmesi, derinleştirilmesi, çoğaltılmasıdır.

İmgeyi salt sözcükte, sözcede, dizede aramak okuyanı da şairi de yanıltır bazen. Kimi zaman imge bir şiirin bütününde kendini gösterir. Nâzım’ın, Can Yücel’in şiirlerinde olduğu gibi...

İmge, bulunduğu şiirdeki ortama bir gönderme yapabiliyorsa imgedir. Yoksa şiirin içinde yadırgı, ariyet gibi durur. Bir doğal güle takılmış plastik yaprak gibi…  2. Yeni şairleri ve süreklerinde, bu tür abartılmış imgelerin daha da yoğunlaştırıldığı dizelere rastlamak mümkündür.

Bu konudaki şiir adına tehlike tutumları bize Metin Cengiz gösteriyor:
“Türk şiir tarihinde şiir sürekli iki tehlikeyle karşı karşıya kalmıştır. Biri şiiri imgeye indirmek, imgeyi hayattan koparmak, hayatı yeniden üretme görevinden uzaklaştırmak; diğeri de şiiri manzumeleştirmek…” (Cümlenin altını ben çizdim A.Z.Ç. )

Şiir okuru, şiir eleştiricisi; kapısından girdiği şiirde şiirsele anlatıma katkıda bulunan, duyularımızın kilidini açan imgelerin de tadına varabilmeli ve yazısına yansıtabilmelidir.


6. Dili kullanma ustalığı; şairin ustalığının göstergesidir. Çünkü şiirin temeli dildir. Melih Cevdet Anday’ın vurguladığı gibi “Ozanın dili, kişiliği demektir”. Behçet Necatigil’e göre, “Bir şairin yakındığımız yanı ya dilidir, ya dilsizliği.” Şiirde dilin önemini daha iyi vurgulayabilmek için bir de Cemal Süreya’ya başvuralım: “Dil öğesini temele oturtmayan hiçbir şiir tanımı doğru olamaz.”

Dilin şiirdeki önemini böylece kavradıktan sonra şiirin diline döndüğümüzde ilk görmemiz gereken nokta şudur; şiirin dili gündelik dilden, doğal dilden farklıdır.  Düzyazıda dil yalnızca bir bildiri iletmenin amacıdır; bildiri iletildikten sonra sözcüklerin işlevi biter. Şiirde ise dil,  sözcüklerin duyular ve duygular yolu aktardığı bildiriyi yoğunlaştırır, derinleştirir.

Bir şiirin kapısından okumak ya da eleştirmek amacıyla girerken, şairin dili kullanma yeteneği de dikkatimizden kaçmaması gereken unsurlardandır.
İmge konusunda değindiğimiz noktalar da dili kullanma ustalığına dayanmaktadır.

Sonuç olarak, şiir eleştirisinde, bu temel isterlerin yanı sıra, incelik gereken önemli noktalar da vardır. Şiir eleştirisi, sağlam, yansız, nesnel gözlem ve kavrama gerektirir Eleştiri düşüncelerden çok yetenekleri sorgulamalıdır.

Asım Bezirci’nin deyişiyle, şiiri eleştirecek olanın temel sorumluluğu,  “Ele aldığı eseri çözümlemek, değerlendirmek, çağına, çevresine bağlamaktır.”

Bedrettin Cömert’e göre de “Eleştirmen, eleştirmen olmadan önce, iddiasız, alçakgönüllü, sevgi ve coşku dolu bir okur olmasını bilmesi gerekir. Eleştirmenin bir yapıt karşısındaki ilk davranışı, açık yürekli bir sevgi, alçak gönüllü bir öğrenme ve anlama güdülü olmalıdır.”

Şiir eleştirisinde çok sık rastladığımız aksaklıklar da az değildir. Büyüklük duyguları, yargıçlık özentileri, kendini yapıttan üstünde görme rahatsızlıkları eleştiriyi eleştiri olmaktan çıkarır. Bu konuda dikkat edilecek yanları Claude–Edmonde Magny şöyle açıklıyor:

“Bir yapıtın edebî değerlerini değerlendirmenin tek geçerli yolu; üslûbun hoşa giden büyüleyici etkisine kendisini kaptırmak değil, fakat yazarın yaptığını yapmak istemiş olduğuyla karşılaştırmak, cümlelerin müziğini yalnızca o cümlelere göre değil, fakat anlatmak istediklerine göre değerlendirmektir.”

Elbette okuyucunun, eleştiricinin şiirle alışverişi hoşlanma ya da hoşlanmama biçiminde olmamalıdır. Şiir helva değildir. Şiir estetik, anlamsal, sessel, organik, tarihsel, toplumsal bir örgütlenmedir. Şiir okuyucusu, eleştiricisi, bu örgütlenmenin ayrıntılarının farkına varmalıdır, hissetmelidir.  Eleştirisini yazarken bu detayların iyiliği-kötülüğü, eksikliği-aksaklığından çok kendisini yansıtmalıdır. Çünkü iyilik-kötülük, eksiklik-aksaklık gibi sonuçlar göreceli kavramlardır. Ama eleştiri göreceli olmamalıdır, net ve nesnel olma çabası içinde olmalıdır.

Bir diğer önemli son nokta: Şiir eleştirisinin konusu, şairin şahsiyeti değil şiiridir. Bu nedenle eleştiriler şiirden şairin şahsiyetine kaydığında ortaya ya küfürlü, küçük düşürücü ya da şişirici, övücü yargılar çıkar ki, şiir sitelerinde benzerleri çoktur. Bizim bu tür bir eleştiri anlayışıyla da işimiz yoktur.


ALİ ZİYA ÇAMUR

1 yorum:

  1. yüreğinize,kaleminize sağlık.yön gösterici bir yazı olmuş.teşekkürler

    YanıtlaSil