Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

14 Şubat 2013 Perşembe

TURGAY ULU: Würzburg – Berlin Mülteci/Göçmen Yürüyüşünden Tanıklıklar-8




WÜRZBURG — BERLİN
MÜLTECİ / GÖÇMEN
YÜRÜYÜŞÜNDEN TANIKLIKLAR-VIII






Berlin'den İnsan Manzaraları



     



Uzun yıllar hapishanede kaldıktan sonra, çıktığımız özgürlüğe kaçış yolculuğunun duraklarında, çok sayıda hayat hikayesine tanık olduk. On beş yıldan sonra çok kısa kalabildiğim İstanbul şehrinde hem şehir olarak hem de insanlar olarak büyük bir farklılaşmanın olduğunu görmüştüm. Kavgamızın şehri İstanbul'da çok katlı binaların her yeri doldurduğunu gördüm. Üst geçitler, taşıma sistemi her şey değişmiş. İstanbul sokaklarında insandan çok arabalar görülüyordu. Mahalle bakkalının önünde oturup çekirdek çıtlayan kadınlar artık görünmüyor. Herkes apartmanların içine hapsolmuş, telefon, internet ve televizyon canlı insan sohbetlerinin yerini almıştı.
    
İstanbul'dan sonraki ilk durak olan Yunanistan'da da dünyanın her yerinden gelmiş olan insanların birbirinden trajik hayat hikayeleriyle tanışma şansım oldu. Yunanistan karakollarında kaldığım üç ay boyunca günlük yazdım. Günlük yazdığım defterleri polis saldırısından korumak için bir avukata vermiştim. Yunanistan karakolundan açlık grevi yaparak tahliye olduğum zaman o avukat defterleri, poşete sarılmış halde bana teslim etti. Onların değerli şeyler olduğunu düşünmüş ve korumuştu.
    
Daha sonra gelmiş olduğum Almanya şehirlerinde ve mülteci kamplarında gene çok farklı kültür ve coğrafyalardan gelmiş olan insanlarla tanışma ve onların hayat hikayelerini öğrenme şansım oldu. Böyle bir şansın herkese nasip olmadığının farkındayım. Yaşadığımız zorlukların yanında, toplum içinde normal bir hayat sürdüren, hayatı iş ile ev arasında geçen normal insanların bu kadar çeşitli hayat hikayesine tanık olma şansı bulunmuyor. Normal yaşayan insanlar, kendileri dışında bir hayatın olduğunun farkında olamıyorlar. Bu nedenle normal yaşamak insana hiç çekici gelmiyor.
   
Bu sabah bir Senegalli ile tanıştık. Senegalli siyahi arkadaş, müzikle uğraşıyor. Onunla bir simitçide tanıştık. Senegalli arkadaş müzik konusu hakkında bize çok şeyler anlattı. Müziğin erternasyonal işlevini anlattı. Buradan yola çıkarak, değişik kültür ve değişik yapılara uygun müzikler yaparak, insanların birbirlerini tanımaları ve birlikte neler yapabileceklerini insanlara göstemek gerektiğini anlattı. Senegalli arkadaşın bir müzik stüdyosu varmış. Kendi müziklerini kendisi yapıyormuş. Çok para kazananları eleştiriyor. Kendisinin müzikten fazla para kazanamadığını söylüyor ama aynı zamanda mutlu olduğnu söylüyor. Müziğin renk ve cins ayrımı yapmadığını söylüyor. Başka dillerden de olsa, insanların müzik sayesinde birbirleriyle diyalog kurabildiklerini söylüyordu.
    
Direniş çadırlarımz devam ediyor. Bu gün bir Almanyalı ile mutfak çadırının önünde konuşuyorduk. Ben "Şöyle bir kebap olsa da yesek" demeye kalmadan arkadaş beni bir lokantaya götürdü ve kebap yedik. Burada bir Türkiyeli ile tanıştım. Adamın babası eski zamanlarda gelmiş Almanya’ya. Madende çalışanlara ihtiyaç duyan devlet, kim olursa olsun gelmeleri için teşvikte bulundu. Ancak gelenlerin çoğunluğu, bir daha Türkiye'ye dönmediler. Bu tarihlerde gelenlerin çoğunluğu Zonguldaklıdır.
    
Bugün yeniden toplandık ve bundan sonraki bir ay içinde neler yapacağımıza dair bir eylem takvimi oluşturduk. Ayın otuz birinde yapılacak olan eylemde yerimizi alacağız. Gene dördünde yapılacak olan anti rasist gösteriye de katılacağız. Ayrıca bizim kendimizin planladığı aksiyonları yapmaya devam edeceğiz. Kamplara dönük eylemlerimiz sürecek. Açlık grevinde olan arkadaşlarımızla sürekli kontaklarımız sürecek ve ani gelişmeler durumunda dayanışma eylemleri yapacağız.
   
Açlık grevinde olan arkadaşların daha önce üzerine yattıkları malzemeleri polis alıp tekrar geri vermişti. Ancak bugün gene aldılar ve bu sefer geri vermediler. Bugün beton üstünde beklenildi. Ayrıca Çarşamba günü Türkiye Başbakanı olan Tayyip Erdoğan, Almanya Başbakanı Angele Merkel ile bir görüşme yapmak için geleceğinden dolayı arkadaşları parlamento yakınındaki yerden kaldırmak istiyorlar. Şimdiye kadar müdahaleye girişmediler ama muhtemelen gecenin ilerleyen saatlerinde kaldırma girişiminde bulunacaklardır. Bekleyiş devam ediyor.
    
Bugün hava çok soğuktu ve biz direniş çadırlarımızın olduğu yerde ateş yaktık. Mülteci kampına yürürken tanıştığımız gençler gelmişlerdi onlarla sohbetler yaptık. Telefon numarası alışverişinde bulunduk. Bir de Türkçe bilen Alman bir kadın arkadaşla yeni tanıştık. O da Berlin'e yeni gelmiş. Onunla felsefe, Alevilik konuları üzerine tartıştık. Doğu kültürü, batı kültürü ve Marksizm üzerine tartıştık. Fazla zamanımız yoktu bu nedenle başlıklar halinde tartışabildik. Ancak daha sonra tekrar buluşup tartışmalarımıza devam edeceğiz.
    
Yarın sabah buradaki belediyenin önünde bir eylem gerçekleştireceğiz. Bu eylemin yer ve saatini yazılı olarak bilgilendirme çadırına astık. Randevuyu erken bir saate koyduk.
     
Ateş başında sohbet ederken ilginç insan tiplerine rastlamak mümkün oluyor. Bir yaşlı adam, sarhoş olduğu konuşmalarından belli oluyor. Hiç durmadan konuşuyordu. Arada bir sesini yükselterek konuşuyordu. Böyle insan tipleri, bu aralar direniş çadırımıza fazlasıyla gelir oldular.
    
Avrupa ülkelerinde ekonomik krizden dolayı kemer sıkma politikalarını protesto eden kitleler sokaklara döküldüler. Bizim eylemlerimizle bu tip eylemlerle bir paralellik oluşturuyor.
    
Öte yandan Türkiye hapishanelerindeki açlık grevleri ellili günlere dayandı. Yarın tüm hayatı durdurma çağrıları var. Ayrıca devletle gerillalar arasında süren çatışmalar tüm yoğunluğuyla devam ediyor.
    
Hayat devam ediyor ve sınıf mücadelesi de görünen ya da görünmeyen biçimeriyle yaşanmaya devam ediyor.
    
Bugün direniş çadırlarımızdan bazılarına su girmişti. Çadırın içindeki eşyaları. tahliye ettik. Çadırın içini temizledik. Çadırlardan birinin tabanını tekrar yeni baştan kurduk.



29.10.2012
Turgay Ulu
Berlin




Berlin'deki Yabancılar Şubesinin Önünde Eylem





   
Sokaktayız ve eylemlerimize devam ediyoruz. Bugünkü eylemimiz yabancılar polisinin önündeydi. Sabah saat 9'da direniş çadırlarımızın olduğu yerde toplandık. Bir arkadaş minibüs türü bir arabasını bize verdi. Yabancılar şubesi, bizim direniş çadırlarımızın bulunduğu yere biraz uzak bir mesafedeydi. Bu gün de hava yağmurluydu.
    
Önce mutfak çadırımızda kahvaltımızı yaptık. Kahvaltıda genelde reçel, çikolata gibi tatlı ağırlıklı şeyler oluyor. Bunun yanında, akşamları artan malzemelerini bizim direniş yerine getiren simitçiler ya da pastahneciler oluyor, onlardan da atıştırıyoruz. Kahvaltı saatinde genelde kahve ve çay bulunuyor. Çaylar genelde poşet türü çaylar.
    
Dün akşam,ateş başında uzun sohbetler ve felsefe tartışmaları yapmıştık. Ateş başında oturmak insanı dinlendiriyor ama öte yandan üstümüz hep is kokuyor, biz bu kokuya alışkınız. Ama alışkın olmayanların yanına gittiğimizde hemen bu kokuyu alıyorlar ve bize bunun nedenini soruyorlar.
    
Arkadaşın direnişimiz için tahsis ettiği minibüsüyle yola çıktık. Büyük bir megafonumuz var, onu da yanımıza aldık. Pankartları ve bildirilerimizi arabaya yerleştirdik. Hava yağmurlu olduğu için yanımıza yedek yağmurluklar aldık ve soğuktan korunmak için sıcak çay ve kafe aldık yanımıza. Araba ile eylem yapacağımız binanın yakınına kadar gittik. Daha sonra arabadan indik ve pankartlarımızı açarak yürümeye başladık.
    
Yabancılar şubesinin önünde bir masa açtık, masanın üstüne direnişimizin nedenlerini anlatan bildiri ve gazetelerimizi koyduk. Pankartlarımızın bir kısmını demir parmaklıklara bağladık, bir kısmını da yerlere serdik. Ayrıca partizan matbaası denilen, bir çerçeveye gerilmiş bezle yapılan baskı aletini de yanımızda getirmiştik. Burada direnişimizin bayrağı olan yumruk resimini ve sloganları basıp dağıttık. Taleplerimiz ve görüşlerimizle ilgili son olarak hazırladğımız bildirileri hem dağıttık hem de İngilizce versiyonunu bir arkadaş mikrofondan sesli olarak okudu.
    
Bir yandan eylemimizi gerçekleştirirken bir yandan da direnişin genel durumu hakkında bilgi edinmek isteyen insanlarla sohbet edip, onlara direnişimizin çeşitli aşamalarında karşılaştığımız sorunları nasıl çözdüğümüzle ilgili bilgiler verdik.
    
Diğer mekanda açlık grevinde olan arkadaşlardan da hem oraya giderek ve hem de telefon bağlantısıyla sürekli bilgi alıyoruz. Açlık grevinde olan arkadaşlardan biri daha bugün hastaneye kaldırıldı. Henüz hastaneden taburcu olmadı. Polis bir kez daha yağmurdan korunmak için kullanılan malzemelere el koydu ve alanın boşaltılmasını istedi.
    
Yarın Türkiye Başbakanı buraya gelecek ve herkes onu karşılamaya hazırlanıyor. Hem Alman devleti onu karşılamaya hazırlanıyor, geçeceği sokaklarda güvenlik önlemleri alıyor ve hem de biz onu karşılamak için hazırlanıyoruz. Ama biz protesto ederek karşılayacağız onu. Başbakan önce bir Türkiye büyükelçiliğinin açılışını yapacak ve ertesi gün, yani yarın AngelaMerkel ile bir görüşme yapacak. Almanya'daki savaş karşıtı güçler olarak onu protesto edeceğiz. Biz de direniş çadırlarımız da yaptığımız toplantıda bu konuyu ele aldık ve protesto eylemine katılma kararı aldık. Almanya'nın bir çok şehrinden de katılım olacak ve büyük bir katılımla bu eylemin gerçekleşmesini bekliyoruz.
    
Kapitalist emperyalist sistem her yerde insanları izolasyon içinde yaşamaya mahkum ediyor. Dünyanın her yerinde de bu izolasyon sistemine karşı mücadele ve direnişler bir şekilde sürüyor. Şu anda Türkiye hapishanelerinde izolasyona karşı binlerce insan açlık grevinde ve Türkiye Başbakanı provakatif bir açıklama yaptı. Dedi ki; “Onlar yiyorlar aç falan yok.Oysa biz Eskişehir hücre tipi hapishanesinin kapatılması için açlık grevi yaptığımızda o dönemin adalet bakanı olan Şevket Kazan da aynı şeyi söylemişti. "Onlar gizli gizli yiyorlar" demişti. O açıklamadan sonra oniki arkadaşımız öldü. Şimdi aynı zihniyet gene aynı açıklamayı yapıyor. Kendilerinin asla yapamayacağı şeyi başkalarının da yapamayacağını düşünüyorlar. Ama onlar bilmiyorlar ki,kaybecek bir şeyi olmayan insanlar her şeyi göze alırlar ve özgürlük için yapamayacakları şey yoktur. İşte onları şaşırtan budur anlayamıyorlar.
    
Bugün Türkiye'den günlük bir gazeteden benimle röportaj yapmak istediler. Daha önce bazı gazeteler bizim direnişimizle ilgili haber yaptılar. Bazıları objektif haberler yaptı ama bazıları da karalama haberleri yaptılar. Ama bizim direnişimizde karalayabilecekleri bir şey yok. Kaybedecek hiç bir şeyi olmayanlar hileye gerek duymazlar. Bizim için tarihçiler "barbarlar hile bilmez" demişler. Biz yıkmasını biliriz, hile işlerinden anlamayız. Biz sadece kötü olan şeyleri yıkarız. Bizim sırtımızdan elde edilmiş servet ve yapıları yıkarız. Çoğu zaman yıktığımız sistemlerin enkazı altında kalarak ölürüz. Ama gene de hile bilmeyiz. Hile yapmayı öğrenemiyoruz bir türlü. Yalın kılıç dalıyoruz zulmün üstüne, çoğu zaman imha oluyoruz ama hakikati biz temsil ediyoruz.
    
Bir eylem günü daha bitirdik. Hepimiz biraz yorgunuz. Eylemlerden sonra da genelde toplantılar yapıyoruz ve ben her gün bir yazı yazıyorum. Boş zaman hiç kalmıyor.
    
Biz uzun zamandır kayıtlı olduğumuz eyaletlerdeki mülteci kamplarına gitmiyoruz. Bizimle ilgili hukuki gelişmeler hangi aşamadadır bilmiyoruz. Bize verilen gutschainleri de almıyoruz. Üzerimizde kalmış olan gutschainler de kayıtlı olduğumuz eyalet dışındaki eyaletlerde geçmiyor.
    
Bugün polisler direniş çadırlarımızın bulunduğu alanda ateş yakmamamızı söyledi. Ateş olmadığı zaman hava çok soğuk oluyor. Bakalım bu sorunu nasıl çözeceğiz. Yatmak için kullandığımız çadırın içinde odun sobası yakıyoruz. Bu soba soğuk havanın kırılmasında epeyce etkili oluyor.
    

30.10.2012
Turgay Ulu
Berlin



Savaş ve İzolasyonu Protesto Mitinginde Biz de Vardık







Berlin'deki direniş çadırlarımızda artık yalnızca mülteci problemleriyle ilgili eylemler değil, tüm toplumsal ve sınıfsal problemlerle ilgili eylemlerde de yerimizi almaya başladık. Bir hafta öncesinden, T. Erdoğan ve A. Merkel görüşmesini protesto eylemi yapılacağı bize iletilmişti. Genelde Türkiyeli muhalefet kurumlarının organize ettiği bu eyleme biz de katılma kararı aldık.

Türkiye başbakanı T. Erdoğan önce bir Türkiye büyükelçiliğinin açılışını yaptı. Daha sonra da A. Merkel ile görüştü. Bu görüşmenin yapıldığı gün, görüşmenin yapılacağı parlementoya yakın olan Barnderburg'ta bir eylem gerçekleştirildi.

Türkiye'nin gündeminde şu anda iki ana konu var. Birincisi hapishanelerde politik tutsakların yapmış olduğu ve bugün 51. gününe erişen açlık grevleri, ikincisi de Türkiye'nin Suriye ile savaşma olasılığıdır. Dolayısıyla dün gerçekleştirdiğimiz mitingin ana teması savaş ve izolasyon karşıtlığıydı.

Dün sabah saatlerinde direniş çadırlarımızın olduğu Oranien Platz’da toplandık. Özgürlük yürüyüşümüzün slogan ve taleplerinin yazılı olduğu iki büyük pankart aldık ve yürüyüşün sembolü haline gelen, üzerinde on dilde özgürlük yazan bayrağımızı da alarak eyleme katılmak için yola çıktık. İnfo çadırından grup biletlerini alarak tramvayla yola çıktık. Tramvayda bulunan insanların bu eyleme gittiği anlaşılıyordu. Aralarında Türkçe konuşan insanlarla diyaloğa geçip o günkü yürüyüşle ilgili görüşlerini aldık ve biz de kendimizin kim olduğunu ve neler yapmakta olduğumuzu kendilerine anlattık. Hem bir hafta öncesinden ve hemde yolda karşılaştığımız insanlara bu eyleme kaç kişinin gelebileceğini soruyordak. Bazıları onbin diyorlardı bazıları da 20 bin kişinin gelmesini beklediklerini söylüyorlardı.

Eylem yerine yakın olan tramvay istasyonunda indikten sonra biz pankartlarımızı açtık ve sloganlar eşliğinde yürümeye başladık. Toplanma yerine varmadan önce polis bizim kortejin önünü kesti ve bu eylem için yürüyüş izni olmadığını söyledi. Biz zaten toplanma yerine yakın bir mesafede bulunuyorduk. Polisler bizim pankartlarımızda yazan sloganları kaydediyorlardı. Kısa bir tartışmanın ardından kitlenin toplandığı alana doğru yürümeye devam ettik. Buradaki meydanda açlık grevi yapan arkadaşlarımızın yanına gittik önce, orada birbirimize sarıldık biraz sohbet ettik ve ardından toplanma yerine gittik.

Toplanma yerinde büyük bir sahne kurulmuştu. Kimsede pankart yoktu. Eylem komitesi pankart getirilmesini istememişti. Alanda yalnızca bizim pankartlarımız vardı. Eylem sorumluları bizim pankartları incelediler. Onlara mülteci olduğumuzu söyledik ve Berlin'e gelmek için 600 km yürüdüğümüzü anlattık. Bizim pankartlarda her hangi bir parti ya da kurum ismi yazmıyordu. Görevliler bizim pankartlarımıza bir yasak getirmediler. Zaten sarı renkli özgürlük bayrağımız meşru bir bayraktı ve kimse ona itiraz etmiyordu artık.

Alana bizden önce gelmiş olan insanlar bizim korteji görünce biraz şaşırdılar. Çünkü biz siyah, sarı, esmer renkli insanlar bir kortej oluşturmuş yürüyorduk. Özellikle siyahi arkadaşların böyle bir eyleme katılmış olması alanda bulunan insanların dikkatlerini çekmişti. Biraz ezberleri bozulmuştu.

Beklenilen sayıda kitle bu eylemde yoktu. Bizim gözlemlerimize göre 3 bin ve en fazla 4 bin kişi vardı. Bu eylemi örgütleyen kurum sayısı oldukça fazla olmasına karşın eyleme katılım düşüktü. Hafta içi olması katılımın düşük olmasının bir nedeniydi. Diğer bir neden ise eyleme kitle getiren kurum Alevi dernekleriydi, diğer imzacı kurumlar alana fazla kitle getirmemişlerdi.

Kürsüden Emekçi, Ferhat Tunç gibi sanatçılar türküler ve marşlar seslendirdiler. Diğer yandan Die Linke Partisinden yetkililer konuştular. Biz de mülteciler olarak ve özgürlük yürüyüşümüz adına konuşma talep ettik. Talebimiz olumlu karşılandı fakat bizim konuşmamız için gerekli zaman ayarlanmadı. Bizim direnişimizle ilgili açıklama ve bilgilendirmeyi Die Linke partisinden birisi yaptı. Biz kendi sözümüzü kendimiz söylemek isterdik. Ama bunu sağlamadılar.

Alanda farlılık oluşturan görüntümüz ve pankartlarımız insanların merağına mazhar oluyordu. İnsanlar bizim kim olduğumuzu soruyorlardı. Bu arada güzel bir sürpriz daha oldu. Bandista müzik grubundan bir arkadaş alana geldi. Hemen tanıdık birbirimizi ve sarıldık. Kısa bir sohbet yaptık. Arkadaşlar o gün İstanbul'a dönüyorlardı. Onunla direnişimizin seyri ve izlenen taktikler üzerine sohbet ettik, görüş alışverişinde bulunduk. Onlarla İstanbul'a, kavgamızın şehrine devrimci selamlarımızı ilettik. Gerçekleştirdiğimiz direnişin önemine dikkat çekti Bandista'dan arkadaş. Biz Bandista'yı sıcak ve olumlu bulduk. Onlar da bizi yoldaş gördüler. Sarılarak vedalaştık onlarla. Ayrıca İstanbul'dan gelmiş başka bir arkadaş daha vardı. İstanbul'a döndüğünde bize oradan selam gönderdi.

Eylem yerinde çok sayıda hapishane arkadaşımla karşılaştım. Hemen tanıdık birbirimizi, hasret giderdik. Bunlar içinde bizim uzun erimli direnişimizi duyan da olmuş duymayan da olmuş. Direnişimiz devam ettikçe duymayanlara da seslerimizi ve ne yapmak istediğimizi duyurmuş oluyoruz.

Eylemin finali Ferhat Tunç'un ve sahnedekilerle izleyicilerin hep birlikte seslendirdikleri Çav Bella oldu. Alandan biraz uzakta bulunan arkadaşlar bu müziği ve sözleri duyunca hemen koşup geldiler. Çünkü biz yollarda bu şarkıyı çok söyledik ve artık arkadaşların kulağına yerleşti. Bizim şarkımız söyleniyordu. Biz de birbirimize bakıp güldük. Uzun yürüyüşümüzdeki yaşadığımız neşeli anlar gözümüzün önünde canlandı.

Eylem bittiğinde, ben alana gelen bir otobüsle kayıtlı bulunduğum mülteci kampına mektuplarımı ve diğer gelişmeleri kontrol etmek için gittim. Otobüste bulunan mikrofondan o günkü eylemle ilgili görüş ve eleştirilerimizi dile getirdik. Karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk. Yürüyüşümüzü ilk defa orada duyanlar oldu. Bazı arkadaşlar kontak kurmak istediklerini söylediler ve onlarla gerekli kontakları kurduk. Eylemimizi ve otobüste yaptığımız değerlendirmeyi beğendiler. Devrimci hareketin bölünmüş yapısına biraz değindik bu konuşmada. Ortak hareket etmenin önündeki engeller üzerine sohbetler yaptık.

Kayıtlı bulunduğum mülteci kampında sorun çıkardılar. Benim iki aydır nerede olduğumu sordular, ben de onlara gezmeye gittiğimi söyledim. Bulunduğum yeri terk edemeyeceğimi söylediler. Mülteci kampında bulunan yetkili bana gelmiş olan mektupları vermemekte direniyor hala. Elinden geldiği kadar mektupları bana teslim etme işini uzatıyor ve benim direniş alanına hızla geri dönmeme engel oluyor. Almanca olarak bildiğim tüm kelimelerle tartışıyoruz, kelimeler bittiği zaman ise karşılıklı olarak sert sert bakışıyoruz.

Hanover kentinde yeni tanıştığımız devrimcilerle bir gece geçirdik. Onların ve benim ortak tanıdığımız olan hapishane arkadaşlarını andık birlikte. Eski günlerde yaşanmış olan trajik ve komik mücadele anlarını andık. Hapishanelerden gerçekleştirilen firar eylemleri üzerine sohbetler yaptık.

Bizi izolasyona hapsetmek isteyenler gene önümüze evrak engelleri çıkartıyorlar. İnsanlara evraklarla ve bürokrasi ile uğraşmaktan başka bir hayat hakkı tanımıyorlar. Bu engelleri kıran bizleri ise çeşitli cezalara çarptırıyorlar. Hiç birimizin tek tek özgürleşme şansı bulunmuyor. Ya hep beraber özgürleşeceğiz ya da hep beraber izolasyon sistemi içinde yaşamaya devam edeceğiz.

Berlin'de yeni tanıştığımız bir arkadaş benim yürüyüşte çekilmiş bir fotoğrafımdan kara kalem çizim yapmış. Altına da "baldırı çıplaklar olarak sokaklara indik" yazısını yerleştirmiş. Hep birlikte resmi inceleyip gülüştük.

Brandenburg'da sokakta açlık grevi yapan arkadaşlara üç adet otobüs vermişler ve şu anda arkadaşlar otobüste eyleme devam ediyorlar. Oranien platzdaki direniş çadırlarımız da var olmaya devam ediyor ve biz yeni eylemler için hazırlıklar yapmaktayız.

Yeni tanıştığımız bir dernek, mülteciler ve göçmenlerle ilgili Türkçe olarak benimle birlikte bir toplantı gerçekleştirmek isitediklerini ilettiler. Benim için uygunsa hemen hazırlıklara başlamak istediklerini söylediler. Elbette önemli bir aksilik çıkmaz ise bu toplantıyı memnuniyetle gerçekleştireceğiz. Hem direnişimizi ve görüşlerimizi onlarla paylaşmış olacağız ve hem de onların görüş ve önerilerinden öğrenmeye çalışacağız. Tek tek gerçekleşen direnişlerimizi ne kadar genelleştirmeyi başarabilirsek o kadar mücadelemizin gelişme ve genişleme şansı olur.



1.11.2012
Turgay Ulu
Hannover



Brandenburger Toir'daki Açlik Grevine Ara Verildi






Özgürlük yürüyüşümüzün Berlin aşamasında iki taktik biçiminde sürdürdüğümüz direniş biçiminden açlık grevi sona erdi. Dün akşam parlamentodan milletvekilleri ve diğer yetkililer görüşmek için geldiler. Yapılan görüşmelerin sonucunda taleplerle ilgili olarak üç ay içinde parlamentoda gerekli toplantıların düzenleneceğini ve sorunların ele alınacağını söylediler. Bunun üzerine açlık grevi sona erdi.

Açlık grevinde olan arkadaşlar için otobüsler verilmişti. Beş gün daha bu alanda kalmak için izin verildi. Beş gün sonra yeni yer verilip verilmeyeceği henüz belli değil. Diğer bir seçenek olarak da oradaki arkadaşların tekrar Oranien Platz'daki direniş çadırlarımıza geri dönmesi olacaktır. Bunlar üzerine henüz toplantı yapmadık. Yeniden toplantılarımızı düzenleyip bundan sonraki direnme yöntemlerimiz üzerine hazırlıklarımıza devam edeceğiz.

Daha önceki yazılarımızda iki taktiğin sınandığını söylemiştik. Geldiğimiz süreçte açlık grevi taktiğinin sınanması bir noktada sonucunu verdi ve eylem sonlandırıldı. Her ne kadar açlık grevi sonucunda somut bir kazanım elde edilmemiş olsa da, genel direnişimizin kamuoyuna yansıtılması açısından önemli bir etki yarattığını söyleyebiliriz. Parlamentodan yetkililer gelip görüşme yaptılar ve bizleri muhatap almak zorunda kaldılar. Açlık grevi taktiği erken başlayıp hızlı kamuoyu yaratıp ve erken biten bir eylem oldu.

Daha önceki açlık grevleri deneyimlerimiz ışığında gerçekleştirdiğimiz görüş alışverişi ve olası sonuçlar üzerine yürüttüğümüz tartışmaların, bu açlık grevinin kendiliğinden sönümlenmesinin önüne geçti ve hiç değilse belli bir görüşme sonucunda sonlandırıldı. Bu anlamda açlık grevi silahının kendimizi vuran bir etkiye dönüşmesi böylece engellenmiş oldu.

Öte yandan açlık grevi eyleminin erken başlayıp erken bitirilmesi, bizim bundan sonra bu taktiği yeniden kullanmamızı zorlaştıran bir rol oynayacaktır. Denenerek bir kez daha görüldü ki, açlık grevi taktiği her yerde ve her zaman kullanılacak bir taktik değildir. Başka eylem yöntemlerinin mevcut olduğu koşullarda, açlık grevi taktiğinin kullanılacak son mermi olarak düşünülmesi gerektiği bir kez daha görülmüş oldu. Açlık grevi taktiğine zamansız ve yersiz başvurulduğu zaman, bu eylemin kendimizi vuran bir silaha dönüşmesi kaçınılmaz oluyor.

Dün akşam, görüşme yapılan milletvekilleri ya da diğer yetkililer aslında somut hiç bir şey söylemediler. Talepler parlamentoya iletilecek. Üç ay sonra konuyla ilgili olarak parlamentoda toplantı yapılacak, parlamentonun nasıl bir karar alacağı bilinmiyor. Sorunu parlementoya taşıyan vekiller de oradan nasıl bir kararın çıkacağını bilmiyorlar. Vekillerin söyledikleri soyut sözlerden öteye bir anlam taşımıyor. Ancak bu sorunun kamuoyunun gündemine gelmesi bizim eylemlerimizin toplam sonuçlarından biridir.

Önümüzdeki en yakın eylem, içinde bulunduğumuz ayın 4'ünde yapacağımız faşist cinayetleri protesto eylemi olacak. Tüm antifaşist güçlerle birlikte gerçekleştireceğimiz bu eylem bizim bulunduğumuz direniş çadırlarından başlayacak. Biz de bu yürüyüşle ilgili bir bildiri yazacağız. Şimdi medya grubu toplandı ve bu bildirinin içeriği ile ilgili görüş alışverişi yapılıyor. Her kes bildirinin içeriğinin ne olması gerektiği üzerine görüşlerini dile getiriyor. Herkesin önerdiği noktalar dikkate alınarak bir kişi bu bildiriyi kaleme alacak. Bildiride, nazi çetesinin cinayetlerinin devletten bağımsız olmadığını anlatacağız. Almanya gibi denetim ve gözetimin en üst noktada olduğu bir devlette onlarca yol boyunca, onlarca insanın canına kast eden bir şebekenin devletin bilgisi dışında varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Belgelerin imha edilmesi ve istihbarat şefinin istifası bu durumu kanıtlayan örneklerdendir. Bu çetenin listesinde göçmen milletvekilleri bile bulunuyordu.

Artık antikapitalist ve antifaşist tüm eylem ve etkinliklerde bizleri de haberdar ediyorlar ve biz de bunlara katılıyoruz. Yeni bir kültürün oluşmasına vesile oluyoruz. Oranien Platz'da bir direniş noktası oluşturmayı başardık. Sömürüye ve baskılara karşı mücadele etmek isteyenler seyrek de olsa bu noktaya uğramadan edemiyorlar.

Bugün Tagesspiegel'den iki kişi direniş çadırlarımıza geldiler ve bizimle röportaj yapmak istediklerini ilettiler. Bu sırada biz medya grubu toplantısındaydık. Birimiz erken çıkarak röportajı gerçekleştirdik. Direniş çadırlarımızın bulunduğu alandan fotoğraflar çektiler. Fotoğraflarını çekmek istedikleri insanlardan izin aldılar. Direnişimizin ortakçı bir hayatı yaratmak istediğini anlattık onlara. Neden sokaklarda olduğumuzu anlattık. Hakkımızda yalan haber yapmamalarını istedik. Onlar da objektif haber yapacaklarını söylediler. Hep birlikte göreceğiz nasıl haber yapacaklarını. Bu gazeteciler, eylemlerimizin politik içeriğinden çok, kişisel mağduriyetleri öne çıkartmak istediğini fark ettik. Kendilerini bu konuda bilgilendirdik ve eylemlerimizin politik yanını yansıtmalarını beklediğimizi bildirdik. Artık gerisi onların gazetecilik etiğini nasıl algıladıklarına kalmış bulunuyor.

Açlık grevinin sona ermiş olması, direnişimizin bittiği anlamına gelmiyor. Sadece iki taktikten biri bu şekilde noktalandı. Ama biz mücadele etmeye ve direnmeye devam ediyoruz. Yeni ve yaratıcı eylem yöntemlerimizle direnişimize devam ediyoruz. Sokak eylemleri ile ilgili olarak hazırladığımız takvimi hayata geçirmeye devam edeceğiz.

Yaşasın insanlaşma ve ortaklaşma mücadelemiz.



2.11.2012
Turgay Ulu
Berlin

   

Geçit Yok!






Kapitalist devletler, açık ve gizli olarak ırkçı politikalara, dolayısıyla ırkçı örgütlenmelere ihtiyaç duyuyorlar. Almanya gibi denetim ve gözetimin en üst noktada olduğu bir devlette, bir Nazi çetesi, onlarca yıl boyunca faaliyet yürütüp, onlarca insanın canını alan cinayetler işledi. Silahlı bir grubun onlarca yıl boyunca yakalanmamış olması ve istihbarat teşkilatının belgeleri imha etmesi, ırkçı politika ve cinayetlerin bizzat devlet destekli olduğunun kanıtıdır. Kapitalist sistemin yaşadığı ekonomik kriz dönemlerinde özellikle ırkçı politikalar geliştiriliyor ve hedefe ilk konulanlar mülteciler ve göçmenler oluyor. İçinde bulunduğumuz bu dönemde Avrupa'nın genelinde ırkçı eğilimlerin geliştiğini görüyoruz. Yabancıların yaşam alanlarını daraltan yasa ve uygulamalar devreye sokuluyor. İşçiler, işsizler ve tüm emekçiler de bu kısıtlayıcı yasalardan mağdur oluyorlar.

Bizler, Almanya'nın çeşitli mülteci kamplarında bulunan mülteciler olarak, diğer antikapitalist ve antifaşist güçlerle birlikte, ırkçı ve özgürlükleri sınırlandırıcı yasa ve uygulamalara karşı isyan ederek sokaklara döküldük. Eyalet dışına çıkma yasağını kırdık, birer izolasyon hapishaneleri olan mülteci kamplarındaki durumu teşhir ettik, iade edilme işlemlerinin yapıldığı konsolosluğu işgal ettik. Faşistler bize karşı harekete geçti ve onları da açığa çıkarttık. Konsolosluk işgali sırasında polisler bizlere vahşice saldırdılar, bir çok arkadaşımız bu saldırı sırasında yaralandı ve bir çok arkadaşımız tutuklandı. Binlerce kişiyle polis barikatlarını aşarak hapisteki arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını sağladık.

Kapitalist izolasyon sistemine karşı sokaklarda komünalist bir hayat kurduk ve bir direniş merkezi oluşturduk. Anti kapitalist ve anti faşist olan tüm renkleri bir araya getirerek kitlesel yürüyüşler örgütleyebildik. Devlet tarafından korkutulmuş ve sindirilmiş olan insanlara cesaret ve umut verdik. Tüm kısıtlamalara rağmen sokaklara çıkarak ve birleşerek nasıl özgürleşebileceğimizi gösterdik.

Sokakta bir direniş merkezi oluşturduğumuz için artık sokakta olan tüm eylemcilerle dayanışma yapabiliyoruz. Direnişimiz, sadece mülteci sorunlarıyla sınırlı değil. Çünkü artık tüm toplum izolasyon içinde yaşamaya zorlanıyor. Haksız ve gerici savaşlara karşı, diktatörlüklere karşı, ırkçı politika ve uygulamalara karşı dünyanın tüm emekçileriyle birlikte atıyor kalbimiz.

Irkçılığın, savaşların ve diktatörlüklerin nedeni olan özel mülkiyetçi kapitalizme karşı bizler, sokakta eşitlikçi ve özgürlükçü bir hayatı oluşturmaya çalışıyoruz. Değişik kültür ve coğrafyalardan gelmiş olan bizler, kapitalistlerin ve ırkçıların düzenini bozuyoruz. En alttakiler olarak alıştırılmış ve sindirilmiş olan toplumun belleğini sarsarak uyandırıyoruz. Sokaktan ve bir arada olmaktan çekildiğimiz zaman bizleri ağır zincirlerle bağlanmış kölelik ve izolasyon bekliyor. Bu nedenle özgürleşebileceğimiz ve ortak yaşayabileceğimiz tek yer olan sokaklardan çekilmek istemiyoruz.

İş yerleri, arabalar, paralar onların sokaklar ise bizimdir. Irkçılık, özel mülkiyeti biz sokaktakilerden korumak için geliştiriliyor. Irkçılığa karşı, eyalet dışına çıkma yasağına karşı, izolasyon kamplarına karşı, iadelere karşı, haksız ve gerici savaşlara karşı, sömürüye ve işgale karşı sokaklarda barikat kurarak geçit yok diyoruz.

Bizler, toplumun yüzde doksan dokuzunu oluşturanlar olarak; eşit ve özgür bir hayatı sokaklarda inşa etmek istiyoruz.Irkçı ve sömürücü sistemlere karşı alternatif olan eşitlikçi sistemi sokakta inşa ediyoruz. Sokakta oluşturduğumuz barikat ve direnişle ırkçı ve sömürücülerin çarklarını durdurabiliriz. Dünyanın tüm ezilenleriyle gücümüzü birleştirerek onların saltanatlarına son verebiliriz.

Kapitalist devlet yapılanmaları var oldukça, ırkçılık hep olacaktır, savaşlar olacaktır, sömürü olacaktır. Bizler, sokaklarda yürüyenler ve direnenler; bir yöneticiye ihtiyaç duymuyoruz. Çünkü kolektif bir hayat yaşamak istiyoruz. Ezen ezilen, yöneten yönetilen, kadın erkek ayrımının, aşırı çalışma ve sömürünün olmadığı bir yeni dünyada yaşamak istiyoruz.

Rostok katliamında devletin seyirci kaldığını, Nazi cinayet şebekesinin devletin bir ürünü olduğunu biliyoruz. Tüm bu cinayetleri ve ırkçılığı ancak sokakları doldurarak durdurabiliriz.



Turgay Ulu
Berlin
03.11.2012




Berlin'de Direnişe Devam







Bu gün yeniden mülteci toplantısını kaldığımız yerden sürdürüyoruz. Üç ana talebimizi yeniden gündemleştiriyoruz. Mülteci kamplarının kapatılması, iadelerin durdurulması, eyalet dışına çıkma yasağının kaldırılması biçiminde başından beri formüle ettiğimiz bu talepleri yeniden gündemleştiriyoruz.

Bu direniş yeni başlamış bir mücadele değildir. Bu güne kadar çeşitli biçimler altında süren sınıf mücadelelerinin bir parçası ve onun bir devamı niteliğindedir.

Bizler kapatıldığımız mülteci kamplarından sokaklara çıktıktan sonra buralardaki ölü toprağını ateşledik ve bu mücadele açısından başladığımız yerde olmadığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Direnişimiz boyunca gündeme getirdiğimiz sorunlarla ilgili toplum üzerinde ciddi bir etki yarattık. Toplumun değişik kesimlerinin yanında parlemento tarafından da muhatap alındık ve artık toplumun gündeminde önemli bir direniş zemini oluşturmuş bulunuyoruz.

Her zaman gündemimizde olan, gelecekteki eylemlerimizin planlamasını yapıyoruz. Bundan bir süre önce eylemliliklerimizi iki taktik altında sürdürmemiz arkadaşların kafasında belli soru işaretleri oluşturmuş bulunuyor. Ama öyle görünüyor ki yavaş yavaş bu karışıklık gerçekleştireceğimiz eylemlerle negatif etkisini yitirecektir. İnsanlar sonradan gelip direnişimize katılıyorlar ve doğal olarak neden iki ayrı mekanda bulunduğumuzu sorguluyorlar. Yeniden bu güne kadar yaşadığımız politik tartışmnaları yeni gelen arkadaşlarımıza anlatıyoruz. Onlara aynı eylemin iki taktik biçiminde sürdürülmesi biçiminde formüle ettiğimiz konumumuzu anlatmaya çalışıyoruz.

Direnişimize yeni katılmış arkadaşlar bu iki taktik meselesini iki grubun birbiriyle savaşı gibi algıladılar. Biz bu algıyı değiştirmemiz gerekir. Bizim savaşımız birbirimizle olan bir savaş değildir. Mücadelemizi esas hedefine yeniden oturtmamız gerekir. Şimdi biz bu toplantılarımızla çelişkili ve çatışkılı görünüm arzeden durumu aşamaya, yeni bir rota belirlemeye uğraşıyoruz.

İçimizde ortaya çıkan iki taktik sorununu tartışırken bazı arkadaşlarımızın tartışma yöntemini politik olmayan bir içerikle sürdürmesi bize negatif bir etki yaptı. Bu atmosferi değiştirmek biraz zaman alacaktır. Her zaman olduğu gibi biz gene bu çelişkili durumu eylemle aşabiliriz.

Direnişimize yeni katılımlar oluyor. Onlar burada gördükleri ikili görünüm karşısında biraz kafa karışıklıkları yaşıyorlar. Aslında iki taktik de bizim mücadelemizin toplamının içinde olan yöntemlerdir. Bu iki taktiği bir arada sürdürebilmek bizim açımızdan bir başarı sayılacaktır.

Yarın gerçekleştireceğimiz nazi cinayetlerini protesto eylemi bizim mücadelemiz için önemli bir eylem olacaktır. Çünkü bizler sokaklara kara, beyaz tüm renklerden insanlar olarak çıktık ve ırkçılığı deşifre ettik. Yarın da tüm bu ırkçı politika ve cinayetleri protesto edeceğiz. Bu eylem bir anlamda bizim durağanlık dönemlerinde içe dönen çelişkilerimizi aza indiren bir etki yaratacaktır. Yeni eylem hattımızı belirlemede bize motivasyon sağlayacaktır.

Yalnız değiliz. Şu anda dünyanın her yerinde sömürü ve baskılara karşı mücadele eden sınıf kardeşlerimizin olduğunu biliyoruz. Türkiye hapishanelerinde, sokaklarda ve dağlarda direniş ve mücadeleler sürüyor. Yunanistan sokakları yanıyor, Portekiz, İspanya'da sokaklar sürekli sıcak olmaya devam ediyor. Adını tek tek saymadığımız her yerde direniş ve mücadeleler sürüyor.

Bu tabloda biz dünyanın diğer direniş ve mücadele güçleriyle düşünsel ve organik bağlarımızı daha ileriden kurmak istiyoruz. Direnişimizin toplam sonucunda, biz bulunduğumuz coğrafyadan bir uzun erimli direniş ve mücadele deneyimi ve modeli sunmak istiyoruz.

Bugünkü toplantımızda ortaya çıktı ki, açlık grevi taktiğini uygulayan arkadaşlara karşı buradaki bazı arkadaşların tepkisel refleksleri oluştu ve gene buradaki arkadaşlara karşı gene buradan bazı arkadaşların tepkisel refleksleri oluştu. Ancak olayı başından itibaren açıklamamızdan sonra kafasında çelişkiler bulunan arkadaşlar bu çelişkileri aza indirdiler ve biz yeniden normal toplantı düzenini hayata geçiriyoruz.

Toplantımızın sonuna doğru Danimarkalı olduğunu söyleyen bir arkadaşın bizden bir isteği olduğunu dinledik kendisinden. Fransa ile İngiltere arasında bulunan bir kanaldan karşıya geçmek isteyen insanların bu kanalın kenarında yaşadıklarını söyledi ve o insanların giysiye ihtiyacı olduğunu söyledi. Bizim direniş çadırlarımızda çok sayıda giyecek eşyası bulunduğu için bu giysilerden kendilerine verip veremeyeceğimizi sordu. Biz de kendisine “olur” dedik. Malzeme çadırı komitesiyle görüşüp bu işi halledebileceğimizi söyledik. Aynı zamanda yarın yapacağımız herkese açık genel toplantıda konuyu ele alabileceğimizi söyledik, belki başka türlü de yardım ve dayanışmamıza ihtiyaçları olur diye düşündük. Danimarkalı arkadaş bizim konuşmalarımızı dinledikten sonra güzel bir direniş yaptığımızı, militan bir mücadele yürüttüğümüzü ve bize saygı duyduğunu açıkladı. Bu direniş modelinin diğer coğrafyalara da yansıtılmasının önemine değindi.

Bugünkü toplantımızda yeni bir şey daha oldu. Bir grup arkadaş yarınki anti faşist konulu yürüyüşte LGBT imzalı pankart açmak istediklerini ve bizim buna izin verip vermeyeceğimizi sordular. Kimseden bir itiraz gelmedi. Kamplarda bu imzayla kendilerini ifade eden insanlar varmış ve bizim direniş çadırlarımıza gelmek istiyorlarmış ancak bizim onlara karşı yaklaşımımızın nasıl olacağını bilmedikleri için biraz çekiniyorlarmış. Bizim direnişimiz enternasyonal bir direniştir. Kapitalizm tarafından aşağılanan tüm sınıflar ve cinsler kendilerini bu direniş içinde ifade edebilirler. Biz sınıfsal, ulusal, cinsel ayrım ve baskılara karşı mücadele yürütüyoruz. Elbette ki kapitalizmden zarar gören herkes bizim direniş alanımızda bulunabilir. Antikapitalist ve antifaşist tüm renkler bizimle birlikte durarak mücadele yürütebilirler.

Bugün direniş çadırlarımıza ilk defa gelen mülteciler oldu. Onlar, yarınki yürüyüşümüze de ilk defa katılacak olan mültecilerin olduğu bilgisini aktardılar. Direnişimiz devam ettikçe, bugüne kadar direnişimizden haberleri olmayanlar, ya da gelmeyi düşünüp de gelme imkanını bulamayanlar gelmeye başladılar. Bu bizim açımızdan sevindirici bir durumdur.

Direniş çadırlarımız, artık bir direnme merkezi olarak dikkate alınıyor. Bugüne kadar yürüttüğümüz mücadele süreci, bize böyle bir konum kazandırdı. Özgürlük yürüyüşümüz toplumun muhalif grupları üzerinde görünen ve görünmeyen etkiler yarattı. Bugüne kadar bizlerin direnişine gözlerini yuman çeşitli partiler ve kurumlar, artık bizi bir direnme örgütlülüğü olarak dikkate almak zorunda kalıyorlar. Yarınki yürüyüşün bizim direniş çadırlarımızdan başlayacak olması, bunun en somut kanıtlarından birisidir.

Çadırlarımızın içine kurduğumuz sobalar içerisinin ısınması için önemli bir işlev görüyor. Ama diğer yandan içerisi her zaman dumanlı oluyor. İnsanın üstü başı biraz is kokuyor. Dün akşam röportaj yaptığımız bir gazeteci bizim bu soğuklara nasıl dayandığımızı soruyordu. Biz de ona özgürlüğün elde edilmesi için insanın kendisinden bir şeyleri feda etmeyi göze alması gerektiğini söyledik. Zira hiç bir özgürlük bedel ödenmeden alınamıyor. Ayaklar yara olmadan başlar özgür olamıyor.
Yaşasın insanlaşma ve ortaklaşma mücadelemiz!


3.11.2012
Turgay Ulu
Berlin


TURGAY ULU

DEVAM EDECEK...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder