WÜRZBURG — BERLİN
MÜLTECİ / GÖÇMEN
YÜRÜYÜŞÜNDEN TANIKLIKLAR-(XVIII
(NOT:Değerli okurlar, yaz döneminde aylık çıkmamız, gelen güncel yazılar nedeniyle Turgay Ulu'nun Almanya Berlin'de Göçmen Direnişi ve eylemleriyle ilgili notlarına yer verememiştik. 1 Temmuz sayımızda bıraktığımız yerden devam ediyoruz.)
1 Mayıs Mücadele Günümüz
1856 yılında Avustralya’da işçiler, günlük çalışma saatlerinin 8 saate düşürülmesi için eylemler yaptılar. Bir günlük iş bırakma eylemi yaptılar. Eyleme katılım büyük oldu.
1886 yılında Amerikan Emek Federasyonu, günlük 8 saatlik çalışma süresinin 1 Mayıs 1886 yılı itibariyle yasalaştırılması önerisini kabul etti. Chicago’da siyah, beyaz tüm renkten işçiler, çalışma saatlerinin düşürülmesi talebiyle yürüyüşe geçtiler. O zamanlar Luizvil meydanı siyahlara kapalıydı. İşçiler birleşerek tüm bu yasakları kırdılar.
Haymerket’te yapılan eyleme polis saldırdı. Çatışmalar yaşandı. Direnişe önderlik eden 4 işçi idam edilerek öldürüldüler. İşçi önderlerinden Albert Persons, af dilemesi karşılığında serbest bırakılması önerisini kabul etmedi. Burjuvazi karşısında eğilmedi.
İşçilerin ve emekçilerin direnerek kazandıkları 1 Mayıs, İkinci Enternasyonal’e bir Fransız işçinin yaptığı öneriyle dünya emekçilerinin birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak yüzyıllardan beri anılmaya devam ediyor.
Günümüzde de işçiler sömürülüyor. Dünyada azınlık bir nüfusu oluşturan burjuvazi lüks bir hayat yaşarken, milyonlarca işçi, işsiz ve mülteciler insanca yaşam koşullarından uzak bir şekilde yaşıyorlar.
İşçilerin ve emekçilerin ürettikleri değerlerle silah ticareti yapıyorlar. Haksız savaşlarda gene dünyanın yoksulları öldürülüyor. Enerji kaynaklarını ele geçirmek için yerli halklar mülteci ve göçmen olmaya zorlanıyor. Mülteciler, saatte 1 euroluk işlerde çalıştırılarak sömürülüyorlar. Residenzpflicht, Lager ve Abschiebung uygulamalarıyla mülteciler tam bir izolasyon hayatı yaşamaya mahkum ediliyor. Ev kiralarına her ay yüksek miktarda zamlar yapılarak yoksullar sokağa itiliyorlar.
Günlük fazla çalışma sürelerinin düşürülmesi, işçilerin ve emekçilerin direnişleriyle başarıldı. Günümüzde teknoloji gelişmiştir. İnsanların aşırı çalışmasına ihtiyaç yoktur. Ancak burjuvazi sömürüye doymuyor. Dünyadaki işçi, işsiz ve yoksullar hala çalışmaktan başka bir hayat sürdüremiyorlar. Büyük insanlığın kültürel ihtiyaçlarını, seheyat özgürlüğünü, sağlık, barınma, beslenme gibi temel haklarını kullanma şansı yoktur.
Kapitalizm; sürekli boyun eğen, isyan etmeyen, sadece çalışıp artı değer üreten ve sadece alış veriş yapan bir insanlık istiyor. Bizler bu hayat tarzını kabul etmiyoruz. Eşit, özgür ve insanca bir hayat yaşamak istiyoruz. Ancak, özgürlüğün bize hediye edilmeyeceğini de biliyoruz.
Kapitalist sömürü sistemi ekonomik krizden kurtulamıyor. Avrupa’da kriz derinleştikçe ırkçı politikalar geliştiriliyor. Kriz dönemlerinde, hayatları ilk cehenneme çevrilenler; işçi, işsiz, mülteci ve göçmenler oluyor.
1 Mayıs, hayatlarımızı izolasyona mahkum eden burjuvaziye karşı, savaşa karşı, cins ayrımcılığına karşı isyan etmenin, sokağa çıkmanın günüdür. Dünyanın tüm işçi, işsiz ve mültecileri birleşerek sokağa çıktığında özgürlüklerimiz için zaferler kazanabiliriz.
Ömür boyu çalışarak, sömürülerek yaşamak istemiyoruz. Çalınan emeklerimizin, kapitalizm tarafından kirletilen doğanın geri verilmesini istiyoruz. Kapitalist devletlerin her yeri kameralarla donatarak bizi sürekli gözetim ve denetim altında tutmasını istemiyoruz.
Kapitalist izolasyon sistemine karşı bir yıldır sokaklarda özgürlük mücadelesi veriyoruz. Her türlü eylem yöntemini kullanarak, sömürü ve ırkçılığa karşı, savaşa karşı mücadele ediyoruz. 1 Mayıs birlik, dayanışma ve mücadele gününde de sokaklarda olacağız.
YAŞASIN İNSANLAŞMA VE ORTAKLAŞMA MÜCADELEMİZ
Devrimci Mülteci Hareketi
Proje Gruplarının Toplantısına Baskın
Devrimci Mülteci Hareketi okulu işgal ettiğinden bu yana, Berlin'de bulunan çeşitli gruplar işgal okulundan yer kiralamak istiyorlar. İşgal okulunun geleceği ile ilgili kendi aralarında toplantılar düzenliyorlar. Projeler yapıyorlar.
Proje grupları, bu konu ile ilgili olarak hiç bir şekilde bizimle bir görüşme zahmetinde bulunmadılar. Kendi aralarında görüşmeler yaptılar ve belediye başkanı ile birlikte görüşmeler yaptılar.
Bugün gene bu grupların belediye başkanı ile birlikte görüşme yapmakta olduğu bilgisini aldık. Hızlı bir şekilde organize olarak toplantının yapıldığı binaya kadar yürüdük. Elimizde “İşgal okulu mülteciler içindir“ yazılı pankartımız vardı. Sloganlar atarak direk salona girdik. Kürsüye kadar yürüdük ve pankartı kürsüye astık. Kürsüde konuşma yapan adamın elinden mikrofonu aldık. Salonda bulunan insanlara sorduk: „Siz burada ne yapIyorsunuz. Bizim işgal ettiğimiz işgal okulu ile ilgili projeler yapıyorsunuz. Biz bu okulu bir yıllık sokak mücadelesinin sonunda işgal ettik. Biz burayı işgal ederken siz yoktunuz. Şimdi mülteci hareketinin işgal ettiği yer üzerine planlar yapma hakkını nereden alıyorsunuz“ diye sorduk. Salonda bulunanlar bilindik konuşmalar yaptılar. Kendilerinin mültecileri desteklediklerini, mültecilerin durumlarına üzüldüklerini söylediler. Her zamanki gibi hümanizm kokan konuşmalar yaptılar.
Biz de onlara dedik ki, “siz bizim işgal ettiğimiz yer üzerine konuşmak, plan yapmak istiyorsanız, önce bizimle görüşmeniz gerekirdi. Siz bizim irademizi çiğneyerek bizim yaşadığımız, mücadele alanımız üzerinde paylaşım projeleri yapıyorsunuz. Bunun adı düpedüz sömürgeciliktir.“
Avrupadaki en önemli problem budur işte. Biz mülteciler sokaklarda direniş veriyoruz. Ama bir çok proje grubu, kampanya grubu bizim adımıza kampanyalar düzenliyorlar, bizim verdiğimiz mücadele üzerinden projeler yapıyorlar. Üstelik bu plan ve projelerini biz mülteciler olmadan yapıyorlar.
Salonda bulunan proje gruplarıyla sert tartışmalar yaptık. Bize hümanizm numarası yapmamalarını söyledik. Bizim yaşadığımız yerleri paralarınızla kiralayıp daha sonra da “Mültecilerin durumlarına çok üzülüyoruz“ demek hümanizm oyunudur. Biz bu oyunu bozarız dedik ve salonu terkettik.
İşgal okulunda aşağı yukarı 150 kişi yaşıyor. Kadınlar, çocuklar var. Bu insanların hiç birisinin bir toplumsal statüsü yok. Bir geleceği yok. Hayatlarıyla ilgili herhangi bir plan yapma şansları ve imkanları yok.
Bu insanların düzenli ve sağlıklı olarak beslenme imkanları bile yok. Proje grupları eğer hümanist olduklarını iddia ediyorlarsa derhal işgal okulu üzerindeki planlarını geri çekmelidirler ve işgal okulunun Devrimci Mülteci Hareketinin ihtiyaçları ve istekleri doğrultusunda kullanılması için çağrıda bulunmalıdırlar. Bizim işgal ettiğimiz okulla ilgili düşüncelerimiz biliniyor. Biz brayı hareketimizin politik merkezi yapmak istiyoruz. Burada direnişimizi sürdürmek için gerekli olan işleri yapmak istiyoruz ve buraya işgal statüsü tanınmasını istiyoruz.
Mülteciler buralarda konuşulan dilleri anlamıyorlar, ayrıca biz hukukî prosedürleri fazlaca bilmiyoruz. Bu nedenle bizim direnişimiz üzerinden çok sayıda planlamalar yapılıyor. Kim ne yapıyor, neden yapıyor bunların hepsini öğrenme şansımız bulunmuyor. Ama sokaklarda mücadeleye devam ettikçe dönen dolapları yavaş yavaş anlamaya başladık. Artık kimse bizim üzerimizden kolayca dolap çeviremeyecek.
LAMPEDUSA
Bugün İtalya'dan bir müzik grubu ve film ekibi direniş çadırlarımıza geldiler. İtalya'da Lampedusa diye bir ada var. Bu adada mülteciler yaşıyorlar. Kitlesel olarak Libya, Nijerya gibi ülkelerden kaçan mülteciler bu adaya geliyorlar ve bu adada çok kötü bir hayat yaşamak zorunda kalıyorlar. Lampedusa adlı film işte adını bu adadan alıyor. İnsanlar buralarda banyo yapma, yemek yeme gibi en temel insani ihtayaçlarını bile karşılama şansına sahip değiller. Yaşadıkları topraklar bombalandığı için insanlar kaçıp buralara geliyorlar.
Lampedisa filmi bu adada çekilmiş. İnsanlar yere attıkları battaniyelerin üstünde yatıyorlar. Yattıkları yerlerde adım etmaya yer yok. Tıpkı Yunanistan'da mültecileri tuttukları karakollara benziyor. Mültecilerin Avrupa ülkelerindeki durumları hemen hemen birbirine benziyor. Avrupa ülkeleri arasında sadece nüans farkları var.
İtalya'dan gelmiş olan müzisyen, müziklerini sunmadan önce güzel bir konuşma yaptı. Emperyalist kapitalist sistemin kâr ve savaş için insanların yaşamlarına nasıl kıydıkların anlattı.
Lampedisa filmini izlemek için gelenlerin sayısı oldukça fazlaydı. Büyük toplantı çadırımız tamamen dolmuştu ve insanların bir kısmı ayakta kaldılar.
Sokakta gerçekleştirdiğimiz direniş devam ettikçe sınıfsal çelişkiler gün yüzüne çıkıyor. Mültecilerin yaşamlarıyla, toplumdaki diğer insanların yaşamları arasında uçurumlar olduğu netlik kazanıyor. Hergün sıcak evlerinde yaşayan, düzenli yemeklerini yiyen insanların bir kısmı mültecilerin sokaktaki yaşamlarından rahatsız olmaya başladılar. Mültecilerin temiz olmadığını, çok gürültü yaptıklarını söylüyorlar.
Evet bunlar doğru. Bizim bulaşık yıkamak için suyumuz yok. Leğenlere doldurduğumuz sularla bulaşık yıkıyoruz. Sokağa kurduğumuz seyyar tuvaleti kullanıyoruz. Bazen tuvalet taşıyor. Çadırlarda insanlar bazen sesli müzik dinliyorlar. Bazen bağırıyorlar, futbol uynuyorlar. Bunlar çevredeki insanların bir kısmını rahatsız ediyor. Ama biz de onların yaşamlarından rahatsız oluyoruz. Çadırlarımızın etrafındaki büyük binalarda temiz bir hayat sürdürüyorlar. Düzenli yemek yiyorlar. Bulaşık yıkamak için sıcak suları var. Duş yapmak için banyo odaları var. Biz de onlardan rahatsız oluyoruz.
Adımızı rahatsız edici hareket olarak mı değiştirsek acaba diye düşünmeden edemiyoruz. Rahatsızlık yaratmaya devam edeceğiz. Dünyada bu kadar zulüm varken, rahat ve huzurlu bir hayat yaşayanları rahatsız etmeye devam edeceğiz.
27.4.2013
Turgay Ulu
Berlin
1 Mayıs Karnaval Günü Değildir
Bu sene, 1 Mayıs öncesi basın konferansını bizim direniş çadırlarımızda yaptık. Hemen hemen Berlin'deki tüm devrimci çevreler bu toplantıya katıldılar. Türkiyeli gruplardan sadece bir grubun bir kadrosu gelmişti.
Berlin'de uzun yıllardan beridir iki ayrı gösteri oluyor. Sabahın erken saatlerinde sendikalar ve onlarla birlikte 1 Mayıs gösterisi yapmak isteyen grupların eylemi ve akşam saatlerinde de devrimci 1 Mayıs platformunun gösterisi oluyor. Sabahki eyleme biz gitmedik.
Akşam 18'de başlayacak olan devrimci 1 Mayıs eylemine kadar biz direniş çadırlarımızda değişik etkinlikler gerçekleştirdik. Bize bağışlanmış olan giyeceklerden çeşitli hediyelik eşyalar üretmiştik, bu eşyaları satışa sunduk. Diğer yandan çeşitli yiyecek ve içecek malzemeleri sattık.
Bir grup arkadaş, direnişi devam ettirmek için ihtiyaç duyulan parayı biriktirmek için bu işleri yaparken, biz de Berlin'in değişik caddelerinde kurulmuş olan sahnelerden konuşmalar yaptık. Antifanın kurmuş olduğu sahneden kalabalık bir kitleye konuşmalar yaptık. Bir Mayıs'ı anlattık, direnişimizi anlattık. 1 Mayıs'ın bir karnaval günü olmadığını, bugünün büyük bedeller ödenerek kazanıldığını anlattık.
Ancak buralarda 1 Mayıs bir karnaval günü olarak algılanıyor. Büyük bir çoğunluk caddelere çıkıyor ve o gün sadece yemek ve içmek işiyle uğraşıyor. İnsan kalabalıkları caddelerde amaçsızca dolaşıyorlar. İnsan, kalabalık içinde yürümekte zorlanıyor.
Devrimci 1 Mayıs yürüyüşü, direniş çadırlarımızın bulunduğu Oranienplatz'a yakın bir noktada başladı ve parlamentonun önüne kadar sürdü. Anons arabasından yapılan açıklamaya göre, devrimci 1 Mayıs gösterisine 20 bin kişi katılmıştı.
Her 1 Mayıs'ta Berlin'deki bu gösteriye polis mutlaka saldırı gerçekleştiriyormuş. Bu sene de aynı saldırının olacağını herkes söylüyordu. Ancak bu sefer polis saldırı yapmadı. Yürüyüş boyunca bir otomobilin ters çevrildiğini ve bir bankanın camının kırıldığını gördük. Yürüyüşün sonunda 3 kişi göz altına alındı ancak kısa süre sonra serbest bırakıldılar.
İşçi Birliği gazetesinin 1 Mayıs'la ilgili çıkarmış olduğu özel sayıyı, Fransa'da bulunan bir arkadaş insiyatif kullanarak Fransızcaya çevirmiş ve çok sayıda dağıtım gerçekleştirmişler.
Nazi Cinayetlerini Protesto Ettik
Nazi cinayetlerini işleyenlerden birinin duruşmasının olduğu gün bir protesto eylemi gerçekleştirdik. Sabah saatlerinde Koti diye kısaca adlandırılan Kotbüssetor'da toplandık, daha sonra da Brandenburgertor'da eylem yaptık. Bu eyleme katılım fazla olmadı. En fazla yüz kişi gelmişti. Biz de pankart ve bayraklarımızla bu eylemde yer aldık. Nazi çetesinin öldürdüğü insanların adlarının yazılı olduğu uzun bir pankartı taşıdık.
Bu duruşmalara Türkiyeli gazetecilerin alınmayacağı tartışmaları vardı. Mahkemenin aldığı bu kararın ırkçı bir karar olduğu yazılıp tartışılmıştı.
Duruşma salonunda, Türkiyeli devrimcilerden iki kişi protesto eylemi yapmış ve polis onları hemen yaka paça dışarı atmış.
Güzel Bir Sürpriz
15 yıl sonra hapisten çıktıktan sonra, müebbet hapis cezası onaylanınca Yunanistan'a geçmiştim ve orada tutuklanıp hapse atılmıştım. Hapishanedeki kötü koşulları protesto etmek için açlık grevi yapmıştım. Bu sırada bir avukat benim davamı üstlenmişti.
Bir kaç gün önce bu avukat Almanya'ya geldi ve beni direniş çadırlarımızda buldu. Bir avukat grubu olarak Almanya'ya bir konferans için gelmişler ve benim yazı ve fotoğraflardan direniş yaptığımı daha önce görmüş. Konferansta benim nerede olduğumu bilen olup olmadığını sormuş ve bir kişi beni tanıdığını söylemiş. Avukatımla buluştuk. Uzun sohbetler ettik. Bizim direniş üzerine onlara geniş bilgiler verdim. Direniş ve işgal yerlerimizi gezdik. Nazilere karşı yaptığımız eyleme birlikte gittik. Eylem sonrasında da Berlin'i iyi bilen bir arkadaşla birlikte gezdik. Akşam ona yatacak bir ev ayarladık. Diğer bir avukat da Yunanistan'dan tanışık olduğu bir arkadaşına, oturduğumuz cafede rastladı. Bir kaç gün içinde bir çok güzel karşılaşma yaşadık. Yunanistan'da işçilerin işgal edip işlettiği fabrika üzerine konuştuk. İşgal fabrikasında çok sayıda sorunun yaşandığını anlattılar bize. Yunanistan hapishanesinde birlikte açlık grevi yaptığımız arkadaşlardan biri, Türkiye'deki bir gazeteye yazı yazmış. O arkadaşla hapisteyken yazı yazmak üzerine sohbetler ediyorduk. Bir kaç yıl sonra bu planımızı hayata geçirmiş. Bunu duymak güzel oldu. Hiç bir uğraş ve direniş boşa gitmiyor. Kelebek etkisinin olduğunu sürpriz karşılaşmalarla öğreniyoruz.
7.5.2013
Turgay Ulu
Berlin
Lampedüsa Berlin
Lampedusa'nın İtalya'da bir ada olduğunu ve bu adada mültecileri tuttuklarını daha önce yazmıştık. Lampedüsa adasıyla ilgili gene aynı isimli bir film gösterimi yapmıştık burada. Ayrıca İtalya'dan bir devrimci müzik grubu gelip, bizim direniş çadırlarımızda konser vermişlerdi. Bu etkinliklere kalabalık bir katılım olmuştu.
İtalya'dan ya da Avrupa'nın diğer ülkelerinden Almanya'ya gelen mülteciler, geldikleri yere geri gönderiliyorlar. Avrupa Birliği ülkelerinin anlaşmalarında; bir kişi ilk olarak hangi Avrupa ülkesinde iltica başvurusunda bulunmuşsa oraya iade ediiyor. Bu yasanın adına Dablin 2 diyorlar. Dablin 2 anlaşmasını protesto etmek için bu hafta bir eylem gerçekleştirdik.
Direniş çadırlarımızın bulunduğu Oranienplatz'dan başlayarak Dablin 2 ile ilgili işlemlerin yapıldığı kurumun önüne kadar yürüdük. Yürüyüş başlarken aktivistler izin almamız gerektiğini söylediler. Ancak bizler ana caddeyi trafiye kapatarak yürümeye başlamıştık. Uzun bir yolu yürüdük. Ancak bu sefer polis saldırıda bulunmadı. Sadece iki polis otosu, biri kortejin arkasından biri de kortejin önünden geldiler.
Binanın önünde pankart ve bayraklarımızı yere sererek beklemeye başladık. İçeriye girmek istiyorduk. Ancak polisler binanın kapısına barikat kurdular ve bizim içeri girmemizi engellediler. Binanın önünde uzun ve sert tartışmalar oldu. Uzun tartışmalar sonucunda bizden altı kişinin içeri girmesini kabul ettiler. Önce bunu kabul etmedik. Hepimiz birden içeri girmek istiyoruz dedik. Aramızda gerçekleştirdiğimiz tartışmalar sonucunda bir heyetle içeri girmeye karar verdik. İçerde bizim taleplerimizin haklı olduğu yönünde sözler söylediler. Ellerinden geleni yapacaklarını söylediler. Ama çokça duyduğumuz bu sözlere bizim karnımız toktu.
Bir süre daha binanın önünde eyleme devam ettik ve tekrar direniş alanımıza doğru yürümeye başladık. Bu sefer çok sayıda polis otosu ve polisler bizim etrafımızı kuşattılar. Oranienplatz'a kadar bizim etrafımızda yürüyerek geldiler. Ancak herhangi bir müdehalede bulunmadılar. Bu sefer şeflerinden böyle emir almışlardı. Eylemimize yaklaşık yüz kişi katıldı. Bu sefer katılımcıların hemen hemen tamamı mülteciydi.
Eylem boyunca "Lampedusa Berlin" sloganını sık sık attık. Çünkü Berlin'deki mülteci kampları da Lampedusa'dan çok da farklı değiller.
Auslandebehörde'nin Önünde Eylem
Fight Rasism grubu ile birlikte resmi binanın önünde bir küçük çadır kurduk bugün. Çadırın her yerini pankart ve bayraklarla donattık. Bayraklarımızı çadırın tepe noktasına astık. Bildirilerimizi çevredeki insanlara dağıttık. Ayrıca, izolasyon koşullarını protesto eden sloganlar attık ve aynı içerikli müzikler çaldık.
Auslendebehörde'nin şefine vermek üzere, altın kaplamalı bir patates yaptık. Bir ödül görünümü verdik bu patatese. Patetes Almanya'daki izolasyon koşullarını en iyi ifade eden şey. Buradaki mülteci kamplarında her gün patates veriyorlar insanlara.
Binanın önünde danslar ettik. Acıktığımız zaman mutfak komitesi bize yemek yapıp getirdiler. Ayrıca hava bugün biraz sıcaktı ve insanlar bizimle dayanışmak için su satın aldılar.
Postdam'daki Sarayları Gezdik
Postdam'da Frederik der Grose dedikleri bir adamın 1700'lü yıllarda yaptırmış olduğu sarayları gezdik. Büyük Frederik bu sarayları altın kaplamayla yaptırmış. Sarayın duvarları ve duvarların etrafında bulunan heykellerde parlak sarı altınlar görünüyor. Kapıda bulunan nöbetçiye bunların gerçekten altın olup olmadığını soruyoruz ve o bize bunların gerçek altın olduğunu söylüyor. Bir tarafta her gün patates yiyen insanlar, öbür tarafta ise altın saraylarda yaşayan azınlık sömürgenler. İşte neden direniş ve mücadele yürütmemiz gerektiğine dair bir neden. Bu manzaraları görüp de isyan etmeyenlere daha ne söylenebilir ki.
Yaşasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz
16.5.2013
Turgay Ulu
Berlin
Sınırdışı Kararlarını Protesto Eylemi
Başka bir Avrupa Birilği üyesi ülkesinde yakalanıp parmak izi alınan mülteciler, Almanya'ya geldiğinde sınır dışı ediliyorlar.
Aktif politik faaliyet yürüten bir arkadaşımızı da sınır dışı etmek istiyorlar. Bu konuda mahkeme kararları var. Ancak arkadaş burada öğrenci olduğu için bugüne kadar pratik olarak bunu yapamadılar. Sürekli onun koşullarını zorluyorlar.
Sınır dışı edilmek istenen arkadaşın kayıtlı bulunduğu eyaleti temsil eden binanın önüne kadar bir eylem düzenledik bugün. Binanın bulunduğu merkeze kadar otobüsle gittik. Otobüsün içinde sloganlarımızı atmaya başlamıştık. İndiğimiz yerden de binanın bulunduğu yere kadar slogan ve bayraklarımızla yürüdük.
Sayımız çok fazla değildi. Hava yağmurluydu. Ama eylem yerinden geri dönerken ana caddeleri kapatarak yürüdük. Trafik durdu. Polisler bir saldırıda bulunmadılar. Artık Berlin polisi bizim eylemlerimize alıştı.
Yeni Eylem Planları
Önümüzdeki süreçle ilgili yeni eylem planlamaları yapıyoruz. Çok sayıda irili ufaklı eylemler yapıyoruz. Bunların dışında da büyük eylem olarak bir uluslararası tur ve bir de Almanya çapında yeni bir otobüs turu düzenlemeyi düşünüyoruz.
Mayıs ayı içinde bir cafede, bizim direnişimizle ilgili çekilmiş olan fotoğrafların sergisi olacak. Bu sergi günlerinde biz de konuşmalar yapacağız.
Dün akşam bir tartışma programı düzenledik. Anti faşist bir grup organize etti bu etkinliği. Etkinliğe katılım iyiydi. Berlin'e yürümeden önce yapmış olduğumuz Break İzolation kampında çekmiş olduğumuz Embryo der Freiheit adlı, 10 dakikalık filmi gösterdik. Filmin ardından konuşmalar yaptık ve soruları cevaplandırdık.
Alman eski merkez bankası başkanı Sarrazin' in yazmış olduğu kitap hakkında konuştuk. Almanya devlet yetkilileri mültecilerin devletten bedava para aldıklarını söylüyorlar. Bunun nasıl bir yalan olduğunu anlattık insanalara. Çünkü mülteciler modern köle olarak çalıştırılıyorlar. Saatte bir euro vererek çalıştırılıyorlar. Mülteci yerine işçi çalışktırdıkları zaman en az 7 euro ödenecek işlere saati bir eurodan çalıştırarak büyük karlar elde ediyorlar. Hem mültecleri sömürüyorlar hem de mültecileren devletten bedava para aldıklarını söylüyorlar.
Irkçı uygulamaların nasıl Almanya'da yasalar yoluyla yapıldığını anlattık insanlara. Residenzpflisch, lager, sınır dışı etmek ve kupon uygulamalarının gündelik hayattaki ırkçı yansımalarını örneklerle anlattık.
Etkinlikte, her etkinlikte olduğu gibi, Avrupa muhalefet hareketinin neden pasif bir hareket olduğunu tartıştık. Bu konuda bize sorulan soruları cevaplandırdık.
Profesör Ve Öğrencilerle Ders
Bir üniversiteden profesör, öğrencileriyle birlikte bizimle ders yapmak istiyordu. Bugün bu dersi gerçekleştirdik. Önce kısa bir konuşma yaptık ardından devrimci otobüs turu ili ilgili filmimizi gösterdik ve bunun ardından da öğrencilerin sorularını cevaplandırdık. Öğrenciler direnişi nasıl gerçekleştirdiğimizi merak ediyorlardı. Onların sorularını ayrıntılı cevaplandırdık.Direnişimize saygı duyduklarını ve desteklemek istediklerini söylediler. Profesör de filmimizi çok çarpıcı buldu. Bu eylemlerin kendisinin başlı başına bir okul olduğu tespitini yaptı.
Öğrencilerden bazıları kupon sisteminin ne olduğunu merak ediyorlardı. Kupon sistemini anlattık onlara. Kupon sisteminin gündelik yaşamda nasıl ırkçı bir pratik yansıttığını örneklerle anlattık.
Başka bir öğretmen de bizimle birlikte dersler yapmak istediklerini söyledi. Bize programlarını söyledi.
Yeni Bir Film Yapıyoruz
Direnişimizle ilgili çok sayıda film yaptık. İşgal okulu ile ilgili bir filmimiz yoktu. Şimdi bir grup sanat okulu öğrencisiyle birlikte film çekiyoruz. Bir senorya yazdım. Bu senaryo çerçevesinde işgal okulu, benim politik geçmişim ve gelecek planlamaları biçiminde formüle edilen senaryo ile ilgili çekimler yaptık. Şimdi bu çekimlerin kesim işlemlerini yapacağız. Böylece işgal okulu ile ilgili de bir filmimiz olmuş olacak.
Yaşasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz
23.5.2013
Turgay Ulu
Berlin
Vio.Me. İşçi Direnişine Bin Selam
Vio.me, Yunanistan'ın Selanik kentinde, inşaat malzemeleri üreten bir fabrika. Kapitalist sistemin içinde olduğu ekonomik krizden dolayı, borçlarını ödeyemeyen Vio.Me patronları, fabrikayı daha fazla çalıştıramayarak öylece bırakıp gittiler. Vio.Me işçileri uzun süreden beri ücretlerini alamıyorlardı. İşçiler çeşitli eylemler yapmışlardı.
İşçiler, bu fabrikayı işgal etmişlerdi. Uzun süreden beridir fabrika işçilerin işgalindeydi. İşçiler kendi aralarında tartışmalar yürüttüler ve bu fabrikayı kendileri çalıştırmaya karar verdiler. Böylece Vio.Me fabrikası bu sefer işçilerin yönetiminde çalışmaya başladı. İşçiler, doğaya zarar vermeyen ürünleri kullanmayı tercih ettiler. Tüm basının gözü önünde, alternatif bir model olan fabrika çalışmaya başladı.
Vio.Me işgal fabrikasını işgal eden işçiler, Balkan ülkeleriyle bağlantı kurdular. Ürettikleri ürünleri buralara satmayı planladılar.
Vio.Me deneyimi işçilerin kendilerini yönetebileceklerine dair yeni bir örnektir. Üretenlerin en iyi yönetme işini de yapabileceklerine dair bir deneyim. İşgal fabrikasını çalıştıran işçiler, parlamentoya da hazırladıkları planlamayı sundular. İşçilerin planlaması, şimdiye kadar yapılmış en iyi planlama olarak değerlendirildi. Ancak henüz işçilere bir resmi yanıt gelmedi. İşçiler de zaten onlardan bir yanıt gelmesini beklemeden üretime başladılar.
Vio.Me işgal fabrikasıyla ilgil çok sayıda dayanışma eylemleri yapıldı. Finansman ile ilgili olarak da belli şeyler yapıldı. Ancak bu fabrikanın tek başına alternatif bu üretim modelini uzun süre sürdürebilmesi bu tip modellerin çoğalmasına bağlıdır. İşçiler bunun farkındalar. Bir işçi bu işgal deneyiminin ne anlama geldiğini çok güzel tarif ediyor. İşgal fabrikasını küçük bir kartopuna benzetiyor, küçük kartopu bir tepeden yuvarlanacak kartopu ilerlemeye devam ettikçe büyüyecek ve bütün dünyayı sarana kadar bu kartopu dönmeye ve büyümeye devam edecek. Kartopunun engellere çarpıp dağılma ihtimali de var. Başarı tamamen dünya işçi sınıfı ve işsizlerin, diğer emekçi kesimlerin desteğine bağlıdır.
Vio.Me işgal fabrikası dünya çapında büyük bir etki yarattı. Fabrikanın işgal edilmesi ve örgütlenme ve üretim modelinin hayata geçirilmesi fikri daha önce Arjantin'de bu işleri yapmış birisinin önerileriyle oldu. İşçiler demokratik bir yönetim mekanizması kurdular.
Yürüyüş, işgal gibi çeşitli eylem yöntemleriyle bir yıldan fazla bir süredir sokaklarda direniş yapan biz devrimci mülteci hareketi aktivistleri olarak, Vio.Me işçilerinin direnişini heyecanla takip ediyoruz. Onlara devrimci selamlarımızı iletiyoruz. Hep birlikte direnerek ve mücadele ederek sınıf savaşımlarının tarihe karıştığını iddia edenlerin yanılgılarını ortaya sereceğiz. İşte proletarya, işte sınıf savaşımı, "öldü" diyenler bir kez daha Vio.Me işçilerinin seslerine kulak versinler.
Yağmur Altında Antifaşist Yürüyüş
Solingen'de katledilenleri anmak ve iltica hakkının kaldırılmasının 20.yılını protesto etmek için bir sokak eylemi düzenledik. Diğer antifaşist gruplarla birlikte yaptığımız bu eyleme katılım iyi oldu. Yürüyüş günü çok yoğun bir yağmur yağdı. Ama bu yağmur yürüyüşü durdurmadı. Gün boyu yağmur altında 7 km yürüyüş yaptık.
Parlamentoya yakın bir yer olan Brandenburg'ta başlayan yürüyüş, direniş çadırlarımızın bulunduğu Oranienplatz'a kadar sürdü. Yürüyüş sırasında iki yerde polisler önümüze barikat kurdular. Karşılıklı itiş kalkışlar oldu. Gözaltına alma girişiminde bulundu polis ama biz kimseyi vermedik. Çekip ellerinden aldık. Bir iki yerde güzergâhı değiştirdik. Bir yerde de kimlik yapan polis, bir mülteci arkadaşımızı mülteci kampına geri yollamak istemiş ve yürüyüşü durdurarak bu uygulamayı protesto ettik. Ya hepimizi göz altına alın ya da arkadaşımızı bırakın dedik. Polis şefi ile bu konuda uzun tartışmalar yaptık.
Yürüyüşü tamamladıktan sonra, bir gün öncesinden mutfak komitesinin hazırladığı yemekleri yedik. Yemekten sonra da konser yapıldı.
Kafe Kotti'de Fotoğraf Sergisi
Devrimci Mülteci Hareketinin bir yıldan fazla süredir gerçekleştirdiği eylemler sırasında bir fotoğraf grubu, sürekli bizlerin fotoğraflarını çekmişlerdi. Daha önce de bu fotoğrafçılar çektikleri resimleri bizim direniş mekanlarımıza asmışlardı.
Bu sefer direniş alanımıza yakın bir yerde bulunan kafede resim sergisi yaptık. Direniş boyunca çekilmiş olan ilginç fotoğraf karelerini duvarlara astık. Sergiye katılım iyiydi. Açılışı yaparken bir konuşma yaptık. Ne yaptığımızı, neden yaptığımızı ve nasıl yaptığımızı insanlara anlattık. Önceden de tanışmış olduğumuz fotoğrafçı arkadaşlarla sohbetler ettik. Kurmak istediğimiz devrimci mülteci müzesine destek vereceklerini söyledi arkadaşlar.
Sergi sonunda da Latin Amerikalı bir gitarist nefis bir müzik şöleni sundu bize. Etkinliğe katılan insanlar teşekkür mesajları ilettiler bizlere.
Londra Ve Stokholm
Londra'nın göbeğinde iki siyahi göçmen, ellerindeki pala ile savaşan askerler için bağış toplayan bir emekli askeri doğradılar. Askeri kesenler kamuoyuna çarpıcı açıklamalarda bulundular. Bizim ülkelerimizde her gün bu tür manzaralar oluyor. Biz bir kere yaptık ki, sizler bizim kardeşlerimizin her gün neler yaşadığını anlayasınız dediler.
Stokholm'da polis, aklî dengesi yerinde olmayan bir göçmeni öldürdüler. Bunun üzerine en alttakiler harekete geçti ve bir çok farklı kente yayılan bir biçimde polis merkezlerini, otoları ateşe verdiler. Ateşe verilen araçlara müdehale için gelen polislere saldırdılar. Direniş günlerdir devam ediyor.
Kapitalizmin krizi ve buna parelel bir biçimde devam emperyalist ve haksız savaşların yarattığı travmaları metropollere, canavarların kalbine taşıyorlar. Buralara bakarak yaklaşan isyanları görmek mümkündür. Hiç bir ezbere uymayan usyan ve patlamaların ön biçimleri gözlerimizin önünde yaşanıyor. Bizim günlerimiz yaklaşıyor.
Yaşasın İnsanlaşma ve Ortaklaşma Mücadelemiz
Yaşasın Devrimci Mülteci Hareketi
27.5.2013
Turgay Ulu
Berlin
Hasan Dinler'e Özgürlük Eylemi Yaptık
Hasan Dinler, Türkiye hapishanelerinde uzun yıllar hapis yattı. Daha sonra tahliye oldu. Ancak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Gitmek zorunda kaldığı Avrupa'da, Türkiye hapishanelerine benzer izolasyon uygulamalarına maruz kaldı.
İspanya'da yaptığı iltica başvurusuna ret cevabı aldı. Daha sonra İsviçre'ye gitti. Şu anda İsviçre'de tutuklu ve İspanya'ya iade edilmek isteniyor. Ünlü Dablin 2 yasası ona uygulanıyor. Hasan Dinler bu izolasyon ve ırkçı uygulamaları protesto etmek için hapishanede açlık grevine başladı.
Oranienplatz'daki devrimci mülteci hareketi olarak bunu duyduğumuzda hemen bir eylem yapma kararı aldık. Hasan'ı Türkiye hapishanelerinden tanıyoruz. Aynı koğuşlarda ve aynı hücrelerde kalmıştık. Şimdi Avrupa'da gene benzer izolasyon koşullarında yaşıyoruz. Gene bu izolasyon koşullarına karşı direnişler gerçekleştiriyoruz.
Pankart ve bayraklarımızla, önce Koti'ye yürüdük. Koti'de çok sayıda Türkiyeli oturuyor. Buradaki bir kafeyi işgal ettik. Balkonlardan pankartlarımızı sarkıttık. Sloganlar attık ve konuşmalar yaptık. Bu sırada polisler geldi, cafenin çalışanlarıyla konuştu ama kafe çalışanları bizden rahatsız değillerdi ve polise herhangi bir şikayette bulunmadılar. Bu nedenle polis bize müdehale etmedi.
Korti'nin kalabalık sokaklarında bir süre yürüdük. Türkçe ve Almanca konuşmalar yaptık. Çevreden bize katılanlar oldu. Daha sonra İsviçre, İspanya ve Türkiye konsolosluklarına yürümek istiyorduk. Ancak polisler sokaklarda önümüze barikatlar kurdu. Uzun itiş kakışlardan sonra Brandenburger Tor'a kadar yürümeyi başardık. Kalabalık biz izleyici kitlesine konuşmalar yaptık. Bu konuşmalar sırasında ırkçı bir yaşlı kadının sözlü saldırıları oldu. Yaşlı kadın tüm mültecilerin yurt dışı edlmesi gerektiğini düşünüyordu.
Gün boyunca sokaklarda gerçekleştirdiğimiz eylemlerde Hasan Dinler için başlatılan fax kampanyasının bildirilerini dağıttık. Yürüyüş sırasında bize katılanlar içinde İspanya'dan gelenler de vardı. Tüm politik tutuklulara özgürlük isteyen sloganlarımızı attık. Eylem boyunca çok sayıda polis otosu geldi. Polisler bizim eylemlerimize karşı çok hassaslar, çok kısa süre içinde çok sayıda polis ve polis otosu hemen eylem yaptığımız yere geliyor.
İsviçre'de yeni bir yasa çıkartılmak isteniyor. İsviçre, sınır dışı edilen mültecilerin direnmesi durumunda onlara uyuşturucu iğne yaparak zorla etkisiz hale getirmek istiyor. Tüm Avrupa ülkeleri mültecilerle ve göçmenlerle ilgili yasaları sertleşetiriyor. Buna karşı mücadelelerde radikalleşme eğilimi gösteriyor.
28.5.2013
Turgay Ulu
Berlin
Her Yer Taksim Her Yer Direniş
(Überall Taksim Ürerall Wiederstand)
Taksim Gezi parkından başlayan meydan direnişi, Türkiye'nin tüm illerine ve mahallerine yayıldı. 9 gündür sokak çatışmaları devam ediyor. Bu bir meydan savaşıdır, bu bir sınıf savaşıdır.
Burjuvazi tüm ana meydanları inşa ederken, olası halk ayaklanmalarına karşı bir mimari yapı tasarlamıştır. İsyanı en kısa sürede nasıl bastırabileceğini hesaplamıştır. Bazı meydanların dört tarafına otomatik olarak hızla yükseltilecek duvarlar tasarlamıştır.
Sınıf çatışmalarında, meydan hakimiyeti her zaman çok önemli roller oynamıştır. Burjuvazi, meydanların hakimiyetini her zaman elinde tutmak isterken, emekçi halklar da iktidarlara karşı mücadelede meydanları ele geçirmeye ve sokaklarda bir araya gelerek özgürlüklerini kazanmaya çalışmışlardır.
Bu nedenledir ki, sınıf çatışmaları tarihinde gerçekleşen isyan ve direnişler hep içinde gerçekleşen meydanların adıyla anılmıştır. Şikago, Haymarket, Tahrir, Taksim vb. isimler buralarda gerçekleşen isyanları temsil etmektedirler.
Direniş ve mücadelede işgal edilen meydanlar bu direnişlerin simgesi haline gelirler. Taksim meydanı da bu direnişlerde simgeleşen isimlerden birisidir. Egemen sınflar her zaman direniş simgelerini tarih belleğinden silmek isterler.
Türkiye'deki hakim sınf, büyük 1 Mayıs direnişlerinde çok sayıda direnişçinin hayatını kaybederek tarihe bir direniş ve isyan simgesi olarak kayıt düşülen Taksim meydanını, yapısal değişiklikler ve yasaklamalarla yok etmek istemektedir.
Taksim Gezi parkındaki üç ağaç üzerinden başlayan çatışma, birikmiş olan sınfsal refleksin ortaya çıkması için bir kıvılcım olmuştur ve direniş dalga dalga tüm alanlara yayılmıştır. Bu direniş, doğanın kar uğruna yok edilmesine, işsizliğe, pahalılığa, her geçen gün emekçilerin yaşam alanlarının daraltılmasına. haksız ve emperalist savaşlara karşı bir isyandır.
Direnişe önderlik eden herhangi bir parti ve grup yoktur. Ancak, bu isyan bu güne kadar devrimcilerin verdiği mücadelenin oluşturduğu zemin üzerinden gelişen bir isyandır. Geniş bir halk isyanıdır bu. Devrimciler de bu direnişte önemli bir yere sahiptir. Direnişin politik atmosferinin oluşmasında devrimci hareketin bu güne kadar verdiği mücadelenin payı büyüktür.
Her toplumsal harekette olduğu gibi bu isyan da hiç kimsenin öngörmediği bir biçimde ve bir zamanda ortaya çıkmıştır. Diyalektiğin yasaları hükmünü sürdürmüştür. İsyanın ortaya çıkmasında hiç bir ön hazırlık ve planlama söz konusu olmamıştır.
Sömürü, baskı ve aşağılamaya karşı isyan eden bu kitle iktidar tarafından "çapulcu" olarak aşağılama niyeti ile tanımlanmıştır. İsyancılar, bu tanımlamaya karşı "hayır biz çapulcu değiliz" dememiştir. Tam tersine "evet biz çapulcuyuz" demiştir. Kendiliğinden de olsa bu bir meydan okumadır. Evet çapulcu, baldırı çıplak, barbar ya da teröristiz biz. Sizin hegomanik tanımlamalarınıza meydan okuyoruz. Sizler sömürücü, savaş yanlısı, zorba ve zalimlersiniz; biz de baldırı çıplak, barbar ya da çapulcuyuz. Çünkü sizin istediğiniz gibi uslu durmuyor ve sizin düzeninize boyun eğmiyoruz.
Taksim direnişi bu güne kadar egemen sınıfın yaratmış olduğu bazı yapay simgeleri yıkmıştır. Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Dinci-Dinsiz biçiminde yapay saflaşmalar yaratarak sınıfsal çelişkiyi başka alanlara akıtmaya çalışan düzenin kurmuş olduğu düzeneğin perdesini yırtmış ve o sınırlandırmaların dışına taşmıştır.
Sokak, her zaman korkuların yıkılmasının ve altarnatif hayatın şekillenmesinin mekanı olmuştur. İsyancılar sokakta kolektif bir yaşam kurdular. Devletsiz, polissiz, kanunsuz bir biçimde insanca yaşanabileceğini göstermişlerdir.
İktidar, sömürü, zulüm ve soykırım simgelerini, isimlerini, yapılarını kurmak istiyordu. Emekçi halklar ise özgürlük simgelerini korumak istiyordu. Sermaye devletinin dayattığı yaşam biçimine karşı özgürlükçü bir yaşam biçiminin çatışmasıdır bu.
Bu isyandan bir devrim çıkmayacaktır. İsyan edenlerin komple kapitalist ekonomik sisteme karşı altarnatif bir ekonomik sistem kuracak perspektifi henüz oluşmamıştır. Ortaya koyulan talepler, direk sistemi değiştirmeyi içeren talepler değildir. İktidar tarafından yapılmak istenen dayatmaların geri alınmasını içeren taleplerdir. Ancak bu durum, isyanın önemsiz olduğunu göstermez. Bu isyan, üzerinde gerçekleştiği coğrafya için yeni bir zemin oluşturmuştur. Halk kendi gücünü görmüştür. Birleştiği zaman iktidarın dayatmalarını değiştirebileceğini görmüştür. Bu durum, ilerdeki devrimci kalkışmalar için uygun bir zemin oluşturmaktadır.
Facebook, twitter, mail gibi teknolojik aygıtların isyanların örgütlenmesinde ve sokaklarda birleşmesinde önemli bir araç olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır. Bu nedenle devlet, teknolojik aygıtları kullanarak direnişe katılan bir çok insanı göz altına aldı.
Polisin kullandığı her türlü şiddet aracına, binlerce kişinin yaralanmasına, binlerce insanın tutuklanmasına ve üç kişinin öldürülmseine rağmen direnişçiler korkmadılar ve sokaklardan çekilmediler. Tam tersine polis saldırısı isyancıları öfkelendirmiştir. Hep bir arada olunduğunda tüm devlet aygıtlarının boşa çıkacağını yaşayarak görmüşlerdir.
Taksim direnişi, bu topraklarda gerçekleşmiş olan 15/16 Haziran işçi direnişinden bu yana yaşanmış en büyük isyan olmuştur. Hem sınıf bileşenleri ve isyan biçimi, içeriği açısından farklı bir isyan olmuştur bu.
Arap coğrafyasında gerçekleşen isyanlardan farklı bir isyandır bu. Hiç bir dış etki altında olmamıştır. Türkiye topraklarının ciddi bir devrimci geçmişe ve damara sahip olması, bu isyanın rengini belirleyen bir etken olmuştur.
Dünyanın sokakları bu tip isyanlara gebedir. Sokaklar kendi döneminin isyan biçimini ve örgütlenme biçimini deneye yanıla bulacaktır. Sokaklar devlet ve sistem dışına çıkmanın adresidir. Aynı zamanda sokaklar yeni bir hayatın ve yeni bir sistemin şekilleneceği zeminler olacaktır.
Stokholm'da mülteiler günlerdir sokaklarda yangınlar çıkardılar, Almanya'da devrimci mülteci hareketi bir yılı geçkin bir süredir sokaklarda direniş ve mücadele veriyor. Yunanistan sokakları ve işgal fabrikaları altarnatif arayışı içindedir. Her şey sokaklarda şekilleniyor. Dünyanın geleceğini sokak hareketleri belirleyecektir. Parlemento ya da kapalı alanlarda düzen dışına çıkma şansı yoktur. Düzeni aşmanın ve bu düzenden kopup başka bir ekonomik-politik düzeni oluşturmanın yolu sokaklardan geçiyor.
Dünyanın tüm çapulcuları birleşin
Yaşasın insanlaşma ve ortaklaşma mücadelemiz
5.6.2013
Turgay Ulu
Berlin
Wem-Da Buluşması
Yıllar önce bizler hapishanede iken, dışarıda oluşturulmuş olan Dayanışma Ağı diye bir girişim hapisteki insanlara kitap, mektup gibi şeyler gönderiyorlardı. Aynı zamanda hapisteki bizlerin yazı ve resim gibi üretimlerini değerlendirmeye çalışıyorlardı.
Bu dayanışma girişimi zamanla büyüdü. Şimdilerde İstanbul'da wernike korsakof olan arkadaşlarımız için bir ev satın aldılar. Bu ev insanlarımızın yaşamlarını kolaylaştırdı. Direnişten bir şekilde sağ çıkmış olan insanlarımızın yalnız olmadığını simgeleyen somut bir mekan yaratıldı.
Avrupa'da bulunan eski mapuslardan duyarlı olan insanlar da bu dayanışma çalışmalarına destek sunmak amacıyla bir Avrupa girişimi oluşturdu. Avrupa'da yaşayan wernike korsakoflu arkadaşlara ve eski mapuslara ulaşmaya çalıştı. Sonunda Werenie Korsakoflularla ve Eski Mapuslarla Dayanışma Avrupa Girişimi oluşmuş oldu. Girişimin ne yapmak istediğine dair bir ön yazı ve amblem oluşturuldu.
Bir kaç gün önce de yaklaşık Avrupa'da bulunan WK ve eski mapuslar olarak bir araya geldik. Neler yapabileceğimizi ve nasıl yapabileceğimizi tartıştık. Yıllardır birbirimizi görmeyen hapishane arkadaşları olarak kucaklaştık. Onlarca yıldır birbirini görmeyen insanlar bir araya geldiler. Oldukça duygusal anlar yaşandı.
1930'lu yıllarda Almanya proletaryasının inşa etmiş olduğu Karl Liebnecht okulunda buluştuk. Bu binaya bakan arkadaşla daha önceden gıyaben tanışıyorduk ama bir türlü bir araya gelip görüşme fırsatı olmamıştı. Bu vesileyle bu arkadaşla da buluşup hasret gidermiş olduk. Okulun büyük ve güzel bir bahçesi vardı. Bir de kocaman kangal köpeği vardı. Binanın duvarlarında devrimcilerin fotoğrafları ve afişler vardı. Çok sayıda kitaplar vardı.
Wem-da buluşmasına değişik grup ve çevrelerden insanlar gelmişlerdi. Girişimin nasıl tanımlanması, kapsamanın ve içeriğinin ne olması gerektiği üzerine tartışmalar yapıldı. Herkes bu konular üzerine görüş ve önerilerini dile getirdiler.
İlk toplantıda hemen hemen her konuşmacı bu girişimin bir ihtiyaçtan doğduğu tespitini yaptı. Eski mapus ve direnişçilerin dışardaki hayatta yaralarını sarıp yeniden mücadeleye devam edebilmeleri için bir dayanışmaya ihtiyaçları vardı. Avrupa coğrafyası mülteciler için oldukça izole bir yapıya sahip. Buralar duvarsız hapishane özelliğine sahip.
Wem-da buluşmasında biz de devrimci mülteci hareketinin bir yılı aşkın bir süredir gerçekleştirmekte olduğu sokak direnişini anlattık. Direnişle ilgili çekmiş olduğumuz filmleri gösterdik. Bir çok eylem modelini kullanarak gerçekleştirdiğimiz direniş deneyimini arkadaşlarla paylaştık. Sorulan soruları cevaplandırdık. Başka şehirlerde seminer ve dayanışma etkinlikleri olduğu için erken ayrıldık, arkadaşlar programa devam ettiler. Bu arada Taksim direnişiyle dayanışmak için düzenlenen gösteriye de katıldık.
Hamburg'ta Konser
Hamburg'ta bir işgal evi var. Buraya Rota Flora diyorlar. Daha önce de bu işgal evinde bazı etkinliklere katılmıştık. Göçmen adlı şiirimizi bir Almanyalı müzik grubu bestelemişti. Rota Flora'da gerçekleştirecekleri dayanışma konserinde bu besteyi seslendireceklerdi ve bizi davet ettiler. Önce film gösterimi yaptık, ardından direnişle ilgili konuşma ve tartışmalar gerçekleştirdik. Bize sorulan soruları cevaplandırdık.
Hamburg'ta da Taksim direnişine destek eylemi vardı. Buna da katılmış olduk. Burada gerçekleştirilen eylemde ulusalcılarla devrimciler ayrı ayrı eylem düzenlemişlerdi. Ulusalcıların eylemine katılım azdı. Türk bayrakları ile katılmışlardı, devrimcilerin eylemi daha kitlesel ve coşkuluydu.
Taksim direnişi uluslararası çapta büyük bir etki ve sempati yarattı. Taksim direnişi ile ilgili olarak çok sayıda sorular soruluyor.
Hamburg otobüs duraklarının yakınında bir direniş çadırı daha kuruldu. Şu anda Hamburg'ta üçyüz kadar Libyalı mülteci var. Bunların büyük bölümü geçtikleri İtalya'da parmak izi vermişler ve şimdi bunları, Dablin 2 anlaşması gereğnce İtalya'ya sınır dışı etmek istiyorlar. Lampedusa Hamburg adını alan bu çadırdaki direnişçi arkadaşları ziyaret edip sohbetler ettik. Birlikte ne tür eylem ve etkinlikler yapabileceğmiz üzerine sohbetler yaptık.
Hamburg'ta verilen konserde biz de sahneden şiirimizi okuduk. İzleyiciler bu şiiri çok beğeniyorlar. Şiirin Almanca ve Türkçe versiyonu var. Müzik grubu da şiiri besteleyince ilgi daha da artmış oldu.
Frankfurt'ta Seminer
Geçtiğimiz hafta hep yollarda geçti zaman. Almanya'nın bir şehrinden başka şehrine yolculuk ettik hep. Bazen yollarda trafik sıkıştı ve saatlerce yollarda beklemek zorunda kaldık.
Frankfurt'ta değişik Avrupa ülkelerinden gelmiş öğrencilerin düzenledikleri etkinliğe davet edilmşitik. Burada da film gösterimi ve tartışmalar düzenledik. Bu etkinliklere çok sayıda insan katıldı. Japonya asıllı bir kadın, mülteci sorunlarıyla ilgili yaptığımız konuşmalar sırasında ağladı ve gözünden akan yaşları gördük.
Frankfurt'ta da tartışma gündemlerinin baş sırasında Taksim direnişi geldi. İnsanlar merakla sorular sordular. Binlerce insanın polis saldırılarına karşı direnişini izlediler. Taksim direnişi, sokaklarda mücadele eden bizleri fazlasıyla heyecanlandırdı. Yalnız olmadığımızı hissetmek güzel bir duygu.
Dünya'nın sokakları şenleniyor. Biz sokakta yaşayanlar için bunlar umut ve direnç kaynağı oluyor. İsyan edebilir ve değiştirebiliriz, sokak direnişleri bize bunu öğretiyor.
Yaşasın İnsanlaşma ve Ortaklaşma Mücadelemiz
6.6.2013
Turgay Ulu
Berlin
TURGAY ULU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder