Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

14 Kasım 2012 Çarşamba

TURGAY ULU: Würzburg – Berlin Mülteci/Göçmen Yürüyüşünden Tanıklıklar-2






WÜRZBURG — BERLİN
MÜLTECİ / GÖÇMEN 
YÜRÜYÜŞÜNDEN TANIKLIKLAR-II





Yürüyüşün Leipzig Duruşması






Bu akşam özgürlük yürüyüşümüzün 17. gününü tamamladık. Dün akşamki toplantımız oldukça kalabalık geçti. Yürüyüşümüzden ilk defa haberdar olanlar vardı. Onlardan birisi bize bu yürüyüşümüzle bir sonuç alamayacağımızı söylüyordu. Almanya'da bazı yasaların mültecilerin yaşamlarını kısıtladığını kabul ediyordu ama bunları değiştirmenin imkânsız olduğunu söylüyordu. Mültecilerin buralara gelip kötü şeyler yaptığını ve dolayısıyla mültecileri sınırlandıran bu yasaların gerekli olduğunu söylüyordu. Adam İngilizce konuşuyordu fakat daha sonra o kişinin Türkiyeli biri olduğunu öğrendik. Tahminimize göre bu adam sağ görüşlü bir adamdı. Onun sorularına gerekli cevapları verdik. İnsanların yaşadıkları yerlerden göç etmelerinin nedenlerini anlattık. Haksız savaşları ve insanlık dışı uygulamaları yapanların kapitalist sistemin kendisi olduğunu ve bu sonuçlara yol açanın kapitalizmin kendisinin olduğunu söyledik. İnsanların kötü yaşam alışkanlıklarına sahip olmalarının da nedeninin kapitalist sömürü düzeni olduğunu anlattık. Fakat bu adam bizi fazlaca dinlemedi ve toplantıyı kaçar gibi terk ederek gitti.
    
Dün akşam gene ateşin etrafında sohbetlerimizi yaptık. Her gün yeni insanlarla tanışmak ve yeni sohbetler etmek güzel. Dün akşam bir öğretmenle sohbet ettik. Onunla pedagoji üzerine sohbet ettik. Resmi tarih ve resmi eğitim sisteminin insanları nasıl yanlış bilinçlendirdiğini konuştuk. Biz ateş başında sohbet ederken Karawane gazetesinin yeni sayısı geldi. Bu gazetedeki başyazımı ve şiirimi okuyanlar benim yanıma gelerek tebriklerini iletiyorlardı. Özellikle Almanyalı olan destekçilerimiz bu yazıyı ve şiiri çok beğendiler. Ayrıca fotoğraftaki 10 dilde yazılı olan "özgürlük" pankartı çok ilgi gördü.
    
Bu sabah, büyük çadırı ve diğer malzemeleri birlikte topladık. Çok fazla görünen malzemeler karınca gibi çalışan insanların ellerinde çabucak toplanıverdi. Akşamdan bize geleceğini söyleyen ZDF televizyonundan bir ekip geldi. Yol boyunca bizimle röportajlar yapıp çekimler yaptılar. Bu gün yaklaşık 8 km yürüdük. Pankartlarımız, sloganlarımız ve bildirilerimizle birlikte, yürüyerek Grünau mülteci kampına geldik.
    
Kampın önünde pankartlarımızı yerlere serdik, sloganlarımızı attık. Daha sonra içerde Türkçe bilen mülteciler varsa konuşayım diye kapıya yöneldim ve kapıda bekleyen sikruti bana kimlik sordu. Elimdeki bambu ağacından yapılma bastonumu göstererek şimdilik kimliğimin bu olduğunu söyledim. Adam biraz şaşırdı ve bunun bir kimlik yerine geçmeyeceğini ve dolayısıyla beni içeri almayacağını söyledi. Ancak içerden gelen bir mülteci bize kampın kapısını ardına kadar açtı ve hep birlikte içeriye daldık. Çaldığımız kapılardan bazıları açılmadı. Bazıları da açıp geri kapattılar, insanlar korkuyorlardı. Bizimle konuşurlarsa başlarına kötü şeylerin geleceğini düşünüyorlardı. Bazı kapılar ise merakla açıldı ve bizi dinlediler. Daha sonra aşağıya inip bizimle sohbet ettiler. Onlara broşür ve bildirilerimizi verdik. Neden Berlin'e yürüdüğümüzü anlattık onlara. Bizi desteklediklerini söylediler. Bu kampta Türkçe konuşan biri yoktu. Arapça konuşanlar vardı, Almanca konuşanlar vardı ve Farsça konuşanlar vardı. Hep birlikte yardımlaşarak sohbet ettik onlarla. Kosova’dan gelenlerle konuştuk biraz. Bizim protesto yürüyüşünü desteklediklerini söylediler. Broşür ve gazetelerimizden onlara verdik.
  
Bir kaç saat bu kampın önünde etkinlik gerçekleştirdikten sonra Leipzig'in merkezine doğru yürümeye başladık. Pankartlarımız ve sloganlarımızla birilikte yürüyerek ve yol boyunca bildirilerimizi dağıtarak konaklayacağımız yere geldik. Konaklayacağımız yerdeki binanın tepesinde bir kara kızıl renkli bayrak dalgalanıyordu. Burada çamaşırlarımızı topluca bir çamaşır makinesine attık ve burada tuvalet ve banyo da var.
    
Evet, şu anda Leipzig şehrinin merkezinde bir yerde konakladık. Ama bu sefer Leipzig'de yargılanan biz değiliz, bu sefer biz onları yargılıyoruz. Dünya emekçi sınıflarını, mültecileri ve tüm ezilenleri neden sınırlara hapsettiklerinin hesabını arıyoruz onlardan. Koydukları sınırları ve yasaları, yürüyüşümüzle çiğneyerek kırıyoruz. Aslında geçmiş tarihte faşizme karşı mücadele edenleri ve ayaklanma örgütleyen Dimitrov'u da burada yargılarlarken, Dimitrov da onların mahkemelerini tanımadığını söylemişti ve faşizme karşı mücadele etmenin meşru olduğunu söylemişti. Kendisinin komünist dünya görüşünü savunduğunu söylemişti. Bunun bir hayat biçimi olduğunu söylemiş ve bu kimliğini ısrarla savunmuştu. O da yargılanan durumundan çıkmış ve yargılayan haline gelmişti. Yargılamalardan söz açmışken çok uzun cezalara bizi çarptıran Türkiye mahkemelerinde yaptığımız yargılayan savunmaları ve direnişleri de burada anmadan geçmeyelim. Bir de Sacco ve Vanzetti'nin yargılanmalarında aldıkları baş eğmez tutumları da unutmayalım. Onlar daima bizim için örnek bir tutum sergileyenler olarak hafızamızda kalacaktır. Dimitrov ve sosyalizm denemeleriyle ilgili olarak bu yazıyı okuyan her kes farlı bir görüşe sahip olabilir. Sosyalizm denemelerinde eleştirilecek şey çoktur. Leipzig yargılamalarını burada yazı konusu yapmamız yalınıca geçtiğimiz şehir isminin anımsatması dolayısıyladır. Sosyalizm denemelerine karşı eleştirel analizler yapmak bu yazının konusu değildir. Bu nedenle bu yazıyı okuyanlar yanlış bir ön yargıya kapılmasınlar isteriz. Ancak uğradığımız mülteci kamplarında Yugoslavya, Azerbaycan vb. yerlerden gelmiş olanlara eski sistemle şimdiki sistem arasındaki farkı soruyorum ve onların hepsi şu cevabı veriyorlar: "Komünist dönem bu günkü dönemden daha iyiydi". Sosyalizm denemelerinin en kötü biçimi bile kapitalizmle kıyaslanmayacak bir farklılık oluşturuyormuş. İki sistem arasındaki farkı sorduğumuz her kes eskiden iş, konut, eğitim ve sağlık sorunlarının olmadığını söylüyorlardı. Ancak şu anda iş, konut, ulaşım, eğitim, sağlık gibi temel insan yaşamıyla ilgili her şeyin büyük problem olduğunu söylüyorlar. Mesela, bugün gittiğimiz mülteci kampında konuştuğumuz Kosovalı birine aynı soruyu sorduk. Adam hiç yorumsuz olarak bize şunu söyledi: "Tito döneminde her şey iyiydi, insanlar birbiriyle savaşmıyorlardı. Ama Tito öldükten sonra her şey tersine döndü ve tüm ulusal etnik çatışmalar bundan sonra başladı". Tito ya da Dimitrov'la ilgili elbette ki eleştirel görüşlerimiz var, ancak bu yazının konusu bu değil bu nedenle bu konuya girmek gerekli değil şu an için.
    
Yürüyüşümüzün işleyişi bir demokrasi örneği oluşturuyor diyebiliriz. Bu gün gelen ZDF televizyonuyla röportaj yapan arkadaş yürüyüşümüze sonradan katılan bir arkadaştı. Ne söyleyeceği konusunda hiç bir sakınca görmeden arkadaşın bu televizyon ekibiyle konuşması sağlandı. Ne söylediğini bilmiyoruz. Ama "acaba yanlış şeyler söyler mi" diye hiç düşünmedik. İnanıyoruz ki arkadaş pratik olarak yaşadığı mülteci kampı ve izolasyon koşullarıyla ilgili gerekli şeyleri söylemiştir ve neden böyle bir yürüyüş yaptığımızı ve taleplerimizin ne olduğunu onlara açıklamıştır. Bizimle görüşmek isteyen irili ufaklı basınla konuşmaları genelde İngilizce ya da Almanca bilenlerimiz yapıyor.
    
Bu gün bir sevindirici haber daha aldık. Osnabrück'ten geçen yürüyüşümüzün diğer bir kolu olan otobüs yolculuğuna Bramcshe mülteci kampından 7 kişi katılmış. Böylece otobüste giden mülteci sayısı 16'ya yükselmiş bulunuyor. Bu sayının ilerleyen günlerde daha da artacağını tahmin ediyoruz. 
    
Evet, yarın Leipzig sokaklarını işgal edeceğiz. Buradaki etkinliklerimizde bize destek vermek için Samba müzik grubu da müzik etkinliği gerçekleştirecek. Bu arada Berlin'de kendilerini haberdar ettiğimiz Berlin Emek Ve Demokrasi Platformu da oradaki çadırımızı ziyaret ederek bizim eylemimizi destekleme kararı almış. Yolumuz açık ve geniş olsun.
   
Yaşasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz

TURGAY ULU
Leipzig  
24 Eylül 2012



Bin Kişiyle Yürüyerek Leipzig Caddelerini Özgürleştirdik



    


Bugün özgürlük yürüyüşümüzün 18. gününü bitirdik. Leipzig'in beş kilometre dışına doğru çıkarak çadırımızı kurduk. Büyük çadırı açmayı yeni bitirmiştik ki yağmur başladı. Ama yağmur bizi ıslatmaya fırsat bulamadı. O başlamadan biz çadırı kurduk ve çantalarımızı otodan alarak çadırın içine taşıdık. Bu gün hepimizde biraz yorgunluk var, zira Leipzig caddelerini aşındırdık bu gün.
    
Dün akşam konakladığımız yerde Uricialo'nun filmini de izleme şansımız oldu. Uricialo, yakılarak öldürülen bir mülteciydi. Onun trajik hikâyesi her kesi hüzünlendirdi.
     
Dün akşam gerçekleştirdiğimiz toplantının büyük bir bölümünü, bizim yürüyüşümüzde konuşmak isteyen bir SPD yetkilisinin konuşmasına izin verip vermeyeceğimize ayırdık. Onun bizim yürüyüşümüzden faydalanarak kendi partisinin propagandasını yapacağı yönünde düşüncelerimiz vardı. Arkadaşların bir kesimi konuşmasını savundu. Bir kesim konuşmasında kendi parti propagandasını yapacağını düşünerek teklifin reddedilmesini savundu. Bir kısmımızda konuşmasının şarta bağlanmasını savunduk. SPD parlamentoda olan büyük bir partidir. Bu parti iddia ettiği gibi sosyal demokrat bir parti değildir. Zira artık dünyada sosyal demokrat akım kalmadı çünkü kapitalist emperyalist sistem, sosyalizm tehlikesini önlemek için geliştirmiş olduğu "sosyal devlet" uygulamasından artık vazgeçiyor. Dolayısıyla dünyada sosyal demokrat bir akımı gerektiren bir nesnel zemin bulunmuyor artık. SPD'nin yerel bir yetkilisi olan bu kişi eğer parlamentoda, mülteciler için geçerli olan eyalet dışına çıkma yasağının kaldırılması yönünde parlamentoya bir önerge verdirecekse konuşsun diye düşündük ve çoğunluk da bu görüşü mantıklı buldu.
    
Dün akşamki toplantımız sırasında yeni bir haber daha aldık. Würzburg'tan Berlin'e doğru başlatmış olduğumuz özgürlük yürüyüşü kervanımıza 10 kişi daha katılmak istediklerini bildirdiler. Onları, bulundukları kamptan alması için bir otobüs tutmayı kararlaştırdık. Sayımız çoğalacağı için yeni bir çadır bulmayı ve yeni bir oto bulmayı gerekli gördük. Bunun için neler yapabileceğimizi konuştuk.
    
Dün akşam bizimle bir basın toplantısı yapılması teklifinde bulunan basın kuruluşlarıyla buluşmak için sabah ilk iş olarak Karl Heine Platz meydanına yürüdük. Burada basın mensupları bizi bekliyorlardı. Basınla konuşacak kişileri belirlemiştik önceden. Farsça konuşanları seçtik çünkü çevirmen yalnızca Farsçadan Almancaya çevirmesini biliyor. Karl Heine Plats meydanına kadar yürüdük ve orada bulunan demirlere pankartlarınızı açtık. Basın toplantımız devam ederken bizim bulunduğumuz noktaya beş dakika uzaklıkta bir yerde Nazilerin toplandığı haberi ulaştırıldı bize. Bu konuda insanları bilgilendirdik ama kimsenin telaşa kapılmamasını önerdik. Biz rutin işimize devam ettik. Basın mensupları, yürüyüşün amacı ve gidişatıyla ilgili, polisin tutumuyla ilgili çeşitli sorular yönelttiler. Basın toplantısının ilerleyen saatlerinde alana toplanan kitlenin sayısında belirgin bir artı oldu.
     
Meydandaki basın açıklamasını bitirdikten ve konuşmaları tamamladıktan sonra, belediye binasına doğru yürümeye başladık. Meydanda toplanan yüzlerin bir kısmı tanıdık geldi. Onların bir kısmıyla daha önce yapmış olduğumuz No Border kampından ve ya Braek İsolation kampından tanışıyorduk. Tanıdıklarla kucaklaşıp hasret giderdik. Yürüyüşümüz boyunca Nazilerin karşımıza çıkacağını bekliyorduk ama onlar çıkmaya cesaret edemediler galiba. Daha önceki girişimlerinden ders almışlar gibi görünüyor. Belediye binasının önüne geldiğimizde iki genç arkadaş ellerindeki pankartı yüksek bir yere asınca kitle onları alkış tufanına tuttu. Polisin yukarı tırmanan arkadaşı aşağıya indirmeye çalışması polis kontrolüne karşı atılan sloganlarla engellendi. Arkadaşlar yukarıda gerekli gösteriyi yaptıktan sonra aşağıya indiler. Ayrıca yol boyunca polisin bir kaç kişiye kimlik kontrolü yapma girişimi de müdahaleyle engellendi. Belediye binasının önünde öğlen yemeğine kadar gösterimize devam ettik. Öğlen saatlerinde yemek ekibi yemekleri getirdi, sandviç biçiminde hazırlanmış olan ekmeklerimizi yiyerek belediyenin önünden ayrılmaya ve Torgewerstr deki mülteci kampına doğru yürümeye başladık. Yol güzergâhı boyunca ellerimizdeki Karawane gazetemizin yeni sayısını, broşür ve bildirilerimizi dağıttık. Mülteci kampına doğru yürüyüşümüz sırasında katılımcıların sayısı biraz daha artmıştı. Bisikletleriyle birlikte katılanlar da vardı. Kitlenin sayısı sabit değildi. Bazen yükseliyordu ama bazen da düşüyordu sayı. Ama beş yüzle bin arasında değişen rakamda insan olduğunu söylemek mümkündür.
     
Geldiğimiz mülteci kampının etrafı tel örgülerle çevriliydi. Büyükçe iki bina vardı yan yana. Binalardan biri boştu. Mültecilerin bulunduğu diğer binada insanlar vardı. Arapça bilenlere rastladık ve Arapça bilen arkadaşı yönlendirerek onlarla konuşmasını sağladık. Mülteci kampına kalabalık bir kitleyle gelmemizden dolayı olay yerine çok sayıda polis otosu sevk edilmişti. Buradaki bekleyişimiz sırasında bir müzik grubu bize nefis parçalar çaldılar. Yol boyunca zaten Samba müzik grubu trampet ve davullarıyla bize eşlik etmişlerdi.
    
Bekleme süresi boyunca yeni insanlarla tanışmış olduk. Bir Hindistanlı arkadaş yaklaşıp nereli olduğumu sordu ve onunla tanıştık. O da eskiden Marksistmiş ama şimdi kendisini Marksist olarak tanımlamıyor fakat Marksist hareketlere ilgi duyuyor. Bağlantı kurmak istedi ve mail adresi alışverişinde bulunduk.
    
Yürüyüş boyunca megafonlu araçtan konuşmalar sürekli yapıldı. İranlı bir arkadaş Karawane gazetesinde yayınlanan şiirimi okudu. Arkadaş bu şiiri Farsçaya çevirmekteymiş. Yürüyüşümüzle ilgili epeyce sanat eseri ortaya çıkacak gibi görünüyor. Yürüyüş boyunca bizimle birlikte yürüyen bir Alman arkadaş, kendi bestelediği müzik eşliğinde bir kısa film yapmış, filmi internete koymadan önce bizden uygun olup olmadığına dair görüş almak için filmi bize izlettirdi. Güzel bir çalışma olmuş. Başkaca çekim yapanlar da var.
    
Biz mülteci kampına doğru yürürken bir caddeden geçtik ve bu cadde göçmenlerin ağırlıklı olarak yaşadıkları bir caddeydi. Bu caddeden geçerken yol kenarında iki nazinin olduğu bilgisi geldi. İki nazi deşifre edilmişti. Onların aleyhine çok yoğun bir slogan dalgası başladı. Hemen olay yerine çok sayıda polis geldi. İki nazinin etrafına koruma çemberi kurdular. Nazilerin ellerinde içki şişeleri vardı. Kendi kendilerine bir şeyler konuşuyorlardı. Kısa bir süre sonra iki nazi yol üzerinden uzaklaştırıldı. 
    
Berlin'de bulunan çadırda işler biraz yoğun durumda ve orada bulunan arkadaşlar işleri yetiştiremiyorlar. Bu nedenle arkadaşlarımızdan birini bu akşam Berlin çadırındaki işleri organize etmesi için gönderdik. Biz Berlin'e yaklaştığımızda o da bize katılarak yürüyüşe devam edecek.
    
Yağmur dindi ve biz her akşam yakmış olduğumuz ateşi bu akşam da yaktık. Etrafında oturduk sohbet ediyoruz. Bir yandan da ben küçük laptopta bu yazıyı yazmaya çalışıyorum. Bir Iraklı arkadaş karpuz dilimledi ve ateş etrafında oturmakta olanlara dağıtmaya başladı. Bu sırada bir haber aldık. Bir mülteci kampında bir kişi daha intihar girişiminde bulunmuş. Çok sayıda tablet içmiş ve şu anda hastahanede koma halinde yatıyormuş. Artık bu tip haberler bize hemen ulaşıyor. Çünkü devlet mülteci kamplarında kalan insanların sorunlarıyla ilgilenmiyor. İnsanları bu kamplara hapsederek psikolojilerini bozuyor. Bizim yürüyüşümüz tüm saklı kalan şeyleri deşifre etmeye devam ediyor.
    
Bugün Leipzig'teki tüm antifaşistler bizimle dayanışma halindeydi. Her kes elinden gelen ne varsa yapıyordu. Malzeme sağlamak, yatacak yer sağlamak, araç sağlamak gibi birçok teknik sorunların çözülmesinde yardımcı oluyorlardı. Tabii ki aynı zamanda olası faşist saldırılara karşı savunma hazırlıkları da yapılıyordu.
    
Günün yorgunluğu var üzerimizde. Ama bu yorgunluk tatlı bir yorgunluk. Yalnız olmadığımızı görmek bize coşku veriyor. Şehrin sokaklarını özgürleştiriyoruz. Geçtiğimiz yollarda bazı binaların balkonlarından bizi alkışlayanlar oluyor. Bazı işyerlerinden de bize zafer işareti yaparak desteklerini ifade edenler oluyor.
    
25.9.2012
    Turgay Ulu
    Leipzig
    
    

Yürüyüşte Aldığımız Ölüm Haberleri



   


Bugün özgürlük yürüyüşümüzün 20. gününü bitirdik. Bugün yaklaşık olarak 30 kilometre yürüdük. Her gün aynı mesafeyi yürümüyoruz. Günlük olarak yürüdüğümüz mesafe yirmi ile otuz kilometre arasında değişiyor.  Bu akşam, Bergwitz köyünde kurduk çadırımızı.
    
Bu sabah yürümeye başladığımız saatlerde, daha önce Bayern şehrindeki bir mülteci kampında intihar eden bir mültecinin ölüm haberi geldi. Yürüyüşümüz sırasında mola verdiğimiz bir zamanda, ölen arkadaş için bir bildiri kaleme aldık.  Almanya'da ve Avrupa'nın diğer ülkelerinde bulunan mülteci kamplarındaki intiharlar yeni yaşanmıyor. Daha önce de çok sayıda buna benzer intihar vakaları gerçekleşti. Fakat bu intihar haberleri kamuoyuna yansımıyor. Çünkü mülteci kampları gözden ırak yerlerde bulunuyor ve insanların buralarda nasıl yaşadıkları pek bilinmiyor. Bu intiharların ve mülteci kamplarındaki ölümlerin nedeni, mültecilerin içinde yaşamak zorunda bırakıldıkları izolasyon sistemidir.  Mülteci kamplarında yaşanan ölümlerin hiç birisi doğal ölümler değildir. Bu ölümler kapitalist izolasyon sisteminin gerçekleştirdiği katliamlardır. Ama bu katliamlar artık gizli saklı kalmayacak.

Bizim yürüyüşümüz, haksızlıklara uğrayanların ama sesi duyulmayanların seslerini sokaklara taşıyor. Kaçak göçmenlerin intihar girişimleri yollarda yakalandıkları başka ülkelerde de sık sık yaşanmaktadır. Ama bunlar kamuoyuna yansımıyor, ancak çok sayıda ölüm olduğunda basına yansıyor ve bu haberler alışılmış bir haber özelliğinin ötesine geçmiyor. Göç yollarında çok sayıda intihar girişiminde bulunan insanlara tanık olduk. Mülteciler her gün yüz yüze kaldıkları aşağılayıcı uygulamalar ve yaşam koşullarına dayanamayarak intihar girişiminde bulunuyorlar. Çünkü mültecilerin bir kimlik ve aidiyetleri bulunmuyor. Kendilerini hiç bir yere ait olarak göremiyorlar. Kendi gelecekleri ile ilgili karar verebilecekleri koşullar onların ellerinden alınmıştır. Gelecekten bir beklentileri yok ve gelecekle ilgili her hangi bir umut ve planları bulunmuyor. Bu koşullar altında, bu izolasyona karşı mücadele etmeyen insanların intihar gibi kendilerine zarar veren girişimlerde bulunmaları anlaşılır bir durumdur. İntihar eden kişiler değil, onları intihara sürükleyen izolasyon sistemini yaratan kapitalizm suçludur. Bizim eylemlerimiz, bu suçları deşifre ederek açığa çıkartıyor ve buna karşı mücadeleden başka bir yol olmadığını işaret ediyor. Doğal olmayan bu ölümlerin hesabını soracağız ve katliamların devam etmemesi için mücadelemizi yükselteceğiz. Mülteci kamplarının boğucu ortamında bekleyen insanlara çağrımız şudur ki; durarak ölmektense yürüyerek özgürleşelim. Sizi intihara sürükleyen koşullara karşı mücadele edin ve sokaklara çıkın. Kenedinize zarar vermeyin, sizi izolasyon koşullarında yaşamaya mahkûm eden bu sistemden hesap sormak için mücadeleye katılın. 
    
Berlin'e doğru özgürlük yürüyüşü eylemini başlattığımızdan bu yana, Almanya'daki mülteci kamplarındaki durum ve mültecilerin sorunları artık kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandı. Buna parlamento da dâhildir.
    
Dün akşam gerçekleştirdiğimiz toplantıda bizim adımıza bizim dışımızdan birilerinin söz ve karar vermemesiyle ilgili yazdığımız bildiriyi kamuoyuna gönderemedik, saat çok geç olmuştu ve internet bağlantısı kuramadık. Bu gün öğrendiğimize göre parlamentoda konuşan kişi çok önemli şeyler söylememiş. Ayrıca bu kişiyle kurduğumuz telefon bağlantısında kendisinin zaten yürüyüşten fazla bilgisi olmadığı ve bu konuda bir şey söylemeyeceğini bildirdi. Parlamentodaki partilerden biri yemek paketleriyle ilgili bir değişikliğe gidebilecekleri yönünde bir şeyler söylemiş. Bu konuyla ilgili olarak aslında yarınki basında haberler çıkacak ve biz daha ayrıntılı bilgileri esas olarak yarın alabileceğiz.
    
Yürüyüşümüzün bu aşamasında şunu açıklıkla söyleyebiliriz ki; Almanya'daki mültecilerin durumu ile ilgili şimdiye kadar hiç olmayan bir şekilde kamuoyunda bir gündem oluştu. Mültecilerin kendileri de artık düşünmeye başladılar ve içinde bulundukları çaresizlik ve sessizliği aslında kırabileceklerini görmeye başladılar. Diğer yandan kamuoyunda da bu konuda şimdiye kadar hiç olmayan düzeyde bir duyarlılık oluştu. Yürüyüşümüz henüz sonuçlanmadan aslında iyi işler başardığını söyleyebiliriz. Her gün yeni bir insandan ya da yeni bir kurumdan yürüyüşümüzle ilgili tebrik ve destek mesajları alıyoruz. Bugün İsviçre'de bulunan bir politik mülteciden eylemimizle ilgili tebrik ve destek mesajları aldık. Ayrıca AFİF’ten ve Berin'de kurulan emek ve demokrasi platformundan destek mesajları aldık. Almanya'da bulunan antifaşistler ve diğer tek tek insanlar zaten bize desteklerini sunuyorlar.
    
Dün gece çok yağmur yağdı, çadırın bazı yerlerinden su damladı ve biraz üşüdük. Ama sabah saatlerinde hava iyiydi. Şansımız iyi gitti, bugün yürüyüş sırasında yağmur yağmadı. Hava bir güneşli, bir bulutlu oldu. Dün ve bugünkü yürüyüşümüzde artık sürekli söylediğimiz Çav Bella şarkısı her kesin kulaklarında yer etti. Hatta bazı insanlar Türkçe sözlerden bir kısmını ezberlediler. Artık Çav Bella şarkısını ıslıkla da söylemeye başladık. Bir kaç kişi hep birlikte ıslıkla Çav Bella'yı çalıyoruz ve bu güzel bir melodi oluşturuyor. Geçtiğimiz çarşılardaki insanlar da melodiyi duyduklarında bize selam verip gülümsüyorlar.
    
Her akşam gerçekleştirdiğimiz toplantı şu anda devam ediyor. Yeni aldığımız bir habere göre, intihar ederek hastanede öldüğü söylenen arkadaş henüz ölmemiş, şu anda hastanede koma halindeymiş. Umarız arkadaş hayata döner. Bu tip haberler bizim kapitalizme karşı olan öfkemizi artırıyor.
    
Bugün yürüyüşümüz sırasında, güneşin tam batmak üzere olduğu bir saatte çok güzel doğa manzaraları gördük. Bizim yürüyüş halindeki görüntümüzün gölgeleri tarlaya yansımıştı. Hemen yanımızda sürekli yürüyen kameraman arkadaşa haber verdim ve bu manzarayı kameraya aldı. Ellerinde fotoğraf makinesi bulunan arkadaşlar da bu manzarayı kaçırmak istemediler ve makinelerini çalıştırdılar.
    
Bu gün yürüyüşümüze iki yeni arkadaş daha katıldılar. Daha önce uğradığımız mülteci kamplarından birinden iki arkadaş bu gün yürüyüşe dâhil oldular. Böylece yürüyüşte yer alan farklı ülkelerden gelen bizlere yeni bir renk daha eklenmiş oldu.

27.9.2012
Turgay Ulu
Bergwitz




Yürüyüşün Filmleri


    


Bu akşam yürüyüşümüzün 21. gününü tamamladık. Wittenberg'te antifaların ayarladığı bir binada konaklıyoruz. Konakladığımız binalardan bazıları, orada bulunan kiliselere ait oluyor. Şimdi konakladığımız bina da böyle binalardan birisidir.
    
Kısa sayılmayacak bir zamandan beri özgürlük yürüyüşünü sürdürenler olarak bir aradayız. Bazı gazetelerde bu yürüyüşü kimi kurumların organize ettiğine dair yanlış haberler çıktı. Tüm bildirilerimizde de yansıttığımız gibi, bu yürüyüşü organize edenler ve yapanlar tamamen mülteci kamplarında kalan bizleriz. Elbette ki bizi destekleyen çok sayıda kurum var. Ama yürüyüşün öznesi biz mülteci kamplarında kalan mültecileriz. Artık eylemciler olarak bir aile gibi olduk. Bu nedenle bizimle ilgili olarak çıkan yanlış haberler hemen tepki alıyor. Bu haberlerden bazılarına yalanlama açıklaması yapıyoruz, bazılarını da okuyup geçiyoruz. Artık bu tip yanlış haber yapanların kendileri düşünsün neden böyle bir şey yapmaya ihtiyaç duyduklarını. Bazı gazetelerin de bu duruma uzak oldukları için ve bilgi yetersizliklerinden dolayı böylesi haberler yaptıklarını düşünüyoruz.
  
Özgürlük yürüyüşümüzle ilgili olarak çok sayıda görsel malzeme de birikmiş oldu. Şimdiye kadar kısa ya da orta uzunlukta çeşitli filmler de yapıldı. Özgürlük yürüyüşümüz başlamadan önce gerçekleştirmiş olduğumuz Break İsolation kampında "Ebryo der Freiheit" adlı bir film yapmıştık. Bu filmde isolasyon ve özgürlük meselesini işlemiştik. Özgürlük yürüyüşümüz başladıktan sonra da bazı filmler yapıldı. Bunlardan kısa olanı internete verildi. Almanyalı bir arkadaş kendi çekimleri ve kendi bestelediği müzik eşliğinde yapmış olduğu filmi internet ortamına aktardı. Başından beri bizimle birlikte yürüyen İtalyalı bir arkadaşımız da özgürlük yürüyüşüyle ilgili yaptığı filmin Leipzig'e kadar olan bölümünü tamamladı. Bu akşam onu izledik ve bu bölüm internet ortamına aktarılacak.  Bundan başka sürekli kameralarıyla bizimle birlikte yürüyen iki arkadaş daha var, onlar nasıl bir sürpriz yapacaklar onu henüz bilmiyoruz. Böylece yazılı ve görsel olarak tüm yöntemleri kullanarak özgürlük yürüyüşümüzün etki alanını geniş tutmuş oluyoruz.
    
Bugün 10 kilometre gibi kısa bir mesafeyi yürüdük. Konaklamış olduğumuz Wittenberg şehrinde iki gün kalacağız. Bu gün şehir meydanında bir miting gerçekleştirdik. Konuşmalarımızı yapıp bildirilerimizi dağıttık. Yarın da şehir meydanında çeşitli eylemler gerçekleştireceğiz. Önümüzdeki bir kaç mülteci kampına da arkadaşlarımız gidip ön yoklama yaptılar. Bu mülteci kamplarını da ziyaret edeceğiz.
    
Bu sabah, yola çıkarken gene büyük televizyonlardan birisi geldi ve bizimle ilgili çekimler yapıp, röportajlar gerçekleştirdi. Artık Berlin'e 5 ya da 6 Ekim'de ulaşacağız. Mesafe yaklaştıkça medya ve kamuoyu bize olan ilgisini artırmış bulunuyor.
    
Daha önce Berlin'den bizim yürüyüşümüzle dayanışmak için yürüyenlerden biri tekrar geri geldi ve bizimle yürümeye başladı. Şilili olan bu arkadaşın kulaklarında Meksikalı devrimci ressam Frida Kahlo'nun resminin nakışlı olduğu küpeler vardı. Devrimci simgeler veya devrimci marşlar, şarkılar bizi ortak noktalarda buluşturmaya devam ediyor. Farklı dillerde seslendirdiğimiz Çav Bella şarkısına, yeni katılan arkadaşlarımız sayesinde Fransızca versiyonu da eklenmiş oldu. Ayrıca Fransızca bir slogan da atıyoruz artık.
    
Dün akşam konaklayacağımız yere giderken yolda bir ceviz ağacına rastladık. Bu ağacın cevizleri oldukça büyüktü. Yere dökülmüş olan büyük cevizlerden topladık. Kutsal asamız bu cevizleri kırmaya da yardımcı oluyor. Doğa anayla barışıklığımız devam ediyor. Biz doğaya bir zarar vermediğimiz için o da bize karşı hürmetli davranıyor. Ürünlerini bizlerden esirgemiyor. Yollarda konakladığımız yerlerde çöpleri yerlere atmıyoruz. Bu konuda belli bir alışkanlık artık oturmuş bulunuyor. Artık Marksist hareketlerin doğanın korunması, feminizm, din ve devlet meseleleriyle ilgili yeniden düşünmesi ve açılımlar yapması gerekir.
    
Bu gün miting sırasında sohbet ettiğimiz bir Almanyalı öğretmen arkadaşla devlet meselesi üzerine sohbet ettik. Ben elimdeki tebeşirle, oturduğumuz betonun üzerine orak çekiç amblemi çizmiştim. Bu amblemin ne anlama geldiği üzerine esprili sohbetler yaparken söz devlet meselesine geldi. Arkadaş Marksizmin devleti savunduğunu iddia ediyordu. Bu nedenle kendisini Marksist ya da komünist olarak değil, anarşist olarak tanımladığını söylüyordu. Ben de arkadaşa Marks'ın hangi kitabında komünizmde devletin varlığından söz ettiğini sordum. Fakat arkadaş bu konuya bir açıklama getiremedi çünkü o Marks'ın kitaplarını fazlaca okumadığını söylüyordu. Avrupa solunda sosyalizm ve komünizm arasındaki farkın ne olduğuna dair kafalar oldukça karışık. Komünistlerin devleti savunduklarına dair bir ön yargı oluşmuş ve bunu kırmak çok kolay olamayacak gibi görünüyor. Kafaların karışık olduğu diğer bir konu ise; baştan ayağa militarist bir şekilde örgütlenmiş olan kapitalist devlet mekanizmasının dağınık ve belli bir örgütlenmesi olmayan kuvvetlerle nasıl yıkılacağıdır. Şimdi bunlar eylem sırasında tartışılan konular.

29.9.2012
Turgay Ulu
Wittenberg




Bir Yürüyüş Eyledik Möhlau Mülteci Kampına






Bugün özgürlük yürüyüşümüzün 22. gününü tamamladık. Şu anda bulunduğumuz Wittenberg kentinde iki gün kaldık. Burada çeşitli etkinlikler gerçekleştirdik. Bu gün, sabah saatlerinde kent meydanında bir basın toplantısı düzenledik. Büyük gazete ve televizyonlardan ekipler gelmişlerdi. Hazırlamış olduğumuz metni okuduktan sonra basın çalışanlarının sordukları soruları cevaplandırdık. Toplandığımız yerin tam karşısında, tarihinin çok eskilere dayandığını öğrendiğimiz Luther kilisesi vardı. Bu meydana pankartlarımızı açtık. Meydan'da bulunan bir otodan sürekli protest müzik çalınıyordu. Bu etkinliğimiz yaklaşık olarak öğlen saatlerine kadar sürdü. Öğlen saatinde, konakladığımız yere yakın olan meydandan gruplar halinde gelerek yemeğimizi yedik ve hızla meydana geri döndük. Çünkü öğlenden sonra Möhlau mülteci kampına gidecektik. Pankartlarımızı alanda bekleterek gidip yemeklerimizi yedik ve alana geri döndük. Gideceğimiz Möhlau mülteci kampı, bulunduğumuz yere yaklaşık olarak 30 kilometre uzaklıktaydı. Oraya arabalarla gitmeyi kararlaştırdık. Sayımız fazla olduğu için birkaç araç gerekiyordu. Bir kaç otomobil ve bir de büyük minibüs ayarladık ve Möhlau mülteci kampına gitmek için yola koyulduk. Möhlau mülteci kampı şehirden oldukça uzakta ve ıssız bir yerde kurulmuş bir kamp. Oraya vardığımızda karşımızda izole edilmiş büyükçe bir bina gördük. Çok katlı bir binaydı burası. Etrafta hiç kimse görünmüyordu. Kuş uçmaz kervan geçmez dedikleri yerlerden biri bu olsa gerek. Kampın bahçesine kadar girdik. Yanımızda getirmiş olduğumuz pankartları kampın önüne serdik ve araçtaki mikrofondan kamplardaki kötü yaşam koşulları ve mültecilerin sorunlarıyla ilgili konuşmalar yaptık. Daha sonra içerde yaşamakta olan mültecilerden bir kaç kişi dışarıya çıktılar. Onları daha önceden ziyaret etmiş ve onlarla tanışık olan bir arkadaşımız aracılığıyla binanın üst katlarında bulunan bir odanın camlarından pankartımızı sarkıttık. Bu ıssız binayı deşifre operasyonumuzdu bu.
    
Möhlau mülteci kampındaki insanlarla sohbet ettik. Biz tam kampın bahçesine girdiğimizde karşıdan bir bayan, elindeki arabasının içinde taşıdığı bebeğiyle birlikte kampın çıkış kapısına doğru yürüyordu. Bizim yürüyüşümüze destek veren Şilili bayan arkadaşla birlikte, karşımıza çıkan bu kamp sakiniyle sohbet etmeyi denedik. Rastladığımız bu arkadaş Almanca bilmiyordu. Görünümünden Vietnamlı olduğunu tahmin ettim ve kendisine nereli olduğunu sordum. Gerçekten de Vietnamlıymış bu arkadaş. Kampın çok ıssız bir yerde bulunduğunu ve alışveriş yapabilmek için çok uzun bir mesafeyi yürüyerek gitmek zorunda kaldığını anlatıyordu bize. Bisiklete de binemiyor çünkü onun bir bebeği var ve bu kampta yaşayan tek bayan durumunda.
    
Möhlau mülteci kampında yaşayan bir Afrikalı arkadaş bu kampta 15 yıldır yaşıyormuş. Bunu duyduğum zaman bir şaşkınlık geçirdim. Ona 15 yıl Türkiye'de politik nedenlerle hapis yattığımı anlattım ve kendisinin de aslında burada hapis hayatı yaşadığını anlattım. O da bana bu kampın aslında hapishaneden kötü olduğunu anlattı. Hapishanede yatacağın süreyi biliyorsun diyordu, ama burada ne kadar kalacağın konusunda hiç bir fikir yürütemiyorsun diyordu.
     
Iraklı Kürtlerden olan bir kaç arkadaşla daha sohbet ettik, onlar da kimisi 3 yıl kimisi 2 yıldır bu kampta yaşıyorlarmış. Başka biriyle daha tanıştık ki, o bu kampta doğmuş ve 18 yıldır bu kampta yaşıyor, o şimdi 18 yaşında bir insan. Bütün ömrü bu kampta geçmiş. Ama o günlerin nasıl geçtiğini uzaktan bakan birisi hissedemez. Iraklı bir Kürt arkadaş, burada bir Yugoslavyalı ile evlendiğini ve şimdi eşinin Yugoslavya'ya iade edileceğini söylüyordu. Elinden hiç bir şey gelmiyor. "Kaderime boyun eğmekten başka çarem yok" diyor.
    
Yanımızda getirdiğimiz Karawane gazetemizin son sayısını Möhlau mülteci kampındaki mültecilere dağıttık. Gazetenin başyazısında neden Berlin'e yürüdüğümüzü anlatmıştık. İnsanlar bu yazıyı okudular ve aslında kendileri de yürümek istediklerini söylediler fakat onlara çok randevu veriliyormuş bu nedenle kamptan ayrılamadıklarını söylediler. Irak'ın Süleymaniye kentinden olan bir mülteci arkadaş Karawane gazetesindeki yazıyı çok beğendiğini söyledi ve benim telefon numaramı almak istediğini söyledi. Onunla telefon ve hotmail alışverişinde bulunduk.
    
Möhlau mülteci kampının pencerelerine ve çatılarına pankartlarımızı astık, sloganlarımızı attık. Kampın ıssızlığını açığa çıkardık. Büyük televizyon ve gazeteci ekipleri de bizimle birlikte gelmişlerdi. Burada yaşayan mülteciler kötü yaşam koşullarını deşifre etme şansını yakaladılar. Onlarla tek tek röportajlar yapıldı ve fotoğraf çekimi yapıldı.
    
Möhlau kampının bahçesinde rastladığımız Vietnamlı kadın ve çocuğu bizim ilgilimizden oldukça memnun kalmıştı. Bu arada kadının oğlunun ismi Haydar'dı. Haydar isminin Türkiye'de çok kullanıldığını söyledim ve karşılıklı güldük neşelendik. Kamp baskınımız sonuçlanıncaya kadar Vietnamlı kadın yanımızdan ayrılmadı.
    
Wittenberg kentinde yalnızca mülteci kampı baskını gerçekleştirmedik. Diğer resmi kurumların üstüne de yürüyüşler gerçekleştirdik. Buradaki yürüyüşlerimize yaklaşık 150 kişi katıldı. Wittenberg eski bir yerleşim yeri ama çok büyük bir şehir değil. Biz Luther kilisesinin karşısında gösteri yaparken yeni bir destekçi geldi. Direk gelip tanıştı. Adımı söyleyince arkadaş çantasından bir dosya çıkardı ve dosyada, daha önce Bramsche kampında benimle yapılmış bir röportajın fotokopisi vardı. Neden bunu aldığını sordum. Bana röportajda söylenen şeyleri enteresan bulduğunu söyledi. Arkadaş, Almanya'da legal bir parti olan MLPD partisindenmiş. O da bizimle birlikte Möhlau mülteci kampına geldi ve resimler çekti. Onunla dünya devrimci hareketi üzerine sohbetler ettik. Yürüyüşümüzün artık her kesimin dikkatini çektiğini görmüş olduk. Ona partisinin başkanının geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye gittiğini anlattım. Fakat onun bundan haberi yokmuş, bu haberim onu sevindirdi. Ona, özgürlük yürüyüşümüze neden yeterli ilgiyi göstermediklerini sordum. Kendilerinin her yerde şubelerinin olmadığını ve uzak yoldan buralara gelmenin çok masraflı olduğunu anlattı. Ama bizim yürüyüşümüz pratik ve politik olarak ciddi bir etki yarattı, bu nedenle hiç bir bahane bize olan ilgiyi engelleyemiyor artık. Bu arkadaş politik bir arkadaş olduğu için özellikle yürüyüşümüzle ilgili tüm haberleri izlemiş ve belli bir ön bilinçle gelmiş ziyaretimize. Berlin'e vardığımızda da evine gidebileceğimi söyledi.
     
Bu gün ayrıca yeni olarak Meksikalı ziyaretçilerimiz vardı. Başında fötr tipi şapka olan bir erkekle, yöresel kıyafetler içinde bir kadın gelmişlerdi. Şilili arkadaş beni onlarla tanıştırdı. Onlara Markos'la ilgili kitaplar okuduğumu söyledim ve onlar da bana Marcos'un görüşlerini beğenip beğenmediğimi sordular. Onlara Meksika'da Zapataların yaptığı yürüyüş gibi yürüyüşleri biz de denemeye çalışıyoruz dedim. Onların yaşadıkları ve değer verdikleri birilerinden haberdar olduğumuzu hissedince yüzleri güldü ve bize çok sıcak davrandılar. Meksikalılar burada çalışma amacıyla bulunduklarını anlattılar ve bizim yürüyüşümüzü duyunca destek vermek istemişler.
    
İki gün konakladığımız yerde yataklar vardı ve duş imkânı vardı. Bu koşular bizi biraz dinlendirdi. Yarın tekrar yola çıkacağız. Önümüzde çok uzun olmayan bir yol var ama Berlin'e yaklaştıkça eylem ve etkinliklerin sayısı artacak diye tahmin ediyoruz.

29.9.2012
Turgay Ulu
Wittenberg 


TURGAY ULU


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder