WÜRZBURG — BERLİN
MÜLTECİ / GÖÇMEN
YÜRÜYÜŞÜNDEN TANIKLIKLAR-XII
Zeughofstrasse'deki Mülteci Kampına Ziyaret
Oranienplatz'daki direniş çadırlarımızdan mülteci kamplarına yaptığımız ziyaretleri sürdürüyoruz. Bugün Zeughof caddesindeki mülteci kampını ziyaret ettik. Bu mülteci kampı, bizim bulunduğumuz direniş alanına yürüyerek 10 dakikalık bir mesafede bulunuyor. Burada kalan bir arkadaşımız sürekli direniş alanımızda yaşıyor zaten. Burada kalan arkadaşımızla birlikte ziyaret için yola çıktık.
Zeughof mülteci kampına giderken sarı özgürlük bayrağımızı yanımıza aldık. Bu bayrağı taşırken hiç bir zaman polisten izin almıyoruz. Özgürlük bayrağımız, adından da anlaşıldığı gibi kendisini her zaman özgürce dalgalandırıyor. Berlin caddelerinde gene dalgalana dalgalana yürüdü.
Zeughof eski bir bina. Bir ana caddenin kenarında bulunuyor. Bu mülteci kampında 500 kişilik bir kapasite varmış. Kampın sosyal çalışanı Iraklı bir Kürt. O da eskiden mülteciymiş. Mültecilik dönemi sona erdikten sonra okula gitmiş ve şimdi, bir zamanlar kendisinin yaşadığı mülteci kamplarından birinde sosyal görevli olarak çalışıyordu. Diğer bir çalışan kadın da İranlıydı. Iraklı çalışan bizim direnişimizden haberdardı. Bizim direnişimizin haklı bir direniş olduğunu söyledi ve bizi desteklediğini söyledi.
Zeughof mülteci kampına gittiğimizde mültecilerle görüşemedik. Çünkü onlar etrafta görünmüyordu. Görevliler kapıları tek tek çalıp haber vermenin uygun olmayacağını söylediler. Bir dahaki hafta için bir gün belirledik. Çalışanlar o gün için burada kalan mültecileri bilgilendirecekler ve o gün gelip onlarla görüşeceğiz. Önümüzdeki salı günü için bir kaç dilde bir yazı yazdık ve kampa bıraktık. Bir dahaki gelişimizde, yanımızda film de getireceğiz. Hem mültecilere direnişimizi anlatan filmleri göstereceğiz ve hem de konuşmalar ve sohbetler yapacağız.
Bu mülteci kampında kalanlar üçer kişilik odalarda yaşıyorlar. Diğer kenar semtlerde bulunan kamplara göre daha derli toplu bir görünümü var. Ama buranın da temel özelliği izolasyondu. Mesela bu kampta internet bağlantısı bulunmuyor. Berlin'in göbeğinde bulunan bir mülteci kampı fakat internet bağlantısı yapmamışlar. Odaların içinde tuvalet yok. Tuvalet ve banyo ortak alanda bulunuyor. Bu kampın sessiz ve sakin bir görünümü vardı. Bu durumdan insaların burada fazla kalmadığı yorumunu yaptık. İki saat kadar bu kampta kaldık. Sohbet ettik. Bir dahaki gelişimizde neler yapacağımız üzerine konuşmalar yaptık ve kamptan ayrıldık. Gelirken kampa kadar yürümüştük ve dönerken de kampa kadar yürüdük. Sarı özgürlük bayrağımız bize yol gösteriyordu. Bir trafik lambasının altında beklerken, yoldan geçen ve elinde bebeği olan bir kadın bayraktaki yazıları okumaya çalışıyordu. Ona bayrakta değişik dillerde özgürlük yazdığını söyledim ve o da bana "her biji" (çok yaşa) dedi. Konuşmasından anladığımız kadarıyla bu kadın Kürttü.
Bu sabah Bramche kampı ile ilgili film yapan ekiple görüştük. Bramsce kampından gelmiş olan iki Afrikalı arkadaşa direniş kampımızla ilgili bilgiler verdik. Onları direniş alanımızda gezdirdik. Film ekibi de bu sırada çekimini yapıyordu. Daha sonra bir röportaj yaptık. Bramsche mülteci kampı eve bizim direnişimizle ilgili sorular yönelttiler. Onlara direnişimizin başlama ve gelişme aşamalarıyla ilgili ve bundan sonra nasıl devam edeceği ile ilgili bilgiler verdik.
Bramsche mülteci kampından gelen iki Afrikalı arkadaş müzik yapıyorlar. Bir müzik grubu kurmuşlar. Şu anda da bir kilisede düzenlenen etkinlikteyiz ve bu arkadaşlar biraz sonra bir konser verecekler. Kilisede düzenlenen bu etkinlikte tartışma programları var. Müzik programları var. Mültecilerle dayanışmak için düzenlenmiş bir etkinlik bu. Biz de bu etkinlikte konuşmak için geldik. Bir kişi sahnede Arapça konuşuyor ve onun konuşması Almancaya çevriliyor.
Zeughof mülteci kampını ziyaretten dönerken Brandenburg'da açlık grevi yapan arkadaşların hukuki işlemlerini yürüten bir destekleyici arkadaş bizimle görüşmek istediğini söyledi ve onunla buluştuk. Brandenburg'daki durum iyi değil. Arkadaş işlemler yürütmekten yorulmuş ve artık o işin ilerlemediğini söylüyordu, bu konuda bizden yardım istiyordu. Konu ile ilgili dünkü eylem komitesinde söylediğimiz görüşlerimizi burada da dile getirdik. Açlık grevini bitirmenin bir eylem olmadığını ve bu duruma bizim destekte bulunmak gibi bir şey yapamayacağımızı söyledik. Aralık'ın 2'sinde Brandenburg'daki meydanda yılbaşı etkinliği düzenlenecekmiş. O sırada da arkadaşlar açlık grevini bitireceklermiş. Arkadaşların açlık grevini hangi gerekçeyle bıraktıklarını öğrenemedik. Konuşmalardan çıkardığımız kadarıyla bu eylemi sürdüremedikleri için bırakıyorlar ve açlık grevi başlayalı çok olmadı. İki kere denenen açlık grevi bir haftadan fazla sürmedi. Ama arkadaşlara, eğer direniş alanımıza geri dönmek isterlerse kapıların açık olduğunu, direnmek ve mücadele etmek isteyen herkese kapımız açıktır. Her kim ki, kapitalist izolasyon sistemine karşı direnmek istiyorsa bizim direniş alanımıza gelebilir ve direnişe katılabilir. Bu konuda kimseye bir dayatmada bulunmayız.
Bu akşam ilginç bir rastlantı oldu. Mültecilerle dayanışma etkinliğinin düzenlendiği kilise, geçen gün bizim Türkiye'deki açlık grevleriyle dayanışmak için işgal ettiğimiz kiliseymiş. Verilen adrese geldiğimizde burayı tanıdık. Aramızda espriler yapıp güldük.
Bu etkinlikte ilk konuşmacılar Arapça konuşuyorlar. Yarım yamalak anlayabildiğimiz kadar, konuşmacılardan birisi Tunus'daki isyandan söz ediyor. Bu isyan sonrasında Avrupa'ya kaçmak zorunda kaldığını anlatıyor. Önce İtalya'ya gitmiş. Kaçak göçmenlerin başından geçer kötü olayları anlatıyor. Çocuklarının geleceğinin garantide olmadığından söz ediyor. Kendisine karşı uygulanan ırkçı faşist yöntemlerden söz ediyor.
Etkinlikte direnişimizin genel durumu ve yaptıklarımızla ilgili olarak kitleye bir konuşma yaptık. Kilisenin sandalyeleri doluydu. Artık tüm etkinliklerde bizim direniş adına mutlaka bir konuşma yapıyoruz.
Konuşmanın ardından mültecilerden ve destekçilerden oluşmuş olan müzik grubu bir dinleti sundu. Afrikalı, Dağıstanlı ya da başka ülkelerden gelen mültecilerin oluşturduğu müzik grubu büyük beğeni topladı.
Bu etkinlikte bir arkadaşla karşılaştık. Bu arkadaş bizim bilgilendirme çadırında ilk defa görev almıştı. Sabah, bu etkinliği düzenleyen film ekibi bir film çekmek için bizim direniş çadırlarımıza gelmişlerdi. Bizim çekim yaparken bilgilendirme çadırında olan arkadaşa kendisinin kameraya görünmek isteyip istemediğini sordum. O da bana film çekmek için basın komitesinden izin almam gerektiğini söylemişti. Ben basın komitesinden olduğumu söyleyince çok özür diledi. Sonra onunla bu etkinlikte tekrar karşılaştık. Almanya'nın uzak bir yerinde oturuyormuş. Avukatlık yapıyormuş. Devrimler tarihi üzerine biraz sohbet ettik. Ailesi Rus kökenli bir arkadaş. Meksika'ya gitmiş. Onunla Markos üzerine biraz sohbet ettik. Türkiye'de de Diyarbakır ve Mardin gibi yerlere gitmiş.
Film çeken arkadaşla bir kaç kez daha görüşmemiz gerekirmiş. Alt yazıları hazırlamak için bir kaç defa daha görüşeceğiz. Direnişimizle ilgili çok sayıda film oldu şimdi.
27.11.2012
Turgay Ulu
Berlin
Bir İki Üç Daha Fazla İşgal
Bugün ikinci işgal eylemi gerçekleşmiş oldu. Bir grup arkadaş, İran konsolosluğunu işgal ettiler. İran bayrağı ateşe verilip yerine devrimci bir bayrak astılar. Eylemi gerçekleştirenlerin büyük çoğunluğu kayıp vermeden geri çekildiler. Ancak üç mülteci ve altı destekleyici bu eylem sırasında eylem yerinde polis tarafından yakalandılar ve büyük ihtimalle tutuklanacaklar. Birazdan tutuklananların özgür kalması için sokaklara çıkacağız.
Nijerya konsolosluğu işgalinden sonraki ikinci işgal eylemi oldu bu eylem. Ama bu eylemin gerçekleşme nedeni biraz daha farklı nedenlere dayanıyor. İran, Evin hapishanesinde bulunan devrimci bir kadın, hapishanedeki insanlık dışı uygulamaları protesto etmek için 43 gündür açlık grevinde bulunuyordu. İran rejiminin baskılarını ve Evin hapishanesinde bulunan Nasrin Sodehu'yu desteklemek için gerçekleştirildi bu işgal eylemi. Bir süre sonra olay yerine polis geldi ve 9 kişiyi gözaltına aldı. Henüz gözaltına alınanlarla ilgili kesin bilgileri edinemedik.
Eylemi gerçekleştirenler, ipten bir merdiven yaptılar ve bu merdiven aracılığıyla binanın yukarısına tırmanıp İran bayrağını aldılar. İran bayrağını ateşe verip onun yerine antifa bayrağını diktiler. İçeride bulunan ve İran rejimini temsil eden insanlar binanın başka bir yerine kaçtılar.
Böylece Almanya'daki sessizlik ve sinmişlik havası yerini harekete ve eylemlere bırakıyor. Özgürlük yürüyüşü başladığından beri Almanya'nın bütün şehirleri değişik eylem biçimleriyle ısındı ve dinamizm başka biçimlere bürünerek devam ediyor. Bundan sonra devletin şimdiye kadar müdahaleyi belli sınırlar içinde yapması beklenmemeli. Devlet yeni bir yönelim içine girebilir. Artık gözaltına alınan insanlara çeşitli cezalar verebilir. İran konsolosluğu işgali sırasında camlar da kırıldı. Bu yeni bir durumdur. Devletin bu durum karşısında nasıl davranacağı henüz bilinmiyor. Bundan sonra bu tip eylemlerin önünü kesmek için insanlara ceza verme yolunu izleyebilir.
Deniz K.'ya böyle bir nedenden dolayı hapis cezası vermişlerdi. Sokak eylemlerinde ısrar ettikçe devlette bu eylemlerin devam etmesini önlemek için çeşitli gerekçelerle bu eylemi gerçekleştirenlere cezalar vermeye başladı. Deniz'e verdikleri cezanın nedeni buydu.
İran konsolosluğunun işgali sonrasında gözaltına alınanlara da bu türden bir ibretlik ceza verebilirler. Hepimiz bu sürecin devlet tarafından nasıl karşılanacağını merakla bekliyoruz. Ancak cezalar da verseler artık sokak eylemlerinin ve işgal eylemlerinin sonu gelmeyecektir. Bir kere inanların kafalarındaki sınırlar ve engeller kırıldı.
Kendi içimizdeki korku duvarlarını da kırıyoruz. Çalışma gruplarında değişikliklere gidiyoruz. Başta finans grubu olmak üzere, çalışma gruplarında değişikliklere gidiyoruz. Uzun süre aynı insanların aynı görevlerinde kalmaları çeşitli sorunlara yol açabiliyor. Bu nedenle gelen eleştiri ve önerileri de değerlendirerek çalışma gruplarında değişikliklere gidiyoruz. Böylece hem bu gruplarda görev almamış olanlar da yeni görevler almış olacaklar ve hep aynı görevleri yapmak zorunda kalan insanlar biraz dinlenmiş olacaklar. Diğer yandan insanların eleştiri ve itirazları da karşılanmış olacak.
Bugün Avrupa basınına yansıyan bir habere göre, Kanada'nın göçmen ve mülteci politikası Almanya'nın çok ilerisinde bulunuyor. Kanada göç edenlere iş olanakları yaratıyormuş. Almanya bu konularda Kanada'nın çok gerisinde kalmış.
Son aldığımız bilgilere göre; Minister Konferansında İçişleri Bakanlığı mültecileri gündem yapacak. Ama bu mültecilerin lehine bir gündemleştirme değilmiş. Muhtemelen milletvekilleri bize yanlış bilgiler verdiler. Konferansta, mültecilerin buralarda nasıl kontrol edileceğine dairmiş.
Evet gözaltına alınan arkadaşlarımız için polis merkezinin önüne doğru bir yürüyüş gerçekleştirdik. Şu anda 8 mülteci ve 3 tane de destekleyici arkadaş gözaltında. Polis merkezinin önüne yürürken aniden bir grup polis üzerimize çullandı ve bir arkadaşımızı daha kollarını bükerek zorla göz altına aldı. Uzun bir süre sokakta bekledikten sonra hızlı bir yağmur başladı ve biz geri dönmek zorunda kaldık ama avukatlar işlemleri sürdürüyorlar. Gözaltındaki arkadaşlara ne yapacaklarını henüz bilmiyoruz. İran konsolosluğunun içine boyalar atıldı.
Polisler bize karşı çok öfkelilerdi. Her zaman olduğu gibi parti ya da örgüt iddiasında olanlardan hiç kimse bizim bu eylemimiz ve ya gözaltındaki arkadaşlarımızın bırakılması için yaptığımız yürüyüşe gelmediler. Geç saatlerde sokağa çıkmak ılık hava devrimcilerine iyi gelmiyor.
Rahatsız etmeye devam ediyoruz. Hem devlet bizden rahatsız olacak ve hem de ılıman hava devrimcileri bizden rahatsız olacaklar. Yeni eylemlerimizle ve soprizlerimizle yolumuza devam edeceğiz.
Yaşasın insanlaşma ve ortaklaşma mücadelemiz.
28.11.2012
Turgay Ulu
Turgay Ulu
Berlin
Sessizlik Yok Direniş Var
Bir, iki, üç daha fazla işgal dedik ve ikincisini gerçekleştirdik. Gözaltında olan arkadaşlarımızın serbest bırakılması için polis merkezine yürüdük. Sayımız fazla değildi ama gene de arkadaşlarımızın sahipsiz ve yalnız olmadığını onlara gösterdik. Ani bir durum oldu. İnternet aracılığıyla topladık insanları. Gece geç saatlere kadar bekledik daha sonra iki kişi hariç herkesi serbest bıraktılar. Bir süre sonra da hepsini serbest bıraktılar. Eğer arkadaşlarımız serbest bırakılmazsa direk ölüm orucuna başlayacağımızı bildirdik.
Gözaltındaki arkadaşlarımızın bulunduğu polis merkezine karşı yaptığımız yürüyüşe, hareketimizden bir süredir geriye çekilmiş olan arkadaşlarımızla da karşılaştık. Eylem her zaman sessizliği ve moralsizliği bozan bir etki yapar, bu sefer de öyle oldu.
Mülteci kamplarında kalan tek tek insanlarla karşılaşıp sohbet ettiğimizde hemen hemen hepsi tecritten şikayetçi oluyorlar, hepsi gündelik yaşamda ırkçı ve aşağılayıcı uygulamalardan rahatsız olduklarını dile getiriyorlar. Ama bunlara karşı mücadele çağrımıza yeterince katılmıyorlar. Sessizlik içinde beklemenin daha hayırlı olacağını düşünüyorlar. Bir süre sonra bu izolasyon ve aşağılamaların son bulacağını düşünüyorlar. Ama bunlar hiç bir zaman son bulmuyor. Ömür gelip geçiyor ve dönüp arkaya bakıldığında ortada büyük bir sessizlik içinde geçmiş zaman göze çarpıyor. Tüm sesler ve renkler bu sessizlik zamanı içinde yavaş yavaş solup ölmeye yüz tutuyor. Ömür bitiyor ama izolasyon bitmiyor. Bir ömür zamanını böyle sessizlik içinde geçirmek kötü bir tercih olsa gerek.
Ayda bir imza atmak zorunda olduğumuz mülteci kampına geldim. Aylar ve yıllardır aynı mekânda ve aynı insanların aynı ölüm sessizliği içinde beklediklerini gördüm. Bizler aylardır sokaklarda avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz. Ret ve itiraz ediyoruz. Böyle bir atmosferden ölüm sessizliğine gömülmüş olan mülteci kampındaki insanları görmek, iki farklı hayat tercihini kıyaslama olanağı veriyor insana. Ya sessizlik ve karanlık içinde çürüyüp gideceksin ya da direnerek, mücadele ederek yaşadığını hissedeceksin. Sokakta kol kola girdiğimiz zaman insanların yüzlerinde bir coşku olduğunu görebilirsiniz ama mülteci kampında bekleyen insanların yüzlerinde bir sinmişlik ve ezilmişlik ifadesi görülüyor. İnsanın yaşam koşulları düşünce dünyalarını belirliyor. İtiraz etmeden, sürekli bekleyerek ve emirlere uyarak yaşayan insanların ruhları da eğik oluyor, yürürken vücutlarıda bir süre sonra eğik bir hal alıyor. Sokakta kol kola giren ve mücadele eden insanların yürüyüşleri dik oluyor. Kendilerini mutlu ve coşkulu hissediyorlar.
Hannover'de bulunan Am Seelberg mülteci kampında bir hausmeister var. Bu hanım kendisini çok önemli bir şahsiyet sanıyor. Sürekli mültecilere sert davranarak, onları aşağılayarak tamamlanamamış egolarını tatmin etmeye çalışıyor. Hiç bir mülteci onu sevmiyor. İnsanlara gelmiş olan mektupları günde sadece saat 13 ve saat 18'de veriyor. Bu saatler dışında mektupları vermiyor. Eğer bu saatler dışında kendisine mektup olup olmadığını soran bir mülteci olursa onu bürodan dışarıya kovuyor. Bu kovma işleminin büyük bir meziyet olduğunu sanıyor hanım. Her karşılaştığımızda onunla mutlaka kavga ediyoruz. Mektup verme işinin çok önemsiz bir iş olduğunu, bu kadar bürokrasi ve kurala gerek olmadığını anlatıyorum ona. Ama o bunu anlamak istemiyor. Kendisini çok büyük bir iş yaptığına dair inandırmış bir kere. Eğer buna rağmen vermek istemiyorsa hiç rica minnette bulunmuyorum. "Senin olsun" deyip çekip gidiyorum. O, her seferinde buna şaşırıyor. İnsanların kendisine yalvarmalarından büyük bir haz alıyor.
Dün gece geç saatlerde başkente yolu düşen ve daha bir süre önce tanıştığımız bir arkadaşla yolculuk yaptık. Gece onun evinde kaldık. Arkadaş uzun yıllardır buralarda yaşayan bir arkadaş. Devrimci duygu ve ideallerin yitirmemiş. Avrupa'da böyle insanlara rastlamak sevindirici oluyor. Arkadaşın kitaplığında, bir dönem kitapçıda çalışırken çokça rastladığım kitapları bir kez daha görmek güzel oldu. Günümüzde kitap okuyan insanların sayısı fazla değil maalesef. Arkadaşla Avrupa’daki devrimci çalışmaların durumu ve bizim direnişimiz üzerine sohbetler ettik. Bir dönem yoğun Avrupa’ya çıkıştan kaynaklı olarak buradalardaki devrimci gruplar kitleselmiş ve belli faaliyetler yürütüyorlarmış. Ama artık bu kitlesellik ve örgütlülük durumu çok geri bir noktaya düşmüş durumda.
Havalar soğudu. Sokakta rastladığım bir kaç kişi bu hafta sonu kar yağacağını söyledi. Herkes bizim direniş çadırlarımızda kışın nasıl geçeceğini merak ediyor. Ama biz hiç merak etmiyoruz. Zaten zaman bir şekilde geçiyor. Eğer çok dayanılmaz bir hava olursa başka geçici ya da kalıcı planlarımız var elbette. Ama biz gene de çadırları süresiz bir biçimde nasıl koruyacağımızı düşünüyoruz. Bizim özgürlüklerimizi kısıtlayanların mekanında durmaya ve var olduğumuzu, direndiğimizi onlara göstermeye devam edeceğiz. Bizi sessizlik içine gömmelerine izin vermeyeceğiz.
İnsan her doğa koşuluna karşı alternatif hayat ve hareket tarzı bulmuş şimdiye kadar. Biz de bulacağız. Ama bizim esas savaşımız doğa ile değil. Doğayla barışık yaşıyoruz. Bizim savaşımız, doğayı ve insanı yok eden bu kapitalist sisteme karşıdır.
Arkadaşlar Bugün Bittefeld'e gittiler. Artık onlarla bir sonraki gün görüşebileceğiz. Önümüzdeki ayın başında da Rostock'a gideceğiz. Her şeye rağmen direnişimiz sürüyor.
29.11.2012
Turgay Ulu
Berlin
Viyana'da Ve Amsterdam'da Benzer Mülteci Direnişleri
Amsterdam'daki mülteci direnişçiler, direnişi sürdürmek için çadırlar kurmaya çalışıyorlar. Diğer yandan Viyana'daki direnişçi mülteciler 35 km yürüdüler. Onlar da direnişlerini benzer biçimde sürdürmeye çalışıyorlar.
Avrupa'daki mülteci kampları ve mültecilere uygulanan politikalar benzer politikalardır. Hepsinin ortak noktası izolasyon sistemi olmalarıdır. Dolayısıyla bu kapitalist izolasyon sistemine karşı direnişler de benzer özellikler taşıyor.
Tüm bu lokal direnişlerin devam etmesi önemlidir. Ancak zaman içinde bizim bütün dünya çapındaki izolasyon karşıtı mülteci direnişlerini bir çatı altında toplamak hedefiyle hareket etmemiz bir zorunluluktur. Nasıl ki onların Frantexleri varsa ve tüm ırkçı ve sömürücü politikaları ortak üretiyorlarsa, biz de direnişlerimizi ortaklaştırmak zorundayız.
Sistemli bir konum kazanmayan direnişler, belli zamanlarda parlayan bir özellik gösterse de sönmeye mahkum kalıyor. Böylelikle verilen mücadele kesintiye uğruyor. Yeni direnişler oluncaya kadar bir ara boşluk dönemi yaşanıyor. Birileri iradi müdahale yapıp cesaretle mücadeleyi başlatmadan bir hareket ortada gözükmüyor.
Direnişlerin sürekliliği, hareketin sürekliliğine bağlıdır. Eğer biz lokal direnişlerin dersleri ışığında hareket eden bir merkezi mülteci direniş hareketi oluşturamazsak tüm emek ve özveriyle gerçekleştirmekte olduğumuz bu direnişler sönümlenmeye mahkum olacaktır. Şimdi bunu düşünmenin zamanıdır. Kalıcı ve kapsayıcı bir devrimci mülteci hareketini nasıl oluşturabiliriz?
Sıfır noktasında değiliz. Almanya'da on yıllardan beri mücadele ve kampanyalar yürüten belli çevrelerimiz var. Bunlar elbette ki, bizim kurumlarımızdır. Bunları sahipleniyoruz. Ama ortada bir gerçek var ki, bu kurumlarımız genel hareketi kapsamakta ve genel harekete yön vermekte oldukça yetersizdir. Bu yetersizliğin nedenleri masaya yatırılmalıdır. Buradan yola çıkarak, bu kurumlarımızı nasıl kapsayıcı bir konuma yükseltebileceğimizi düşünmek zorundayız.
Dün Bittefeld'deki mülteci kampına arkadaşlar bir ziyaret düzenlediler. Çok sayıda pankart götürüldü. Bir otobüs tutuldu ve direniş çadırlarımızdan oraya insanlar bu otobüsle taşındılar.
Yarın Hannover'de gutschain uygulamasına karşı bir protesto eylemi gerçekleştirilecek. Eylem merkezi tren istasyonundan başlayacak.
Bugün Hannover'de gördük ki, burada gutschainleri belli kesinti karşılığında paraya çeviren marketler artık bunu yapmıyorlar. Nedenini sorduğumuzda bize "artık bu yasaklandı" diyorlar. Böylece bizim elimizde bulunan gutschainler Hannover dışına çıktığımızda geçersizdir ve bu bizim başka yerlere gitmemizi ve ya başka yerlerde direnişler gerçekleştirmemizi engelleyen bir özellik taşıyor. Bu da demektir ki, biz direnişimizi daha kararlı ve kitlesel bir hale dönüştürmek zorundayız.
Ama Seelberg'teki hausmeister, dün ve bugün gene gıcıklığını göstermeye devam etti. Kendisinin belirlediği saatte yerinde yoktu ve mektubu gelen insanlar bekledikleri halde mektuplarını alamadılar. Başka bir saate gelindiği zaman zaten bu kadın mektupları vermiyor. Kendisinin belirlediği saate de yerinde bulunmuyor.
Hannover'de daha önce mülteci direnişleriyle ilgili olarak çeşitli kampanyalar ve deneyimler yaşamış bir arkadaşla daha tanıştık. Önümüzdeki yıl gerçekleştirdiğimiz mülteci halk mahkemesine benzer mahkeme örnekleri daha önce Avrupa’da gerçekleştirilmiş. Bununla ilgili deneyimler kitap haline de getirilmiş. Ama bunlar Türkiye'deki darbe süreciyle ilgili olarak gerçekleştirilen bir kampanya. Konusu başka bir ülke de olsa, bizim hazırlanmakta olduğumuz mülteci halk mahkemesine benzer özellikleri var. Söz konusu kitaptan bu mahkeme deneyimine dair yazıları kısa vakit içinde gözden geçirmemiz iyi oldu. Onlar 12 Eylül faşist darbesini yapanların suçlarını deşifre etmek için ve onları yargılamak için böyle bir kampanya gerçekleştirmişler. Suçluları da bu mahkemede ifade vermek ve savunma haklarını kullanmak için davet etmişler.
Önümüzdeki yıl gerçekleştireceğimiz mülteci halk mahkemesinde, şu anda değişik ülkelerde sürmekte olan mülteci direnişçilerini de katabilirsek bu mahkeme zaman içinde enternasyonalist bir rol oynayabilir ve enternasyonal bir mülteci direniş hareketinin oluşturulmasında bir basamak işlevi görebilir.
Dün akşamki buluşmamızda bugüne kadar gerçekleştirilmiş mülteci örgütlenmesi deneyimleri üzerine konuştuk. Genel olarak devrimci hareketlerin içinde bulundukları durum hakkında konuştuk. Bu konularda deneyimli olan arkadaşlar, kısa süre içinde Avrupa’nın genel atmosferi ile ilgili yaptığımız gözlemlerin gerçekçi olduğu yorumunu yaptılar.
Bir dönemin örgüt modellerinin veya direniş modellerinin günümüz gerçekliğini değiştirmeye yetmediği sonucuna vardık. Önceden oluşmuş belli kalıplarla ya da başka coğrafyalarda alışılagelmiş teori ve pratik yöntemlerle buradaki atmosfere müdahale şansı bulunmuyor.
Bu dönem kendine özgü sokak hareketleri ve örgütlenme modelleri ortaya çıkartıyor. Günümüz sokak hareketlerinin sürekli olamamak ve kalıcı olamamak gibi bir açmazı var. Günümüz sokak hareketlerinin genel görünümü protestoculukla sınırlı olmasıdır. Artık yalnızca protesto eden bir sokak hareketinin bir adım ileriye sıçrama olanağı bulunmuyor.
Kalıcı bir örgütlenme ve sürekli bir hareket için protestoculuk aşılmak zorundadır. Sadece protesto ile sınırlı kalan bir hareketin kalıcı olma şansı yoktur. Protestoyla sınırlı kalmak bir gelecek planı olmadığını gösterir.
6 Aralık'ta Hannover'de gerçekleştireceğimiz etkinlik sırasında tercümanlık yapmak için bir arkadaş gelecek, bunu ayarladık. Ayrıca film gösterimi ve direnişimizle ilgili olarak yapacağımız konuşmayı dinlemek için burada bulunan devrimci kesimlerden de katılım olacak. Bu işi süreklileştirmek bizim için önemli. Mülteci kamplarında insanları izole etmişlerse ve bu insanlar sokağa çıkamıyorlarsa biz onların bulunduğu mekânlara gideceğiz. Onlara film göstereceğiz, direnişimizi anlatacağız. Onlar da aslında izolasyon ve ırkçılığa karşı, kapitalizme karşı mücadele etmenin mümkün olduğunu görecekler. Belki zaman içinde onlar da bu mücadeleye bir şekilde katılacaklar.
30.11.2012
Turgay Ulu
Berlin
Rostock'a Barbar Akını
Sömürgecilerin yaptığı baskınlara sefer diyorlar. Ama, mülksüzlerin yaptığı baskınlara barbar akınları diyorlar. Birincisi sömürgeleştirmek ve baskı altına almak için yapılıyor. İkincisi ise sömürgecilikten kurtulmak için yapılıyor. Biri sınıflı medeniyetleri tahkim etmek için yapılıyor. Diğeri ise medeniyetli sınıflı, devletli toplumları yıkmak için yapılıyor.
Kapitalist küreselleşme çağında, bir Avrupa emperyalist ülkesi olan Almanya'nın göbeğinde gerçekleştirdiğimiz sokak eylemleri ile biz, barbar diye adlandırılan hareketlerin bir uzantısıyız. Barbar diye adlandırılmaktan çekinmiyoruz. Onların olumsuz anlam yüklediği barbar kavramına biz olumlu bir anlam yüklüyoruz. Evet biz barbarız, sınıflı medeniyetli, devletli sistemleri istemiyoruz, bu düzene karşı isyan ediyoruz. Sınıflı medeniyet toplumu bizim hayatımızı bozdu.
Almanya'nın Rostock kentinde 1992'li yıllarda Naziler tarafından Vietnamlılar’ın ağırlıkta bulunduğu bir mülteci kampına karşı saldırı gerçekleştirilmişti. Bir grup Nazi, Rostock'taki mülteci kampını ateşe vermiş ve içindeki mültecileri öldürmeyi hedeflemişti. Bu saldırıda Alman polisi Nazilere müdahale etmemiş ve katliam amacıyla gerçekleştirilen saldırıyı yalnızca seyretmekle yetinmiştir.
Almanyadaki İçişleri Bakanlığı Rostock'ta bir Minister Konferansı gerçekleştirdi. Bu konferansın gündem maddeleri içinde bizim direnişimizde dile getirdiğimiz sorunlar yoktu. Mültecilerle ilgili olarak bir tartışma gündemi vardı ama bu gündem mültecilerin kriminal bir vaka oldukları ve buna karşı kendilerinin ne yapacakları yönündeydi.
Biz direnişçi mülteciler olarak, Berlin Oranienplatz'dan iki otobüsle Rostock'taki Minister Konferansını protesto etmek için gittik. Dün soğuk bir hava vardı. Bir süre kar da yağdı. Hava oldukça soğuk ve karla karışık yağmurluydu. Direnişçi mülteciler olarak ve destekleyicilerimizle birlikte pankart, bayrak ve bildiri, gazetelerimizi de yanımıza alarak Rostock'a gitmek için yola çıktık.
Her otobüsün bir başka mülteci kampını ziyaret etmesini planladık. Gittiğimiz mülteci kampında yaklaşık 250 kişi yaşıyordu. Burada yaşayan mülteciler Afganistan, İran, Irak, Yugoslavya gibi ülkelerden gelenlerden oluşuyordu. Her mülteci kampında olduğu gibi burada da izolasyon sistemi vardı. Mülteci kampındaki kapalı kapıları dövdük ve içerde yaşayan insanlarla sohbetler yaptık. Onlara direnişimizle ilgili bilgiler verdik. Yanımızda getirdiğimiz Karavane gazetemizi ve diğer bildirilerimizi verdik. Mültecilerin bir çoğunun protesto yürüyüşü ve direnişimizden haberi vardı. Ama direnişe nasıl katılabilecekleri üzerine bir fikirleri yoktu. Onlara, direniş alanımıza nasıl gelecekleri üzerine önerilerde bulunduk. İçlerinden bazıları bize katılıp Rostock eylemine geldiler. Bir kısmı da Berlin Oranienplatz'a nasıl gelebilecekleri üzerine sorular sordular bize.
Epey bir zaman mülteci kampında diyaloglarda bulunduktan sonra Rostock'taki bir kültür merkezine gittik. Burada hazırlanmış olan çorbayı içtik. Ardından Marsch der Mürde adlı filmi izledik. Tren istasyonunda diğer aktivistlerle buluşmak için yola çıktık.
Hava karlı ve yağmurluydu, bu koşullar altında eyleme yaklaşık olarak ikiyüz kişi gelmişti. En kalabalık kitleyi biz götürmüştük oraya. Diğer grup ve partilerden de az sayıda gelenler vardı. Tren istasyonunda konuşmalar yaptıktan sonra Rostock'un tüm ana caddelerini yürüyerek geçtik. Yağmurlu havada caddelerde slogan ve pankartlarımızla yürürken kenardan bir kaç Nazinin sataşmasına uğradık ama onların bu girişimileri pek etkili olmadı.
Rostock'a gerçekleştirdiğimiz yürüyüş sırasında otobüste direnişimizle ilgili konuşmalar yaptık ve konaklama noktalarında da aynı şekilde konuşmalar yaptık, şarkılar söyledik.
Otobüs yolculuğu sırasında, tesadüfen bir milletvekili ile de karşılaştık. Bu arkadaş bizim direnişimizi destekliyordu ve uzun süreden beri mültecilerin sorunlarıyla ilgili çalışmalarda bulunuyordu. Kendisi aynı zamanda bir avukat olduğu için bu sorunlarla ilgili olarak hukuk mücadelesi veriyordu. Onunla uzun sohbetler ettik. Mülteci sorunları, Almanya'daki yasalar, muhalefet hareketlerinin durumu üzerine uzun sohbetler yaptık. Bu sohbetler eğitici oldu.
Rostock eyleminde bir kaç grupla tanıştık. Bizim direnişimizle ilgili olarak yazdığımız yazıları takip ediyorlarmış. Direnişimizin önemli bir direniş olduğunu ve Almanya açısından yeni bir çıkış yaptığını söylediler. Bizimle kontakt kurdular ve direnişimize nasıl destek verebileceklerini sordular.
Residenzflich adlı filmimizin Türkçe alt yazısını da tamamladık. Önümüzdeki hafta Hannover'de bu filmi gösterceğiz ve filmin ardından direnişimizle ilgili konuşma yapacağız. Köln'den de bizi arayarak bu etekinliğe katılmak istediklerini söyleyenler oldu. Böylece filmle birlikte direnişimizi daha geniş kesimlere yayma olanaklarımız artıyor.
Bugün toplantımız devam ederken, bir grup arkadaşla Brandenburger Tor'daki noel ağacını protesto etmeye gittik. Çünkü orada bir grup arkadaşımız eylem yapıyorlar ve onların otobüsü polis tarafından, noel kutlamaları yapıldığı gerekçesiyle eylem yerinden uzaklaştırıldı.
Brandendurger Tor'da iki ağaç vardı. Birisi sermayeyi temsil eden kocaman bir ağaçtı. Diğeri de biz mülksüzleri temsil eden mini bir ağaçtı. Onların ağacında gösterişli süslemeler vardı, bizim ağacımızda ise küçük kağıt parçalarına yazılmış, direnişimizi anlatan sloganlar vardı. Bugün bu alana çok sayıda basın mensubu da gelmişti. Açlık grevinde olan arkadaşlar kısa bir açıklamayla açlık grevini bitirdiklerini ve bu alanda kalmaya devam edeceklerini açıkladılar.
Bugün direniş çadırlarımızın bulunduğu alana kar yağdı. Karlar lapa lapa yere düşerken biz de yaktığımız ateşin başında sıcak sohbetlerimize devam ediyoruz. Konuşan herkesin ağzından buharlar yükseliyor. Ateşin etrafına daire biçiminde oturmuşuz toplantı yapıyoruz ve sohbet ediyoruz. Evsiz ve delilerimizden biri de arada bir söz alıyor ve Rusça bir şeyler anlatıyor, bazen de şarkılar söylüyor. Onunda bir süre konuşmasına karışmıyoruz. Ama fazla uzatınca söz hakkı süresinin dolduğunu söylüyoruz. O da kısa bir süre daha konuşup bitiriyor.
Direniş çadırlarımıza çok sayıda saman balyası getirdiler bugün, onlarla soğuğun etkisini kırmaya çalışıyoruz. Saman balyalarnı elden ele taşıma yöntemiyle çadırlara yerleştirdik. İnsan soğukta fazla oturunca ayakları ve bacakları çok üşüyor. Vücudun üst kısmını ısıtmak kolay oluyor ama alt kısmını ısıtmak oldukça zor oluyor.
Avusturalya'dan bir arkadaşın yazdığı mesaja göre, Melburn'deki açlık grevi devam ediyor. Bir İranlı mültecinin yaptığı açlık grevi 52. gününe girdi. Oradaki çadırların içi sok sıcak ve nemliymiş. Bu nedenle çadırlar kullanılamıyormuş. Biz Berlin'de soğuktan şikayetçiyiz, onlar da Avusturalya'da sıcaktan şikayetçiyiz. Ama hepimiz kapitalizmden şikayetçiyiz.
2.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
Yeni Katılımlarla Direnişe Devam
Dün gece Brandenburg Tor'da alternatif etkinlik yapıp döndükten sonra, Oranienplatz'daki direniş çadırlarımıza yeni mülteci arkadaşların geldiğini öğrendik. Almanya'da bulunan değişik mülteci kamplarından on kişi geldi. Çoğunluğu Afrikalı arkadaşlardan oluşuyor.
Bu sabah, yeni gelen mülteci arkadaşlarla bir tanışma toplantısı yaptık. Onlara direnişimizle ilgili bilgiler verdik. Onlar da kendilerini tanıttılar. Direnişimiz zamana yayılan bir özellik taşıyor. Direniş devam ettikçe kararsız kalan insanlar ya da korkan insanlar, bu kararsızlık ve korkularını yenerek direnişimize katılım sağlıyorlar.
Parlamentonun bize olan ilgisi de devam ediyor. Parlamento çatısı altında çalışma yürüten çeşitli insan hakları kuruluşları ya da sol partiler de bizim taleplerimizle ilgili girişimlerde bulunuyorlar. Ancak parlamento bir tiyatro alanı olduğu için bizim direnişimizin esas güvencesi kendi gücümüz ve birliğimizdir. Eğer biz daha fazla mülteciyi bu mücadeleye katabilirsek ve direnişimizi dünya çapına yayabilirsek, parlamentonun ayak oyularına karşı o kadar tedbirli oluruz. Aksi takdirde parlamento bizim mücadelemizi sulandıran bir rol oynamaya devam edecektir.
Bu sabah, yeni gelen mülteci arkadaşlarla tanışma toplantısı yaptığımız sırada parlamentoda çalışmalar yapan bir kadın geldi ve bizim taleplerimizi parlamentoda yapılan bir toplantıya taşımak istediğini söyledi, bu konuda bizim fikirlerimizin ne olduğunu sordu. Aslında bizim taleplerimizin neler olduğu biliniyor. Defalarca bu taleplerimizi yazdık, çeşitli medya organlarında bu taleplerin neler olduğu yer aldı. Bir ay yürüdük ve aylardır da direnişimize devam ediyoruz. Artık bu saatten sonra bizim taleplerimizin ne olduğunu sormak komik bir durumdur. "Talepleriniz nedir, ne istiyorsunuz vb." gibi sorular artık anlamsız sorulardır. Taleplerimiz de belli, direnişimizin nasıl sürdüğü de bellidir. Taleplerimizi dile getirmek isteyenler ya da mücadelemize katılmak isteyenler için bilinmeyen bir durum yoktur. Gelirler direnişimize katılırlar.
Bizim direniş çadırlarımızın bulunduğu Berlin Oranienplatz'a ikiyiz metre uzaklıkta bulunan Moristplatz'a yeni bir mülteci kampı yapılıyor. Parlamento, bizim taleplerimiz içinde bulunan mülteci kamplarının kapatılması bir yana tam tersine yeni mülteci kampları inşa ediyorlar. Eğer parlamento çatısı altında insan hakları mücadelesi verenler varsa bu türden hapishane özelliği taşıyan mülteci kamplarının açılmaması için girişimde bulunmalıdırlar. Ama parlamentoya bizim taleplerimizi iletme iddiasıyla gelen temsilcilerin burunlarının dibindeki bu olup bitenleri bilmedikleri ortaya çıktı.
Moritsplatz'da yapılan yeni mülteci kampının inşası bir firma tarafından yürütülüyor. Bu şirketin yolsuzluk yaptığına dair de kamuoyunda çeşitli rahatsızlıklar oldu. Berlinlilerin bu şirkete karşı belli bir tepkisi de var zaten.
Parlamenterler hep bizim yemek ve tuvalet sorunlarımızla ilgilenmek istiyorlar. Biz de ısrarla taleplerimizin özgürlük ve saygınlık olduğunu vurguluyoruz. Biz direnişimizi bugüne kadar halkın desteğiyle yürüttük ve bundan sonra da öyle yürüteceğiz. Parlamento ve bu parlamentoda insan hakları mücadelesi verdiklerini iddia edenler, Almanya'daki ırkçı yasa ve uygulamaların parlamento tarafından çıkartılmış olduğunu bilmiyorlar mı?
Mülteci ve göçmenler sadece Oranienplatz'da yaşayan bizlerden ibaret değildir. Almanya'da yüzbinlerce mülteci var. Sadece Oranienplatz'da bulunan bizlerin kişisel ihtiyaçlarını karşılamakla özgürlük ve saygınlık önündeki engeller kalkmış olmuyor. Mülteci politikası bir bütündür. Yasalar, mülteci kampları ve ırkçı uygulamalar bu bütünlüklü politikanın bir parçasıdır. Bütün bunları birbirinden bağımsız olarak ele alırsak o zaman sistemi görmemiş oluruz.
Bazı eyaletlerde residenzpflisch uygulaması kaldırıldı. Geçtiğimiz ay Essen eyaletinde kaldırılmıştı, şimdi yeni olarak da Erfurt'ta residenzpflisch kaldırıldı. Ama bunlar özgürlüklerimizin önündeki engellerin kaldırılması için hiç bir şey değildir. Sorunu parçalardan ele aldığımız zaman kapitalist izolasyon sistemini görmemiş oluruz.
Parlamentodan gelmiş tipler insana hiç samimi gelmiyorlar. Biz politik taleplerimizi tekrarladıkça onlar insan hakları deyip duruyorlar. İnsan haklarını da sadece yeme, yatma, tuvalet gibi şeylerle ifade ediyorlar. Sınır koyan ırkçı yasa ve uygulamaları pek tartışmak istemiyorlar. Direnişimizi politik taleplerinden arındırmak istiyorlar. Gerçekleştirdiğimiz özgürlük yürüyüşünü ve devam eden direnişimizi bir kaç insan hakları lakırtısıyla geçiştirmek istiyorlar. Üstelik bu parlamentoya aracılık edenler ısrarla kendilerinin politikacı olmadıklarını söylüyorlar.
Yarın parlamentoda bir toplantı olacakmış ve bu toplantının konusu biz mülteciler olacakmışız. Parlamentoya bizim taleplerimizi taşımak istediğini söyleyen kişi, bizim direnişimiz adına bir kişinin bu toplantıda konuşmasını sağlayabileceğini söylüyor.
Berlin'de sürekli yağmur yağıyor ve arada bir de kar yağıyor. Havalar iyice soğudu. Artık yaktığımız soba ve tüpler yeterli olmuyor. Çadırlarımızın bulunduğu alan toprak olduğu için yerler sürekli çamur oluyor. Çamurdan kurtulmak için yürüme yollarına tahtalar döşedik, bu tahtaların üzerinden yürüyerek gündelik akışı sürdürüyoruz. Ilıman havalarda direniş yerimize uğramayan bürokratlaşmış küçük burjuva solcuları böyle havalarda yakından bile geçmiyorlar. Bize verilen teknik ve diğer destekler gene antifalardan geliyor. Bir de burada yaşayan yerli Alman halkından geliyor. Solcular sıcak derneklerinden ve cafelerden dışarı çıkmıyorlar. Uzaktan akıl vermekten de hiç vazgeçmiyorlar.
Bugün Berlin'den gelmiş olan bir radyo bizimle bir röportaj yaptı. Almanca bilmediğimizi söyledik ama onlar Almanca konuşmamızda ısrarcı oldular, biz de onlara Almanca olarak bildiğimiz bir kaç kelime ile direnişimizi ve taleplerimizi anlatmaya çalıştık. Anlayabilmişlerse anlamışlardır, bunda anlaşılmayacak bir şey yok zaten.
3.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
Yeni Yıl Ve Yeni Hazırlıklar
Direnişimiz devam ettikçe yeni çevrelerden yeni öneriler geliyor. Bugün Kreuzberg'ten tanıştığımız arkadaşlardan bizimle görüşmeye gelenler oldu. Onlar, yeni yıl için bir program düşünmüşler. Tüm Kreusberg halkını bizim direniş çadırlarımıza davet edip, yılbaşını bu direniş yerinde kutlamak istiyorlar. Bize böyle bir öneri getirdiler.
Kreusberglilier bizim direnişimizi destekleyen ve yeni yılı direniş alanımızda geçirmek istediklerine dair bir bildiri yazacaklar, bu bildiriyi Kreuzberglilerle birlikte mahalle halkına dağıtacağız. Aynı zamanda burada bulunan politik ve kültürel derneklerle görüşme yapacağız. Yılbaşı gecesi folklör gösterimi, tiyatro, müzik, film, konuşmalar gibi etkinlikler düzenleyeceğiz. Böylece hem alternatif bir etkinlik olacak ve hem de Kreuzbergliler bizim direnişimizle kitlesel bir dayanışma etkinliği gerçekleştirmiş olacaklar.
Bir grup da her pazar günü direniş alanımızda kahve, çay ve pasta vermek istiyor. Geçtiğimiz pazar günü bunu denediler. Ama müzik sesinin fazla olmasını gerekçe gösteren polis bu etkinliği engellemek istedi. Bunun üzerine her pazar bu etkinliği gerçekleştirmek istediklerini söyledi arkadaşlar.
Toplantımız sırasında, direniş alanımıza yakın bir yerde tiyatro faaliyetleri yürüten bir ekip geldi ve bize bu tiyatroya gitmek için ücretsiz bilet verdiler. Onlar da direnişimizle böyle bir dayanışma eyleminde bulundular.
Berlin'de kar yağdı ve havalar çok soğudu. Çadırları ısıtmakta biraz zorlanıyoruz. Bu sorunu çözmek için önümüzdeki hafta bir toplantı gerçekleştireceğiz ve daha ne tür malzemelerle çadırları ısıtabileceğimizi konuşup pratiğe geçireceğiz.
Direniş alanımıza yakın bir yerde yılbaşına kadar her gün bir stand kurmayı düşünüyoruz. Bu standdan direnişimizle ilgili bilgiler vereceğiz. Aynı zamanda direnişle dayanışmak isteyenler için bazı materyalleri sunmayı düşünüyoruz.
Rostock'taki protesto gösterileri devam ediyor. Dün Rostockt'tan bir aktivist geldi ve bizim geçen günkü Rostock yürüyüşünde taşıdığımız pankartı istedi. Bu pankartı gerçekleştirecekleri eylemde açmak istiyorlar. Pankart bizim slogan ve taleplerimizi içeren bir pankart.
Direniş merkezimizden Almanya'da bulunan mülteci kamplarına gitme projemizde ilerlemeler kaydettik. İki otobüs ayarladık. Önüzdeki haftalarda otobüs turlarına başlayacağız. Böylece mülteci kamplarında bulunan mülteciler hem direnişimiz hakkında bilgi sahibi olacaklar ve hem de direnişe katılmak isteyip de gelme olanağını bulamayanlar için bir olanak yaratmış olacağız.
Direnişimizi daha uzun vadeye yaymak ve kalıcı bir mülteci direniş hareketi oluşturabilmek için plan ve programlarımız var. Direnişimizn süresi uzadıkça diğer ülkelerden bağlantılar çoğalıyor. Belki önümüzdeki yaz mevsiminde yeni bir yürüyüş maratonu deneyeceğiz.
Direniş mekanımız bir laboratuar alanına döndü. Üniversitelerden çok sayıda öğretim üyesi ve öğrenciler bizimle görüşmek için geliyorlar. Tez yazan öğrenciler bizimle röportajlar yapıyorlar. Sokak hareketimizi oldukça enteresan buluyorlar. Dün bir öğrenci ile bu konu üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. Yanında bir çevirmen ile gelmişti. Öğrenci daha önce çeşitli kurumlarda yaptığımız konuşmaları dinlemiş ve bu konuşmalardan çeşitli notlar çıkartmış, bu konuşmalarda dile getirdiğimiz konularla ilgili ayrıntılı sorular sordu. Biz de direnişimizin özelliklerini ona aktardık. Direnişimiz daha şimdiden çok sayıda çalışmanın konusu oldu. Böylece sınıf mücadelesi tarihinde önemli bir yer almış oldu.
Sosyologların ve üniversitelerin laboratuarı olduk. Ama hâlâ sol cenahımızın ilgi alanına yeterince giremedik. Biz sabırlıyız, ama onlar daha çok sabırlılar. Bir türlü direnişimizle organik bir bağ kuramıyorlar. Devrim yapma iddiasında olan grupların uzun vadeye yayılmış bir sokak hareketine ilgisiz kalması anlaşılır bir durum değildir. Ama bu durum bir gerçekliği ortaya seriyor ki, alışılagelmiş mücadele tarzı artık tıkanmış bulunuyor. Sokak hareketleri geliştikçe donmuş ve kendisine çizdiği sınırlı dünya içinde hareket eden grupları deşifre ediyor.
5.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
Direnişin Delileri
Akıllı olmakla deli olmak arasındaki farkın ne olduğu ve hangisinin iyi olduğu hep tartışılagelmiştir. Toplumda deli diye adlandırılan insanlar, genelde sistematik kurallar dışında yaşayan insanlardır. Kurulu düzenin oluşturmuş olduğu kurallara ve değer yargılarına uymayanlar deli diye adlandırılıp o toplumdan dışlanırlar.
Egemen sistemlere başkaldıranların hepsi deli diye adlandırılmıştır. İsyan hareketlerinin tanımlamasına göre ise delilerimiz bizim esaslı savaşçılarımızdır. Onlar bu egemen sistemlerin belirlemiş olduğu değer yargıları ve kurallara aykırı yaşayarak isyan ederler.
Direniş alanımızdaki ateşin başında bekleyen ve sürekli burada karşılaştığımız renkli kişilikler var. Bunların yaşları genelde ortanın üstünde. Her birinin farklı farklı hayat hikayeleri var. Beyaz uzun sakallı ve üzerinde hep uzun siyah pardüsesü olanın adı Max'mış. Max, bugün çok sinirlenmişti. Hızlı adımlarla ateşin yanındaki sandalyeyi kaptığı gibi çöp bidonunun yanına gitti. Sandalyenin üzerine çıktı ve çöpteki eşyaları yere boşaltmaya başladı. Bir yandan eşyaları yere boşaltıyor ve bir yandan da kızgın bir tonda söyleniyordu. Ama eşyaları rastgele atmıyordu. Plastikleri sağa, kağıtları sola ve diğerlerini de başka yönlere boşaltıyordu. Max, bir süre çöpteki eşyaları yerlere atmayı sürdürdü. Sonra üstüne çıktığı sandalyeyi eline aldı ve hızlı adımlarla ateşin başına döndü. Max, bir şeye kızmıştı. Diğer delilerimiz de onu teselli etmeye çalışıyordu.
Kısa beyaz sakallı olan delimiz Yugoslavyalı’ymış. Ailesinden kopmuş, çocuklarını kaybetmiş. Eskiden ekonomik durumu iyiymiş. Evi ve işyeri varmış hepsini kaybetmiş. Ateşin başndayız. Bütün deliler olarak bir alkol tartışması başladı aramızda. Yugoslavyalı olan delimiz alkolü seviyor, “Bu gün içip sarhoş oluyorum ama önemi yok” diyor, “Yarın tekrar her şey yoluna giriyor” diyor. Beyaz uzun sakallı olan Max, bu duruma karşı çıkıyor. O zaten bugün biraz sinirli. "Ben doktorum alkol iyi bir şey değil, içiyorsun sonra komalık olup hastaneye kaldırılıyorsun" diyor. Max'ın tırnakları hep uzun oluyor. Tütün sarıp sigara içmekten dolayı parmaklarının ucu ve bıyıklarıyla sakalları hep sarı tütün rengi almış.
Gözlüklü, siyah sakallı olan delimiz biraz eğilerek yürüyor. Sessiz bir şekilde kendi kendisine konuşuyor. Cebinden çıkardığı tütün tabakasını diğer delimize veriyor. Yugoslavyalı olan delimiz elbise çadırından kendisi için bir deri kaban bulmuş. Kendi montunu çıkardı ama onu koyacak yer bulamadı. Gözüklü olanı ona içerden bir poşet getirdi ve montunu poşetin içine koymasını söyledi. Gözlüklü olan Arapça biliyor.
Max, beni gördüğü zaman "Efendim, beyefendi, nasılsınız?" diye soruyor. Bir diyalog kuruyor ve her sözünün sonunda mutlaka gülüyor. Dişleri de sakal, bıyık ve parmak uçları gibi sarı bir renk almış.
Delilerimiz artık direniş alanımızın demirbaşları olmuşlar. Politik ortamdan etkileniyorlar. Bugün ateş başında bir faşizm tartışması başladı. Max, Nazilere kızıyordu. Belki de kendi eşyalarını çöpe attığını düşündüğü birilerine Nazi diyordu. Yugoslavyalı olan ise ona Nazilerin kötü insanlar olmadığını söylüyordu. Kendisinin bir Nazi arkadaşı olduğunu söyledi. Ama Yugoslavyalı bunu Max'a takılmak için söylüyordu ve bir yandan da gülüyordu çünkü Max bu sözlere çok kızıyordu ve Yugoslavyalı onu kızdırmak istiyordu.
Birkaç gündür yemekhanede bulunan koltuğun üzerinde aynı noktaya oturan bir adam var. Bu adamın üzerinde deri bir mont var. Sırtında çantası ve kollarında zincirler olan bu adam Gürcü. Ama bir kaç dil biliyor. Türkçe de biliyor. Benim Türkçe konuştuğumu duyduğu zaman diyaloğa geçti. "Siz ne yapıyorsunuz burda" dedi. Ona direnişimizi anlattım. "Akılsızsınız" dedi bana. Bizim kafamızın çalışmadığını söyledi. Bu Gürcistanlı'nın başından epey macera geçmiş. Bir süre İsrail hapishanelerinde kalmış. Kendisinin hapiste ikiyüz kişiye baktığını anlatıyor. İsterse bize çok yardımı olabileceğini söylüyor. Ama şimdilik sesimi çıkartmıyorum diyor. Bu Gürcistanlı, mutfak çadırında oturmuş olduğu koltuğun üzerinde bazen uyuyakalıyor.
Ateşin başında deli deli sohbet ederken uzun boylu, başında fötr bulunan, saçları uzun bir adam geliyor. Adamın elinde bir şarap şişesi var. Sırtında beyaz ve geniş bir çantası var. Yanımıza oturuyor. Adam Polonyalı’ymış. Elindeki şaraptan herkese ikram ediyor. Ateşin başında bulunanlardan bazıları birer bardak şarap içiyor.
Bu gece kar yağdı. Uyuduğumuz çadır çok soğuktu. Bir yandan da iki delimiz kısa aralıklarla sürekli konuştular. Bizi uyutmadılar. Yugoslavyaca konuşan bu gece bir şeyi kafasına takmıştı. Kızarak ve bağırarak sürekli konuşuyordu.
Dersim'de deliler öldükten sonra onların heykellerini yapıyorlar. Belki biz de direniş alanımızda bulunan delilerin heykellerini yaparız. Ateş başında oturmuş deli deli sohbet eden, uzun beyaz sakallı farklı görünüm ve giyimleri olan bu insanlarımızın heykelleri Oranienplatz'a pek güzel yakışır.
4.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
Hannover'de İki Etkinlik
Direnişimizle dayanışmak amacıyla düzenlenen etkinlikler devam ediyor. İki kurumun ortaklaşa düzenlediği etkinliğe biz de konuşmacı olarak davet edilmiştik. Program başlamadan bir kaç saat önce trene binmek için yola koyulduk. Direniş çadırlarımızın bulunduğu Oranienplatz'da kar vardı. Karlı havada çadırlarımız ve direniş tabelalarımız güzel bir görüntü kazanmıştı. Direniş çadırlarımızın karlar altındaki görünümü bir film karesini hatırlatıyordu. İnsanın ilk aklına gelen yer Sibirya oluyordu. Kameraman bir arkadaş bu manzarayı kameeraya çekiyordu.
Residenszpflisch filminin yönetmeni arkadaşla trende karşılaştık. Onunla birlikte bu programı gerçekleştirecektik. Trende her hangi bir boş koltuğa oturmuştum. Bendeki bilette koltuk numarası yazmıyordu. Yönetmen arkadaş yanlış numaraya oturmanın para cezası olduğunu söyledi ama oturduğum koltuğun sahibi çıkmadığı için şanslıymışım.
Hannover'e vardığımızda bizi merkezi tren istasyonunda karşıladılar. Etkinliği düzenleyen arkadaşı ben Hannover'den tanıyordum zaten. Hannover'deyken birlikte antifaşist etkinlikler gerçekleştiriyorduk. Etkinlik başlamadan bir saat önce Hannover'e varmıştık. Önce bir yerde karnımızı doyurduk. Bu arada Köln'den bir arkadaş da gelmişti. Şehri bilmediği için onu tren istasyonundan alarak birlikte gittik. Bana bir kaç kitap ve dergi getirmişti arkadaş. Onlar da Köln'de bizim direnişle dayanışmak için bazı etkinlikler gerçekleştirmeyi düşünüyorlarmış. Bu konuda benim fikrimi sordu.
Bir sinema salonunda düzenlenen etkinliğe yaklaşık elli kişi katılmıştı. Katılanların çoğunluğu Almanyalılardan oluşuyordu. On kişi kadar da Türkiyeli arkadaşlar vardı. Türkiyeli arkadaşların bir kısmıyla Hannover'e ilk transferim çıktığında, bir kısmıyla da tesadüfen ve yeni tanışmıştık. Arkadaşlar bir de tercüman getirmişlerdi.
Program Residenzpflisch filminin gösterimi ile başladı. Filmden önce sunucular program hakkında bilgiler verdiler. Filmi izledikten sonra film ile ilgili soruları yönetmen arkadaş yanıtladı. Daha sonra mülteci direnişi adına ben konuştum. Hannover de bulunan başka bir aktivist arkadaş da mülteci sorunlarıyla ilgili olarak konuşmalar yaptı.
Çevirmenim politik literatüre biraz yabancıydı, diğer yandan Türkçe'yi çok iyi bilmiyordu. Bu nedenle tercümede biraz sorun oldu ama diğer katılımcı arkadaşlar arasında iki dili de iyi bilen arkadaş vardı ve o eksik kalan yerleri tamamladı. Sonuç olarak direnişimizin nedeni, amaçları ve özellikleri ile ilgili olarak söylemek istediklerimiz anlaşılmıştı.
Hannover'de sonraki gün bir etkinlik daha varmış. Ama bu sürpriz oldu. Bizim özgürlük yürüyüşüne katılmış olan bir arkadaş beni aradı ve Hannover'deki başka bir kurumun da benzer bir etkinlik düzenlediğini, orada konuşmam için ricada bulundu. Böylece Hannover'de iki gün kalmak zorundaydım.
İkinci etkinlikte tiyatro, müzik de vardı. Tiyatro ve müzikten sonra direnişimiz adına genel bir konuşma yaptım. Bu seferki tercüman daha iyiydi. Ayrıca tercüman arkadaş konuşmamızı beğendi ve bir daha Hannover'de benzer etkinlikler için tercümana ihtiyaç duyarsak seve seve geleceğini söyledi. Konuşmamızla ilgili olarak soru soranların da sorularını cevapladık.
Konuşma bittikten sonra İranlı ama Türkçe konuşabilen bir bayan arkadaş geldi ve direnişten dolayı tebrik etti. O da bir süre mülteci kamplarında kalmış ama şimdi pasaport almış. Mülteci kamplarında kalan insanların haklarına sahip çıkamamasından yakınıyordu arkadaş. Bizim direnişimizi beğenmiş ve kontak kurarak daha sonra belki direniş alanımıza geleceğini söyledi.
Daha önceki Hannover yolculuklarımız sırasında tesadüfen tanıştığımız arkadaş, başka yeni arkadaşlarla da tanıştırdı. Direnişimizden ilk defa haberdar olanlar oldukça ilgi gösterdiler. Bir daha ki sefere belki bir röportaj ve gene benzer dayanışma etkinlikleri düzenlenebileceği üzerine konuşmalar yaptık.
Benim mülteci kampım Hannover'de olduğu için bazen mektuplarımı almak için buraya gelmek zorundayım. Bu yolculuklar sırasında yeni insanlarla tanışmak fırsatı oluyor.
İkinci etkinlikte, komedi ve trajedi özelliği olan bir tiyatro sergilendi. Tiyatro, kültürlerarası çelişkiler, diktatörlük rejimleri ve kadın erkek ilişkilerini farklı kültürlerdeki yansımaları ile birlikte ele alan bir tiyatro oyunuydu. İnsanlar bu oyun sırasında hem güldüler ve hem de üzüldüler. Çünkü iki olgu bir arada yaşanıyordu. Tiyatrodan sonra bir müzik grubu entrümental bir gösteri yaptı. Sahneye mülteci sorunlarıyla ilgil dövizler çıkartıldı. Her sunum sonunda bir kız çocuğu sahnedekiler kırmızı güller veriyordu.
Hannover sokakları süslenmiş. Renkli ışıklar donatılmış ve tren istasyonunun bulunduğu alanda sıcak ve baharatlı şaraplar satılıyordu. Bir arkadaş geri dönmeden bir kaç saat önce bu sıcak şaraptan içmek istedi ama buna zaman bulamadık. Berlin kadar olmasa da Hannover'de de bir miktar kar görülüyordu. Yerler kısmen buzlanmıştı.
Hannover mülteci kampındaki odama da bir ziyaret yaptım. Komşum olan Afrikalı da o sırada içerdeydi. Direnişimizi devam edip etmediğini soruyordu. Mülteci kampı gene sessizlik içinde bekleyişini sürdürüyordu. Mülteci kampının içinde yaşayan insanlar da aynı sessizlik ve durağanlık içinde beklemeye devam ediyorlardı. Değişen hiç bir şey yok. İnsanlar umutsuz bir bekleyiş içindeler. Direnişimizle ilgili çıkan haberleri izliyorlar ama katılmaya çekiniyorlar. Bir kısmının çocukları var. Bir kısmı sokaktaki direnişte yer alırsa iltica talebinin kabul edilmesinin zora gireceğini düşünüyorlar. İnsanlar hep korku ve tehdit altında yaşamaya mahkum ediliyorlar.
İki gün içinde internetten faydalanma şansım yoktu. Kaldığım arkadaşın evinde internet bağlantısı yoktu. Diğer yeni tanıştığımız arkadaşın işyerinde bir kaç saatliğine internetten yayınları biraz inceledim. Avusturya'daki komünist parti oy oranını çok yükseltmiş. Yunanistan'da polis tarafından öldürülen Alexis'in anmasına polis saldırmış gene çatışmalar yaşanmış. Ayrıca Yunanistan'daki ırkçı partinin bürosuna etki derecesi çok büyük olan bomba koymuş ve patlatmışlar. Ama bu tür bir eylemi kimin gerçekleştirdiğine dair bir bilgi yokmuş. Patriot füzelerinin Türkiye sınırına yerleştirilmesi için karar alınmış. Almanya patriot füzelerini Türkiye sınırına yerleştirilmek üzere gönderecekmiş. Dünyanın büyük güçleri savaş ve çatışmalara göre kendilerini hazırlıyorlar. Etnik sorunları kurcalayıp halkları bir birine karşı kırdırma planları yapmaya devam ediyorlar.
Hannover'deki etkinlikleri facebooktan da duyurmuştuk. Bir mülteci kampından öncesinden tanıştığımız bir arkadaş da koşa koşa gelmişti. Onunla tren istasyonuna kadar birlikte geldik. Beni yolcu edip kampına geri döndü. Arkadaş beklemekten bıkmış. Geçen hafta bir mahkemeye daha çıkmış ama mahkemenin sonucu bir kaç hafta içinde kendisine bildirilecekmiş. Bir belirsizlik içinde bekliyor arkadaş. Direnişe katılmak için gerçekleştirdiğimiz talep karşılık bulmuyor. Ama bir ara Berlin'e gelmeye niyeti var gibiydi. Arkadaş, bazı mültecilerin olumsuz davranışlarını emsal göstererek "bunlar için mi yapıyorsunuz bu eylemleri" diye sormaktan kendisini alıkoyamıyordu.
Evinde misafir olduğumuz arkadaş ve yeni tanıştığımız arkadaşla devrimci meseleler üzerine sohbetler gerçekleştirdik. Avrupa solunun durumu üzerine ve genel olarak solun bu mülteci direnişine neden uzak durduğu üzerine sohbet ettik ve bazı tespitler yaptık.
7.12.2012
Turgay ULU
Berlin
Üçünçü İşgal
Evet bundan kısa süre önce kaleme aldığımız yazılarımızda "1,2,3 daha fazla işgal" demiştik ve bu sözümüze uygun eylemleri gerçekleştiriyoruz. Bu gün büyük bir okulu işgal ettik. Bu yazı işgal merkezinden kaleme alınıyor.
Yaklaşık bir aydan beridir bu eyleme hazırlanıyorduk. Buradaki aktivistler bu büyük ve eski bir yapı olan okulun bilgisini bize önceden iletmişlerdi. Bir aylık bir süre içinde binanın yeri ve konumu ile ilgili hazırlıklar yaptık. Aramızda gerçekleştirdiğimiz kapalı toplantılarda bu durumu değerlendirdik.
Almanya'da daha önce de çok sayıda işgal eylemi gerçekleşmişti. Ama bu işgal evleri polisin yaptığı kapsamlı operasyonlarla tasfiye edilmişti. Bu güne kadar da bu tip işgal eylemleri pek olmuyordu.
Okulun kapılarının açılması çok zor olmadı, bizi destekleyenlerin bu konuda bilgileri ve yetenekleri bu iş için yeterli oldu. Ardından çok sayıda aktivist okul bahçesine toplandılar. Yanımızda getirdiğimiz büyükçe pankartı, okulun üst camlarından sarkıttık. Binayı işgal ettiğimizi ilan eden bir pankarttı bu. Biz pankartı bağlayıp sabitledikten sonra, polis aracının sirenleri duyuldu. Hepimiz aşağıdaki arkadaşların yanına indik. Bahçede bir ateş yaktık. Okulun etrafını çevreleyen demir parmaklıklara pankartlarımızı astık. Ancak polis bize müdahale etmedi, öbür sokaktan devam edip gitti.
İşgalden kısa bir süre sonra, belediye başkanı okulun bahçesine geldi. Biz bahçede çay içip yaktığımız ateşin etrafında sohbet ediyorduk. Belediye başkanı bizimle kısa bir görüşme yaptı. Bu görüşmede belediye başkanı üç gün boyunca burada herhangi bir sorun olmadan kalabileceğimizi söyledi. Üç gün sonra bu okul alanından sorumlu olan belediye yetkilileri aralarında bir toplantı yapacaklar ve daha sonra bizimle tekrar görüşüşecekler.
Belediye başkanı burasının bir sosyal alan haline getirilmesi fikrine sıcak bakmadığını, ancak biz mültecilerin kışı geçirmesi için kapalı bir alanın gerekli olduğunu söyledi.
Biz mülteci direnişçiler olarak, direnişimizin geldiği bu aşamada bir merkeze ihtiyaç duyuyoruz. Mülteci kamplarında kalan diğer mültecilerin sorunlarını danışabileceği, tüm mültecilerin örgütlenme sorunlarını ve örgütlenme haklarını kullanabilmeleri için böylesi bir merkeze ihtiyacı var.
Biz sürece uzun vadeli olarak bakıyoruz. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz mülteci direnişi belli bir zemine oturdu. Şimdi bunu bir yere bağlama ihtiyacı duyuyoruz ki arada bir kesinti oluşmasın. Süreklilik ve düzene ihtiacımız var. Direnişimizi bundan sonra devam ettirebilmemiz buna bağlıdır.
Sarı özgürlük bayrağımız şu anda işgal ettiğimiz okulun tiyatro salonunun kürsüsünde dalgalanıyor.
Bu büyük okulu rahat bir şekilde işgal etmiş olmamızın bir nedeni var. Bir yıla yakın bir süredir sokaklarda gerçekleştirmekte olduğumuz direniş bir meşruiyet kazanmış bulunuyor. Bu nedenle yaptığımız eylemlere müdahale etmek artık çok kolay ve hızlı olmuyor. Müdahale edecek olanlar biraz düşünmek zorunda kalıyorlar. Şu anda işgal ettiğimiz okulun içinde rahat bir şekilde toplantı yapabilmemizin nedeni, sokak direnişimizin yarattığı meşruiyettir.
Somut bir mülteci direniş hareketi olarak sahnede yer alabilmemiz için, gerçekleştirmiş olduğumuz bu işgal eylemi bir ilk kalıcı adımdır. Mülteci direniş hareketimizin somutluk kazanmaya ihtiyacı var. Bunun olabilmesi için de bir irtibat berkezine ve bir mekana ihtiyacımız var.
Mülteci direniş hareketimizin varlığı geçici bir şey değildir. Üstelik Almanya'da bulunan mültecilerin başvurabilecekleri bir merkeze ihtiyaçları var. Önümüzdeki günlerde mülteci kamplarına düzenleyeceğimiz ziyaretlerde direnişimize katılmak iseteyen mültecilerin kalabilecekleri bir yere ihtiyaçları var. İşgal ettiğimiz bu bina aynı zamanda buraya gelecek olan diğer mültecilerin yaşayabilecekleri bir alan olacak.
İşgal eylemimizi, yanımızda getirdiğimiz büyük pankartı okulun üst pencerelerinden sarkıttıktan sonra tüm kamuoyuna ilan ettik. İşgalimizi duyanlardan bir kısmı direnişimizi desteklemek için işgal merkezine geldiler. Sayımız epeyce çoğaldı. Bir süre sonra işgal merkezinde bulunan insan sayısı yüzü geçmiş oldu.
Bu işgal eylemine mülteci arkadaşlarımızdan bir kısmı sıcak bakmıyorlardı ve bu eylemde en başta yer almadılar. Ancak biz eylemi başarı ile gerçekleştirdikten sonra, işgal eylemine değişik nedenlerle katılmayan insanlar işgal ettiğimiz okulun içine geldiler. Böylece insanların kafalarında yarattığı korkular eylem kılıcıyla bir anda kesilip atılabiliyor. İşgali gerçekleştirmeden önce, doğal olarak insanlar bu eylemde yer alırlarsa başlarına kötü işlerin gelebileceğini düşündüler. Ama biz eylemi gerçekleştirdikten sonra aslında korkulacak fazla bir şeyin olmadığını gördüler ve gelip bizim eylemimize katıldılar. Şimdi hep birlikte gelecek planlamalarımızı yapmaya devam ediyoruz.
Bazı arkadaşların bu işgal eylemine katılmamasının başka bir nedeni de yakın bir mesafede bulunan bir yerde yeni bir mülteci kampı açılıyor. Arkadaşların oraya karşı bir planlama yapmanın daha isabetli olduğunu düşünüyorlardı. Ama bizim bu işgal eylemimiz diğer alternatifleri engelleyen bir şey değil. Tek bir alternatife kendimizi sıkıştırmak zorunda değiliz.
Yolumuz eylemle açılıyor. Eylemi yapıyoruz, daha sonra ortaya çıkan duruma bakarak gelecek planlamaları yapıyoruz. Eylem yapmadan, gerçekleşen tartışmaların fazla bir anlamı olmuyor. Ne zaman ki eylemi gerçekleştiriyoruz, o zaman geleceğin nasıl şekilleneceği de ortaya çıkmış oluyor. Eylem, geleceği aydınlatan bir fener işlevi görüyor. Eylem, arızaları tamir ediyor, belirsizlikleri ortadan kaldırıyor, yıpranmış ve yorgun düşmüş insanlara güç veriyor.
İşgal eylemini planlarken bazı arkadaşlar bizim gelecek planlamalarımızın ütopik olduğunu düşünüyorlardı. İşgalden sonra da gerçekleştirmekte olduğumuz toplantıda işgalin nedeni ve gelecekte göreceği işlevleri biz tanımlarken görüşlerimizi ütopik olarak değerlendiriyorlar. Ama biz fikri eyleme döktüğümüz zaman aslında görüşlerimizin gerçekleşmeyecek ütopyalar olmadığını anlamış oluyorlar. Eylem kılıcı aynı zamanda bir eğitici işlevi de görmüş oluyor.
Önümüzde henüz yürünmemiş bir yol duruyorken, o yoldan nasıl yürüneceğini tespit etmek pek kolay olmuyor. Ancak biz daha önce gidilmemiş o yola adım attığımız zaman, nasıl yürüneceği konusunda bir fikir oluşuyor. Çünkü yol yürünerek açılıyor. Yürüyoruz ve yol bu yürüyüş sayesinde oluşuyor. Yürümeden yol açılmıyor. Yürünmediği zaman bir belirsizlik oluşuyor. Belirsizlik içinde beklemek ise bazı arkadaşlarımızı yıpratıp zayıf düşürebiliyor.
Gazetelerden, Türkiyeli göçmenlerin "12 Eylül Sürgünleri Buluşuyor" başlıklı bir etkinlik düzenlediklerini okuyoruz. Etkinliği duyuran bildiride, göçmenlerin ve politik sürgünlerin yaşadıkları sorunlar dile getiriliyor. Avrupa'ya gelmek zorunda kaldığımız ilk günden bu yana sokaklarda mücadele yürüten direnişçiler olarak bu buluşma bize bir salon hareketi gibi görünüyor. Aylardır sürdürmekte olduğumuz; yürüyüş, işgal, isyan ve diğer eylemlerimizde bu buluşma için imza verenleri yanımızda göremedik. Biz direnişçiler olarak her türlü hava koşulu ve baskıya rağmen sokaklarda mücadeleye ısrarla devam ederken, buluşacak olan arkadaşlar ya derneklerde ya da bizim direniş sahamıza yakın mesafede bulunan kafelerde oturuyorlar. Sokak hareketimiz tüm dünyanın gündemine oturdu ama öncü, önder iddasında olan arkadaşlarımızın gündemine gelmedi. Onlara işgal merkezimizden sesleniyoruz: Gelin buluşmalarınızı direniş sahalarımızda gerçekleştirin. Belki biraz üşüyeceksiniz ama bir günlük bir buluşmada üşümeyi göze almak o kadar zor olmasa gerek.
8.12.2012
Turgay ULU
Berlin
İşgalin Birleşmeye Zorlayan Etkisi
Daha önce uzun vadeye yayılmış direnişimizin zorlu koşullarını kaldıramayanlar ya da fraksiyon ve yöntem sorunları nedeniyle direniş alanımızı terk edenler, bugün işgal ettiğimiz okula geldiler. Anlaşıldığı kadarıyla, bu işgal eylemimizin yeni aşama başlatması birleştirici bir rol oynayacaktır. Biz mülteci direnişçiler olarak bugüne kadar fraksiyon ya da yöntem sorunları nedeniyle enerji ve güç kaybettik. Ancak bunlar bizim hareketimizin direnişe devam etmesini engelleyemedi.
Dün gerçekleştirdiğimiz işgal eylemiyle yeni bir sayfa açtık. Bugünkü toplantımızda gene eski gereksiz tartışmaları gündeme getirmeye çalışanlar var. Ancak aylardır sürdürdüğümüz direniş deneyimi bize gösterdi ki, biz düzene karşı eylemlerimizle hareketimizin varlığını koruyabiliyoruz. Biz iç tartışmalara boğularak zaman kaybetmek istemiyoruz. Eylem kılıcıyla engelleme ve geriye çekme girişimlerini çözebiliyoruz.
Brandenburger Tor'daki arkadaşlar geri dönmek istediklerini belirtiyorlar. Dün gerçekleştirdiğimiz okul işgali onların daha rahat bir şekilde geri dönmeleri için de bir vesile olmuş oldu. Bu anlamıyla eylemimiz hem dış faktör ve hem de iç faktörlerler açısından başarılı bir eylem olmuştur.
İşgalin zamanlaması gündelik hayatın devamı açısından kritik bir zamanlama oldu. Bugün Oranienplatz'daki toplantı çadırındayken çadır, üstünde bulunan kar nedeniyle çöktü. İnsanlar işgal okuluna gelmek zorunda kaldılar. Birkaç gün daha geç kalsaydık, günlük hayatı sürdürmekte oldukça zorlanabilirdik.
Genel tablodan anladığımız kadarıyla yaza kadar bizim bu okulda kalmamıza göz yumacaklar. Ama bizim mülteci direnişimizin bir merkeze ihtiyacı var. Kısa süreli çözümler bizim için gerçek çözümler değildir. Bu mekanı mülteci direnişinin kalıcı bir merkezi yapabilmek için geniş bir desteğe ihtiyacımız var. Özellik mahalle halkının ve Berlinliler’in bize verecekleri destek sonucu belirleyecektir.
Brandenburger Tor'daki arkadaşlar işgal okuluna geri döndüler. Oradaki tüm eşyalarını buraya taşıdılar. Tıpkı direniş çadırlarımızda olduğu gibi işgal okulunda da yeniden organizasyonlara başladık. Bir mutfak odası yaptık. Zaten büyükçe bir tiyatro salonu bulunuyor. Burada toplantı yapıyoruz.
Yarın iki milletvekili bizimle görüşmek için işgal okuluna gelecek. Onlar bizi destekleyen parlamenter partilerin milletvekilleri, yaptığımız telefon görüşmemizde ihtiyaç ve taleplerimizi sordu birisi. Onunla Rostock'a giderken otobüste tesadüfer tanışmıştık. Güzel Türkçe konuşuyor.
Yarın Dablin 2 yasasını protesto edeceğiz. Bu yasaya göre bir mültecinin ilk parmak izi hangi Avrupa ülkesinde alınmışsa oraya iade edilir. Bunu protesto eylemi gerçekleştireceğiz yarın.
Bugün işgali kutlamak için bir konser yapılacak. Yarın bir irtibat gurubu oluşturacağız. Pazarlıkları bu işgal grubu gerçekleştirecek ve bilgileri diğer insanlarla paylaşacağız.
İşgal evini korumak için yazdığımız bildiriyi Almanca ve İngilizceye çevirdi arkadaşlar. Bunlardan çok sayıda çoğaltıp mahalle halkına dağıtacağız.
İşgal evinin içinde faaliyetler başladı. Gönüllü ekipler süslemeler yapıyorlar. Resimler çiziyorlar. Burada kolektif bir hayatı yaratma çalışmaları başlamış bulunuyor. Bina çok eski ve büyük bir bina. Uzun zamandır boş duruyor. Ama kaloriferleri ve ışıkları çalışır durumda. Tuvaletleri var, sıcak suyu var ama banyosu yok ve interneti yok. Zamanla bu tip sorunları çözebileceğimizi düşünüyoruz.
9.12.2012
Turgay Ulu
Berlin
TURGAY ULU
DEVAM EDECEK...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder