adımlarım küçüldü köşe başından sonra
bir it titriyor çıkmazında gecenin -duyuyorum
ay da yok ki gölgemi izleyim
eskil daldan düştü bir kızıl yaprak -kördüm köz olmasa yüreğim
göz göze geldik ıslak tüylü kediyle
(tanırım acıyı anlatan bakışları: adım tarih)
yandı birden bir çift ayağım -kana bulanmış sokaktı ‘hayat’-
elimden tutardı annem çocuk olsaydım
sustum bir ıslık çalarak kendime
bıçaktandı bir taşı yaran çentik -soğuktu ve ölümcül
kucaklasa dilime deyen çınar gıkım çıkmaz çürüğünde büyürdüm
bir de servi dağladı içimi
(mezarlık mı burası ne: ruhuma üfleyen ney’i
tevfik mi)
bu havuz da nerden çıktı karşıma
ne anlatır parlaklığı bir kuğunun
ey yârimyâr: bilirsin hüznüm bitmez ömrümce
titreyen canımda şimdi bir ağıt -ağır olur tortusu zamanın-
karanlıkla aşık atmak âşık işi
bir kenara sinsem babama ayıp (dirilir ölü sözü:
“ben sana böyle mi öğrettim”)
bu kuyu da nerden geldi aklıma
ne anlatır derken konfüçyüs
“derin değil ip kısa”
nasıl da önüme düştü ateş böceği
-köşe başından beri derdimle-
dünyaya yazılmış ayna avuç açıyor
falına bakacağım -gayr çingene benem-
saçlarını tarıyor salkımsöğüt çatlak yüzünde
yüzümde çoğalırken suskunun rengi
ellerim küçülüyor daha da
son adımım da geceye gelin gitti
TAN DOĞAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder