12 Eylül faşizmi, ülkenin her yanında çeşitli miting ve etkinliklerle tel’in edildi. Öte yandan 12 Eylül faşizmine rahmet okutan güncel uygulamalar, her alanda yaşama sınırlarını daraltma çabasını sürdürüyor. Yeni yeni uydurulan “hükümeti yıpratma” türünden suçlamalar yazan ve düşünenlerin üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanıyor.
Günümüz hayata müdahil şair ve yazarları, Gerze direnişinden gerekli ilhamı alacaklardır elbette… Bu açıdan baktığımızda yazma eyleminin; dalavere, dolap, yaldız karıştırmaya değil, tehdit edicide, kıyıcıda, ezicide, yaygın mutsuzlukta, belirsizlikte gedikler açmaya dayandığı da açıktır. Bu sorumluluk da devrimci sanatçılara düşmektedir. Çünkü burjuva sanatçısının özgürlüğü yoktur. Çünkü burjuva sanatçısının özgürlük sınırı satın alındığı noktada bitmektedir.
Dergimizin yeni adresindeki biçiminin beğeni kazandığını görüyoruz. Ama istatistiklerden aldığımız sonuca göre, henüz eski adresindeki okuyucu ilgisinden uzakta. Bu nedenle dergimizin yeni adresini tanıtmalıyız. Bu konuda dost okurlarımıza da sorumluluk düşüyor elbette… Hayata ve sanata dair sesimizi yükseltirken, bütün paylaşım ortamlarında dergimizin yeni adresini tanıtmalı, yeni okurlar bulmalıyız…
Ali Ziya Çamur
BU SAYININ SAVSÖZÜ
Ulusal devrimci kültür, Türkiye toplumunun geçmişinde sağlam ne varsa, ulusal ve devrimci ne varsa onun mirasçısıdır. Bu kültür, aynı zamanda yabancı kültürlerde sağlam ve devrimci olandan yararlanır. Ve yabancı kültürlerden aldığını kendi ulusal özünde eritir. Ama ulusal devrimci kültür sadece geçmişin devrimci unsurunun mirasçısı olmakla ve yabancı kültürlerin sağlam unsurlarını sindirmekle yetinemez, bu kültür aynı zamanda yaratıcıdır da. Bu kültür çağımızın gerçeğini en başarılı biçimde ifade eden artistik biçimi aramak ve bulmakla yükümlüdür.
Ulusal devrimci kültür emperyalist ve feodal kültürle savaş hâlindedir. Bu savaş bir egemenlik savaşıdır. Ve ulusal devrimci kültürün üstün gelmesi kaçınılmaz bir şeydir. Nasıl ki ekonomide ve politikada emperyalizm – işbirlikçi sermaye – feodal mütegallibe üçlü ortaklığı ile çelişki hâlinde olan belli başlı sınıflar şehir ve köy proletaryası ile, başta köylüler, küçük burjuvazi ise; ve nasıl ki gerici güçler ittifakının üstesinden gelmenin biricik yolu en devrimci gücün hegemonyası altında bütün millî sınıf ve zümrelerin devrimci güç birliği ise; aynı biçimde kültür alanında da emperyalist kültür – feodal kültür ortaklığının egemenliğini ortadan kaldırmanın biricik yolu küçük-burjuva dönüşümcü kültür ile proleter devrimci kültürün tek bir ulusal devrimci kültür içinde saf birliği etmesidir. En geniş proleter ve köylü yığınlarına ancak böyle ulaşılabilir. Yani ulusal devrimci kültürün bir proleter devrimci kolu, bir de küçük-burjuva dönüşümcü kolu olması kaçınılmazdır. Ve bu iki kol arasında aşılmaz duvarlar yoktur, kaynaşma noktaları, birinin ötekine uzantısı vardır. Ama ulusal devrimci kültürün tutarlı bir devrimci nitelik taşıyabilmesi için bu kültürde proleter kültür egemen olmalıdır. Ve bu devrimci kültüre proletaryanın ideolojisi önderlik etmelidir. MİHRİ BELLİ(Yazılar, 1965-1970)
YAŞAM VE SANATTA
15 GÜNÜN İZDÜŞÜMÜ
GAZETECİLERE BASKILAR SÜRÜYOR…
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu, yaptığı açıklamada şu sözlere yer verildi: “İki gazetecinin derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. Bugün itibariyle Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun saptamasına göre Türkiye cezaevlerinde 62 gazeteci tutuklu bulunmaktadır. Yeni gözaltılarla tutuklu gazeteci sayısının artmasından endişe ediyoruz. Türkiye, tutuklu gazeteci sayısı bakımından Dünya birincisi konumundadır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve diğer devlet yetkililerinin Türkiye ve Dünya kamuoyuna yönelik aksi yöndeki tüm açıklamalarına karşın bu tablo, ülkemizde basın özgürlüğünün, düşünce ve ifade özgürlüğünün çok ciddi sorunlarla yüzyüze olduğunu gösteriyor. Basın özgürlüğü konusunda bir ilerleme sağlamak için Terörle Mücadele Yasası (TMY) iptal edilmelidir… Tutuklu Gazetecilere Özgürlük!” (NECATİ ABAY-TGDP SÖZCÜSÜ)
CEZAEVİNDE KİTAP YASAKLARI SÜRÜYOR!
Komünizm propagandası yapmayı suç sayan ve 12 Nisan 1991’de yürürlükten kaldırılan Türk Ceza Yasası’nın 142. Maddesi, cezaevine kitap sokmama gerekçesi olarak gösterildi.
Emniyet'e göre, yürürlükten kaldırılan 142 kapsamında yasaklı olan kitaplar şöyle:
Mao Zedung, Seçme Eserler 2. Cildi, Mao Zedung, Seçme Eserler 4. Cildi, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Bolşevik Tarihi, Savaşa ve Faşizme Karşı Birleşik Cephe, Manifesto 1 , Manifesto, Komünist Parti Manifestosu (Karl Marx ve Engels), Dipten Gelen Dalga.
HALİL GÜNDOĞAN'IN İKİNCİ KİTABI, BASILMADAN YOK EDİLDİ...
Halil Gündoğan'ın kardeşi Kazım Gündoğan yaptığı yazılı açıklama ile yaşanan olayı şöyle anlattı: "Ağabeyim Halil Gündoğan Sincan 1 Nolu F Tipi Hapishanesi'nde hükümlü. 'Metris'ten Munzur'a Bir Firarinin Öyküsü' adlı kitabı 2005 yılında çıktı. 2006 yılında kitabın ikinci baskısı yapıldı. Halil bir süredir aynı kitabın ikinci cildini yazıyor. 200 sayfasını yazıp fotokopi çektirmek üzere hapishane idaresine teslim ediyor. 'Biz çekmeyiz, ziyaretçilerine veririz onlar çeksin' deniyor. 20 Temmuz'da gelecek ziyaretçisine verilmek üzere 15 Temmuz'da idareye teslim ediyor."
Gündoğan, 12 Eylülden bu yana yaşadıklarını 2005’te “Metris’ten Munzur’a Bir Firarinin Öyküsü” adıyla kitaplaştırdı. 2006’da yeni baskısı yapılan kitabın 2. cildini yazan Gündoğan, kitabı ailesine ulaştırmak için cezaevi yetkililerine teslim etti. Cezaevi yönetimi 200 sayfalık el yazısı dosyayı içinde “suç unsuru” bulunduğu ve “sakıncalı” olduğu için imha etme kararı aldı. Gündoğan’ın avukatının itirazını da reddeden cezaevi yönetimi başka nüshası olmayan kitabın imhası için ısrarını sürdürdü. Gündoğan’ın avukatları ve ailesi cezaevi yönetiminin 200 sayfalık kitabı “Mektubu yok et” kararıyla imhasına tepki gösterdi.
24 Eylül’de 100’e yakın ülkede ilk kez yapılacak Şiir Festivali “Değişim İçin Yüz Bin Şair”in (100 Thousand Poets For Change) Türkiye ayağı İstanbul ve Mardin’de yapılacak. Festival, Lale Müldür’den Haydar Ergülen’e, Birhan Keskin’den Kemal Varol’a Türkiye’nin önde gelen pek çok şairini bir araya getirecek.
Amerikalı şair ve editör Michael Rothenberg’in mimarı olduğu Değişim İçin Yüz Bin Şair, Avrupa’dan Ortadoğu’ya pek çok ülkede, farklı şehirlerde düzenlenecek. Ayrımcılık ve nefretin ele geçirdiği dünyada şairlerin ve şiire inananların hala aynı yöne bakabildiğini kanıtlayan Değişim İçin Yüz Bin Şair, sınırları kelimelerle değiştiriyor.
Mardin’de Mardin Sakıp Sabancı Kent Müzesi’nde gerçekleşecek Festival ise Kemal Varol, Azad Ziya Eren, Veysi Erdoğan, Emel İrtem, Habip Can Türker gibi şair ve yazarları bir araya getirecek. Mezopotamya’nın gücünü simgeleyecek bu buluşmada İstanbul ve Mardin, bir ülkenin Batı’sı ile Doğu’su, şiir için birbirine karışacak.
Festivalde etkinlikler ücretsiz oalacak ama rezervasyon istenmektedir. Tacım Açık’ın başkanlığını yaptığı festival kurulunda Mehmet Uğur Yüksel, Ümit Alan, Emel İrtem yer almakta; koordinatörlüğü Fırat Demir yapmaktadır.
İletişim Bilgileri: 100binsair@gmail.com / 0 534 216 60 01/0 533 763 10 90 https://www.facebook.com/event.php?eid=159873004098334
ORHAN KEMAL ÖYKÜ ÖDÜLÜ TÜRKER AYYILDIZ’IN...
Çukurova Edebiyatçılar Derneği ve Ceyhan Belediyesinin bu yıl dördüncüsünü düzenlediği 2011 Orhan Kemal Öykü Yarışmasında dereceye giren eserler belirlendi. Birinciliği “Dört Kız Bir Oğlan” adlı dosyasıyla Türker Ayyıldız kazanırken, ikinciliği “Poyraz’ın İşçileri” dosyasıyla Temel Karataş, üçüncülüğü ise Gizem Aras, “Masal Çizmek” dosyasıyla kazandı.
KÜRT HALKININ KİMLİK MÜCADELESİNİN ÖNCÜLERİNDEN
GAZETECİ-YAZAR MUSA ANTER’İ ANIYORUZ…
Musa Anter, Kürt halkının haklı özgürlük kavgasına değer katan bir Kürt aydınıydı. Kürt halkının kölelikten kurtulma kavgasına hayatını adamış, hem ağır bedel ödemiş hem de çok şey üretmiş bir dava adamıydı. O, hayatın ve kavganın içinde kendine has duruşu olan bir Kürt bilgesiydi. Bu yüzden 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’da JİTEM tarafından katledildi
Musa Anter Çağımızda
Yeni bir Selahaddin-i Eyubiydi
Onun ipek kesen kılıcı varsa
Musa Beğin Türkçesi
Ve de o güzelim Kırmancası vardı
Herkesin yaya gittiği yerde
O filinta bacaklarıyla koşardı
Musa Peygamberin Kızıldeniz'in
dalgaları arasından nasıl ulaştıysa
O da kardaşlıkla
dünya kardaşlığıyla
ulaştı karşı kıyıya
Musa Beğ için akan göz yaşları
yediveren mermilerdir
birer birer
(Can Yücel - Portreler)
RUHİ SU’NUN SESİNDEN
YANKILANMAYA DEVAM EDİYOR HAYAT!
Türkülere ve sosyalizme ömrünü veren Ruhi Su’yu ölüm yıldönümünde selâmlıyoruz. Onun dilinden ve telinden atmosfere saçılan türkülerde, özlemlerimiz ve özlemlerimize ulaşmada direncimiz dile gelmeye devam ediyor.
12 Eylül faşizminin kurbanlarından olan Ruhi Su, son yıllarda kansere yakalanmıştı ama gerekli müdahale için pasaport vermediler, yurt dışına çıkmasına izin vermediler. 20 Eylül 1985’te dünyaya bilincini ve seslerini bırakarak ışıklar okyanusuna göçtü.
EZGİLİ YÜREK
Hangi taşı kaldırsam
Anamla babam
Hangi dala uzansam
Hısım akrabam
Ne güzel bir dünya bu
İyi ki geldim
Süt dolu bir torbayla
Şöylece çıkageldim
Kime elimi verdimse
Döndürüp yüzümü baktımsa
Kısmet kapıyı çaldı
Kör pınara su geldi
Ben şakıyıp durdukça öyle
Gülün kokusu geldi
Bebesi olmayana
Bunalıp da kalmışa
Acılarla yüklü
Dargın yüreklere
Yetiştim geldim
İyi ki geldim
RUHİ SU
ULUCANLAR KATLİAMI BELLEĞİMİZE KAZILI…
25 Eylül'ü 26 Eylül'e bağlayan gecenin sonunda alacakaranlığında gelmişlerdi... Koğuşun tavanındaki mazgallardan, gözetleme kulelerinden gaz bombalarıyla, mermilerle saldırıyorlardı. Bir yandan da; Habiiip!.. İsmeeet!.. Cemaaaal!.. Sadıııık!.. Enveeer!.. nidalarıyla alacakaranlığın sessizliğini yırtarak öldürecekleri insanların ismini okuyorlardı!.. Devletin elinde, dört duvar arasındaki devrimci sosyalist tutsaklara karşı planlı, programlı, tasarlanarak hazırlanan bu devlet katliamını; sabahın erken saatlerinden, hatta operasyonun başladığı alacakaranlıktan itibaren televizyon kanalları; 'Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde İsyan!..' diye duyuruyorlardı!..
En son sayı 120'ye çıktığında artık tahammül sınırları çoktan aşılmıştı ve hala olumlu bir gelişme yoktu. Onlar da bir gün havalandırmanın duvarında eskiden açık olup sonradan tuğla ile örülen kapıyı yeniden açarak yan tarafta 15-20 adli tutuklunun bulunduğu 7. koğuşa geçerek 'nefes alabilecekleri bir ikinci koğuş' sorununu yine cezaevi içinde fiilen çözmüşlerdi. Cezaevi idaresinden de bu durumu onaylamalarını ve yeni geçtikleri koğuşun boya ve badanasını yapmak üzere kireç-fırça ve boya istiyorlardı.
Anılarını belleğimize kazacağız…
ŞİİRİMİZİN EMEKÇİ SESİ VEYSEL ÖNGÖREN YOL GÖSTERİYOR…
Sürgünlerden sürgünlere savrulan yaşantısında, şiirleriyle ve şiir üzerinde düşündükleriyle, her zaman kendisini var etmeyi bilmiş usta şairlerimizdendir Veysel Öngören. Onun şiirlerini antolojilerde, yıllıklarda bulamazsınız. Çocukluğunda ailesiyle birlikte Afyon’a sürülen şair, son yıllarını Diyarbakır’da Bismil’in Kürthacı köyünde geçirdi. 30 Eylül 1997’de, 66 yaşında sonsuzluğa göçtü.
80’li yıllar, onun şiir alanında en verimli olduğu yıllardır. Dergilerde hem üst üste şiirleri, hem de şiir üzerine yazıları çıkmaktadır. O dönemde peş peşe “Remo ve Salo”(1980)”, “Vay Gözüm”(1981), ”Remtelebe”(1982), “Koca Ülke” (1983) ve “Arif’in Kızı” (1987)… Şükran Kurdakul’un saptamasıyla, yöresel deyişlerden ustaca bileşimler çıkardı ve edebiyata yeni bir ülke duyarlığı getirdi.
Ölüm silâhlarla geldiği zaman
Kalktık onu karşıladık
Günü saati sorduk söylemediler
Günü hiç öğrenemedik ama gölgeye baktık
Öğlendi abdest aldık helâllaştık
Ölüm silâhlarla geldiği zaman gençtik
Elimizi çabuk tuttuk yaşlandık
Kendimize yakıştırmak için onu
Onu kendimize yakıştırmak için
Höykürdükçe üç el silâh sıktık
Ölüm silâhlarla geldiği zamandı
Ölüm utanmasın diye dövüştük
Ne yaptıksa onun için yaptık, bir tek
Avuçlarımızın sıcaklığı kabzasındadır
Silâhlarımızın hâlâ
Silâhlarla geldiği zamandı, bir de
Küstü gün
Yüreklerimizi ülkemizi ışıtsın diye bıraktık
PABLO NERUDA’NIN ŞİİRLERİ
BUGÜN DE EZİLENLERİN SAFINDA…
Pablo Neruda, bir demiryolu emekçisinin oğlu ve Şili’nin Paris büyükelçisi… Yaşamında tezat gibi görülen bu farklılık, onun hiçbir zaman diktatörlük, acı, katliam ve yoksulluklar ülkesi Şili’nin şairi olmasına engel olmamıştır. Onun için "Latin Amerikan’ın büyük yüreği" diyenler de yanılmamıştır. O’na göre “şiir hem isyandır, hem de isyankârdır.” Şiir devrimcidir, çünkü toplumsal duyarlığın sesidir o. Ozanın muhalif kimliğinin doğuştan gelmesinin temel nedenlerinden biri de budur.
"Söken şafaklar için barış olsun,
Köprü için, şarap için barış!
Toprak ve sevgilerle
Eski türküyü yoğurarak,
Kanımda dolaşan,
Ve beni coşturan,
Alfabeye barış olsun!
Karnımızın acıktığı
Sabahta,
Kent için barış olsun!
Ve kökler ırmağı
Missisipi için barış!
Kardaşımın gömleği için barış,
Rüzgârın damgasını vurduğu;
Kitap için barış olsun!
“Uyansın Oduncu” şiirinden (Çeviri Enver Gökçe)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder