Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

15 Ekim 2011 Cumartesi

EMEĞİN SANATI'NDAN 104. MERHABA



Merhaba,

Sanatta pek çok şey, sanatçının kişiliğine ve görüşlerine bağlıdır. Tek ve aynı nesnel gerçeği, her şeyden memnun olan, var olan tüm gerçeği olağan bulan sanatçıyla, olaylara ve olgulara eleştirel yaklaşan sanatçılar farklı görürler. İşte bu fark, düş ile gerçek arasındaki çelişkinin dramatik biçimde farkında olan, ama kötülüğün düzeltilemez olduğuna inanan sanatçıyla, her şeyin iyiye doğru geliştirilebileceğine inanan, sanatını toplumsal kalkınmanın hizmetine adayan sosyalist gerçekçi sanatçı arasındaki farktır.

Emeğin Sanatı, hep arka planda kalmış olanları tarihin ön safına çıkarmanın sanatsal mücadelesini verme amacıyla yola çıktı. Postmodernizmin yoğun saldırısı altındaki sanat alanında yeniden sosyalist gerçekçilik mücadelesini sürdürüyor.

Elbette sanat alanında gelişmeye ayak uydurabilmek için, bir yöntemi kaldırıp onun yerine başka bir yöntem getirmek yetmez; insanın çağında olanlara karşı duyarlı olması, yaşamı tanıması ve yaşamın akışını doğru algılayabilmesi gerekir. Sanatın gerçekle, okur ya da izleyicinin de sanatla ilişkisini çözümleyebilmek her zaman önemlidir. Okur ya da izleyicinin gerçekle ilişkisini çözümleyebilmek çok daha önemlidir. İşte Emeğin Sanatı’nın çizgisi budur: “Gerçek” ölçütüne çağdaş bir anlam kazandırmaktır. Sosyalist gerçekçi sanatçılar olarak, devrimci tavır ve tarihsel sorumluluğumuzu emeğe ve insana saygıda birleştirdik. Ancak bu birlikteliğimiz sanata ve insana yaklaşımımızda, toplumsal sorunlara bakışımızdadır elbet. Buna karşın, her birimiz, sanatı yepyeni buluşlarla zenginleştirerek, kendi bireysel arayışlarımızı sürdürmekten de geri kalmayız.

İşte bu sayımızda da son on beş günün toplumsal ve yaşamsal yoğunluğunun izdüşümünü yansıtmanın yanında; estetiği, sanatta nesnel yasaların varlığını asla yadsımayan, hatta bu yasaların kesinliğini vurgularken, toplumsal yaşamın temel yasalarıyla aralarındaki ilişkileri ve karşılıklı etkileri üzerine yapıtlarını kuran sanatçı dostlarımızın yapıtlarını bulacaksınız. Eleştirileriniz ve önerileriniz yolumuza ışık tutacaktır...


EMEĞİN SANATI


BU SAYININ SAVSÖZÜ


Sanatçının birinci görevi, gerçeğin değişebilirliğini yansıtmaktır. Bu yansıtma işi, onun gücünü, inancını koyar ortaya. Toplumsal dengelerin düzenleyicisi, kimi kez değiştiricisi, dinamik unsurların işlevini hızlandırmak görevini yüklenir sanatçılar. Bu, tartışmasız, onlardaki toplumsal gerçekliği kavrayış düzeyini belirler.

Toplumsal gerçekliği kavrayamamış sanatçıyı çağdaş sanatçı olarak nitelemek olası değildir. Her çağda, her dönemde kendisini tarihe belletebilen sanatçıların varlığı, onların toplumsal gerçeği kavramışlıklarını da gösterir. Bugüne taşınmalarının biricik nedeni budur.

……

Bugünün gerçek sanatçıları aynı zamanda geleceğin ve kuşkusuz dünyanın en sevdalı insanları olan, en büyük aşkları yoğuran emekçilerin yeni dünyasını, onların olan dünyayı kurmak için mücadele edenlerin sanatçılarıdır.

Acıyı, işkenceyi, sömürüyü, çürümüşlüğü, kısaca eskiyi, eskimiş olanı reddeden; bunların bizzat nedeni olan burjuva aptallığını yerden yere vuran devrimci bir doku da, sosyalist gerçekliği kavramışlıkla olasıdır.

Gerisi… Evet gerisi: Boş tenekem tangur tungur!.. METİN TURAN (Yeni Şiir, Aralık 1987)


YAŞAM VE SANATTA

15 GÜNÜN İZDÜŞÜMÜ


KÜRTÇE’NİN BÜYÜK ROMANCISI
MEHMET UZUN MEZARI BAŞINDA ANILDI


Diyarbakır'da tedavi gördüğü hastanede 11 Ekim 2007 tarihinde yaşamını yitiren Kürt edebiyatçı Mehmet Uzun, mezarı başında ailesi, dostları, arkadaşları ve sevenleri tarafından anıldı.

Yakalandığı mide kanseri nedeniyle uzun süre tedavi gördüğü hastanede 11 Ekim 2007 tarihinde yaşamını yitiren Kürt edebiyatçı Mehmet Uzun, ailesi, dostları, arkadaşları ve sevenleri tarafından Diyarbakır Mardinkapı Mezarlığı'ndaki mezarı başında anıldı.

Anmaya Uzun'un annesi Asiye Uzun, kardeşi Mahmud Uzun, kayınpederi Celal Uzun, doktoru ve arkadaşı Adem Avcıkıran, Kürt Yazarlar Derneği Başkanı Şehmus Sefer, PEN Diyarbakır Temsilcisi Şehmus Diken, Yazar İrfan Babaoğlu, 78'liler Girişimi Diyarbakır Temsilciliği'nden Cuma Topalan, Sur Belediye Başkanvekili Mehmet Ali Altınkaynak, Siverek Belediye Başkan Yardımcısı Cuma Yılmaz, Çermikliler Yardımlaşma Derneği Başkan Yardımcısı Kamil Şeker'in yanı sıra aile dostları ve çok sayıda seveni katıldı.

Anmada ilk konuşan Kürt Yazarlar Derneği Başkanı Şehmus Sefer, yaşamını yitiren Uzun'u 4. yılında mezarı başında andıklarını belirterek, bu sabah anmaya gelmeden önce Uzun'un "üstadım" dediği Yazar Yaşar Kemal'i aradığını söyledi. Sefer, yaptığı telefon görüşmesinde Kemal'e "Bugünlerde Bahar İndi" isimli şiir kitabından "Hannaya Şiirler" isimli şiirini anmada okumak istediğini, Kemal'in de bundan memnuniyetini dile getirerek, Uzun'un büyük kapılardan geçen bir edebiyatçı olduğunu dile getirdiğini aktardı.

Sefer, konuşmasının Hannaya Şiirler isimli şiirin, "Dünyanın neresinde olursa olsun / Kötülüğün sesi dünyanın neresinden gelirse gelsin iyi değildir / Yüreğimizi dağlamalı kötülük / Bak bu söylediklerimi ancak sen anlarsın." dörtlüğünü okudu.

Mehmet Uzun, Kurmanci, Türkçe ve İsveççe yazdığı kitapları yirmiye yakın dilde yayınlandı. Uzun hakkında, Türkiye'de çok sayıda dava açıldı. 1981'de Türk vatandaşlığından atıldı ve 1992 yılına kadar Türkiye'ye gelemedi.

Uzun yıllar İsveç Yazarlar Birliği yönetim kurulu üyeliği yaptı. Ayrıca İsveç Pen Kulübü ve Uluslararası Pen Kulüp'te aktif çalıştı. İsveç ve Dünya Gazeteciler Birliği'nin de üyesi olan Uzun'un bugüne kadar çok sayıda Kürtçe roman yazdı.(T24)


MUSTAFA ANGIN, ÇIKMAZ SOKAK
ROMANIYLA HAYATIN NABZINI TUTUYOR…


Mustafa Angın, İlk kitabı Çıkmaz Sokak’ta insan- sokak ilişkisi içinde hayatın nabzını tutuyor. Farklı bir teknikle bizleri farklı sokakların farklı tipleriyle karşılaştırarak, roman boyunca, sokaktan sokağa, tipten tipe geçerek bizi insanlığın farklı yönleriyle karşılaştırıyor.

Çıkmaz Sokak’ta yazar Mustafa Angın tüm dünyayı bir sokağa sığdırarak, bizi uygarlığın getirdiği uçurumun kenarına bırakıyor.

Yaşamda karşılığı olmayan ayrıntılara zaman ayırmayan insanlar… Tamamen kendilerini soyutladıkları bu yeni dünya, doğanın kuralları karşısında iğrençleşiyor, her şeyi –kendisini de- yok ediyor, varlığını sürdüremez hale geliyor. Yaşamını sürdürmesi için sokağın, sokaktaki insanların ruhuna gereksinim duyuyor. Hatta inançlarının nedenini de sokakta buluyor. Çünkü sokak doğayı referans alıyor. Sokak deviniyor, devşiriyor ve doğanın çatışmasıyla birlikte değişiyor.

Mustafa Angın, romana ve romanda anlattığı insanlara ilişkin şu yargısını ortaya koyuyor:

“İNSAN VEBA'YI GÖRDÜ, SITMAYI GÖRDÜ, CÜZZAMI GÖRDÜ; BİR DE KENDİNİ GÖRDÜ. Yaşam, anlatacak öykün varsa güzeldir. Herkes yaşamaya hükümlü doğar. Ancak kimi hükümsüz, kimi hükümlü yaşar. Hükümsüzlerin hüküm sürdüğü bu koca evrende, onları birbirinden ayırt eden tek şey, hükümlü yaşayanların adlarıdır daima. Okunacak bir anı görürsen bir yerde, hükümsüzlerin hükmüne karşı bir öykü anlatılmıştır mutlaka. Bir altüst oluş yaşanmışsa bir yerde, mutlaka hükümlü birisinin gölgesi dolaşmaktadır oralarda. Yaşamı sorguladığın ölçüde güçlü, kabullendiğin ölçüde zayıfsındır. Bu nedenden ötürü, yaşamın nasıl yaşanması hakkında hüküm verecek olanlar, yine hükümlü insanlar olacaktır. Hükümsüzlerin hükmü sona erene dek.”


CEVDET KUDRET ÖDÜLÜ NURDAN GÜRBİLEK’İN…


Şiir, roman, öykü, deneme ve incelemeyle tiyatro dallarında her yıl dönüşümlü olarak verilen “Cevdet Kudret Edebiyat Ödülleri”nin sonuçları açıklandı.

Oruç Aruoba, Nüket Esen, Doğan Hızlan, Orhan Koçak ve Nilüfer Kuyaş’tan oluşan seçiciler kurulu, “Deneme-İnceleme-Araştırma” dalında verilen 2011 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne “Benden Önce Bir Başkası” adlı kitabıyla Nurdan Gürbilek’i değer gördü. Yanı sıra “Kayıp Destan’ın İzinde” adlı kitabıyla Erkan Irmak’a da Özel Ödül verildi.

Nurdan Gürbilek’in “Benden Önce Bir Başkası” adlı kitabı, “Edebiyata eleştirel düşünce ve kuramın bütün olanaklarını kullanarak yeni perspektifler kazandırdığı, karşılaştırmalı, güçlü kuramsal bakışını incelikli bir deneme üslubuyla birleştirdiği ve metin okumalarında alışılmış kalıpların dışına çıkabildiği” gerekçesiyle ödüle değer görüldü.(EDEBİYATHABER)


1940 FEDAİLER MANGASI ŞAİRLERİNDEN
ARİF DAMAR'I 1. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ANIYORUZ


20 Ekim 2010 günü sonsuzluğa uğurladığımız 1940 kuşağı Fedailer Mangası’nın önemli adlarından Arif Damar’ı anıyoruz.

1951 yılında bir şiiri nedeniyle gizli örgüt üyesi olma suçundan tutuklandı. İki yıl hapis yattı. Arif Damar’ın şiiri, sanat anlayışındaki değişime bağlı olarak iki döneme ayrılır. İlk dönemini 1940-1956 yılları arasında “Arif Barikat” adıyla sosyalist gerçekçi çizgide yazdığı şiirler; ikinci dönemini ise, 1956’dan günümüze sanat kaygısını daha öne alarak yazdığı şiirler oluşturur. Kavgacı ama barışçıl ve insancıl yanı ağır basan, dil öğelerini ve biçim kaygısını elden bırakmayan bir şiir kurmaya yöneldi. Sonraları İkinci Yeni şairlerinin yanında, imgeye ağırlık veren, biçim ve dil araştırmalarına girmiş bir şair olarak göründü. Bu yönüyle 1940 kuşağından ayrıldı. 1956 sonrası şiirlerinde geçirdiği iki dönemin özelliklerine dikkat çeker. Behçet Necatigil'in saptamasıyla “Toplumsal içeriği yoğun; dilde, biçimde yoğun, titiz” şiirleriyle tanındı.

1960’tan sonraki şiirlerinde, özellikle biçim ve söyleyiş bakımından sosyalist gerçekçilerden ayrılan Damar, İkinci Yeni hareketinin de etkisiyle, kendine özgü buluş ve imge gücüne dayanan bir şiir kurmaya yöneldi. Arif Damar’ın dünya görüşü ya da şiirinin içeriği değişmemiş; ancak, sanatı algılayış biçiminde büyük değişiklik olmuştur. Sanatçı, artık şiirinin içeriği kadar biçimine, üslûbuna ve imgeye de ağırlık verecektir. Sanatçı bu tutumuyla, yalnız duyguların değil, her türlü düşüncenin de şiire konu olabildiği Tanzimat sonrası şiirimizde, düşüncelerin sanatın işlevine ve ruhuna uygun olarak estetik sınırlar içinde nasıl ele alınması gerektiğinin en güzel örneklerinden birini vermiştir. Devrimci mücadelenin yükseldiği, işçi sınıfının eylemleriyle düzeni sarstığı 70’li yıllarda “Ölüm Yok ki” kitabında topladığı şiirleriyle devrimci şiirin en güzel örneklerini vermiştir. Geniş, zengin, evrensel bir şiirle akrabalık kurmuştur; bu kalabalık içinde her durumda yalınlığıyla, dupduru diliyle ve “ölüm yok ki!” diyen hayat yanlısı kararlılığıyla tanınır. Belki de en önemlisi inatçı karakteridir; kendine inanmış ve şiiri bir direnç silahına dönüştürmüştür. O yüzden her zaman gençtir.

Şükran Kurdakul, O’nun şiirde ulaştığı aşamayı şu sözlerle saptıyordu: "Yüksek sesle okunacak coşkun söyleyişler yerine öz yönünden toplumsallığı yitirmeyen, değişik duyarlılıklara açılan temiz, etkili, kendine özgü buluşlara ve imge gücüne dayanan bir şiir kurmayı başardı.''

Arif Damar, yaşamı boyunca sosyalist duruşundan taviz vermedi. 1990’larda kimi tatlı su şair ve yazarları “Kürt” sözcüğünün olduğu yerden kaçarken, O, Kürt basınında, Gündem gazetelerinde yazmaktan çekinmedi. Tayad’ın etkinliğinde tecride karşı, ölüm orucu eylemcisi Sevgi Erdoğan için yazdığı şiiriyle desteğini sunmuştu. Bu devrimci tavrını şu sözlerle ortaya koymuştu: "Gerçek şair, kendisine dayatılan değerleri içine sindiremez, tüm baskılara başkaldırır. Çünkü şiir bir başkaldırı, bir ayaklanma, çağdaş aklın ve ilkelerin savunulmasıdır."


KÜRT HALKININ KİMLİĞİNİ HAYKIRAN SESİ
KIR EMEKÇİLERİNİN DEVRİMCİ ŞAİRİ: CİGERXVİN


22 Ekim 1984’te sonsuzluğa uğurladığımız Devrimci Kürt şairi Ciğerhun’u anıyoruz.

Ciğerhun(1903-1984) Mardin'in Gercüş İlçesinin (şu anda Batman'a bağlı) Hesar köyünde doğdu. Asıl adı Şeyhmus Hasan'dır. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Ciğerhun küçük yaşta anasız babasız kalır ve yoksul ablasının yanında yaşamaya başlar. Ancak çocukluğunda, varsıl ağaların yanında çobanlık, ırgatlık yapmak zorundadır. 1. Dünya Savaşı şartlarında Suriye'deki Kamışlı yakınındaki Amud köyüne gider. Yaşam Mardin'den farksızdır. Okuma tutkusu onu oralarda dinsel eğitim veren medreselere yönlendirir. Ve zor şartlarda cami imamı belgesi alır. Ciğerhun köy köy dolaşabilecek, köylülerin yaşamını daha çok tadabilecektir.

Ciğerhun'un çocukluk yaşından beri sınıf çelişkilerini yaşayarak büyümesi, onu 1924'de yazmaya başladığı şiir'de ezilenlerin safına kor. Onun kullandığı rumuz bundan böyle "Ciğerhun (ciğerikanlı)"dır. Tüm yazdıkları, genelde dünya yoksulları özelde tarım emekçilerinin çektikleridir: "Hey ırgat ırgat ırgat/ Orağa kalmadı iş// Kızıl buğdayın orak mevsimi/ Homurdanıyor biçerdöğerler/ Irgatlar sarmış çevresini/ Mal sahibinin kördür gözleri// Hey ırgat ırgat ırgat/ Orağa kalmamış iş (...)"

Çektiği acılar nedeniyle toplumcu bir dünya görüşüne sahip olan Ciğerhun, Marksizm-Leninizm'i öğrenince eşitsizlik karşısında daha güçlü bir duruş gösterir. Onun özgürlük anlayışı, sınırların olmadığı, emeğin-emekçilerin yönettiği bir dünya yaratmaktır: "(...)Egemen olacağız demire/ Tanıyacağız birbirimizi/ Biz tüm yaşayanlar/ Toprağı deşip çıkartacağız içinden/ Gizli olan ne varsa./ O zaman ey güzel su, duru su!/ Herkes için mülk, mal olursun/ Zulüm ve zorbalığın kalmaz hiç(...)"

Ciğerhun, dünya görüşü ve imgelerini tüm dünya yoksulları için seçer. Son ereği sömürünün olmadığı bir dünya yaratmaktır. Tüm ezilenler ezenlere karşı birleşmelidir, bu birleşme ağa, bey, molla, şeyhlere başkaldırı için olmalıdır: "Kardeşlik buysa, istemiyoruz böyle kardeşliği/ Eşek semerine bağlı kaldıkça yularımız/ Onlar ağa, bey; bizler zayıf, köle,/ Onlar düşmanın, biz de onların rençperleri oldukça.../ Hey işçiler, köylüler, ne zamandır, kalkın yeter// Ne güne dek ağa ve beylerin işçileri olacağız/ Ne güne dek köpeklerin ayakları arasında kemik?(...)"

Savaşa karşı, barış yanlısıdır Ciğerhun. Çünkü o biliyor ki, tüm savaşların asıl galibi varsıllardır ve yine o biliyor ki, tüm savaşların kaybedeni yoksullardır. "Yiğit arkadaşlar, güzelim gençler barış ister/ Gül, çiçek, gülnaz ve nesrin barış ister(...)Sevenler, Şirin'le Zin barış ister(...)Düğün-halay mı; yoksa savaş mı istersiniz?/ Bahçe, bostan, bağ mı; yoksa savaş mı istersiniz?(...)"

Sosyalist gerçekçi Kürt şairi Ciğerhun, tüm ezilenlerin kurtuluşunu istemekle evrenselleşen bir edebiyatçıdır: "Doğu cennet bağının gülüyüm/ Güneşim, ışıdım karanlığında gecenin/ Fışkırmışım çağın sinesinden/ Fırat'ım, geniş tarihlerden geldim/ Hayat doluyum, güzel yaşamak isterim/ Bin dokuzyüzlerde yeşeren bir ekinim/ Yıldırımım, çok kıvılcımlı, bulutla gökgürültüsü/ Görkemli bir sesle geliyorum vatanın göğünden/ Selim ben, dalgalarla çağlarım/ Yenilemek isterim toplumumu(...)"

Şiirlerinde "Kimim Ben?" diyerek silinmek istenen Kürt kimliğini haykıran Ciğerhun, aynı zamanda yazdıklarıyla evrensel bir ozandır.(Kaynak: Bülent Tekin)




NOT: E-Dergimize yapıt göndermek isteyen dostlar, emegin_sanati@mynet.com adresine gönderebilirler. Ayrıca grubumuza üye olarak, grup adresi yoluyla da bizlerle ilişki kurabilirsiniz: http://gruplar.antoloji.com/emegin-sanati Google Grup E-Posta Adresi: emegin_sanati@googlegroups.com Facebook Grup Adresi: http://www.facebook.com/album.php?aid=9847&id=100000398597738&saved#!/group.php?gid=25084311107 Twitter Adresi: http://twitter.com/#!/emeginsanati

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder