Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

30 Nisan 2012 Pazartesi

Emeğin Sanatı'ndan 117. Merhaba


Merhaba,

Mayıs ayına girdik. Mayıs ayına Anadolu’nun kimi yörelerinde “gelin ayı” kimi yörelerinde de “kiraz ayı” derler. Her iki yönüyle de mayıs ayı, yüreklerimizdeki sevinçlerin göverdiği, umutsuzluk zincirinin halkalarının parçalanmaya başladığı aydır.

Öncelikle 1 MAYIS dendi mi yürek gözelerimizin bir yanı şavkarır, ağarır; bir yanı da kanamaya devam eder. Emeğin ve alın terinin doruklara çıkartıldığı gündür. Bu iki kavramdan daha yüce ve değerli ne vardır ki... Onur, erdem, adalet kavramları, ancak emekle birlikte değerine ulaşmaz mı?

1 MAYIS gelince, delerek çiçekler toprağın karanlığını, aydınlığın dudağında, uyandırır uykusundan günü. Kuşlar kanatlarıyla dağıtırken sisini, karanlığın terkisinde güneşin ışığını saçılır dört yana, dört nala atlar.

1 MAYIS sabahında aynı çarka asılır binlerce yürek... Aynı saza mızrap vurur binlerce parmak... Aynı sevdayı haykırır binlerce ağız... Aynı özlem için sıkılır binlerce yumruk... Gürler boğazlardan fışkıran marşlar, türküler... Bu sesler titretirken yürekleri, adımlar sarsarken kaldırımları... Bağlamadan dökülen nağme, zurnadan yükselen ses, davuldan patlayan fırtına tüm yurtta yankılanır. Bu sesin yankısında köy köy, kent kent, çarşı çarşı tüm yurt halaya durur....

1 MAYIS deyince eller gelir aklıma. İri iri, yumuk yumuk, boğum boğum nasırlı eller... Eldir tezgâhı çalıştıran, hammaddeyi ustalıkla işler gibi hayatın çarklarını ustalıkla çeviren... Mekik izlerinde hayatı dokuyan... Eldir bir yanıyla nakış nakış işler dostluğu, kardeşliği, sevdayı... Bir yanıyla ilmek ilmek dokur insanoğlunun acılarını, özlemlerini, umutlarını alın terinin su verdiği bilinçte.

Mayıs deyince bir yanımızda hep Denizler dalgalanır..... 6 Mayıs 1972'den bu yana İnanla Aslanca dalgalanır Denizler, yürek gözelerimizin en derininde....... Her 18 Mayıs'ta Vartinik'in Mirik mezrasından alırız acı haberlerini Ali Haydar'ın, Diyarbekir zindanlarından ser verip sır vermeyen İbo'nun... Onları her anışımız, yaşantımıza hız, inancımıza yıldız ışıltısı katar......

Gelin isterseniz mayıs ayının şanlı başlangıcına dönelim. Seyyit Nezir’in dizeleriyle:

“Bıçak deriyi yardı.
Oluk oluk aktı
Newyork’ta proletarya.
Koparca dağların doruklarından meydana art arda vardı.
Newyork’ta sekiz saatlik iş günü,
ekmek ve hürriyet için
karanlığın yuvasını sardı proletarya.
Ocaklardan getirdiği madenin döküyor sözlerine güllelerini.
Ayıklanıyor mezbelelerden kıvılcım çiçeği köleliğin..."

EMEĞİN SANATI

BU SAYININ SAVSÖZÜ
“9.Sosyalist sanatçı, insana doğaya ve tüm evrensel olgulara karşı duyarlılığını her koşulda sürdürür. Duygusallıkla duyarlılığın farklı olduğunu bilmelidir sosyalist sanatçı. Aklını duygusallığın emrine veren insan, zayıf ve kırılgandır, boyun eğicidir ve bu ruh hali kolayca nefreti ve küfrü kucaklar. Edebiyat ve sanat dünyasında; “edep” dışı yaklaşımların yoğun biçimde var olmasının; burjuva sanatçının bu ruh haliyle yakın ilintisi vardır.

10.Sanat eseri yaratım faaliyetine ilk adımlarını atan devrimci sosyalist bir insana aktarılacak temel kural şudur;

Yolunu çiz ve yürü. Kalabalığın küfrüne olduğu kadar alkışına da güvenme. Çünkü kendisi için var olma savaşı vermeyen kalabalığın, egemenlerin soluğu ile yaşam enerjisi bulan alkışı da saldırısı da egemen ideolojinin bir veçhesidir. İdeolojik ve siyasî saldırı; devrimci sosyalist insanın, sermaye sisteminden ideolojik, siyasî ve dolayısıyla entelektüel kopuşunun öcünü almak için, bazen güler yüzlü, bazen acındırıcı, bazen sinsi, bazen vahşi yüzüyle, her gün yenileyerek “binbir surat” kimliğiyle savaş alanına girer. Sosyalist insan, kendi direniş kimliğine güveni artırmak ve yenilemek için gereken donanımı edinmekle yükümlüdür. Çünkü bu uzun yolda donanımsız yürümek zordur. Tarih kalabalıkların alkışlarıyla kanatlanan, ama Zümrüdü Anka kuşu olmadığı fark edildiğinde ise acımasız sözlerle yuhalanarak, hayal dünyasındaki uçuşu sona erdirilen ve yere çakılan insanların mevtaları ile tıka basa doludur. Sosyalist sanatçı, insan olduğunu ve kanatlarının olmadığını unutmamalıdır. Devrimci; uçmaya yeltenmez, ama kanatları yok diye de hayıflanmaz; çünkü ancak uçarak gidilebileceği söylenen Kaf Dağına, “imkânsızı isteyebilme” azmi ve cesareti olan insanların yürüyerek ulaştığı da bir gerçektir.

Tanrılarına sırtını yaslayan soyluların “kanatlarım var” sözlerinin yaratacağı yanılsama, “özgür köleyi” varlığından kuşku duymaya sürükleyecek ve zayıf düşürecektir. Efendilerin kanatlarının olmadığını da “kral çıplak” diyenler gösterdiler. Devrim zamanı, erkin parlak foyası döküldü. Ezilenlerin örgütlü fiskesi ile efendiler iktidarının nasıl darmadağın olduğunu da tarih yazdı. Devrimci sosyalist sanatçı, eserini, bu gerçeklikten kopmadan yaratmalıdır. Ruh yorgunluğunun dizlerini bükmesine izin vermeyen devrimci sanatçı, ayaklarını sağlam basarak yürüme olanağına ulaşır.

Toprağa sağlam basmayı sağlayan bilinç; insanın yaratısına ve kimliğine verebileceği en büyük armağandır.” BABÜR PINAR (Sanat ve Sanat Eylemi Üzerine Notlar – (Sanat Cephesi Sayı:9)


YAŞAM VE SANATTA
15 GÜNÜN İZDÜŞÜMÜ

1 MAYIS’TA ALANLARI DOLDURANLARA SELÂM!

İşçi sınıfının 1890'dan bu yana dünya çapında kutladığı birlik, dayanışma ve mücadele gününü kutluyoruz.

Türkiye İşçi sınıfı ve bileşenler, 1 Mayıs’ta alanlara koşarken sömürücü sınıf da boş durmuyor. Bir yandan Ergenekon, Karargâh, KCK gibi torba davalarla liberal politikaların karşısında duran bütün odakları sindiriyor, bir yandan da emperyalizmin Ortadoğu’daki kanlı işgal planlarında görev almak istiyor. Burjuvazinin ve emperyalizmin hizmetkârları olan iktidar ve diğer burjuva partileri de işçi sınıfı ve emekçileri kandırmak, sömürü düzenini devam ettirmek için kolları sıvamış durumdalar.

Onların programlarında işçileri güvencesiz çalıştırmak var.
Onların programlarında patronlar ucuz işgücü bulsun diye milyonları işsizliğe sürüklemek var.
Onların programlarında HES, inşaatlarıyla doğayı talan etmek var.
Onların programlarında 2B yasası ile orman arazilerini sermayeye peşkeş çekmek var.
Onların programlarında doğayı tehdit eden termik ve nükleer santraller var.
Onların programlarında taşeronlaştırma var.
Onların programlarında Kürt Halkına yönelik yoğun saldırılar var.
Onların programlarında emperyalizmin ortadoğuya yönelik kanlı senaryolarına ortaklık etmek var.
Onların programlarında, hak arayan üniversite öğrencilerini polis copuyla susturmak, üniversitelerden attırmak var.
Onların programlarında, sağlık hizmetlerini paralı hâle getirmek var.
Onların programlarında, şifreli sınavlar var.
Onların programlarında, emek düşmanı yasalar var.
Onların programlarında, cinsiyetçilik ve kadın düşmanlığı var.
Onların programlarında, sanata ve sanatçıya düşmanlık var.
Onların programında, gerçek sanat değil, naylon, kalıpçı, taklitçi, “evet efendim”ci muhafazakâr sanat var.

Bir tarafta burjuvazinin uşaklarının bu programları varken, diğer tarafta yükselmeye başlayan bir mücadele var.
Bu mücadele, kendisini irili ufaklı işçi direnişi ile gösteriyor.
Bu mücadele kendisini parasız, bilimsel, anadilde eğitim talebi ile alanları dolduran üniversite gençliği ile gösteriyor.
Bu mücadele, kendisini HES'lere karşı on binlerin bir araya geldiği eylemlerle gösteriyor.
Bu mücadele, kendisini kapitalizmin enerji politikalarına karşı her geçen gün yükselen iradeyle yükseliyor.
Bu mücadele kendisini panzerlere, tanklara karşı dilini, kültürünü, tarihini savunan Kürt halkı ile gösteriyor.
Bu mücadele, kendisini emperyalizmin ortadoğu’da sahneye koyduğu kanlı oyunu bozmak için barış için sokağa çıkan binlerle gösteriyor.
Bu mücadele, kendisini, kentsel dönüşüm rantına karşı duran gecekonduların öfkesi ile gösteriyor.
Bu mücadele, kendisini kadın cinayetlerine, baskıya, şiddete karşı sokağa çıkan emekçi kadınlarda gösteriyor.
Bu mücadele, kendisini, devrimci sanatçıların sahte sanata ve sanata yönelik faşizan baskılara karşı ürettikleri yapıtlarında ve ortaya koydukları direnişte gösteriyor.
Bütün bu mücadeleleri, sorunun kaynağı olan kapitalizme karşı tek bir yürek olarak toplamak gerekiyor.

Bu 1 Mayıs'ta öfkeyi birleştirmek, eşitlik, özgürlük ve sosyalizm için ülkemizde ve dünyada 1 Mayıs Alanlarındayız

Yaşasın 1 Mayıs!
Bıji Yek Gulan!


YAŞAMI UMUDA UYARLAMA USTASI’
GÜNGÖR GENÇAY’I SONSUZLUĞA UĞURLADIK…

Sosyalizm mücadelesinde örgütlü olarak yerini almış olan, sosyalist gerçekçi şiirin önemli temsilcilerinden Güngör Gençay, 23 Nisan’da yaşamını yitirdi. 

Gençay, Türkiye Yazarlar Sendikası önüne kızıl bayrağa sarılı tabutla getirildi. Törende, yakınları, dostları, mücadele arkadaşları ve yazarlar Gençay'ı anlatan kısa birer konuşma yaptılar. Sosyalizm mücadelesine duyduğu inançtan, toplumcu gerçekçi edebiyata dair yaptığı üretimlerden söz edilen Gençay için yapılan törenin ardından "Neye yarar ölmek / Yaşamak neye? / Yürek kovanımızdan / Binlerce işçi arı / uçuramadıktan sonra" dizeleriyle uğurlandı. 

Güngör Gençay, 24 Temmuz 1934'te İstanbul'da doğdu. Tavşanlı İlkokulu, Uşak Lisesi (1955) ve İstanbul Matbaacılık Okulunu bitirdi. Çeşitli işler (1957-60) yaptıktan sonra, Yapı ve Kredi Bankası Asmaaltı ve Beyazıt şubelerinde müdür yardımcısı olarak çalıştı (1960-72). Özel bir şirkette yöneticilik yaptıktan sonra emekli oldu. Gerçek Sanat Yayınlarını yönetti. Şiir ve yazıları Yeditepe, Türk Düşüncesi, Yaba Edebiyat, A. Kadir, Rıfat Ilgaz ile çıkardığı Gelecek dergilerinde yayımlandı.

Yılmaz Odabaşı, onun hakkında şu sözleri yazıyor: “Bir sevdayı, iliklerinize, atardamarlarınıza kadar duyumsayarak, gerçek bir kararlılık ve inançla ve zorlamasız yazdığınız şiirlerdeki ideolojik perspektifi bu aşamada bir başka güzel kazanım olarak niteliyor, sizi bir kavganın-sevdanın şairi olarak selâmlıyorum.”
Yapıtları: Genç Şairler Antolojisi -1 (1954), Genç Şairler Antolojisi – 2 (1955), Genç Şairler Antolojisi – 3 (1960), Cahit Sıtkı Tarancı (1956), Sabah Rıhtımı, Şiirler (1965), Oğul, Şiirler (1967), Balıklar Ovası, Şiirler (1967), Dövülü Yürek, Şiirler (1968), Vurgunsuz Sabahlara Uyanmak, Şiirler (1988), Barut Yüklü Yıldızlar, Şiirler (1988), Annem Beni Yetiştirdi, Şiirler (1989), Kısacalar, Şiirler (1990), Sataşmalar, Şiirler (1993), Ağmalar, Şiirler (1995), Denize Akan Yangın, Şiirler (1995), Askercilik, Anı-öykü (1994), Düşüncenin Musluğundan, Özdeyişler (1997), Kuşatılmış Günler, Yazılar (1998), Yaşam Umuda Uyarlı, Şiirler (2000), Buruk Anmalar Defteri, Anma Yazıları (2002) gibi kitapların yanı sıra Alevler İnsan Sesi / Sivas Kıyımı Şiirleri, 1 Mayıs / Birlik Mücadele ve Dayanışma Şiirleri, Zalim Titreme / Deprem Şiirleri gibi seçkiler de yayınladı.

“Gün gelecek,
Ekmekte ve katıkta yapılan
Hakça paylaşımlar gibi
Ortak bir kavgayı özümleyecekler
Ayni paralelde,
Ayni meridyende olmasa da yaşamları,
Gülüşün ılıman bölgesinde buluşup
Beş kıtanın çocukları
Akşam serpeledikleri gökyüzüne
Yıldızları bir-bir
Sabah sevinçle toplayacaklar.
Kanatlanmış bir salıncak mutluluğunda
Göz kırpmasında barutsuz yıldızların
Ya da fizikten ve kimyadan
Çıkarılıp kurulmuş bir ihanette
Ortak acılara tutunacaklar.” 
Barut Yüklü Yıldızlar’dan


ÜMÜŞ EYLÜL CEZAEVİ DERGİSİNİN 3. SAYISI YAYINLANDI…

Tekirdağ cezaevinde devrimci tutsaklar tarafından el yazılarıyla çıkarıp mektuplarla dağıtılan kültür ve edebiyat dergisi ÜMÜŞ EYLÜL'ün 3. Sayısı çıktı.




“CIMBIZ-LA-MA!” KAMPANYASI…

Edebiyatta ve sanatta sözcük cımbızlayarak kitapların gençlerin hayatından dışlanmasına karşı bir imza kampanyası düzenlendi.

Kampanyanın amacıyla ilgili şu açıklama yapıldı:
“Sanat yapıtını, içinden birkaç cümle ya da kelime cımbızlayarak hakikatinden, bağlamından soyutlayarak hedef tahtasına koymak, artık vaka-i adiyeden oldu. Sanatın, edebiyatın, geleneğin bekçisi olduğunu düşünenler, o dillerinden düşürmedikleri ahlakın sadece kendilerine has, kendi tarifleriyle belirlenmiş bir mülk olduğunu sanıyorlarsa yanılıyorlar. Düşünmeye, yazmaya, sanata, kitaba ve tüm değerleri mümkün kılan farklılığa düşmanca tutumları kınıyoruz. Düşünce ancak düşünceyle çürütülebilir, ahlakın sınandığı yerse insanlararası ilişkiler, yani hayattır. Yaşama hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü ve inanç özgürlüğü evrensel değerlerdir, şu ya da bu grubun tekelindeki değerler değil. Bu evrensel hakları kendi tanımları içine hapsederek başkalarına karşı saldırı aracı haline getirmeye dönük tüm girişimleri kınıyoruz.”

İmza kampanyasına 120 sanatçı imza attı.


MELİH CEVDET ANDAY ŞİİR ÖDÜLÜ’NÜN 7.Sİ VERİLECEK

Şiirimizin büyük ustası Melih Cevdet Anday’ın anısına, Türkiye Yazarlar Sendikası ve Ören Belediyesi’nin işbirliğiyle düzenlenen ödülün bu yıl yedincisi veriliyor.

Melih Cevdet Anday, 1985 yılından itibaren yaz aylarını eşiyle birlikte Milas-Ören’deki yazlığında geçirmiş, 1999 yılında anıtı, Ören Belediye Başkanı Kâzım Turan tarafından Ören sahilinde, bugün onun adını taşıyan parka diktirilmişti.

Seçici kurulu Doğan Hızlan, Sennur Sezer, Eray Canberk, Egemen Berköz, Refik Durbaş, Leylâ Şahin ve Enver Ercan’dan oluşan ödül, sahibine temmuz ayında Ören’de düzenlenecek “VII. Ören Melih Cevdet Anday Şiir Günleri ve Kültür Şenliği”nde sunulacak. Plaket ve 3.000 YTL’den oluşan ödüle 1 Mayıs 2011-1 Haziran 2012 tarihleri arasında yayımlanmış kitaplar katılabiliyor. Son katılma tarihi ise 10 Haziran 2012. 

Katılmak ya da kitap önermek isteyen yayınevi, kurum ve kuruluşların 8 adet yapıtı, başvuru dilekçesiyle birlikte “TYS Edebiyat Müzesi, Aysel Tezer-Yıldız Sarayı, Dış Karakol binası, Barbaros Bulvarı, Beşiktaş, İstanbul” adresine göndermeleri gerekiyor.(EDEBİYATHABER.NET) 


''ARKADAŞ Z. ÖZGER ŞİİR ÖDÜLÜ'' MURAT ACAR’IN

Mayıs Yayınları'nca bu yıl on yedincisi düzenlenen ''Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü''  Sina Akyol, Orhan Alkaya, Murat Çakır, Suat Çelebi ve Gökben Derviş’ten oluşan seçici kurul, 54 dosya arasında yaptığı değerlendirme sonucunda ''Evham Alyansı'' adlı dosyasıyla Murat Acar’a verildi.

Jüri Özel Ödülü ise, Barış Yıldırım’ın ''Aslım ve Suretleri'' ve Ercan Y. Yılmaz’ın “Yürüyen Siyah” adlı dosyalarına verildi.. Seçici Kurul, ödül alan dosyaların yanı sıra; Ramazan Aydın, Müslüm Çizmeci, Veli Düdükçü, Ozan Kaçar, Bilal Nergizli, Çağrı Çığ Sığırcı, Mehmet Sümer ve Rahman Yıldız’ın adlarının anılmasını kararlaştırdı.

2011 yılı içinde yayımlanan ilk şiir kitapları arasından sorgu yöntemiyle tespit edilen “İlk Kitap Özel Ödülü”nün, “Kusurlu Bahçe” ile Mehmet Said Aydın ve yayımcısı 160. Kilometre Yayınları’na verilmesine karar verildi.


SEVDANIN VE KAVGANIN ŞAİRİ
ARKADAŞ Z. ÖZGER ŞİİRLERİNDE YAŞIYOR…

Edebiyatımızda hep genç kalan şairlerindendir Arkadaş Z. Özger. 5 Mayıs 1973’te 25 yaşında onu yitireli 38 yıl oldu. 1 Mayıs 1973’te 1 Mayıs için yaptıkları gösteride polis eşliğinde faşistlerin saldırısına uğramışlardı. Bu arbedede başına bir cop darbesi alan Arkadaş Z. Özger, beyin kanaması geçirdiğinin farkına varılmadan tedavi için gittiği sağlık kurumundan tahliye edildi. 5 Mayıs’ta sokakta ölü bulundu. Yapılan otopsi’de beyin kanaması sonucu öldüğü belirtildi.

Şiirleri Forum, Soyut, Yansıma, Yeni Eylem ve Yordam gibi dergilerde yayımlandı. Başlangıçta verili ortamdaki egemen söylemlerin, özellikle ikinci yeni akımı esintisini duyumsatır şiirleri; yaşama bilincinin, topluma ve insana bakışının gelişimi ile birlikte toplumcu gerçekçi çizgide, lirik, kırgın ve buruk bir sesle, ama inatla umudunu haykıran, konuşma diline yaslanarak çarpıcı bir akışkanlık kazandıran imge örgüsü ile özgün şiirler yazdı.

"beni umutsuz koma
tarihle avutma beni
çünki aşkla sınanmışım sana
sana yangınla, suyla, ateşle
ölümle, yaprakla, şiirle sınanmışım
ey yaşarken kanayan acı
şimşekli gök, tufan, kan fırtınası
uçurum kıyısında hızla büyüyen ot
yapraksız bir ölümün anısı için
körpecik kuzuların derisi için
beni tarihle avutma
umutsuz koma beni"

(AŞKLA SANA'dan)


EDEBİYATIMIZIN ÖZGÜN VE ÖZGÜR SESİ: S.F.ABASIYANIK

11 Temmuz 1954’te yitirdiğimiz durum ve kesit öyküsünün öncüsü Sait Faik Abasıyanık, öyküleriyle aramızda soluk alıp vermeye devam ediyor hâlâ.

Uçurtmalar ve İpekli Mendil adlı yoksulları konu alan ilk öykülerinden sonra kendisini tamamen öykü yazmaya verir. Sait Faik, öykülerinde işçi ve emekçileri, kimsesiz çocukları, köşe başındaki dilenciyi ve bankta pineklik eden ayyaşı konu eder. İlk yapıtları Semaver, Sarnıç ve Şahmerdan’da çocukluk ve gençlik yıllarının hatıraları, Fransa’da kaldığı yıllarda yabancı çevreye olan yabancılaşması ve insan ilişkilerine dayanan tutumu yer alıyordu. Kimi zaman İstanbul’un kenar semtlerini, yoksul insanları, küçük insanların serüvenlerini ve en önemlisi insan sevgisini anlattı. Züppe burjuva insanlarına kızdığı bu dönem öykülerinde yoksulları yüceltir ve yaşama sevinci ağır basar. İkinci dönem öykülerinde ise insanları bireyler olarak ayrı ayrı değerlendirmeye ve eleştirmeye başladığını görürüz. Bunu takip eden üçüncü dönemde ise yazarın yaşama sevinci yavaş yavaş solar ve yerini hüzne bırakır. Asıl ününü, bu dönemde kaleme aldığı, yaşadığı Burgaz adasından ve çevresinden kaynaklanan, Rum balıkçıları, denizi, deniz kuşlarını, balıkları, doğayı konu edinen Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Son Kuşlar, Kumpanya ve Havuz Başı hikâyeleriyle yaptı. Uzun öykülerinin yer aldığı ilk kitabı Havada Bulut’ta Sait Faik, tamamen yalnızlığı, hüznü, çaresizliği, kaçıp gitmeyi anlatır.

Sait Faik’in çevresi ve arkadaşları ilerici, devrimci şair-yazarlardan oluşuyordu. Ancak, bir burjuva ailesinin çocuğu olarak, baba malından gelen gelirlerle yaşayan yazar, yaşamının her anında politik etkinliklerden uzak durdu. Ama bu uzak duruş, toplumsal sorunlara duyarsız kalmak değildi. Hep bir arada yaşadığı işçileri, balıkçıları, yaşamını emeğiyle geçinen insanları yazdı. Bir işçiye karşı yapılan haksızlığa dayanamayıp kalemini sivrilten Sait Faik’in bu bakışı bile hangi saflarda olduğunu vurgulamaktadır:

“Semaver, ne güzel kaynardı. Ali semaveri, içinde ne ıstırap, ne grev, ne de kaza olan bir fabrikaya benzetirdi. Ondan yalnız koku, buhar ve sabahın saadeti istihsal edilirdi. Sabahleyin Ali'nin bir semaver, bir de fabrikanın önünde bekleyen salep güğümü hoşuna giderdi. Sonra sesler. Halıcıoğlu'ndaki askeri mektebin borazanı, fabrikanın uzun ve bütün Haliç'i çınlatan düdüğü, onda arzular uyandırır; arzular söndürürdü. Demek ki, Ali’miz biraz şairce idi. Büyük değirmende bir elektrik amelesi için hassasiyet, Haliç'e büyük transatlantikler sokmaya benzerse de, biz, Ali, Mehmet, Hasan biraz böyleyizdir. Hepimizin gönlünde bir aslan yatar.”



İDAM EDİLİŞLERİNİN 39. YILDÖNÜMÜNDE DEVRİMCİ YAŞANTIMIZA KATTIKLARI BİLİNÇ VE COŞKUYLA HER ALTI MAYISLARDA ONLARI
YAŞAMAYI VE YAŞATMAYI SÜRDÜRECEĞİZ…
.


YAŞADIĞIMIZ ÇAĞIN HER YERİ VE HER KAVRAMI KİRLETEN ANLAYIŞINA KARŞI, ONLAR BİZE HEP DEVRİMCİ İNANÇ VE TUTARLILIĞIN PİSLİKLERDEN ARINMIŞ ŞAFAĞINI GÖSTERECEKLER!



NOT: E-Dergimize yapıt göndermek isteyen dostlar, emegin_sanati@mynet.com adresine gönderebilirler. Ayrıca grubumuza üye olarak, grup adresi yoluyla da bizlerle ilişki kurabilirsiniz: http://gruplar.antoloji.com/emegin-sanati Google Grup E-Posta Adresi: emegin_sanati@googlegroups.com Facebook Grup Adresi: http://www.facebook.com/album.php?aid=9847&id=100000398597738&saved#!/group.php?gid=25084311107 Twitter Adresi: http://twitter.com/#!/emeginsanati Emeğin Sanatı E-Kitaplığı: http://issuu.com/emeginsanati

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder