Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

31 Temmuz 2012 Salı

GITTürkiye: Akademide Hak İhlalleri Dosyası-II




AKADEMİDE HAK İHLALLERİ DOSYASI - II


TÜRKİYE’DE ARAŞTIRMA VE ÖĞRETİM ÖZGÜRLÜĞÜ
ULUSLARARASI ÇALIŞMA GRUBU  (*)





Prof. Dr. İzge Günal Vakası

Prof. Dr. İzge Günal’ın üniversiteden atılma öyküsü, kamuda güvenceli bir kadroda çalıştığı kabul edilen doçent veya profesör unvanı taşıyan öğretim üyelerinin keyfi idari işlemlerle işlerine son verilebileceğini göstermesi açısından örnek bir vaka oluşturmaktadır.

1982 tarihli Yüksek Öğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği’nin 11. maddesinde düzenlenen ve yaptırımı üniversite öğretim mesleğinden veya kamu görevinden çıkarma olan “suçları” oluşturan fiil ve hallere bakıldığında, bunların aynı zamanda adli kovuşturmayı da gerektiren fiil ve haller olduğu görülmektedir. Dolayısıyla bu fiil ve hallerin saptanarak yaptırıma bağlanması, sadece üniversite yönetiminin inisiyatifi ile yaşama geçirilebilecek bir şey değildir.

Pratikte bunu aşmanın yolu ise, aynı yönetmeliğin 13. maddesinde yazılıdır: “Yönetici, öğretim elemanı, memur veya diğer personelin bulunduğu maaş derece ve kademesi itibariyle hakkında kademe ilerlemesinin durdurulması cezasının uygulanmasının mümkün olmadığı hallerde, fiilin ağırlık derecesine göre brüt aylıklarının ¼’ü - ½’si kesilir ve tekerrüründe görevlerine son verilir”. Prof. Dr. İzge Günal vakasında yapılan da tam olarak budur.

Prof. Dr. İzge Günal, 2004 yılında çalıştığı Dokuz Eylül Üniversitesi’nde üç öğretim üyesinin ciddi bir akademik yolsuzluk faaliyeti içerisinde bulunduğunu fark etmiştir. Söz konusu yolsuzluk örgütlüdür (aynı üç öğretim üyesinin ortak çalışmalarını kapsamaktadır); süreklidir (beş yıllık bir süreye yayılmıştır) ve bilinen tüm akademik yolsuzluk türlerini içermektedir (aşırmacılık [intihal], verilerin çarpıtılması, verilerle oynama, olmayan verileri yayımlama, çalışmanın parçalara bölünüp yayımlanması, çalışmaya yazar olabilecek ölçüde katılmamış kişilerin isminin çalışmada yer alması, çalışmaya yazar olabilecek ölçüde katılmış kişilerin isminin çalışmada yer almaması, tez yağmalama, suç unsurunun gizlenmesi).

Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü, yaptığı inceleme sonucunda, yönetime yakın olan üç öğretim üyesini suçsuz bulmakla kalmamış; “çalışma arkadaşlarına hakaret etme” fiili işlediği iddiasıyla başlatılan disiplin soruşturması sonucunda Prof. Dr. İzge Günal’a verilebilecek en üst ceza olan ve yukarıda belirtilen “kademe ilerlemesi durdurma” cezasını vermiştir. Prof. Dr. İzge Günal memuriyetin en üst kademesinde olduğu, durdurulabilecek bir ilerleme durumu söz konusu olmadığı için de, yine verilebilecek en üst ceza olan, maaştan ½ kesme cezası uygulanmıştır. YÖK bu cezayı onaylamış ve cezanın iptali için konu yargıya taşınmıştır.

Bu arada, ilgili kişilerin akademik yolsuzluk yaptıkları defalarca kanıtlanmış; yayınlarının bir kısmı literatürden çekilmiş; İzmir Tabip Odası ve Türk Tabipleri Birliği suçlu olduklarını saptayıp bu kişilere geçici süreyle meslekten men cezası vermiş; Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliği Derneği kendilerini cezalandırmış; Üniversitelerarası Kurul Etik Komisyonu, doçent adayı olan ilgili kişileri geçici olarak doçentlik sınavına almamıştır.

Ayrıca söz konusu kişiler tarafından Prof. Dr. İzge Günal hakkında açılan altı adet ceza ve tazminat davası, “akademik yolsuzlukları ortaya çıkarmanın hakaret kapsamına girmeyeceğine” karar verilerek reddedilmiştir.

İkinci olay Haziran 2006’da Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çalışan 213 işçinin, somut bir gerekçe olmaksızın işten çıkartılması sürecinde meydana gelmiştir. Söz konusu 213 işçi, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde sendika çatısı altında örgütlenmeye çalışan işçilerdir ve yönetime yönelik üç temel talepleri bulunmaktadır: 1) Fazla mesai ücretlerinin ödenmesi; 2) İzin kullanacakları zamanı kendilerinin belirleyebilmeleri; 3) Kurum doktorlarının olması. Her üçü de haklı olan taleplerden özellikle sonuncusunun, hekim sayısı 1000’i aşan bir hastanede hekimler açısından hiçbir ek yükümlülük getirmeyeceği açıktır.

Üniversite yönetiminin, işçilerin taleplerine yanıt vermeyerek onları işten çıkarması sonucu işçiler oturma eylemine başlamışlardır. Eylem, Türkiye’nin çeşitli yerlerinden demokratik kitle örgütlerinin desteğini almıştır. Üniversite Konseyleri Derneği kısa sürede 4000’in üzerinde imza toplamış ve sonrasında bu imzaları iletebilmek için Rektör Prof. Dr. Emin Alıcı’dan randevu talep edilmiştir. Ancak aradan geçen 17 günde, randevu talebine “rektörün programının çok dolu olduğu” gerekçesiyle olumsuz yanıt alınmıştır. Bu süre içinde rektör, diğer randevu taleplerine olumlu cevap verdiği gibi, saat 17.00’den sonra hastanedeki odasında ücret karşılığı hasta bakmaya devam etmiştir.

Bunun üzerine Prof. Dr. İzge Günal, aynı uzmanlık dalında çalıştığı Rektör Prof. Dr. Emin Alıcı’yla görüşebilmek için kendi adına makbuz karşılığı muayene parası yatırıp, sırası gelince rektörün/doktorun odasına girip, imzaları kendisine vermiş ve işçilerin işe geri alınması talebini iletmiştir. Görüşmenin ardından dışarıda bekleyen basın mensuplarına durumu aktarıp, muayene makbuzunun kopyalarını dağıtmıştır.

Sonrasında Rektör Prof. Dr. Emin Alıcı, kendisini küçük düşürdüğü gerekçesiyle Prof. Dr. İzge Günal hakkında şikâyette bulunmuş ve üniversite yönetimi tarafından bir soruşturmacı atanmıştır. Disiplin soruşturması sonucunda kendisine “amirini küçük düşürmek” suçunu işlediği için bir kez daha “kademe ilerlemesinin durdurulması” cezası verilmiş, ancak aynı cezayı ikinci kez aldığı için bir üst ceza olan üniversite öğretim mesleğinden çıkarma cezası uygulanmıştır.

Bunun üzerine Prof. Dr. İzge Günal, Rektör’ün kendisi tarafından küçük düşürülmediği, bilakis, Rektör’ün bizzat kendi kendisini küçük düşürdüğü, işçileri haksız yere işten çıkardığı, para karşılığı hasta baktığı ve öğretim üyelerine randevu vermediğini ileri sürerek 6 Ekim 2006 tarihinde YÖK Başkanlığı’na itirazda bulunmuştur. 5 Aralık 2006 tarihinde YÖK Genel Kurulu’nun 29939 sayılı kararıyla, Prof. Dr. İzge Günal’a verilen ceza iptal edilmiş ve kendisi üç ay içerisinde görevine geri dönmüştür.

Bu süreçte Prof. Dr. İzge Günal için binlerce imza toplanmış, 70 civarında kitle örgütü ve sendika destek kararı almış, ulusal ve uluslararası basında kendisiyle ilgili haberler yayımlanmış, yurtdışından sendikalar destek mesajı göndermiş, çok sayıda basın açıklaması, panel, mektup eylemi düzenlenmiştir. Ayrıca Avrupa Parlamentosu’na, T.C. Hükümeti tarafından yanıtlanması talebiyle, İzge Günal’ın neden işten çıkarıldığına dair Yunanistan Komünist Partisi milletvekili Pafilis tarafından soru önergesi verilmiş ve bu önerge dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e resmi olarak iletilmiştir.



Yrd. Doç. Dr. Lütfiye Bozdağ Vakası

Yrd. Doç. Dr. Lütfiye Bozdağ, 2002 yılında Muğla Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Resim Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak göreve başlamıştır. Yardımcı doçentlik görev süresinin uzatılmasıyla ilgili olarak YÖK’ün belirlediği ölçütleri yerine getirmesine ve üç jüri üyesinden gelen olumlu jüri raporlarına rağmen, 2007 yılında Muğla Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şener Oktik tarafından Bozdağ hukuka aykırı bir şekilde ilgili yardımcı doçentlik kadrosuna yeniden atanmamıştır.

Lütfiye Bozdağ’ın atamasının yenilenmeme nedeni, üniversite yönetimine uymayan siyasi fikirleri ve duruşudur. 2002 yılından itibaren Lütfiye Bozdağ ve bir grup arkadaşının Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası bünyesinde (Eğitim-Sen) örgütlenme çalışmaları içinde yer alması üniversite yönetimini rahatsız etmiş, Eğitim-Sen işyeri temsilcisi olan Bozdağ’ın akademiden uzaklaştırılmasıyla sendika üyelerine gözdağı verilmek istenmiştir.

Muğla Üniversitesi Rektörü’nün akademik özgürlükler ve eleştiri hakkı aleyhine aldığı tutumun yanı sıra akademik liyakat ve yükseltme ölçütlerini hiçe sayan davranışları karşısında Bozdağ ve arkadaşları, sendika işyeri temsilciliği olarak rektöre çeşitli vesilelerle itirazda bulunmuşlardır. Örneğin Kenan Evren’in kitaplarını Muğla Üniversitesi’ne bağışlamak istemesine, Kenan Evren’in üniversitenin düzenlediği törenlere sürekli davet edilmesine ve Muğla Üniversitesi bünyesinde açılacak olan bir uygulama (ilköğretim) okuluna Kenan Evren adının verilmesi tasarısına sendika işyeri temsilciliği muhalefet etmiştir. Aynı şekilde Eğitim-Sen İşyeri Temsilciliği, rektörün gerek akademik personel gerek idari personel hakkında başlattığı çok sayıda soruşturma ile üniversitede korku, sindirme ve baskı ortamı yaratmasına, akademik değerleri dikkate almayan yönetim anlayışına karşı çıkmıştır. Rektörlük seçimlerinde başka bir adayı destekleyen Bozdağ ve diğer sendika üyeleri, ikinci kez seçilen rektörün mobbing oluşturan davranışlarına maruz kalmışlardır. Bu süreçte Bozdağ, hakkında resmi olarak hiç soruşturma açılmadığı halde, bahar şenliklerine katılmadığı ve ders programında değişiklik talep ettiği gibi gerekçelerle sürekli sarı zarflarla uyarılmıştır.

Lütfiye Bozdağ, hukuka ve akademik yükseltme ve atama ölçütlerine uygun olmayan bir şekilde üniversite ile ilişiğinin kesilmesi üzerine Muğla İdare Mahkemesi’ne başvurmuş ancak mahkeme Bozdağ’ın yürütmenin durdurulması talebini kabul etmemiş ve sonrasında da dava konusu idari işlemi hukuka aykırı bulmamıştır. Daha sonra Bozdağ, Aydın Bölge Mahkemesi’ne başvurmuş ve mahkemenin aldığı yürütmeyi durdurma kararıyla akademideki görevine 6 ay sonra geri dönmüştür. Ancak dosya tekrar Muğla İdare Mahkemesi önüne geldiğinde, teamüllere uygun olmayan bir şekilde Muğla İdare Mahkemesi, bir üst mahkeme olan Aydın Bölge Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararını iptal etmiş ve bunun üzerine Üniversite Rektörü, Lütfiye Bozdağ’ın üniversite ile ilişiğini ikinci kez kesmiştir.

Bu durum karşısında Bozdağ, Danıştay 8. Daire’ye başvurmuş ve ilgili Daire, Muğla İdare Mahkemesi’nin Aydın Bölge Mahkemesi’nin verdiği yürütmeyi durdurma kararını iptal eden kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek dosyayı tekrar Muğla İdare Mahkemesi’ne göndermiştir. Bunun üzerine Üniversite yönetimi Danıştay’dan karar düzeltme istemiş, ancak Danıştay 8. Daire Üniversite yönetiminin karar düzeltme talebini reddetmiştir. Bu arada geçen 2 yıllık süre sonunda Muğla İdare Mahkemesi, Üniversite rektörlüğünün Lütfiye Bozdağ’ın atamasının yenilenmemesi işleminin hukuka uygun olmadığına karar vermiş ve Bozdağ, ikinci kez Üniversite’deki görevine geri dönmüştür.

Bozdağ, daha önce Aydın Bölge Mahkemesi’nin kararıyla görevine döndüğünde, açıkta kaldığı döneme ait kendisine ödenen 6 aylık eski maaşlarını üniversite yönetimi Bozdağ’dan geri istemiş, Bozdağ bu konuyla ilgili de mahkemeye giderek hakkını aramıştır.

Lütfiye Bozdağ’a karşı üniversite yönetimi mobbing uygulamaya devam etmiş, okutmanlara bireysel çalışma odası verildiği halde öğretim üyesi olan Bozdağ’a çalışma odası verilmemiş ve Bozdağ, derslikte ikamet etmek zorunda kalmıştır. Rektör-Dekan-Bölüm Başkanı hiyerarşisi kullanılarak, uzmanlık alanı olan dersler kendisine verilmeyerek akademik liyakate aykırı hareket edilmiştir. Üniversite yönetimin dışlayıcı tutumu nedeniyle akademi içinde gerek idari gerek akademik personel kendisinden uzak durmuş, Bozdağ ile iletişim kurmaktan kaçınmıştır.

Üniversite rektörü, 2009 yılında alınan yeni bir Fakülte Yönetim Kurulu kararını ve Dekan’ın olumsuz görüşlerini referans göstererek, üçüncü kez Lütfiye Bozdağ’ın üniversite ile ilişiğinin kesilmesine karar vermiştir. Söz konusu kararda, Bozdağ’ın verilen görevleri yerine getirmediği, derslerine girmediği, bölümdeki meslektaşlarıyla geçinemediği, kurumuna karşı aidiyet duygusuna sahip olmadığı gibi gerekçeler ileri sürülmüştür. Fakülte Yönetim Kurulu’nda yapılan oylamada, 7 üyeden 6’sı, herhangi bir gerekçe göstermeksizin, Bozdağ’ın görev süresinin uzatılmaması yönünde oy kullanmışlardır.

Bunun üzerine Bozdağ, yeniden hukuki yollara başvurmuştur. Bu süreçte toplam üç dava açan Bozdağ’ın iki davası sonuçlanmıştır, biri ise halen devam etmektedir.

Bozdağ, işsiz kaldığı 2008-2010 döneminde 8 ayrı üniversiteye başvurmuş, ancak Muğla Üniversitesi Rektörlüğü’ne açtığı davalar ve üniversite ile ilişiğinin kesilmiş olması nedeniyle bu üniversiteler tarafından öğretim üyeliğine kabul edilmemiştir.



Dr. Tülin Ural Vakası

Tülin Ural, Eylül 2001 tarihinde Yıldız Teknik Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü’nde okutman olarak işe başlamıştır. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde, Prof. Dr. Meral Özbek danışmanlığında yazdığı “1930-1939 arasında Türkiye’de Adab-ı Muaşeret, Toplumsal Değişme ve Gündelik Hayatın Dönüşümü” başlıklı doktora tezini, tez danışmanının yanı sıra Prof. Dr. Zafer Toprak, Prof. Dr. Murat Belge, Yrd. Doç. Dr. Fahriye Dinçer Koçak ve Yrd. Doç. Dr. Seval Şahin’den oluşan jüri önünde savunarak oybirliği ile doktor ünvanı almış ve Mart 2008’de Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden mezun olmuştur.

Nisan 2009’da öğrencilere yönelik, gaz bombalarının da kullanıldığı ve olayla ilgili ilgisiz tüm çalışan ve öğrencileri etkileyen yoğun polis müdahalesine, öğrencilerini korumaya yönelik insanî duygularla ve müdahalenin kampüsü çatışma ortamına sürükleyerek eğitim özgürlüğünü engellediği gerekçesiyle müdahale etmesi üzerine, bir polis memurunun dilekçesi sonucu rektörlük makamınca Dr. Tülin Ural hakkında disiplin soruşturması açılmıştır. İlk ifadesinin ve yazılı savunmasının ardından Dr. Tülin Ural gerekçesi bildirilmeden yeniden ifadeye çağrılmış ve disiplin soruşturması sonucunda, soruşturma açıldığına dair yapılan ilk tebligatta belirtilen dört ayrı suçlamanın (ders saatinde görevde bulunmama, emniyet güçlerinin çalışmalarına engel olmaya teşebbüs, yetkili olmadığı halde basına bilgi verme ve öğretim elemanı saygınlığı ile çelişen davranışlarda bulunma) dışında bir disiplin suçu işlediği gerekçesiyle (çalışma saatleri içinde görev yerinde olmamak) kendisine uyarma cezası verilmiştir. Bunun sonucunda Dr. Tülin Ural ilgili cezaya Rektörlük ve Yüksek Öğretim Kurumu nezdinde itiraz etmiştir. Dilekçesine iki ay yanıt alamaması üzerine tekrar Yüksek Öğretim Kurumu’na başvurmuş ve durumdan Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörlüğü’nü haberdar etmiştir. İki hafta kadar sonra, 2010-2011 Öğretim Yılı Güz Dönemi başında, Yüksek Öğretim Kurumu tarafından ilgili disiplin cezasının kaldırılması yönünde alınan karar kendisine tebliğ edilmiştir.

Dr. Tülin Ural, 8 Eylül 2011 tarihinde Yıldız Teknik Üniversitesi internet sitesinde ilan edilen, Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü yardımcı doçentlik kadrosuna, ilanda belirtilen tüm şartları taşıdığını ortaya koyan ve Yıldız Teknik Üniversitesi Akademik Değerlendirme Kurulu’nun yardımcı doçentlik kriterlerine uygunluğunu belirten 2009 tarihli değerlendirmesini de kapsayan belgeleri eksiksiz bir şekilde ibraz ederek başvurmuştur. Dönem içinde iki kez şifahen sormasına rağmen başvurusu hakkında bir cevap alamayan Dr. Tülin Ural’a, başvurusunun olumsuz sonuçlandığına ilişkin 20 Aralık 2011 tarihli Fen-Edebiyat Fakültesi Yönetim Kurulu kararı, ancak 23 Aralık 2011 günü ilgili bölüme telefon etmesi üzerine kendisine sözlü olarak bildirilmiştir. Bunun üzerine Dr. Tülin Ural 27 Aralık 2011 tarihinde sonucun resmi yazı ile kendisine bildirilmesini talep eden bir dilekçe vermiştir. 29 Aralık 2011 tarihli cevabı 20 Ocak 2012 tarihinde aldıktan sonra 31 Ocak 2012’de Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde jüri raporlarının kendisine gönderilmesini istemiştir. 7 Şubat 2012 tarihinde kendisine postalanan jüri raporlarında, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bedri Gencer, tarihsel bir perspektifle yapılan çalışmaları uygun görmediğini belirtmiş; adayın birincil kaynaklara dayanan çalışmalarını da kast ederek “ideolojik angajmanı yansıtan adayın çalışmaları” şeklindeki sübjektif kanaatine yer vermiştir. Yıldız Teknik Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri’nde görevli Doç. Dr. Ergun Yıldırım ise, Dr. Tülin Ural’ın, Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde verdiği ‘Sosyolojiye Giriş’, Doğuş Üniversitesi’nde vermiş olduğu ‘Introduction to Sociology’, Yıldız Teknik Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü’nde vermiş olduğu ‘Toplumsal Yapılar ve Tarihsel Dönüşümler’ ve Doğuş Üniversitesi’nde vermiş olduğu İngilizce ve Türkçe ‘Uygarlık Tarihi’ derslerine rağmen, hiçbir spesifik gönderme yapmadan, vermiş olduğu derslerin sosyoloji bölümüne atanmaya uygun olmadığını belirtmiştir. Öte yandan Prof. Dr. Bedri Gencer’in raporunda, çalışmalarının spesifik olması nedeniyle Dr. Tülin Ural’ın sosyoloji disiplininin teorik çeşitliliğine vakıf olmadığı iddia edilmiştir. Ancak özgeçmişinde yukarıda bahsi geçen genel nitelikli dersleri vermiş olduğu belirtilmiştir ki bu, ilgili iddiayı çürütmektedir. Bunun dışında üç jüri üyesi de birbirini tekrar eder şekilde, dosyada yer alan uluslararası endeksli yayınlarını ve saygın uluslararası bilimsel toplantılardaki bildirilerini görmezden gelerek, Dr. Tülin Ural’ın jüri üyelerine görüş ve yaklaşımları hakkında daha ayrıntılı bir fikir versin diye dosyaya eklediği bir dizi yayını “popüler” olarak nitelemiştir. Kast edilen yayınlar, başta “Virgül” olmak üzere çeşitli dergilerde yayınlanmış olanlardır ve bunlar, akademik nitelikli olmasa da saygın mecralardır. Kaldı ki bir akademisyenin akademik mecralarda yayın yapmanın yanı sıra araştırmalarının sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmayı da seçmesi, bilim insanı ve aydın sorumluluğunun gereğidir. Gene tüm jüri üyelerinin paylaştığı bir yargı, yardımcı doçent kadrosuna atanma şartları arasında yer almamasına ya da bu konuda belirli bir ölçüt konulmuş olmamasına rağmen, Dr. Tülin Ural’ın çalışmalarının spesifik olduğudur. Bu bağlamda raporlarda, Dr. Tülin Ural’ın çalışmalarının (jüri üyelerinin kullandığı ifadelerle) ‘cinsiyet ve kadın’ ya da ‘kadın ve feminizm’ gibi alanlarla sınırlı olduğu belirtilmiştir. Oysa ki ‘toplumsal cins kimliği’, günümüz akademik dünyasının evrenselleşmiş bilimsel kriterleri esas alındığında, sosyoloji disiplini içinde spesifik bir alan olarak görülemeyecek ölçüde yaygınlaşmış disiplinlerarası bir araştırma alanı sayılmaktadır.

Bu süreçte ilanı verilen yardımcı doçentlik kadrosuna hiç kimse atanmamıştır. Ayrıca işlemde Yüksek Öğretim Kurulu 17588 sayılı Öğretim Üyeliğine Yükseltilme ve Atanma Yönetmeliği’nde belirtilen tüm yasal süreler aşılmıştır.

Bu veriler ışığında Dr. Tülin Ural, başvurusuna ilişkin değerlendirmenin yasal düzenleme ve akademik teamüllere aykırı bir şekilde yapıldığı, bilimsellikten uzak ve subjektif olduğu; işlemin hukuka, kamu yararı ve hizmetin gereklerine aykırı nitelik taşıdığı iddiası ve işlemin iptali talebiyle, 9 Mart 2012 tarihinde Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörlüğü’ne, yukarıdaki paragraflarda belirtilen gerekçelerini içeren bir dilekçeyle başvurmuştur ve halen başvurusunun sonucunu beklemektedir. Şu anda, Ocak 2012’de verilen ilan üzerine başvurarak kabul edildiği ve naklen atandığı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde okutman olarak çalışmaktadır.


İstanbul Bilgi Üniversitesi Vakası (2009-2011)

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde sendikalaşma süreci ve üniversite yönetiminin tutumu

İstanbul Bilgi Üniversitesi çalışanları, 2010 Mart ayında uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve sair yasalarca güvence altına alınmış olan sendikal örgütlenme haklarını kullanarak, DİSK’e bağlı Sosyal-İş Sendikası’na üye olmaya başlamışlardır. Nihai olarak Eylül 2009’da Laureate Education Inc. adlı Baltimore/ABD merkezli bir yatırım sermayesi şirketinin marka ismi olan Laureate Uluslararası Üniversiteler Ağı tarafından devralınan üniversitenin yönetiminin kurumda gelişen sendikalaşma hareketi karşısındaki tutumu ve üniversitenin yönetim değişikliğine bağlı olarak hızla ticarileşmesi, bir dizi akademik hak ihlaline yol açmış ve süreç onlarca öğretim elemanının görevine son verilmesiyle sonuçlanmıştır.

Yönetimin sendikalaşma hareketi karşısındaki ilk tepkisi, sendikal örgütlenme haklarını kullanan çalışanlar üzerinde baskı kurmak olmuştur. Bu gelişme karşısında, ilk imzacılarının Prof. Dr. Murat Belge, Prof. Dr. Jale Parla, Prof. Dr. Ali Nesin ve Prof. Dr. Cemal Bâli Akal olduğu ve üniversitedeki sendikal hak ihlallerini protesto eden bir bildiri, 17 Mart 2010 tarihinde imzaya açılmıştır. 28 Mart 2010’da Dolapdere Kampüsü’nde yüzlerce sendikalı Bilgi çalışanının katılımıyla “Bilgi’de Bir İlk Daha: Sendika” adlı bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantı sonrasında, sendikal örgütlenmenin aktivistlerinden Kadir Tuncay Karabulak (idari kadro), Öğretim Görevlisi Chris Stephenson, Araş. Gör. Reyda Ergün ile Rektör Prof. Dr. Halil Güven ve rektör yardımcıları arasında bir görüşme gerçekleşmiştir. Bu görüşmede rektör, üniversite çatısı altında sendikalaşmaya sıcak bakmadığının sinyallerini vermiş, baskı ve tehditlerin hala devam ettiğine ilişkin şikâyetin doğruluğu olmadığını iddia etmiştir. Ayrıca, sendika toplantısında Stephenson’ın yaptığı konuşmadan alıntılarla, öğretim üyesini söyledikleri konusunda yeniden düşünmesi yönünde ikaz etmiştir. İzleyen süreçte sendikalaşma karşıtı uygulamaları gerçekleştiren şef ve amirlerin isimleri yönetime bildirilmiş, bu isimler hakkında savcılığa iki kere suç duyurusunda bulunulmuş, sorun çeşitli kanallarla sürekli üniversite içi ve dışında gündeme taşınmış olmasına rağmen bu uygulamaların önü alınamadığı gibi, üniversite yönetimi rektör nezdinde dekanlara ve fakülte yönetim kurullarının üyelerine sendikalaşmayı desteklememeleri konusunda telkinde bulunmuştur.


Prof. Dr. Nevin Yurdsever Ateş’in iş sözleşmesinin İş Kanunu m. 25/2’ye dayanılarak feshedilmesi ve sair işten çıkarmalara karşı oturma eylemi

Sendikalaşma sürecini açıkça destekleyen Prof. Dr. Nevin Yurdsever Ateş’e, 30 Mart 2010 tarihli Rektörlük yazısıyla Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü görevinin sona erdiği bildirilmiştir. 31 Mart 2010 tarihinde, eğitim ve öğretim yılının devam ettiği bir dönemde hangi mevzuat hükmüne göre görev süresinin dolmuş olduğuna karar verildiğine ilişkin bilginin tarafına bildirilmesi talepli bir dilekçe veren Yurdsever Ateş, aynı gün keyfiyeti akademik e-posta grubunda paylaşmış ve bu uygulamanın sendikalaşma çabalarına bir tepki niteliğinde olduğunu dile getirmiştir. Rektörle arasındaki karşılıklı yazışmanın hemen akabinde, Prof. Dr. Nevin Yurdsever Ateş’e iş sözleşmesinin İş Kanunu’nun 25. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, “işçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması” ve “işçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması”nı fesih sebebi olarak düzenleyen (a) ve (e) bentlerine dayanılarak tazminatsız olarak feshedildiği bildirilmiştir. Prof. Dr. Nevin Yurdsever Ateş bu fesih işlemine karşı yargı yoluna başvurmuştur. Açmış olduğu işe iade davasında ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu işe iade kararı Yargıtay tarafından onanmıştır. İdare mahkemesinde açılmış olan dava ise devam etmektedir.

05 Mayıs 2010’da, sendikalı Bilgi çalışanları Rektörlük önünde bir eylem yaparak, yönetimle görüşme talep etmişlerdir. Sendikalı Bilgi çalışanlarını temsilen Prof. Dr. Ahmet Tonak, Yrd. Doç. Dr. Murat Paker, Öğretim Görevlisi Chris Stephenson ve Araş. Gör. Reyda Ergün’ün katıldığı görüşmede, Rektör Prof. Dr. Halil Güven’in yanı sıra, rektör yardımcıları, genel sekreter ve kurum avukatı hazır bulunmuşlardır. Toplantıda temsilciler tarafından işten çıkarılan Prof. Dr. Nevin Yurdsever Ateş ile sendikal örgütlenme sürecinde yine aktif ve öncü rol oynamış olan üç ahşap atölyesi çalışanının işlerine iade edilmesine ve sendikalaşmayı engellemeye yönelik baskı, tehdit ve tacizlere son verilmesine ilişkin talep dile getirilmiştir. Ertesi gün üniversite yönetiminden taleplere olumlu cevap gelene dek sürdürülmek üzere Santral Kampüsü’nde “oturma eylemi” başlatılmıştır. İlk görüşmeye katılan dört kişilik temsilci heyeti kısa bir süre sonra bu sefer Mütevelli Heyeti Başkan Yardımcısı Rıfat Sarıcaoğlu ve Rektör tarafından görüşmeye çağrılmış ve heyete Prof. Dr. Nevin Yurdsever Ateş’in işe iadesinin mümkün olmadığı bildirilmiştir. Diğer üç sendikalı çalışanla ilgili bir mutabakata varılamadığından, oturma eylemi 82 gün boyunca devam etmiştir.


Prof. Dr. İhsan Derman ile iki öğretim üyesinin iş sözleşmelerinin kurum içi hiçbir savunma mekanizması işletilmeden feshedilmesi ve Santral Kampüsü E-1 binasında yerleşik üç bölüm çalışanlarının maruz kaldıkları uygulamalar

Tempo dergisinde yayınlanan “Özgürlük mü, Skandal mı? The Porn Project’” başlıklı haberi izleyen süreçte, 2 Ocak 2011 günü akşam saatlerinde, Görsel İletişim Tasarımı, Fotoğraf ve Video ve Sinema Televizyon bölümlerinin bulunduğu Santral Kampüsü E1 Binası, özel güvenlik personeline verilen emirle kuşatılarak boşaltılmıştır. Ertesi gün tartışmaya konu olan proje jürisinde yer alan üç öğretim üyesinin iş sözleşmelerinin tazminatsız olarak feshedildiği ve haklarında Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulduğu akademik e-posta grubunda Bilgi çalışanlarına bildirilmiştir. Kurum içi hiçbir soruşturma ve savunma mekanizması işletilmeden alınan bu kararlar, bir üniversite binasının üniversitenin özel güvenlik görevlileri tarafından kuşatma altına alınması, ilgili bölümlerin öğretim elemanlarının ofislerine erişimlerinin yasaklanması, bilgisayarlarının sabit disklerine el konulması çalışanlar arasında akademik özgürlük ve iş güvencesiyle ilgili haklı kaygılara ve eleştirilere yol açmıştır. İşten çıkarılan Prof. Dr. İhsan Derman, Ali Pekşen ve Ahmet Atıf Akın ile abluka altına alınan E-1 Binası’nda yerleşik üç bölümün çalışanlarının hemen hepsinin sendika üyesi olduğu bilinmektedir. Prof. Dr. İhsan Derman daha önceki süreçte Rektör tarafından sendikal örgütlenmenin başını çekmekle “suçlanmış”, Ali Pekşen ise sendikal örgütlenme içerisinde aktif rol oynamıştır. Ayrıca bu olaylarla birlikte söz konusu üç bölümün kapatılmasının üniversite yönetiminin gündeminde olduğu ortaya çıkmıştır. Bu gelişmeler karşısında 10 Ocak 2011 tarihinde Prof. Dr. Ali Nesin’in çağrısı ve sendika biriminin öncülüğünde Bilgi çalışanları ve öğrenciler Santral Kampüsü’nde bir eylem düzenlemişlerdir. İşten çıkarılmaların, bir üniversite binasının abluka altına alınmasının, kurumda ticari kaygıların akademik ilkelerin önüne geçmesinin, çalışanların sendikal örgütlenme özgürlüklerine saygı gösterilmemesinin eleştirildiği ve protesto edildiği bu eylem yazılı ve görsel basında da büyük yankı bulmuştur. Ancak üniversite yönetimi işten çıkarılmalar konusunda geri adım atmamış, E-1 Binası’ndaki “sıkıyönetim” ise aylarca sürmüştür. Üç öğretim üyesinin başlattıkları hukuki süreç devam etmektedir.


Türk Dili Birimi’nde sendikalı okutmanların işten çıkarılması

2010-2011 eğitim ve öğretim yılı bahar dönemi sonunda bu sefer toplu işten çıkarmaların planlandığı, Nisan ayı başında yatan maaşlarla birlikte ortaya çıkmıştır. Diğer tüm Bilgi çalışanlarının maaşları iyileştirilirken, iki grup akademik çalışanın (Türk Dili Birimi okutmanlarıyla araştırma görevlileri) maaşlarında enflasyon oranında dâhi bir iyileştirmeye gidilmemiştir. Nitekim Haziran ayı sonunda, beşi tam zamanlı ve dördü yarı zamanlı olmak üzere ve hemen hepsi sendikalı Türk Dili Birimi okutmanının iş sözleşmeleri, kıdem ve ihbar tazminatları ödenerek feshedilmiştir. İş sözleşmeleri feshedilen okutmanların isimleri şöyledir: Aslı Güneş, Akın Tek, Sibel Ercan, Öznur Şahin, Yalçın Armağan, Selma Altıntaş Bursalıoğlu, Ali Serdar, Nesrin Şentürk ve Sinem Çelebioğlu. Adı geçen okutmanlardan özellikle Aslı Güneş, Akın Tek, Sibel Ercan, Öznur Şahin ve Yalçın Armağan sendikal örgütlenme sürecinde öncü ve aktif rol oynamışlardır.

12 Nisan 2011 tarihinde, üniversite yönetiminin birim hakkındaki tasarruflarını akademik e-posta grubunda eleştiren, sendika üyesi Türk Dili Birimi Direktörü Süha Oğuzertem’in idari görevine son verilmiş ve birimin idaresi resmi bir atama olmaksızın Türk Dili Birimi İdari Koordinatörü olan ve sendikalı olmayan Aysun Tokatlıoğlu’na bırakılmıştır. Aysun Tokatlıoğlu’nun birim okutmanları arasından “işten çıkarılacaklar” listesi hazırladığını ve bu listenin hazırlığı sırasında sendika üyeliğini temel aldığını haber alan, aralarında Aysun Tokatlıoğlu tarafından bu yönde bizzat uyarılan Akın Tek’in de bulunduğu bir grup okutman, Aysun Tokatlıoğlu hakkında disiplin soruşturması açılması talebiyle üniversite yönetimine başvurmuşlardır. Üniversite yönetimi söz konusu dilekçeyi işleme dâhi almadığı gibi, 29 Haziran 2011 tarihinde iş sözleşmesi feshedilen okutmanların listesiyle, söz konusu dilekçeye imza koyan okutmanların listesinin bire bir örtüştüğü ortaya çıkmıştır. Tam zamanlı okutmanlar Aslı Güneş, Akın Tek, Sibel Ercan, Öznur Şahin ve Yalçın Armağan’ın iş sözleşmelerinin hukuka aykırı ve sendikal nedenle feshedildiği iddiasıyla açtıkları işe iade davası İstanbul 5. İş Mahkemesi önünde derdesttir.



Kıdemli araştırma görevlilerinin akademik nitelik taşımayan bir kararla işten çıkarılmaları ve kurumda YÖK mevzuatına aykırı araştırma görevlisi istihdamına başlanması

Nisan ayı başında, maaşları iyileştirilmeyen diğer grup araştırma görevlileridir. 2010-2011 eğitim ve öğretim yılı içinde, kurumda çalışan araştırma görevlileri üniversite yönetiminin “6+1” olarak formüle edilen bir uygulamaya geçeceğine ilişkin çeşitli duyumlar almışlardır. İlgili araştırma görevlilerine her ikisi de tebliğ edilmemiş olan 26 Ekim 2010 tarihli Üniversite Yönetim Kurulu Kararı’yla 12 Ağustos 2010 tarihli Mütevelli Heyeti Kararı uyarınca yönetim, 2010-2011 öğretim yılı itibariyle İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde araştırma görevlisi pozisyonunda işe başlayan kişilerin atama süresinin 6 artı en fazla 1 yıl ile sınırlanmasını, hâlihazırda kurumda araştırma görevlisi olarak görev yapmakta olan araştırma görevlilerinden bu süreyi doldurmuş olanlarınsa 31 Ağustos 2011 tarihi itibariyle görevlerine son verilmesini kararlaştırmıştır. Söz konusu kararlar kurumun akademik birimlerinde tepkiyle karşılanmış, kişilerin bilim dallarına ilişkin koşullarını ve akademik niteliklerini göz önünde bulundurmayan böyle bir uygulamanın yükseköğretim kurumlarının öğretim üyesi yetiştirme sorumluluğuyla bağdaşmayacağına ve aynı zamanda hukuksuz olacağına ilişkin kaygılar bölümler ve fakülteler tarafından dile getirilmiştir. Ne var ki aylarca süren belirsizliğin ardından 5 Temmuz 2011 tarihinde ilgili araştırma görevlilerine fesih bildirimleri ulaşmıştır. 31 Ağustos 2011 tarihinde iş sözleşmeleri feshedilen araştırma görevlilerinin hemen hepsi sendika üyesidir ve içlerinde sendikalaşma hareketinde özellikle aktif ve öncü rol oynamış isimler de bulunmaktadır. Örneğin “Mütevelli Heyeti’nin, akademik başarıları ve bağlı oldukları ana bilim dallarının dilekleri ne olursa olsun, sendikal hareketteki rolleri nedeniyle Aslı Odman ve Reyda Ergün ile hiç bir şekilde çalışmayacağı” bölümlerdeki üstlerine enformel konuşmalarda açıkça ifade edilmiştir. Her iki kişi de, diğer araştırma görevlileri gibi, bölüm ve fakültelerinin istihdamlarının devamına ilişkin olumlu ve ısrarlı görüşlerine rağmen işten çıkarılmışlardır. Aslı Odman ve Reyda Ergün ile birlikte iş sözleşmeleri feshedilen diğer araştırma görevlilerinin isimleri şunlardır: Bahar Şahin Fırat, Beril Sönmez, Celali Fırat Kaya, Gökçe Öcal, Oya Cesur Demir, Göktürk Uyan, Hale Akay, Evin Aslan ve Ömer Albayrak. Üniversite yönetiminin bu uygulamaya geçişin nesnel bir karar olduğuna ve aynı koşullara sahip bütün araştırma görevlilerine uygulanacağına ilişkin enformel açıklamalarına rağmen, adı geçen isimlerle birlikte fesih bildirimlerini aynı tarihte tebellüğ etmiş iki hukuk fakültesi araştırma görevlisinin iş sözleşmeleri feshedilmemiştir. Söz konusu iki kişinin İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki istihdamı devam etmektedir. İş sözleşmeleri feshedilen araştırma görevlilerinin yerine ve YÖK mevzuatından kaynaklanan norm kadro zorunluluğu dışındaki kadrolara, aynı mevzuata aykırı biçimde 10 aylık belirli süreli sözleşmelerle “eğitim asistanı” adı altında araştırma görevlisi istihdam edilmeye başlanmıştır. İş sözleşmeleri feshedilen araştırma görevlilerinden 9’unun feshin hukuka uygun olmadığı ve sendikal nedenle gerçekleştirildiği iddiasıyla açtıkları dava İstanbul 1. İş Mahkemesi önünde derdesttir.



Yukarıda aktarılan uygulamaları akademik e-posta grubunda eleştiren Öğretim Görevlisi Chris Stephenson hakkında açılan disiplin soruşturması

Toplu işten çıkarmaların planlandığına ilişkin duyumlarını akademik e-posta grubuna attığı 17 Haziran 2011 tarihli bir e-postada paylaşan ve bu planlarla yönetimin daha önceki uygulamalarını eleştiren Chris Stephenson hakkında 22 Haziran 2011 tarihinde Rektör Prof. Dr. Remzi Sanver tarafından disiplin soruşturması açılmıştır. Sendikalaşma sürecinde öncü ve aktif bir rol oynamış olan Stephenson, bu süreçte önce yıllardır yürütmekte olduğu Bilgisayar Bilimleri bölüm başkanlığı görevinden alınmış, bölümünün kapatılması planlarıyla mücadele etmek zorunda kalmış, son olarak da söz konusu disiplin soruşturmasına maruz bırakılmıştır. Rektörlük, Stephenson’ın attığı e-postanın Üniversite hakkında ağır ve gerçek dışı ifadeler içerdiği iddiasıyla, bu e-postayı atma davranışının Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği’nin 5., 6. ve 8. maddelerinde zikredilen fiil ve hallerden bir tanesini teşkil edip etmediğinin soruşturulmasına karar vermiştir. Görevlendirilen soruşturma komisyonu üyelerinden Doç. Dr Murat Borovalı, Stephenson’ın eleştirdiği uygulamalara ilişkin kararların alınmasında ve yürütülmesinde rektör yardımcısı sıfatıyla bizzat rol oynamıştır. Soruşturma, yazılı savunmasını komisyona sunan ve ayrıca sözlü savunma da yapan Stephenson’ın gösterdiği tanık listesinden isimlerin dinlenmesiyle 15 Temmuz ve 1 Ağustos 2011 tarihlerinde toplam 16 saate yakın bir süre devam etmiştir. Bu tanıklar içinde, Stephenson hakkında “Üniversite hakkında ağır ve gerçek dışı ifadeler kullandığı” iddiasıyla açılmış olan disiplin soruşturması halen sürmekteyken işten çıkarılan okutmanlar Aslı Güneş ve Akın Tek ile fesih bildirimlerini tebellüğ eden araştırma görevlileri Aslı Odman ve Reyda Ergün de bulunmaktadır. Stephenson, disiplin soruşturması sonucunda davranışının ilgili yönetmeliğin 5. maddesinin (e) bendinde yer alan “taşıdığı sıfatın gerektirdiği vakara yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak” fiilini teşkil ettiğine, ancak geçmiş hizmetlerindeki olumlu çalışmalarına istinaden hakkında herhangi bir disiplin cezası uygulanmamasına karar verildiğine ilişkin olarak Rektörlük tarafından 9 Eylül 2011 tarihli bir yazıyla bilgilendirilmiştir. Stephenson’ın soruşturma sonucuna ettiği itiraz kabul edilmemiştir.
2011-2012 eğitim ve öğretim yılı başlangıcında, bir akademik personelin tüm akademik personele aynı anda e-posta atmasına olanak veren ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yıllardır kullanılmakta olan akademik e-posta grubu açık ve demokratik kullanıma tamamen kapatılmıştır.


İSTANBUL, HAZİRAN 2012

TÜRKİYE’DE ARAŞTIRMA VE ÖĞRETİM ÖZGÜRLÜĞÜ
ULUSLARARASI ÇALIŞMA GRUBU
(GITTürkiye)


(*)Dosyada yer alan metinler vaka sahipleri tarafından kaleme alınmıştır. Dosyanın hazırlanmasında emeği geçen Prof. Dr. Füsun Üstel, Dr. Nesrin Uçarlar, Dr. Reyda Ergün, Bahar Şahin Fırat ve Yrd. Doç. Dr. Şükrü Ekin Kocabaş’a teşekkür ederiz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder