ORADAYDIM
bir on yıl kadar suya yazdım derdimi
on yıl yastaydı toprak, yastaydı
meyveye durmadı ağaçlar-
viraneydi evleri, oradaydım
kara taşlar tutmuştu çığlığı
ve külü savruluyordu ekinlerin
kaçışan bir çoban köpeğini gördüm
buluncaya sahibini önünde diz çöken
usulca koklardı o cansız bedeni
henüz sıcaktı teni, sıcaktı
ve açıktı gözleri
oradaydım
tek sıra halinde yürütülürken kadınlar
çocuklar tutuşurdu şalvarından
ve her iki adımından birini
çocuklarına atardı kadınlar
oradaydım
üstüme düştüğünde cansız bir beden
altında
saklandım o zamansız ölümün
bir ölünün altında diyorum
bir ölünün altında saklanırken doğdum
üstüme damlayan kanından
bir ayağım kaldı o ölümün altında
oradaydım
bulutlar çevirdiğinde güneşi
el koydukları atlarla, elde tüfek geldiler onlar
kucaklaştı toz duman
ve kırbaçlar indi birer birer
‘baldırı çıplakların’ sırtına…
Harput’a varınca o ‘baldırı çıplaklar’
tanıştılar bir kara trenle
sürüldüler uzağa, o bilinmedik yollara
elleri bağlanıp sürüldüler beşer onar
ve yarısını kırdılar yollarda
ağlamak yasaktı, gülmek uzak
oradaydım
acı acı böğürürken o kara tren
bir kulun kulu dahi yoktu yanımda
ve pencerelerinde evlerin
aralanmış perdelerin ardına gizlenmiş
gözler biçerdi boynumu
oradaydım
durak haricinde durduğunda o kara tren
kundaktaki bebeler, yaşlılar birer birer
koynuna atıldığında kuru derenin
uludu çakallar, uludu durdu gece boyu
ve sabah güneşi indiğinde gözüme
ağlamak istedim olmadı, kurumuştu göz pınarı
açtım gözlerimi, açtım
düz gitmek için ana avrat, kız kısrak
on yıl yastaydı toprak, yastaydı
meyveye durmadı ağaçlar-
viraneydi evleri, oradaydım
kara taşlar tutmuştu çığlığı
ve külü savruluyordu ekinlerin
kaçışan bir çoban köpeğini gördüm
buluncaya sahibini önünde diz çöken
usulca koklardı o cansız bedeni
henüz sıcaktı teni, sıcaktı
ve açıktı gözleri
oradaydım
tek sıra halinde yürütülürken kadınlar
çocuklar tutuşurdu şalvarından
ve her iki adımından birini
çocuklarına atardı kadınlar
oradaydım
üstüme düştüğünde cansız bir beden
altında
saklandım o zamansız ölümün
bir ölünün altında diyorum
bir ölünün altında saklanırken doğdum
üstüme damlayan kanından
bir ayağım kaldı o ölümün altında
oradaydım
bulutlar çevirdiğinde güneşi
el koydukları atlarla, elde tüfek geldiler onlar
kucaklaştı toz duman
ve kırbaçlar indi birer birer
‘baldırı çıplakların’ sırtına…
Harput’a varınca o ‘baldırı çıplaklar’
tanıştılar bir kara trenle
sürüldüler uzağa, o bilinmedik yollara
elleri bağlanıp sürüldüler beşer onar
ve yarısını kırdılar yollarda
ağlamak yasaktı, gülmek uzak
oradaydım
acı acı böğürürken o kara tren
bir kulun kulu dahi yoktu yanımda
ve pencerelerinde evlerin
aralanmış perdelerin ardına gizlenmiş
gözler biçerdi boynumu
oradaydım
durak haricinde durduğunda o kara tren
kundaktaki bebeler, yaşlılar birer birer
koynuna atıldığında kuru derenin
uludu çakallar, uludu durdu gece boyu
ve sabah güneşi indiğinde gözüme
ağlamak istedim olmadı, kurumuştu göz pınarı
açtım gözlerimi, açtım
düz gitmek için ana avrat, kız kısrak
ERCAN CENGİZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder