Emeğin Sanatı E-Dergi 169. Sayı Yeni Kanalında

30 Eylül 2012 Pazar

ERCAN CENGİZ: Uzadıkça Uzayan Gecelerimde





UZADIKÇA UZAYAN GECELERİMDE







Gözüm kapalı olurdu, gözüm kapalı, yorgun
Giderdim bilmediğim adreslere doğru
Ömrümün gel-gitlerinden koparcasına.

Ekilmemiş tarlalardan geçerdim
Dönüp onları ektiğimde, zaman akıp giderdi üstümden
Yeşerip boyumu geçerdi ellerimle serptiğim o tohumlar
Saniye saniye akarken zaman, yetişemezdim
Ve ben onların, serptiğim tohumların arasından giderdim
Zor bela değiştirirken adımlarımı
Toprağa, kendi toprağıma batardım.

Batardı ayağım toprağa, yürüyemezdim.

Açılmazdı gözlerim kuytu karanlıklarda
Açılsa da gözlerim yıldızları göremezdim, seçemezdim
Bir karanlık içinden, rengârenk kuşaklardan
Işıklar gelirdi gözbebeğime
Kalkardım ayağa, o ışıkların ardından
Yoksul insanlar görürdüm yol boyu harabelerde
İnsanlar yoksulluk içinde ve hala umutları yükseklerde
En çok aradıkları evse başını koyacakları
Evler yapardım onlara renklerine bakmaksızın
İşse istedikleri çalışmak için kendi topraklarında
Üretmek, birşeyler var etmek içinse asıl
Doyurmak içinse kendi kendilerini, diğerleri gibi
Kendi işlerini kurardım onlara kendi efendileri gibi.

Uzadıkça uzayan gecelerimde yalnızdım
Çoğunlukla da öfkeli, çılgındım
En yükseğinden dağları arardım
İhanetler görürdüm en alçağından
Teslim alınmalar en korkağından
Teslim olmalar kendini bilmezlerden
Diri diri ölürdüm o uzadıkça uzayan gecelerimde
Ölürdüm de
Yüzüm gülsün isterdim inatla bu karmaşada
Yüzümün ifadesi anlatmalıydı yaşanılanı
Her şeyi ama, herşeyi taşırmalıydı yarınlara
Sonra yumruğum, ezgilerimin dili olmuş yumruğum
Hep tetikte olmalıydı bu havalarda
Öyle ki, bir çok insan toplanmalıydı üzerime
Çözmek için yumruğun gücünü...

Uzadıkça uzayan gecelerimde yalnızdım
Dağda da öyle, köyde de, şehirde de
Kimsenin duyamayacağı kadar yapayalnız
Çabuk öfkelenirken hem karanlığın bu hükmüne
Öfkem içimde kalırdı ve tüm dünya,
Tüm insanlığın gözleri üzerimde gibi
Gidip ağlayanların ellerinden tutardım.

Uzadıkça uzayan o gecelerimde, yaşlılar
Bu toprağın açları
Ve çocuklar çoğunlukla ellerinden tuttuğum
Bu çileli toprağın umutları
Desem erkenden yaşlanmışlar bu ak saçlılara
Daha doğru ya...
Yolum bitmezdi ömrümün tümünde
Ömrümün tümü, tüm renkleriyle gelirdi
Bir kaç saniyeden kısa bir zaman diliminde,
Yorgun düşerdim doğrulamayacak kadar yorgun
Dünyanın tüm derdi sanki dünden bugüne
Sanki omuzlarımda yükselmiş sıra sıra dağları
Oysa habersizdi dünya varlığımdan bile habersiz
Yalnızdım uzadıkça uzayan gecelerimde
Yapayalnız bir bilsen sevgili yurdum.

Ne evler yapardım köylerde o yıkılmış köy evlerinden
O terk edili taşlardan, ağaçlardan
Nice havuzlar o sahipsiz tarlaların üstünde
Ne ağaçlar dikerdim sıra sıra su yolunun ağzına
Ve sanki tüm meyvelerini bu dünyanın
Öteden beri bu toprakların o kendi cennetinde
Sonra kurumasınlar diye o ağaçlar
Ne arklar açardım bir bilsen, taş, yamaç demeden
Ve o uzadıkça uzayan gecelerimde ben
Ömrümden uzun o yapayalnız gecelerimde
Boş kalmazdım sevgili yurdum boş kalmazdım
Gözlerimi kapadığımda bir yıldız bulamazdım
Aydınlık değildi her yer bu zamanlarda
Karanlık ta değildi bilmez misin
Bir adım atardım öteden beri
Bir adım atardım ki
Otobüsün onbeş saatte gittiğini ben bir kaç adımla
Hem baka baka yollarına
Tadını çıkara çıkara, bu doğanın seyrinde
Tüm ayrıntılarıyla hem de o derin virajların
Gelmelerin, gitmelerin, akarsuların içinden
Kaza - belaların hepsini görürcesine
Uzadıkça uzayan gecelerimde, bir adım atardım.

O uzun gecelerimde yalnızken bir ağaç gibi
Yılmazdım o kasırgalar karşısında
Hep birşeyler çekerdi beni öteden beri
Kolumdan tutup çeker gibi
Öyle anlatamayacağım kadar sıcak bir o kadar da soğuk
Bir ömür gittiğim - geldiğim yerler
Bir ömür çilesini çektiğim sebepli sebepsiz
Açlık, yokluk en çokta hasret içinde
Saniyelerden kısa zamanlarda giderdim
Ölenler, o herşeyi erkenden tadanlar, yitirdiklerim
O güler yüzleriyle daima karşımda gülüşürlerdi
Gülüşleri sıcak, gözlerinde yıldız, yüzlerinde mavi
Yanaklarında çocukluk düşlerinden kalma mimikleri.

Uzadıkça uzayan o uzun gecelerimde
Sen habersizken benden
Çıkarıp atamazdım içimdekileri
O en karanlık zamanların bir olup vuruşlarını bile
İşkence tezgahlarında, kemiğimden sökemezdim.

Uzadıkça uzayan o uzun gecelerimde
Uzamış beyaz sakalıyla bastonsuz gezerdim diyar diyar
O kendi haline kalmış, habersizce kendi yolunda akan
Akarsuların üstünden geçerken bitmeyen gecelerimde.
Dönüp bentler kurardım de lo lo lo
Çatlamış toprakları Babamın elleri gibi
Sürerdim Babamın ellerine melhem sürercesine
Ömrümü kısaltan o saniyeler içinde.

Uzadıkça uzayan o uzun gecelerimde
Çıkıp dağların başına
Yalnız kalmış bir ağacın dibinde oturup
Toprağımı süzerdim senden, diğerlerinden uzakta
En keskin, en alımlı bakışlarımla
Ömrümü kısaltan o saniyeler içinde
Ömrüm uzardı bir anlasan, anlayabilsen bir
Kimseler duymaz kimseler görmezdi
Dikili bir kaç ağaç kol açarken diğerine
Ötede topraktan fışkıran bir parmak su
Ve gökyüzü mavi öteki iklimlere açılan kuşlarla dolu
Nerde olursam olayım oraya giderdi ayağım
Uzanırken de hep o ceviz ağacının altında
Sararmış otlar üzerine uzanır kuş sürüsüne dalardım
Dinlenirdim uzandıkça uzayan o gecelerimde
Bir kaç saniyeden kısa mavilikler içerken
O kuşların kanadından
Yeniden canlanırdım erkenden doğan bebek gibi.

Uzadıkça uzayan o uzun gecelerimde sen
Dinlenir sanırdın beni
Oysa ben ömrümce yorulmadığım kadar yorulurdum
Bir kaç saniyeden kısa zaman içinde
Farkına olmadan geçerken zaman
Yiyecekler tükendiğinde anlardım
Bir ömür akardı benden uzaklara o saniyeler içinde.

Çocukluğumdan hatırladıklarımla
En çok ta çocukluğumu severdim, nedendir bilmem
Hala da öyledir çocukluk hayellerim, mavi.
Hala bıyıklı birini gördüğümde
Benden büyük bilirim..



(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)




ERCAN CENGİZ



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder