İĞRENÇ (SEN)SİN
Biliyorum her şey senin yüzünden. Karasın, karanlıksın, umulmadık ücralardasın sen. Çocukkenden bilirim; izinsiz, teklifsiz gelir; kolay kolay gitmezsin sen.
Ta o zamandan biliyorum; sen varsın diye yoktu Şerife'yle oturan. Bir bendim takmayıp seni, her fırsatta yanına kurulan. Ne biçim şeydin sen; hep korkulup, kaçılan. Beni hiç korkutmadı oysa gelip bende konaklaman. Gerçi bana hiç takılmadığını söylesem; yalan.
Pislik olsa da adını andıran; önce yokluktu seni insanlara çullandıran. Tıka basa yokluk doluydu Şerife, yokluktu okul önlüğünün yırtık ceplerinden taşan. Kimse anlamadı, kimse saymadı ama yokluklarını. Senin yüzünden. Bir tek sendin varlığı anlaşılan.
Senin yüzünden oyunlara alınmadı Şerife. Bahçenin kıyısında unutulmuş bir şeydi o; itinayla uzak durulan.
Dehşet ip atlayabilirdi. Ergin bir keklik gibi… Kimse tutup da ipi çevirmedi. Senin yüzünden.
Senin yüzünden sesini yalnızca ağlarken duyduk. Senin yüzündendi o; sık sık ağlayan. Şarkı söyleyebilir miydi; bilmiyorum. Hiç söyleyemedi senin yüzünden. Sınıfın en arkasına sinmiş akşamsefasıydı o; akşamı hiç olmayan. Açamadı, açılamadı senin yüzünden.
Senin yüzünden tembel oldu. Katılamadı derslere. Derse katılmak ne, matematik ne, fen ne; yıllarca bir hâl oldu kız kendini sindire sindire.
Ne biçim güzeldi Şerife. Biz cinsiyeti ayrılamayan sıska çocuklarken tepeden tırnağa kızdı o. Upuzun saçları, beli, kalçası, hatta belirginleşen göğüs kafesi, unutulmaz yüz ovali, ateş rengi dudakları, iri limoni gözleriyle ne biçim güzeldi. Ama hep sınıfın en çirkini seçildi senin yüzünden.
Biçimli bacaklarına giydiği lacivertin en çılgın, en parlak tonunda çorapları vardı. Kızlar özenip birbirinin çorabına bakardı. Kimse dokunarak bakmadı senin yüzünden.
İlk kıvılcımlarda alazlanıyordu yüreklerimiz. Ve aşkı birbirimizi itip kakmak sanıyorduk. Bu garip hazda heyecanlanıyorduk yeni yeni. Teneffüs aralarında yüzümüz kızararak konuşuyorduk kimin kimi sevdiğini. “…… Şerife’yi seviyo” diye bağırılmadı hiç. Senin yüzünden.
Yanaşmadı ki ona kimse. Kimseye kanıtlayamadı; yatağa işeyenin kendisi değil, beraber yatma zorunluluğu taşıdığı kardeşi olduğunu. Kardeşi annesiz daha bir korkuyordu. Ağlayıp gecelerce, kimseyi uyutmuyordu. Ablaydı o. Elbette açmalıydı koynunu. Sidik değil yani; üzeri annesizlik kokuyordu. Anlatamadı ama herkes yatağına işiyor bildi Şerife’yi senin yüzünden.
Büyük şehirler daha bir büyüktü o zamanlar, daha bir uzak. Yoktu ki annesi; çalışmaktaydı büyük şehirde. Sen vardın. Tam bir illetti ninesi. Kimseye diyemezdi. Bütün dedikodular, “kokuyo” deyip kikirdeşmeler senin yüzünden. Çocuklar birbirine karşı ne acımasızdır; bilmiyordun sen.
Elde kalem arardı seni bizim öğretmen. Hiç unutmam; iğrenç bir masal yaratığına benzerdi, midesindeki bulantı çıkıp dudaklarına oturmuşken. Kalem kalem yoklarken seni ve Şerife’nin saçları tepeden usulsüzce toplanmış kafasına şiddetli bir tokat yapıştırırken senin yüzünden, ısırmak isterdim ben onu şımardıkça şımaran bol yüzüklü ellerinden.
Hükmü çabuk verildi Şerife’nin. “Okuyamaz” dediler senin yüzünden. Gönderip annesinin şehrine, verdiler bir işe. Ucuz oluyor diyeymiş o zaman da talep çocuk işçilere. Ne hâle gelmiştir kim bilir şimdiye, sömürüle sömürüle…
Bir daha hiç görmedim onu okul bitince. O tanımazdan gelir mutlaka beni, görse de. Seni anımsatırım ona ben ve çektiklerini senin yüzünden.
Ne lanettin sen. Ömrümün merakı oldu Şerife; her yalnız kalışımda aklıma gelen. Hem de arada telefonlaşabilecek iki dost kalabilecekken. Bir daha hiç duymadık birbirimizi senin yüzünden.
Oysa hiç vazgeçmedim ben. Deli bir gençlik kudururken kanımda; ekmek, gül, özgürlük tepindiğim alanlarda bütün işçi kızları saçlarından kokladım; Şerife olabilir belki diye yanımda yürüyen. Yanımdan geçip gittin sen.
Bu gün en iğrenç masal yaratıklarına döndüm. Elleri kim bilir kaç kere ısırılmak istenen. Elimde kalem bit yoklaması yaparken.
Kahretsin kendime çıkıştım, kendimle çeliştim senin yüzünden…
ÖZLEM KESKİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder