WÜRZBURG — BERLİN
MÜLTECİ / GÖÇMEN
YÜRÜYÜŞÜNDEN TANIKLIKLAR-IX
Berlin Direniş Çadırlarımızda Anti Faşist Gösteriye Hazırlık
Bugün saat 14'te Almanya'da 11 kişinin öldürüldüğü Nazi katliamlarını ve genel olarak ırkçılığı protesto eylemi yapacağız. Bu eylemimizin hazırlığı üzerine toplantı yapıyoruz. Bu toplantımız genel bir toplantı olduğu için herkes kendi gündemleriyle ilgili konuşulmasını istediği şeyleri gündeme taşıyor.
İlginç konu önerileri geliyor. Bazı okullarda ırkçılık karşıtı program ve etkinlikler yapılacakmış. Bazıları bu etkinliklere bizi davet ediyor. Bazıları da orada bulunan öğrencileri bizim direniş çadırlarımıza getirmek için izin istiiyorlar. Öyle anlışılıyor ki bizim özgürlük yürüyüşümüz ve direniş çadırlarımız hem ırkçı faşistlerin ilgisini çekiyor ve hem de ırkçılık karşıtı grup ve insanların ilgisini çekiyor.
Bu sabah bizim bilgilendirme çadırımızda toplu halde bırakılmış bildiriler bulduk. Bu bildirinin kim tarafından yazıldığı belli değil. Normalde bizim bildiriler ve bu bildirilerin içeriği genel toplantımız sırasında belirleniyor. Ancak bu bildirinin kim tarafından yazıldığını ve çadıra bırakıldığını bilmiyoruz.
Bizi destekleyenlerden bazıları kendilerinin mülteci eylemlerini desteklediğini söylüyorlar. Ancak mülteciler içinde ulusalcı ve ayrımcı görüşlere sahip olan insanların olduğunu söyledi. Bu durumda kendisinin bu türden mülteci hareketini desteklemek istemediğini söyledi.
Ancak bu bakış açısında bir problem var. İnsanlar sorunlu görüş ve düşüncelerin kapitalist sistemin kendisinden kaynaklandığı gerçeğini pek göremiyorlar. Problemli görüş ve düşüncelerin tek tek kişilerin niyetinden kaynaklanmadığını, bunun bir sistem sorunu olduğunu kavramamız gerekir.
Sınıf bilincinin mevcut dünya konjonktüründe yeterli olmaması, gündelik yaşama ve sorunlara yaklaşımda hatalı bakış açılarının ortaya çıkmasına yol açıyor. Bizim uzun sürece yayılmış olan mücadelemiz aynı zamanda bir okul işlevi görüyor. Hepimiz bu mücadele içinde kendimizi eğitip geliştiriyoruz. İnsanlar durup dururken kendiğinden bilinçli hale gelemezler. İnsandaki yalnız şekillenmesinin ortadan tamamen kalkmasını beklemek doğru bir beklenti değildir. İnsanın düşüncelerini belirleyen şey somut yaşam koşullarıdır.
Bir aktivistin verdiği bilgilere göre, Malili bir grup mülteci sınır dışı edilmeyle yüz yüzeymiş. Önümüzdeki hafta bu arkadaşlar bizim direniş çadırlarımıza gelecekler. Direniş çadırlarımızın bir başvuru merkezi haline geldiği gerçeği daha da yayılan bir özellik taşıyor.
Bazı mülteciler kendilerinin mücadele ettikleri zaman sınır dışı edilmeyle yüz yüze kaldıklarını ve can güvenliklerinin nasıl sağlanacağını soruyorlar. Bizim özgürlük yürüyüşümüz sırasında gördük ki, insanlar büyük bir korku içinde yaşıyorlar. Bu korkularını kendiliğinden yenemeyecekleri açıktır. Tüm özgürlük mücadelelerinde olduğu gibi, önce bir kesim insan bu korkulara karşı kendisini ortaya koyar ve amansız bir mücadele yürütür. Somut maddi koşulların da olgunlaşmasına bağlı olarak daha sonra toplumun geriye kalan kesimleri içinde bulundukları bu korkularını üzerlerinden atarlar. Bu toplantıda insanların kendi korkularını dile getirmeleri bizim direnişimizin pozitif etkilerinden biridir.
İçimizde bazı arkadaşlarımız karşılaştığı ulusalcı ya da seksist düşünce ve davranışlar karşısında bir grubu ya da bir akımı toptan suçlama yöntemine başvuruyor. Bazen bu tip bakış açıları grupların ya da kişilerin birbirine karşı reflekslerinin oluşmasına yol açıyor.
Toplantımızın başında haberdar olduğumuz bildirinin kim tarafından yazılmış olduğunu tespit edemedik. Diğer yandan açlık grevini bitirmiş olan arkadaşların da bu bildiriyi kimin yazdığından haberdar olmadığnı öğrendik.
İçimizdeki insanlardan bazıları yaşamları boyunca ayrımcılığa uğramışlar. Mesela siyahi arkadaşlar ayrımcılıktan çok çekmişler ve doğal olarak bu konuya karşı oldukça hassaslar. Ya da cins ayrımcılığına uğramış insanlar bu konuda oldukça hassaslar. Bazı anlarda bu tip iç çelişkiler zamanımızı çok alıyor. Ama gerçeklik budur. Kapitalizme karşı mücadele ederken, kapitalizmin insanlar üzerinde bırakmış olduğu etkileri bir anda söküp atamıyoruz. Bu bir süreç sorunudur. Kapitalist sistem bir bütün olarak ortadan kaldırılmadan bu sorunları tamamen çözemeyiz.
Berlin Oranien Platz'daki direniş çadırlarımızın bulunduğu alanda insanlar toplanmaya başladı. Her grup ya da parti kendi bayrak ve pankartlarını getirmişti. Ayrıca konuşmaların yapılması için ses istemiyle donatılmış bir araç da alanda hazır bulunuyordu. Yürüyüş başlamandan önce biz genel büyük toplantımızı yapıyorduk. Toplantıda hem yürüyüşle ilgili konuştuk ve hem de direnişimizin sorunları ya da gelecek planlamaları üzerine konuştuk. Toplantımız tam bitmemişken yürüyüşümüzün saati gelmişti ve biz toplantıyı bitirerek yürüyüşte yerimizi aldık.
Anti faşist yürüyüşte beş bin kişi vardı. Uzun bir mesafeyi yürüyerek gittik. Yürüyüş başlamadan önce ses aracından konuşmalarımızı yaptık. Hazırlamış olduğumuz Geçit Yok (No Passaran) başlıklı bildirimizi mikrofondan kitleye okuduk. Ardından bir arkadaş bu bildirinin Almanca'ya çevrilmiş halini seslendirdi. Köln'de bir eylemde bu bildiriyi okumak isteyen bir aktivist bu konuda izin istedi.
Berlin'e geldikten sonraki ikinci büyük yürüyüşümüz oldu bu yürüyüş. Yürüyüş bitmek üzereyken buradaki bir solcu partiden görüşme talebi geldi. Daha önceki karşılaşmamızda, bu partiyi ve diğer sol grupları direnişimize ilgisiz kalmakla eleştirmiştik. Bu eleştirilerimiz haklı bulundu ve bundan sonra neler yapabilecekleri üzerine bilgi istediler. Direnişimiz genel durumu ile ilgili bir bilgilendirme yaptık. Onlar da yapabilecekleri ve yapmış oldukları yardımlar üzerine konuştular bizimle. Karşılıklı tanışma ve görüş alışverişi yapmış olduk. Direnişimiz hakkında ayrıntılı ve içerden somut bilgilere ihtiyaç duyduklarını söylediler. Onlara direnişimizin teorik ve pratik yapısıyla ilgili olarak genel bir bilgilendirme yaptık. Direk kamplarda kalan mülteciler olarak örgütlediğimiz direnişe parti iddiasında olanların oldukça uzak ve habersiz davrandıkları gerçeğini dile getirdik. Bize hak verdiler ve bundan sonra pratik olarak yapabilecekleri şeyleri yerine getireceklerini söylediler.
Yürüyüş biraz sessiz bir yürüyüş oldu. Ön taraftaki mülteci pankartlarının olduğu yerden zaman zaman slogan sesleri yükselmiş olsa da sessiz bir yürüyüş oldu bu yürüyüş.
Yürüyüşten döndükten sonra, direniş çadırlarıımızda Rezideszflics filmini izledik. İlk defa izleyenler vardı. Filmi izlemeye gelen insanların sayısı epey vardı.
Biz filmi izlerken bir dernek adına etkinlik düzenlemek isteyen bir arkadaş konuşmacı olarak etkinliğe katılmak için bizi davet etti.
Bu aralar bizimle diyaloğa girmek isteyenlerin sayısı oldukça fazla. Farklı gruplardan görüşme talepleri geliyor.
Eylemle geçen bir günün yorgunluğu var üzerimizde. Sabah eylem hazırlık toplantısına giderken Tagesspiegel gazetesinde röportajımızın yayınlanmış olduğun gördük. Her ne kadar çeviri ya da algılama hatası olduysa da genel olarak direnişimizi geniş çevrelere duyurmak için bu röportaj etkili oldu diyebiliriz.
4.11.2012
Turgay Ulu
Berlin
Eylem Mevsimi
İçinde bulunduğumuz aylarda yoğun bir eylemlilik günleri bizleri bekliyor. Bizim de gündemimiz doğal olarak eylem hazırlıklarıyla geçiyor. Aksiyon grubumuz önümüzdeki gün, hafta ve aylarda ne tür gündemlerle iligli eylemlerin olduğuna dair bilgileri topluyor. Ayrıca bizim direk organize edeceğimiz eylemlerle ilgili plan ve hazırlıklar yapıyoruz.
Yarın için bir eylem yapmayı planlamıştık fakat yarın insanların çoğunluğu hastaneye gideceği için bu eylem gününü değiştiriyoruz. Birkaç gün sonrasına erteledik. Böylece hem hazırlıklarımızı tamamlamış olacağız ve hem de eylemimize daha fazla insanın gelme şansı olacak.
Bir yandan eylem hazırlıklarımızı sürdürürken, bir yandan da artık iyice soğuyan havalara karşı önlemlerimizi alıyoruz. Çadırların içine sobalar kurmuştuk fakat bunların bacasından çok duman çıktığı için şikayetler gelmiş. Sobaları çok yoğun bir şekilde yakmamaya çalışıyoruz. Hiç yakmadan durmak pek olanaklı değil çünkü bazı çadırlarda çocuklar var. Soğuk havayı belli ölçülerde yumuşatamazsak çocuklar hasta olacaklar.
Giyeceklerin bulunduğu materyal çadırında bugün arkadaşlar yeni bir organizasyon yaptılar. Özellikle Brezilyalı arkadaş materyal çadırının düzenlenmesi için oldukça yoğun emek harcıyor. Her gün düzenlenmezse, materyal çadırı oldukça karmaşık bir hale geliyor. Mutfak çadırımz dünkü yağmurda su almıştı, yerler gölete dönüşmüştü. Mutfak çadırına çok insan geldiği için yerlere tahtalar koyduk. Böylece ayaklara su girmesini önlemiş olduk.
İçinde bulunduğumuz mevsimde dünyanın her yerinde eylemler var. Sokaklar adeta yanıyor. Türkiye hapishanelerinde binlerce insan açlık grevinin 55. gününe geldiler. Türkiye başbakanı provakatif açıklamalar yapıyor. Hapishanedeki eylemcilerle dayanışmak amacıyla sokağa çıkan insanlar polisin vahşi saldırılarına maruz kalıyorlar.
Bugün Berlin Üniversitesinde avukatlık bölümünde okumakta olan bir arkadaş bizi bir konuda bilgilendirdi. Şu anda Almanya'da Anayasa Başkanı olan kişi bu üniversitede göçmenlik ve mültecilik konusuyla ilgili dersler verecekmiş. Göçmenlerin yaşamlarını hapishaneye çeviren kurumun başkanı gene göçmenlerin sorunlarıyla ilgili dersler verecek. Sorunun kaynağı olan kişi sorun üzerine üniversitede dersler verecek. Tıpkı Türkiye'deki milli güvenlik derslerine benziyor bu durum. Türkiye'de de halkın güvenliğini tehlikeye atan rütbeli askerler milli güvenlik dersleri veriyorlardı.
Biz de bu üniversitede Anayasa Başkanının göçmenlik üzerine ders vermesini protesto eylemi yapacağız. Bu eylemimize üniversite öğrencileri de katılacaklar. Ama bugünle ilgili teknik bir sorunumuz var. Aynı gün ve aynı saatlerde, Nijerya konsolosluğunu işgal eylemimiz sırasında polisin kullandığı şiddeti açıklayan bir basın konferansı yapmayı planlamıştık. Şimdi bu teknik sorunu çözmek zorundayız. Ya eylemlerin saatlerini değiştireceğiz, ya da bir grup arkadaşımız basın konferansına katılacak, bir grup arkadaşımız da üniversitedeki eyleme katılacak.
Toplantı çadırımızın içinde eylem planlarımızı yaparken, yağmurun şiddetli sesini duyuyoruz. Çadıra vuran yağmur damlaları, birbirimizin sesini duymamızı engelliyor. Çok kalabalık olduğumuzda megafon kullanıyoruz ama komiteler olarak toplandığımız zaman biraz ses tonumuzu yüksek tutarak yağmur damlalarının engelleyici etkisini azaltıyoruz.
İşgal vb. eylem yöntemlerimizi hayata geçirirken bazı teknik engellerle karşılaşıyoruz. Toplu olarak bindiğimiz toplu taşıma araçları için bilet almıyoruz. Ayrıca kimlik kontrolu yaptırmama tavrı alıyoruz. Fakat bazı yerlere girmek kimlik kontrolü olmaksızın imkansız oluyor. Bu türden durumlara karşı yeni yöntemler geliştirmemiz gerekecek.
Günlerimiz yoğun geçiyor. Aynı gün içinde hem çalışma gruplarını topluyoruz, hem genel toplantılar düzenliyoruz ve hem de adımızı basından duymuş olanlar görüşmek için randevu alıyorlar, onlarla görüşüyoruz. Biraz önce aksiyon komitesini topladık onu alelacele bitirmek zorunda kaldık ki, akşam üzerine koymuş olduğumuz büyük toplantıyı başlatabilelim. Akşamki büyük toplantının ilk gündem maddesi finans sorunuydu ama ben yarısında kalkmak zorunda kaldım. Çünkü dünden sözleştiğimiz bir buluşmaya gitmek zorundaydım. Etnoloji üzerine araştırmalar yapan Alman bir arkadaş benimle röportaj yapmak istiyordu. Bir Alman arkadaşın evinde buluştuk ve röportajı gerçekleştirdik. Kendisi daha önce Kolombiya'da araştırmalar yapmış. Mücadele hayatımla ilgili sorular sordu. Hapishanelerde yaşananlarla ilgili sorular sordu. Bir çevirmen aracılığıyla yaptık bu röportajı. Evinde misafir olduğumuz Alman arkadaş benim için et pişirmişti. Çünkü ben ona yollarda genellikle vejeteryan yemekleri yediğimizi anlatmıştım. Bir de benim için lavaş ekmeği almıştı. Yemeğimizi yiyip röportajı yaptıktan sonra vedalaştık. Arkadaşın evinde Türkçe kitaplar da vardı.
Kampa döndüğümde toplantı hâlâ devam ediyordu. Kampa döndüğümde güzel bir sürprizle karşılaştım. Benim yazılarımın çevirisini yapan arkadaş benim için bir çaydanlık ve çay getirmiş ama ben orada olmadığım için bırakıp gitmiş. Benim yazıları birileri çeviriyordu ama ben kimin çevirdiğini bilmiyordum. Bir gün mutfak çadırından çıkarken karşımda bir arkadaş "Turgay sen misin" diye sordu. Daha sonra tanıştık ve benim yazılarımı kendisinin çevirdiğini söyledi. Daha sonra bu arkadaş bizim düzenlediğimiz yürüyüşlere de geldi. Onunla çay demleme yöntemleri üzerine sohbetler etmiştik. Ama o arkadaşı fazla göremedim. Soğuk bir günde yaptığımız eylem sırasında biraz sohbet etmiştik. Ben röportaj için gittiğim sırada o gelmiş. Ama belki başka bir gün tekrar karşılaşacağız onunla.
Önümüzdeki hafta sonu bir dernekte mülteci sorunları ve bizim eylemle ilgili bir etkinlik gerçekleştireceğiz. Etkinlik Türkçe olacak. Ortak faaliyetlerimiz yalnızca Oranien Platz'daki direniş çadırlarımızda sürmüyor. Buranın dışına taşan bir etkinlik alanı oluşmuş durumda.
Berlin biraz İstanbul'a benziyor. Hem Berlin'de ve hem de özgürlük yürüyüşümüz sırasında tanıştığımız insanlarla ve mekanlarla bir duygusal bağ oluştu. Buralara alıştık. Birlikte yürüdük, ayaklarımız birlikte aşındı, birlikte uzun bir süreci paylaştık ve hâlâ devam ediyoruz. İnsan birgün bu mekan ve insanlardan ayrılacağını düşündüğünde hüzünleniyor. Yerleşik olmamak böyle bir şey işte. Hiç bir yere ait olma şansın olmuyor. Ama hep aynı yerde aynı biçimde yaşayan insanların hayatı daha sıkıcı olsa gerek. Bizim hayatımız oldukça hareketli, hep yeni insanlarla tanışıyoruz, hep yeni mekanlarla tanışıyoruz. Bir yerden koptuğumuzda yeni bir yerde tekrar ilişkiler kuruyoruz, suyun akışı gibi akıp gidiyor hayatımız.
Bir mekanda yerleşik olmak, ilk bakışta belli avantajlar sağlıyor gibi görünüyor. Ama uzun vadeli gözlemlediğimizde insanlar belli mekanlara ve mülkiyet ilişkileri içinde kendilerini zincirlenmiş olarak buluyorlar. Bir aşamadan sonra bunu farketse bile zincirlerini kırmaları zorlaşıyor ve ömür boyu bu zincirlere bağlanmış olarak yaşıyorlar. Sürekli kaybedeceklerinden korktukları bir şeyleri oluyor. Yeri yurdu olmayanların ise bağlanmak zorunda kaldıkları bir zincirleri olmuyor. Bu nedenle bizim kaybedecek bir zincirimiz bile bulunmuyor. Yeni dönemin devrimini yapacak kitleler herhalde bu konumda olan kitleler olacaktır. Kaybedecek mülkiyeti olanlar ya da kaybedecekleri bir işi olanlar kendileri bütünüyle devrim mücadelesine veremiyorlar. Bir boş zaman uğraşı olarak ele alınamayacak ciddiyettedir özgürlük talep etmek.
5.1.2012
Turgay Ulu
Berlin
Turgay Ulu
Berlin
İzolasyona Karşı Her Yerde Direniş
İzolasyon deyince, ilk akla gelen mekanlar hapishaneler oluyor. Şu anda, Türkiye hapishanelerinde, izolasyon sistemine karşı onbinlerce tutsak açlık grevi ve ölüm orucunu sürdürüyorlar. Bugün 56. gününü bitirdiler. Normal olarak hayati risk sınırının içindeler, her an sakat kalma ya da ölme ile karşı karşıya bulunuyorlar.
Diğer yandan İran-Evin hapishanesinde de polititik tutsaklar açlık grevi yapıyorlar. İran hapishanesinde açlık grevi yapanlar kadın tutsaklardan oluşuyor. Bugün aldığımız bir bilgiye göre Avusturya'daki mülteciler kitlesel olarak açlık grevi yapıyorlar. Avusturya aslında mültecilerle ilgili olarak en ılımlı koşullara sahip olan bir ülkeydi. Ama son zamanlarda mültecilere verilen yeme, içme ve barınma yardımlarını kestiler ve yurt dışı etmeyi kolaylaştıran yasalar çıkarttılar.
Türkiye hapishanelerinde süren kitlesel açlık grevleri Öcalan üzerinde uygulanan tecridin kaldırılması, anadili kullanma hakkı vb. gibi karşılanabilir taleplere dayanıyor. Ancak devlet yetkilileri ve iktidar partisi bu direniş karşısında pervasız bir tutum izliyor. Bir yandan "kimse aç değil" türünden açıklamalar yaparak provakasyonlar yaratmak istiyorlar. Bir yandan da açlık grevinin talepleriyle ilgili adım atacaklarını söyleyip muğlak bir ortam yaratmaya uğraşıyorlar. Ancak Öcalan'la görüşmek için gene izin vermediler.
Türkiye hapishanelerinde sürmekte olan kitlesel açlık grevleriyle dayanışmak için sokak eylemleri de devam ediyor. Hem Türkiye'nin değişik yerlerinde sokak eylemleri sürüyor ve hem de dünyanın değişik yerlerinde sokak eylemleri ve destek açlık grevleri gerçekleştiriliyor. Biz de direniş çadırlarımızın bulunduğu Berlin'de bu sorunla ilgili gerçekleştirilen her eylemde yerimizi alıyoruz. Mikrofondan direniş çadırlarımız adına konuşmalar yapıyoruz. Pankart ve dövizlerimizi açıyoruz. Yarından itibaren de her gün belli bir saatte toplanıp kritik süreçle ilgili günü birlik bilgilendirme eylemleri yapacağız. Önümüzdeki Pazar günü de genel bir yürüyüş düzenlenecek ve biz de bu yürüyüşe katılacağız.
Bizim özgürlük yürüyüşümüz ve direniş çadırlarımızda sürdürdüğümüz mücadelenin de ana temasını izolasyon karşıtlığı oluşturuyor. Sanıldığı gibi izolasyon sadece hapishanelere ya da mülteci kamplarına özgü bir durum değil. Tüm işçi ve emekçi kesimler bu izolasyon sisteminden nasibini alıyor.
İnsanoğlunu gelecekte bekleyen en önemli sorunlardan birisi izolasyon sorunudur. Kapitalist sistem gün geçtikçe insanı yalnızlaştırarak beyninde hasarlar yaratıyor.
Kapitalizmin krizi sistemi akıl almaz şeyler yapmaya zorlayacaktır. Artık yedek işgücü olma özelliğini yitiren işsizlik, kronik bir hal almaktadır. Toplumun büyük bir çoğunluğu fazla nüfus olarak görülüyor. Bu fazla nüfusun üretmeden tüketmesi kapitalist kâr sistemini sekteye uğratıyor. Onların kazançlarını aza indiriyor. Bu nedenle işsizleri ve yoksulları denetlemek gözetlemek için ilerde tamamen izolasyon özelliği taşıyan kamplar inşa etmeyi düşünüyorlar. Başka türlü tehlikeli hale gelen artık nüfus dedikleri kitleyi dizginleyemeyeceklerini düşünüyorlar.
Hapishanelerde süren kitlesel açlık grevleri, yakın geçmişte yapılan açlık grevleri ve ölüm oruçlarını yeniden anımsattı. Büyük kayıplar yeniden hatırlandı. Açlık grevi direnişleriyle ilgili olarak çok sayıda film, kitap, belgesel türü sanat eserleri üretildi.
Bugün direniş çadırlarımıza iki gazeteci gelerek bizimle röportaj yaptılar. Gazetecilerden birisi Berlin'deki bir yerel gazete idi. Röportajı yapan muhabir çevirmeni de şaşırtan sorular sordu. Mesela burada niye bulunduğumuzu sordu. Bizim aylardır sokaklarda verdiğimiz mücadeleyi ve bu mücadele ve direnişin nedenini bilmiyordu. Anlattıklarımız karşısında muhabir adeta şok geçirdi. Röportajın sonunda da bana "paran var mı sana para vereyim kendine bir döner al" dedi. Biz de ona paraya ihtiyacımız olmadığını, burada komünal bir hayat sürdüğümüzü ve yemekleri kendimizin yaptığını anlattık. Kendisini mutfak çadırımıza yemek yemeğe davet ettik. Muhabir direnişimiz hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı için bizden özür diledi ve bizi sonuna kadar desteklediğini söyleyerek direniş çadırlarımızdan ayrıldı. Çadırımızda yemek teklifini memnuniyetle karşıladı ama bir randevuya yetişmek zorunda olduğu için gitmek zorunda kaldı. Ama başka zaman mutlaka bizi ziyaret etmek istediğini söyledi.
Bugün direniş çadırlarımıza gelen diğer bir gazeteci de Belçika'dan geliyordu. Sokak hareketleri üzerine haber yapmak isteyen bir gazeteciydi bu. Biz zaten sokaklarda direniyor ve sokaklarda yaşıyor olduğumuz için onun arayıp da bulamayacağı bir olay oldu bizimkisi. Ona da direnişimizle ilgili genel bilgiler verdik ve bize sorduğu soruları aceleyle yanıtladık. Çünkü akşam üzeri de dün yarım kalan belgesel röportajın devamını yapmak zorundaydık. Kolombiya'da araştırmalar yapan bir antropolog, bizim hayat hikayemiz ve direnişimizle ilgili bu belgeseli Kolombiya'ya taşımak istiyordu. Oradakiler direnişimizi merak ediyorlarmış ve ayrıca Türkiye hapishanelerindeki durumla ilgli ayrıntılı bilgi edinmek istiyorlarmış.
Direniş çadırlarımızda yaşayan evsizler artık iyice politikleştiler. Onlardan birisini eylem komitesine aldık. Çadırlarımızda kalan evsizler hiç kimse onlara bir şey dememişken kendilerine yapacak işler buluyorlar ve mekanın temizliğinden tutun da pankartlara kadar değişik işler yapıyorlar. Onlardan biriyle iyice arkadaş olduk. Hep aynı kıyafetleri giyen ve kıyafetlerini hiç çıkartmadan koltuğa kıvrılıp beyaz sakallarını sıvazlayarak uykuya dalıyor. Diğer bir evsiz de artık direnişimizle ilgili her türlü işlerde görev alıyor. Eleştiri ve önerilerini toplantılarımızda dile getiriyor. Bu insanlar kapitalist izolasyondan en çok etkilenen insanlardandır. Direniş sayesinde onlar da sosyalleşiyorlar ve kendilerine değer verdiğimizi gördükçe hayata olan coşkuları artıyor. Umutsuzlukları arka planda kalıyorl. Yaşlı ve beyaz sakallı olan evsiz arkadaşla her karşılaştığımda mutlaka merhabalaşıp halini hatırını soruyorum. Benim bu davranışımdan çok hoşnut oluyor. Beni her gördüğünde ellerindeki eldiveni çıkırtıyor ve bana sarılıp hal hatır soruyor. Bir isteğim ve ihtiyacım olup olmadığını soruyor. Bazen de direniş çadırlarımızın bulunduğu alandaki bankın üzerine bağdaş kurup türküler söylüyor. Ama türkülerinin sözleri pek anlaşılmıyor. Gözleri çok uzaklara dalıp gidiyor böyle anlarda. Kim bilir hayatında ne acılar gördü bu adam ve kendini sokaklara vurdu. Acılarından ancak böyle kurtulabileceğini düşündü.
Dünyanın bütün barbarları, en alttakileri ve deli divaneleri olarak bir arada ve sokakta yaşıyoruz. Bizler birbirimizi çok iyi anlıyoruz. Çünkü benzer hayatlar yaşıyoruz. Kapitalist sistemin izole ettiği, dışladığı hayatlarımızı ancak yeniden doğaya ve kolektif yaşama dönerek devam ettirebiliyoruz. Özel mülkiyetçi sistemden koptukça doğaya ve birbirimize daha fazla yaklaşıyoruz. Elimizden alınan insanlığımızı yeniden kazanıyoruz. Kapitalist medeniyetin bizim doğamıza zarar verdiğini ve bunun bir ilerleme değil gerileme olduğunu hissediyoruz.
Korkularımızı ve zincirlerimizi kırarak sokakları mekan edindikçe suskunluğumuzu üzerimizden atıyoruz. Gerektiği zaman birbirimize kızıyoruz. Haksızlık yapana karşı kendi içimizde tavır almasını öğreniyoruz. Birbirimizin dililerini anlamıyor olsak da, birbirimizin duygularını; üzüntülerini ya da sevinçlerini gözlerimizden anlayabiliyoruz. Benzer hayat yaşayanlar birbirlerini her hareketinden anlayabilirler.
Yaşasın ortaklaşma ve insanlaşma mücadelemiz!
6.11.2012
Turgay Ulu
Berlin
Dün Açlık Grevi Direnişiyle Dayanışma
Bugün Resmi Kurum Önünde Eylem
Türkiye hapishanelerinde bugün 58. günde olan açlık grevi direnişiyle ilgili olarak her gün bilgilendirme eylemi yapmaya başladık. Pazar günü gerçekleşecek olan genel yürüyüşe kadar her gün bir eylem olacak. Dün Berlin'de böyle bir eylem gerçekleştirdik. Toplanma yeri Coti idi. Coti ismini ilk duyduğumda Kürtçe bir isim olduğunu düşünmüştüm. Ama Coti bu bölgenin isminin kısaltılmış haliymiş. Cotburss isminin kısaltılmasıymış. Bu semtte çok sayıda Türkiyeli oturuyor. Kafe, dönerci gibi işyerlerinin de çoğu Türkiyelilere ait. Coti'de bir meydanda toplanacaktık. Akşam üzeri Coti'ye çok yakın olan direniş çadırlarımızdan bayraklarımızı aldık ve burada bulunan arkadaşlarla birlikte Coti'ye doğru yürümeye başladık. Biz Coti'ye vardığımızda polis orada toplanmış olan kitleyi sokağın öbür tarafına doğru gönderiyordu. Merkezi ve kalabalık bir yerden uzak bir yere doğru gönderdiler. Biz yeni toplanma yerine kadar bayraklarımızla beraber yürüdük. Mikrofondan Türkçe ve Almanca olarak Türkiye hapishanelerinde sürmekte olan açlık grevleriyle ilgili konuşmalar yapıldı. Biz de direniş çadırlarımız adına konuştuk. Konuşmamızda, izolasyon sisteminin yalnızca hapishanelere özgü bir uygulama olmadığını açıkladık. Gelen kitle sayısı fazla değildi. Bizim direniş çadırında siyah, sarı insan tiplemeleri ve bayraklarımzın farklılığı dikkat çekiyordu.
Hapishanelerde sürmekte olan açlık grevi direnişiyle ilgili yaptığımız dayanışma eyleminden dönerken, burada bulunan bir kitapçıda almamızı istedikleri kitaplarımız vardı onları almak için gittik. Daha önce bir kaç kez uğramıştık ama arkadaşı yerinde bulamamıştık. Bugün denk geldi. Bir koli kitap ve dergileri getirdi. Direnişimizle ilgili olarak ayak üstü sohbet ettik biraz. Daha sonra direniş çadırlarımıza uğrayacaklarını söylediler. Kitap ve dergilerimizi direniş çadırlarımıza getirdik. Kitap ve dergileri gördüğümde hapishane günlerini hatırladım. Sorun Polemik, Anadolu Aleviliği Ve Solun Politikası, Resmi Tarih Polemikleri, Sanat Cephesi gibi kitap ve dergileri hapishanede sürekli okuyup yazıyordum. Berlin'de bir direniş çadırında bunlarla karşılaşmak güzel bir sürpriz oldu. Çadırda bulunan değişik ülkelerden arkadaşlar kitaplara merakla baktılar ama Türkçe olduğu için bir şey anlamadılar. Ama beni tanıdıkları için en azından konusunun ne olduğu üzerine doğru tahminler yürüttüler. Kitap kolisini bir naylon poşetle sardık çünkü çadırlarımız bazen su alıyor ve kitapların harap olma ihtimali var.
Dün akşam bir Alman arkadaşın evine konuk oldum. Ev büyük bir evdi. Bu arkadaş buranın devrimcilerindendi. Evde bir kaç kişi komün biçiminde yaşıyorlar. Devrimci müzikler dinledik. Evdeki elektronik eşyalar eski model eşyalardı. Orta büyüklükte bir kitaplığı vardı ve bir kaç tane tatlı kedileri vardı. Direniş çadırlarımızda etli yemek pek olmuyor diye arkadaş et almış ve birlikte et, patates ve mantardan oluşan bir yemek yapıp yedik. Lezzetli bir ziyafet oldu. Üstüne banyo da iyi geldi. Aylardır sokakta yaşıyor olmamız insanların ilgisini çekiyor. Hepsi değil ama bazı insanlar sokaklarda yaşamanın zorluklarını tahmin edebiliyorlar ve bize saygı duyuyor da. Bize yardımcı olmak için kendiler düşünüp bir şeyler yapıyorlar.
Bu sabah önceden belirlediğimiz şekilde saat on civarlarında direniş çadırlarımızın bulunduğu Oranien Platz'da buluştuk. Taleplerimizi yeniden güncelleyerek kaleme aldığımız bildirimizin Türkçe versiyonunun çıkışı alınmamıştı, bir arkadaşla Coti'de bulunan bir kafeteryada yazıyı düzenledik ve fotokopicide çoğalttık. Yüz adet bildiri için on euro aldılar bizden, bir kaç euro indirim yapmış oldular.
Bayrak, pankart ve bildirilerimizi alarak yola çıktık. Artık alışkanlık haline geldi. Polisten herhangi bir izin almadan yürümeye başlıyoruz. Biraz uzun bir mesafede olan mülteci işlemlerinin yapıldığı Turm Strasse'deki resmi binanın önüne kadar gittik. Tramvay istasyonuna ve indikten sonra da resmi binanın önüne kadar bayraklarımız açılı olarak yürüdük. Sloganlar attık. Polis bize yetiştiğinde biz zaten eylem noktasına varmıştık. Eylem noktasında pankartlarımızı yerlere serdik. Büyük megafonu açtık. Megafondan Çav Bella marşını değişik dillerde çaldık.
Eylem yaptığımız yerin yakınlarında bir mülteci kampının olduğunu öğrendik. Burada Romanlar tutuluyormuş. İki bayan arkadaş bildirilerimizden alarak bu kampa gittiler. Ama kapıda bulunan görevli izin alınmadan buraya girilemeyeceğini söyledi. Bir süre sonra iki kadın görevli gelerek arkadaşların dışarı çıkması için baskı yaptılar. Arkadaşlarla Romanların görüşmesini engellediler ve hemen polise haber verdiler. Arkadaşlarımız Romanlarla görüşemeden geri döndüler. Buralarda polise ihbar etmek bir gelenek biçiminde işliyor. Polise ihbar etmek, iyi vatandaş olarak görülmenin ölçütü olmuş durumda.
Bir kaç saat, resmi binanın önündeki caddede eylemimizi yaptıktan sonra geri dönmek için yola çıktık. Gene aynı şekilde üzerinde 10 dilde "özgürlük" yazan sarı bayrağımız ve üstünde yumruk resmi bulunan kırmızı bayrağımız açılı bir şekilde Oranien Platz'a kadar geldik. Tren istasyonlarında bildirilerimizi dağıttık. Trende rastladığım bir grup genç kıza bildirilerimizden uzattım. Genç kızlar aralarında Türkçe konuşuyorlardı. Bildiriden almak istemediler. Daha sonra "bu ne" diye sordular. Bildiriyi uzatarak "okuma zahmetine katlan ne olduğunu anlayacaksın" dedim. Biraz baktılar bildiriye. Ama pek bir ilgili değillerdi. Bu kadar cahilleştirilmiş bir kuşak, kendi yaşamı dışındaki hayatlara karşı vurdum duymaz bir tutum içindeler.
Bu akşam tekrar cezaevlerindeki açlık grevi direnişiyle dayanışma eylemi için toplanma noktasına önceden geldik. Bilgi alıp bayraklarımızla dünkü gibi gelecektik. Ancak toplanma noktasına geldiğimizde bir kaç kişi dışında kimsenin olmadığını gördük. Bildirileri basıp getirmişler ama kimse gelmemiş. Bu nedenle basın açıklaması gerçekleştirilmedi. Sadece bildiriler dağıtıldı. Bu manzara buradaki solcuların hali pür melalini ortaya koyuyor işte. Buralardaki politik aktiviteler genelde boş zamanı varsa ve yapacak başka bir şeyi yoksa, canı da boşluk ve hiçlikten sıkılmışsa yapılan bir iş olarak algılanıyor.
Dün buranın federal parlamentosunda bizim direnişimizdeki taleplerimiz ele alındı. Her parti kendi görüşlerini ifade eden konuşmalar yaptı. Sol parti zaten bizim taleplerimizin haklı olduğunu başından beri söylüyordu. Ancak her parti bu konuyla ilgili somut hiç bir işten bahsetmediler. Yalnızca söz söylediler. Zaten parlamento da bu konuyla ilgili olarak biz yürüyüş yolundayken de bir şeyler söylüyorlardı. Bu sözlerin hiç bir anlam ve önemi bulunmuyor.
Berlin Oranien Platz'daki direnişimiz sürüyor. Havalar soğudu ama bu bizim direnişimizi olumsuz bir biçimde fazla etkilemedi. Direnmek isteyen insanlar gene geliyorlar ve bizim çadırlarımızda nöbet ve diğer işleri yapıyorlar. Buranın göçmen solcularının yukardan baktığı ve küçümsediği antifalar(antifaşistler) ve diğer duyarlı hümanist insanlar direnişe pratik omuz vermek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar.
Cezaevlerindeki açlık grevleriyle dayanışmak için biz direnişçilerimiz adına bir basın bildirisi yazacağız ve bu bildiri bazı gazete ve televizyonlardan yayınlanacak.
Birazdan bir toplantıya gideceğiz. Gelecek yıl için Berlin'de No Border (sınırlara hayır) kampı yapılacak. Bu kampla ilgili olarak gerçekleştirilecek toplantıya biz davet edildik. Bu kamp hazırlığı ile ilgli olarak görüş alışverişinde bulunacağız.
8.112012
Turgay Ulu
Berlin
İşgalin Basın Konferansı
Birkaç hafta önce Berlin'deki Nijerya konsolosluğunu işgal etmiştik. İşgalin nedeni, Nijerya devleti ile Almanya devletinin anlaşması gereği, Almanya'da bulunan Nijeryalı mültecilerin iadesiydi. Bu işgal sırasında Almanya polisi bize vahşice saldırmıştı ve 6 saat boyunca konsolosluğun içinde ve dışında polis şiddetine maruz kalmıştık.
Bugün Nijerya konsolosluğunun işgali eylemimizde maruz kaldığımız polis şiddetini teşhir etmek için bir basın konferansı düzenliyoruz. Konuşmacı olarak İngilizce ya da Almanca bilen arkadaşlarımızı seçtik. Açıklama yapılan alanın arkasına temel taleplerimizi içeren Almanca olarak; "Residenzpflicht Abschaffen - Lagerpelight Abschaffen - Abschıebung Stopppen" (Eyalet Dışına Çıkma Yasağı Kaldırılsın-Mülteci Kampları Kapatılsın-Sınır Dışı Etmeler Durdurulsun) yazan, kırmızı bir bez üzerine beyaz harflerle yazılmış olan pankartımızı astık. Pankartın sağ ve sol köşesinde özgürlük yürüyüşümüzün ambleminin bulunduğu, beyaz bir avuç içinden havalanan beyaz güvercin figürünü çizmiştik. Bu amblemimize "Wie Wiel Reisse-Refrugestrike" sloganları yazılı.
Arkadaşlarımız tek tek işgal eylemimiz sırasında polisin ne tür şiddet kullandığını anlatıyorlar. Ayrıca toplantıya avukatlar da katıldı. Avukatlar da mültecilerin yaşadıkları hukuki ve pratik olarak karşılaştıkları sorunları anlatıyorlar.
Polis, biber gazı da dahil tekme, yumruk gibi her türlü aracı kullanarak bize şiddet uyguladı. Avrupa ülkelerinde işkence olmadığına inanılıyor. Evet Avrupa ülkelerinde örneğin Türkiye, İran ya da diğer ülkelerde olduğu gibi bir fiziki işkence yapılmıyor. Ama bunun nedeni sistemin kendisinden kaynaklanmıyor. Fiziki işkenceye ihtiyaç duymadıkları için buralarda fiziki işkence kullanmıyorlar. Ancak görüldüğü gibi devletin insanlık dışı işleyişini teşhir eden militan eylemciler söz konusu olduğunda polis fiziki şiddet dahil her türlü işkence yöntemini kullanıyor. Alman devletinin geçmişte de kendisini rahatsız eden hareketlere karşı nasıl vahşi bir işkence yöntemi uyguladığı biliniyor. Mevcut durumda, Avrupa devletlerinin çoğunluğu sistem karşıtı hareketleri belli bir sınırda kontrol ve denetim altında tuttuğu için fiziki işkenceye gerek duymuyor. Ancak bu durum değişikliğe uğrayıp, sistemi sürekli teşhir eden ve sistemi zorlayan hareket ve eylemler gündeme geldiğinde her türlü devlet şiddetinin nasıl uygulandığını görüyoruz.
İşgal sırasında polisin uyguladığı şiddeti hem basına sözlü ve yazılı olarak açıklıyoruz, hem de polis şiddetini kaydeden kamera görüntülerini çadırımızda toplanan kitleye gösteriyoruz. Böylece biz de her türlü mücadele araç ve yöntemini direniş aracı olarak kullanmaya çalışıyoruz. Tek bir yöntem kullanmak mücadelenin etki alanını daraltan bir özellik taşıyor.
Şimdi aldığımız bir habere göre Avusturalya'da 300 mülteci açlık grevine başlamış. Onlarla dayanışmak için Avusturalya konsolosluğunda eylem yapmayı düşünüyoruz ama henüz netleştiremedik. Önce oranın nerede olduğuna internetten bakmamız gerekir. Bulunduğun mekânı bilmemek çok kötü bir şey.
Bugün direniş çadırlarımızdan birine bir küçük kütüphane kurduk. Bir kitapçıda bekleyen kitaplar varmış. Türkiye'den arkadaşlar kitapları almamı söylediler. Ben de tahtadan bir küçük kütüphane yaptım ve çadırın birine kurdum, kitapları ve dergileri içine yerleştirdim. Kitaplar yalnızca Türkçe olduğu için diğer ülkelerden insanların okuması pek mümkün olmayacak. Çadırlarımıza da fazla Türkiyeli gelmiyor. Ama gene de direniş alanımızda devrimci içerikli kitapların ve dergilerin olması önemli bir şey. Aynı çadırın içine internet bağlantısı kurmayı düşünüyoruz. Onun için gerekli malzemeler toparlamaya çalışıyoruz. Malzemeleri ve bağlantıyı tamamladığımızda artık o çadırdan internete girebileceğiz. Böylece gelişmelerden daha hızlı bir şekilde haberdar olacağız. Ancak çadırlar bazen yağmur geçiriyor. Kitapların yağmurdan ıslanıp harap olma ihtimali de var.
Bugün basın konferansından sonra kendi aramızda da bir toplantı yaptık. Aynı dilleri konuşamıyor olmamız aramızdaki iletişimin tam gerçekleşmesini engelliyor. Yapacağımız eylem veya toplantıların gün, saat ve yerini aksiyon komitesi yazıp bilgilendirme çadırına asıyor ancak herkes bu dilleri bilmediği için bazı arkadaşlar bu tarihlerden haberdar olamıyor. Dolayısıyla haberi olmayan arkadaşlar bu etkinliklerde yer alamıyorlar. Bu konu, bugünkü toplantımızda eleştiri konusu oldu. Eylem ve toplantıların hep birlikte belirlenmesi gerektiği vurgulandı. Bu konuda bir kopukluk var. Bazen de insanlar toplantıların sonuna kadar beklemedikleri için alınan kararlardan haberdar olamıyorlar ve kendilerinin haberdar edilmediklerini düşünüyorlar. Ama bu tip konuların toplantılarda dile getirilmesi önemli bir nokta, aksi takdirde bazı refleksler oluşabiliyor.
Önümüzdeki pazar günü yoğun bir gün olacak. Pazar günü öğlenden sonra Türkiye hapishanelerinde sürmekte olan açlık grevleriyle dayanışma eylemi var. Pazar akşamına da mülteci sorunu ile ilgili olarak bir toplantı var. Bir yandan pratik gündelik iş ve eylemleri düzenlemek gerekiyor bir yandan da toplantılara hazırlanmak gerekiyor. Zaman hızlı akıyor, insan bunların hepsi üzerinde derinlikli düşünme ve çalışma olanağını bulamıyor. Neyse ki, bizim işlerde gönüllülük esas ve iş yapmak isteyen insanlar kendiliğinden işleri yapıyorlar bu nedenle biri aksatsa bile onun yerini gönüllü başka bir arkadaşımız doldurabiliyor.
Bir mekânı olmadan yaşamak ilginç bir hayat ama bazı şeylerde insanı çok engelliyor. Türkiye'den arkadaşlarım bana yeni çıkan kitap ve dergileri göndermişler ve posta Türkiye'ye geri gitmiş. Benim sabit bir yerim olmadığı için Berlin'de bir arkadaşın adresini vermiştik. Kitaplar geri gitmiş. Bir kere de Köln'de aynısı olmuştu. Mülteci kampında kalırken sorun olmuyordu. Kampa kâğıt geliyordu ve ben gidip o kağıdı verip postaneden kitap ve dergileri alıyordum. Sabit bir yeri olmamanın diğer olumsuz yanlarından biri de saçları, sakalları traş etmek ve elbiseleri yıkamak ya da banyo yapmak sorun oluyor. Ama bir şekilde hayat devam ediyor ve bunlar insanı engelleyemiyor. Her gün aynı elbiseleri giyip, haftada bir banyo yaparak da hayat devam ediyor. Her gün banyo yapıp, istediğin zaman elbiseleri yıkayarak da hayat devam ediyor. Birincisinde kendine az zaman ayırıp düşüncelerin ve düşlerin için mücadele ederek zamanı değerlendirmiş oluyorsun. İkincisinde daha çok kendinle uğraşarak ve kendini düşünerek zamanı değerlendirmiş oluyorsun. Ama iki hayat tarzında da sonuç değişmiyor. Yaşamın sonuna gelindiğinde geriye bakıldığı zaman, birincisinde başka ikincisinde daha başka bir hayat şeridi görünüyor. Bu bir tercih meselesi. Ne kadar yaşadığının hiç bir önemi yok. Yaşadığın bu süreyi nasıl geçirdiğin önemli oluyor sonuçta.
Kış mevsimi için yeni bir çadır hazırlıyoruz. Çadırın iç kısmına soğuktan koruyan materyaller yerleştiriyoruz. Bakalım içeride soba yakmadan sıcak tutacak bir çadır inşa edebilecek miyiz. Zira direnişimizin ne kadar süreceği belli değil. Görünüşe göre kısa sürede bitmeyecek. Daha alacağımız çok mesafe var. Avrupa'daki yaşam mülteciler ve işçi, emekçiler için gün geçtikçe zorlaşıyor. Daha uzun süreli direnişlere ihtiyaç var. Önümüzdeki günlerde Avrupa'da genel grev ve direnişler olacak. Kısa vadede olmasa bile orta ve uzun vade içinde sınıf mücadeleleri sertleşecek gibi görünüyor. Bu sürece hazır olmak gerekir.
9.11.2012
Turgay Ulu
Berlin
Suçlu Ayağa Kalk Halk Mahkemesine Hazırlık
Yargılamalar genelde egemen sınıflar tarafından gerçekleştiriliyor. Sömürücü egemen sisteme karşı mücadele edenler, egemen sınıfların kurdukları ve kendilerine göre oluşturdukları hukuk sistemine göre yargılanırlar. Ernst Thelman, Rosa Lüxemburg ve Karl Liebnekt gibi kapitalizme ve faşizme karşı mücadele edenlerin yargılandıkları Almanya'da şimdi biz o yargılayanları yargılayacağız. Bunun için önümüzdeki yıl Haziran ayında gerçekleştirmeyi düşündüğümüz halk mahkemesi için hazırlık yapıyoruz. Bu hazırlıkları nasıl sürdüreceğimize dair bugün bir toplantı düzenliyoruz.
Halk mahkemesinin duyurusunu yapan bir bildiri daha önce kaleme alınmıştı. Bu bildiriyi bugünkü toplantımızda herkese okuyarak görüş ve önerilerini alıyoruz.
Mülteci ve göçmen örgütlerimiz aracılığıyla düzenlenecek bu halk mahkemesi üç gün sürecek.
Direniş çadırlarımızın bulunduğu Oranien Platz'a yakın bir yerde gerçekleştirdiğimiz toplantıya, direniş alanımızdan yürüyerek geldik. Aylardır sokaklarda gerçekleştirdiğimiz özgürlük yürüyüşü boyunca önemli ölçüde Almanya devletinin ve genel olarak Avrupa kapitalizminin suçlarını deşifre etttik. Bu deşifresyon üzerine gerçekleşecek bu mahkeme, suçluları hedefe çakmak açısından önemli bir işlev göreceğe benziyor.
Mahkemenin süreceği üç gün boyunca neler yapabileceğimiz üzerine her kesin görüş ve önerilerini alıyoruz. Halk mahkemesinin duyuru bildirisi yayınlandıktan bu yana epeyce bir süre geçmiş bulunuyor. Artık somut çalışma komiteleri ve somut işlerin belirlenip hayata geçirilmesi gerekir.
Halk mahkemesinin etkinliklerini hangi kitle ile gerçekleştireceğimiz üzerine farklı görüş ve önerier var. Bir görüş, bu çalışmanın salt göçmenlerle sınırlı bir faaliyet olarak algılanmaması gerektiği ve bu çalışmaya Almanların katılımını sağlamak gerektiği üzerineydi. Diğer bir görüş ise Almanların bu sistemle güçlü bağları olduğu ve bu çalışmaya yeterince ilgi göstermeyeceği üzerineydi. Elbette ki kapitalist sünürü sistemine karşı olan her kesin bu çalışmaların içinde yer almasını sağlamak gerekiyor. Ancak bu sistemin hukuk ve uygulamalarından günlük yaşamı içinde en negatif olarak etkilenenler mülteci ve göçmenler olduğu için onların bu çalışmanın içinde bilinçli olarak yer alması oldukça önemlidir.
Elbette ki, bu mahkemeyi yaptığımız zaman suçluları hapse atmış olmayacağız. Çünkü egemen sınıflar tüm hukuk sistemini ve pratiğini kendi çıkarlarına göre ayarlamışlardır. Biz bu mahkeme ile aslında suç, suçlu ve mağdurların kimler olduğunu açığa çıkartmış olacağız.
Tüm çalışma ve mücadelelerde olduğu gibi halk mahkemesinde de esas hedef daha fazla insanın örgütlenmesini sağlamak olacaktır. Bu mahkemeden sonra toplumun nerelerinde ne kadar insan örgütlenmek için harekete geçtiğine bakarak başarı düzeyini ölçebiliriz. Diğer yandan suçluları ne kadar toplumun gözlerinin önüne serdiğimize bakmamız gerekecek.
Bugüne kadar sürdürülen mücadele süreci içinde aslında çok sayıda malzeme birikmiş durumda. Sorun bu malzemelerin derli toplu bir şekilde düzenlenmesinde düğümleniyor. Birikmiş materyallerin, belirlenmiş hedeflere ulaşmak için etkin bir şekilde işlenmesi başarının anahtarını oluşturuyor.
Mahkemede ele alacağımız konularla ilgili uzmanlara ihtiyaç olduğuna dair bir öneri var. Bu öneri karşısında aslında bizim uzmanlara ihtiyacımız olmadığı yönünde görüşler öne çıktı. Çünkü mülteci ve göçmenler bu uygulamaları ve bu uygulamaları hayata geçiren suçluları yakından tanıyor ve biliyorlar.
Halk mahkemesinin hedefleri:
1. Mülteci direnişini güçlendirmek
2.Dökümantasyonun değerlendirilmesi
3.Alman emperyalizinin rolü
4.Avrupa sınırlarındaki katliamları
5.Mültecilerin hak ihlalleri ve öldürülmeleri
Çalışmalar:
Harekete geçirmek, materyaller; internet, pankart, bildiri, film. Bilgilendirmeler: Nerede, ne zaman, nasıl yapılacağı, mülteci kamplarına giderek bilgi ve örgütlenmeyi sağlamak. Mahkemenin görünümü ve estetiğinin nasıl olacağı konularında çalışmalar yürütülecek.
Bu işlerin yapılması için çeşitli komiteler kuracağız ve bu komiteler bu işleri zamanında yerine getirmeye uğraşacak.
Bildirilerin görünümünün, logosunun nasıl olduğunu belirleyeceğiz. Hangi sloganları öne çıkaracağımızı belirleyeceğiz. Afişlerin altına herhangi bir kurum ismi kullanmayacağız.
Bu yargılamaların neden Almanya devleti ile sınırlandırıldığını sorguladı bir katılımcı arkadaşımız. Arkadaşımız tüm Avrupa ülkelerinin bu suçlara ortak olduğunu söyledi. Daha önce de bu konu üzerine tartışmalar olmuş. İçinde yaşadığımız coğrafya Almanya olduğu için ağırlıklı olarak burasının işlenmesi normal. Ama sorunun kendisi zaten Avrupa'da genel olarak benzer biçimlerde yaşanıyor. Her ülkede bu tip mücadeleler var zaten. Her ülkenin içinden mücadelenin yükseltilmesi kendiliğinden mücadeleyi Avrupa çapına yayacaktır zaten. Ayrıca, Avrupa'da uygulanan politikaların belirlenmesinde Almanya'nın oynadığı bir baş rol var, bunun açığa çıkartılması gerekir.
Mahkemenin hazırlanmasıyla ilgili olarak iş komitelerini kuruyoruz, çalışmalara katılmak isteyenler bu komitelerle irtibata geçecek ve işlerde görev alacaklar. Değişik illerden gelmek isteyenler de o ilde bulunan aktivistlerle ilişkiye geçip çalışmalarını yürütecekler.
Büyük bir afiş yapacağız, afişe Enternasyonal Halk Mahkemesi başlığını yazacağız. Berlin Oranien Platz'da yapmayı düşünüyoruz. Bu afişi yalnızca Almanca değil, birçok dilde yapmayı düşünüyoruz. Halk mahkemesi ile ilgili bir veb sitesi kuracağız.
Bu akşam, özgürlük yürüyüşümüzle dayanışmak için bir dayanışma partisi düzenlenecek. Mülteciler için parasaz, diğerleri için düşük bir miktar belirlenecek. Yarın Türkiye hapishanelerinde sürmekte olan açlık grevleriyle dayanışma eylemi olacak ve yarın akşam saatlerinde de bir dernekte mülteci ve göçmen sorunlarına ilişkin bir toplantı yapacağız.
10.11.2012
Turgay Ulu
Berlin
TURGAY ULU
DEVAM EDECEK...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder