ÖLÜMLE ARAMDA DUVAR YOK
-ateşe attıkları o akrep
çoktan sokmuştu kendini-
ölümle aramda duvar yok
dokunduğum cisimler perdesiz
akan bir iki sözcüktür dilimden
parçalayabilir bedeni
sıcak bir günüdür baharın
gün geceye eşit
ve dolunay çıpıl çıplak
çiçekten çiçeğe arılar gün boyu
hiç mi takılmazdı ayakları
hiç mi korkmadılar ölümden
bahar sevdası yazı çıkarır
iki nergisi koparıp
takmak gelmişti saçına
dikine yarılmış bir vadi
kulaklarımda derin bir uğultu
mermi çıkmış kovandan
ola ki diyorum çocukça
ola ki kan değmişse köküne
tut ki kurşunla / bombayla
tut ki gazlayarak öldürdüler onar onar
ve gömdüler toprağa
öldürmeyi öğretiyorlar
bu nasıl alfabe / bu nasıl öğreti
kimden kalmadır bu
arı yolunu değişir
ölümle aramda duvar yok diyorum
yol boyu serpilmiş mermi kovanları
yarısı boş konserve kutuları
skorskynin suyu kesen pervanesine
telsizlerden inen ‘vur’ emrine
yere düşen çığlıklarına bu halkın
kapanıp / ölümle aramda duvar yok diyorum
sözcükten öte, ne bilsin ki savaşı
besleme şehir züppesi o çocuklar
burada panzer izinden yürütürler
kırılmış elleri, ezilmiş ruhları
ağlamakla gülmek kardeştir burada
kısa devre çatışmalı bir hayat
bir yaşına girmeden alınırken elinden
kimse döndürülmez kıbleye
kimse beklemez döşeğinde ölmeyi
ben ki arasından geçtim
ağlamakla gülmenin / biliyorum
nefes vermek mutluluktan sayılmaz
bir içimlik gülüşü kadar annemin
belki zirvesindedir dağların
belki okyanusun derinliğinde bir yerde
kim bilir / bir patlamada canını kurtaran
karıncanın sırtında bekliyordur özgürlük
ağlamayı bırakın, nasıl bir şeydir açlık
yırtılıncaya yaması giyilen elbise
nasıl bir şeydir ölmekle terbiye
çiçeğine varıncaya kanamış bu toprak
her bahar, her Newroz iki büklüm
yeniden uyandırmak için sabahı
ateş yakıp atlarız üstünden
ERCAN CENGİZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder